“bizi buraya savuran Siyasi Partiler Kanunu’nun 37. maddesinden başlamak gerekir. Mutlaka değiştirilmeli ve TBMM üyeleri kontenjan dışında, demokratik esaslarla seçilmelidir.”
HUKUKİ MEŞRUİYETİN TEMELİ DEMOKRATİK MEŞRUİYETTİR.
“Dünyaca ünlü Fransız anayasa hukuku uzmanı, siyasetçi, siyaset bilimci Maurice Duverger; “Siyasi Partiler’’ isimli kitabında Türkiye’den ve Atatürk’ten de bahseder. (S:360-364) Duverger bu kitabında, Atatürk’ün yarattığı anayasada “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur.”’ ilkesiyle faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyleminin yerini Kemalist Türkiye’de “Demokrasi söyleminin” aldığını söyler. Bu da tam olarak siyasal demokrasinin ilkelerini içermektedir. Duverger’e göre, faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite savunusunun yerini, Kemalist Türkiye’de demokrasi savunusu almıştır. Duverger’in yanında birçok başka çağdaş siyasal bilimciler de benzer gerekçelerle, Kemalist siyasi rejime “gizil (potansiyel) demokrasi” sıfatlarını yakıştırmışlardır. İşte bu nedenle 23 Nisan 1920’de egemenliği sultandan alıp kendinde toplayan Büyük Millet Meclisi de bu demokrasi adımının taçlandığı ve ete kemiğe büründüğü bir kurumdu. Çünkü Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk biliyordu ki meclisini dışlayan, parlamenter demokrasi ile taçlandırılmayan ulus devletlerinin sonu ya ırkçı bir faşizme ya da dinci bir faşizme kaymaktadır. Bu garantörlerden ikincisi dışa karşı “tam bağımsızlıktır.” Dışa karşı tam bağımsız olmayan bir cumhuriyet sonunda sömürge olur. Bu garantörlerden diğerleri ise T.C. Anayasasının girişinde zikredilen devletin laik ve hukuk devleti ilkeleridir.” (Osman Aydoğan, bknz: sehriyar.info.)
Sayın Kılıçdaroğlu helalleşme ile; CHP iktidar olmak istiyorsa kürtler ve mütedeyyinlerle barışması, yani yakınlaşması lazım geldiğini, bu iki kesimin uzun yıllardır CHP’den uzak durduğunu şimdi artık barışma, helalleşme ve kucaklaşma zamanı diyerek bir strateji uyguluyor. Kılıçdaroğlu bu hamleyle hem kucaklaşmayı hem de bu toplumsal kesimlerle birlikte hali hazırda yanlış kullanılan iktidarı değiştirip demokratikleşmeyi hedefliyor. Bu bir siyasal strateji, sonuçlarını şimdiden göremeyiz ama demokratikleşme konusunu biraz açmamız lazım. Nasıl demokratikleşeceğiz? Esas üzerinde durulması gereken en önemli konu ve iktidar olabilmenin ana unsuru; CHP’de parti içi demokrasiyi, örgüt iradesini, yeniden inşa etmek için ne yapılması gerektiğidir.
Demokratik ortak akıl bütün sorunların panzehridir. İktidar için 50+1 gerektiği açıktır ve tek başına iktidar olunamıyorsa tek yol ittifaktır. Ancak ittifak söylemlerinin en büyük eksiği; AKP’nin 20 yıldır tekli otoriter ve antidemokratik uygulamaları ve yöntemleri karşısında onlardan farklı ne yapılacağının sorgulanması, açıklanmasıdır. Hadi kabul edelim ki bu durum iktidar olmak için bir strateji tercihidir, peki AKP’nin otoriter, tek adam rejimine karşı ortaya konulan ve eylemlilik içeren somut demokrasi programı nedir? AKP’ye karşı en büyük uzlaşı olan güçlendirilmiş parlamenter demokrasinin temelini oluşturan TBMM üyelerini AKP’de tek adam yazıyor, peki ittifakta nasıl yazılacak, belirlenecek? AKP cumhur ittifakının karşısındaki millet ittifakının tutumu nedir? AKP’nin yönteminden ayrışan farkı nedir? Burada yol gösteren demokratik ilkemiz nedir? Önce söylem sonrada tutarlı eylem birliği gereklidir; inandırıcılık ve samimiyet böyle gerçekleşir.
Gerçekten de Cumhuriyeti yeniden demokrasi ile taçlandırmak çok önemli ve gereklidir, “milletin vekilini millet seçer” söylemleri çok yerinde ve önemlidir. Fakat bu durum nasıl somutlaşacaktır? Demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri bellidir. Önce kamuoyuna özgürlükçü, demokratik bir manifesto açıklanmalıdır. Halkçı, girişimci, devletçi, zayıf ve güçsüz kesimleri koruyan kollayan bir ekonomi programı, denge denetime dayanan bir siyasal sistem gereklidir.
Bunun başlangıç noktasında da düğümü çözmeye, bizi buraya savuran Siyasi Partiler Kanunu’nun 37. maddesinden başlamak gerekir. Mutlaka değiştirilmeli ve TBMM üyeleri kontenjan dışında, demokratik esaslarla seçilmelidir. Yoksa saray ve tek adam rejimine karşı söylemler, saraydan siz çıkın ben ve arkadaşlarım gelelim noktasından ileriye gidemez. Yani yukarıda da yazarın ifade ettiği gibi Türkiye’nin demokrasi yürüyüşü Gazi Mustafa Kemal’in 1920 yılında Meclis’i açması ile zaten başlamıştır, mesele onu nasıl geliştirip daha ileri taşımamız konusundadır.
Çözüm demokratik hukuk devletinin meşruiyeti, kayıtsız, koşulsuz demokratik iradedir.
Av. Namık Havutça 24,25,26.Dnm Balıkesir Mv. Anayasa ve Adalet Kom üyesi ve ADD Genel Sekreteri/28-11-2021