Değerli Dostlar…
İnsanın serüveni milyonlarca yıl önce başladı. Yeryüzü dediğimiz toprak ana önce analarımız olan kızlarını doğurdu, onlar da oğulları doğurdu. Onun için ilk insan toplulukları Toprak Ana’yı kutsal saydılar. Onlar Toprak Ana’nın yansıması olan Doğa içinde onun bir parçası, onun dostu ve onun rakibi olarak yaşamak için mücadele ediyorlardı. Bu süreç içinde Gökyüzü ’nün Toprak Ana ile ilişkisini kendi dişi-erkek döllenme ve bereket ilişkisi içinde anlamaya başladılar. Gökyüzü yüce oldu, gökyüzüne ulasan dağlar Toprak Ana’nın dağları yüceliğe ulaştığı için kutsallaştı. Daha insan doğanın bir parçası olarak kendine “yabancılaşma”mıştı. İnsanın ilk düşünce sistemi oluşumu kendine yabancılaşmamış bir etki-tepki faaliyetinde kök salmaya başladı.
Bu topluluklara modern sosyoloji “barbar”(göçebe) adını vermiştir. Barbarlar kendine yabancılaşmamış, doğa ile iç içe yasayan ona saygı gösteren, onu kutsayan insanlar olarak birbirleri ile kan bağıyla bütünleşmiş komün topluluklarını oluşturmuşlardı. Ama ortak-emek üretiyorlar ve üleşiyorlardı. Asil belirleyici olan bu eylemdi. Kadın