İnsanlığın Enerji İhtiyacı

İNSANLIĞIN ENERJİ İHTİYACI

Yıllar önce çalıştığım ve bağımı hiç koparmadığım Bursa Çalı Mahallesine hidroelektrik santrali yapılacağını duydum. Uykularım kaçtı, Benim çalıştığım yıllarda, orası ormanla kaplı dağın eteğine kurulmuş güzeller güzeli bir bucaktı. Asıl geliri tütüncülük olmakla beraber her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği verimli topraklar. Yeniliklere açık çok çalışkan insanlar. Şimdiye kadar, doğaya zarar vereceği bilinen, yapım ve çalışmaların hepsine tepki verdim, her birinde üzüldüm ,canım yandı ama gördüğüm , yaşadığım, bildiğim bir yer söz konusu olunca ateşin düştüğü ocak misali, yangınım bir başka oldu. Kapıdağ için de böyle duygular yaşadığımı anımsıyorum.

Önceliğimiz ne olmalı?

Birçok ihtiyacımızın karşılanması için teknolojinin gelişmesi gerek. Bunun için de enerji şart.

Bütün canlılar hayatta kalabilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar ve bu enerjiyi çevrelerinde bulunan kaynaklardan alarak kullanırlar. İnsanoğlu diğer canlılardan farklı olarak yaşamını daha kolaylaştırmak, meraklarını gidermek, lüks yaşamak, sanayileşmek için de enerjiye gereksinim duyar. Zekasının büyük bülümünü, enerji kaynakları bulmak, üretmek ve sömürmek için kullanır. Bu kullanım sırasında savurganlık yapar, bu kaynakların bir gün tükenebileceğini hesap etmez. Yeni kaynak ihtimalleri araştırılırken doğaya ne denli zarar vereceği ikinci planda kalır.Yenilemez enerji kaynakları; çekirdek kaynaklılar, fosil yakıtlar olarak iki guruba ayrılır. Bu kaynakların yakın zamanda tükeneceği tahmin edilmektedir. DÜNYA REZERVLERİ; nükleer, petrol, kömür, doğalgaz gibi enerjilerden oluşur. Kullanıldıkça azalır. Azaldıkça yeni kaynaklar gerekir, Hidrojen gibi bazı enerji kaynakları önemli bir element olmakla beraber doğada tek başına bulunmadığı için çok masraflı olan usullerle üretilmesi gerekir. Şu anda bazı otomobiler hem benzin hem hidrojenin kullanıldığı hibrit yakıtlarla çalışmaktadır. Klasik enerji kaynaklarına alternatif olan güneş,rüzgar, hidroelektrik, jeotermal kaynaklar da bunlardandır. Bunlar doğada sürekli bulunan kaynaklara dayalıdır.( ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA BU KAYNAKLARA DUYULAN İHTİYACIN EN AZ %25 ARTMASI BEKLENMEKTEDİR.)Türkiye artan enerji talebi sıralamasında dünyada ikinci sıradadır. Çünkü bu talep, nüfus artışı ve kentleşme ile doğru orantıda ilerlemektedir. Doğal gazda %98 , kömürde%50, petrolde%92 dışa bağımlı bir ülke olmamız acı gerçeğimizdir. Eldeki tüm kaynaklarımızı kullanırsak 2040 yilina kadar ihtiyacımızın ancak yarısı karşılanabilecektir. Belli ki ülkemizin enerji açığıni kapatması dışa bağlı olmaktan kurtulması gerek. Bunu yaparken ekolojik dengeyi bozmaması, doğaya zarar vermemesi gerekmez mi? İşte bu noktada Türkiye Kömür İşletmelerinin neden kapatıldığı yetkililere sorulmalıdır. Özelleştirme adına yapılan uygulamalar planlamadan yoksun, bütçe açıklarını kapatmaya yönelik yapılmaktadır. Dolayısı ile bu güne kadar yapılan özelleştirme çalışmaları madencilik sektörünün gelişimine yönelik olumlu bir katkı sağlamamıştır. Tersine madencilik sektörünün bugün içinde bulunduğu krizin gerekçesi hatalı bir şekilde yaratılan özelleştirme beklentileri ve özelleştirme uygulamalarıdır. Bu özelleştirmelerden nüfusumuzun büyük bir kısmı olumsuz etkilenmiştir.Ülkemizin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin sağlanması ve enerjinin güvenli, sürekli olması bakımından, yerli maden kaynaklarımızın kullanılması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Gelişmiş teknoloji kullanımı ve yeni madencilik yöntemlerinin geliştirilmesi ve bunlara uyum sağlayacak iyi eğitilmiş işgücü varlığı önemlidir. Her tür ekonomik faaliyette olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de amaç insanın refah ve mutluluğu olmalıdır. Kendi katmadeğerini yaratan öz kaynağımız, tarım neden desteklenmez, köylüye kolaylık sağlanmaz şehirleşme ön plana alınmaktadır bilmiyoruz. Neden bütün santraller en verimli topraklara yapılır? Kırsal kesimlerde bulunan akarsulardan neden faydalanılmaz da turistik özelliği olan, tarım için elverişli topraklar, yerler seçilir?

Hidroelekrtik ve jeotermal santrallerlere bilinçli toplumlar karşı çıkmaktadır. Çünkü ;

Bir tohumun ya da fidenin toprakla buluşmasından sonra toprağa verilen ilk suya can suyu denilmektedir. Buradan hareketle cansuyunun amacı, ekosistemde bulunan canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi ve doğadaki canlı-cansız ilişkisinin düzenli ve sağlıklı bir biçimde yürümesini sağlamaktır. Ancak HES projeleri uygulamasında can suyu, ekosistem devamlılığı için gerekli olan su ihtiyacı olarak ele alınmamaktadır. Bu durum özellikle küçük ölçekli hidroelektrik santral projelerinde tartışma konusu olmaktadır. Proje uygulanırken akarsuyun doğal yatağı değiştirilmekte ve bu doğal akıntı bölümünde bulunan canlı türleri can suyundan mahrum bırakılmaktadır. İşte bu noktada ekosistemin devamlılığı için can suyu gerekli olmakta ve ekosisteme verilen zarar burada devreye girmektedir. Diğer taraftan deltaların erimesi ve balık göçlerinin aksaması sorunu açısından, nehirler taşıdıkları sedimentler sayesinde deniz kıyısında oluşan deltalar, tarım ve biyolojik çeşitlilik açısından çok önemlidir. Ülkemiz rüzgar enerjisinin verimli olarak kullanılabileceği coğrafi bir yapıya sahiptir. Hidroelektrik enerji potansiyelimiz dünya toplamının %1 AVRUPA toplamının % 16 sını oluşturmaktadır. İyi de ülkemizde ve doğada oluşan zararı kim nasıl karşılayacak?Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmemizde en büyük etken olan enerji, toplum ve doğa çıkarları doğrultusunda planlanmaz ve yönlendirilmezse gelişmemize katkı sağlayan bir unsur sayılabilir mi ? Bir yandan kazanırken, diğer yandan kaybettiklerimiz gözardı edilebilir mi? Ben konuyu aklımın erdiği ,dilimin döndüğüğü kadar anlatmaya çalıştım. UZMANLARIN SÖYLEDİKLERİNE DİKKAT EDELİM LÜTFEN! Corona nedeniyle insanlar evlerinden çıkamıyorlar. Hes çalışmalarını istemeyenlerden oluşan küçük bir grup sosyal mesafeyi dikkate alarak yörede dikkat çekmeye çalıştılar. İnsanlar evlerden çıkamazken devlet tıkır tıkır çalışıyor. Kararlar peşpeşe alınıyor. HES çalışmalarının sonuçları net olarak görülüyor, Veriler ortada. Son zamanda karadeniz bölgemizde pekçok hidroelektrik santrali yapıldı. Çevrede yarattığı olumsuz etkiler görüldü. Yöre halkı, sivil toplumlar aracılığı ile mahkemeler açtı, bazı HES çalışmaları durduruldu. En cahil vatandaş bile çevresinde gördüğü olumsuzluklara karşı tepki göstermektedir. Hidroelektrik santralleri çevre kirliliği yaratmamakla masum bulunsa da; doğaya verdiği zarar küçümsenemez boyutlara ulaşmaktadır.

AYRICA; Yirmibirinci yüzyılın petrolü olarak tanımlanan bor madeninin dünyadaki % 70 ine sahip bir ülkeyiz. Dört milyon tüketilen bu madenin satışından 1. 78 milyon ton satıp sadece 711 milyon dolar kazanmış olmamız, en zengin kaynağın sahibi olduğumuz halde kar bazında ikinici olarak USD nin gerisinde kalmamız nasıl açıklanabilir? Hele, hele bir de bor madeninin satılması gündeme gelmiştir ki; tam anlamıyla akla zarar. Neden bor madenimizden çok fazla kazanmak mümkünken bu dikkate alınmaz da hidroelektrik santralleri yapılması için harekete geçilir?İllaki hidroelektrik santalleri gerekliyse; bunun için kırsal kesimlerde bulunan akarsuların gücü neden tercih edilmez. Ülkemizin elektrik üretiminde kömür, neredeyse tamamı ithal edilen doğal gaza karşı zengin bir kaynakken neden plansızca özelleştirilmeye gidilir.? Bütçe açığımız varsa neden Kanal İST. gibi uçuk bir projeye trilyonluk bütçe ayrılır? Güneş enerjisinin kullanabilirliği bizim en büyük şansımız değil midir? Dünya geneliyle uyumlu, halkımızın çıkarlarına ters düşmeyen, doğaya zarar vermeyen bir ENERJİ POLİTİKAMIZ olmalı ve bu politika vatandaşın anlayacağı dil ile topluma anlatılmalıdır. Muhalefet sorularının cevaplanması demokrasi gereğidir. Kepçeyi küreği alıp( ben burayı seçtim hidroelektrik santrali yapacağım.) diye işe başlanırsa sivil toplum örgütleri harekete geçer, halk onları destekler, mahkemeler açılır ...

İş düşünüldüğü kadar kolay olmaz! Devlet yorulur, halk üzülür, boşa zaman tüketilir....

Milli enerji hareketini destekleyen stratejiler hayata geçirilebilir. Yerli yatırımcilara destek verilip önleri açılır. Dışa bağımlılığı azaltan yerli üretimi koruyan, doğa ve insan sağlığına öncelik tanıyan çalışmalar yapılabilir. Kendine yeten, huzurlu bir( Türkiye Modeli ) büyük yaralar almadan gerçek olabilir.

ULVİYE KARA AKCOŞ/BANDIRMA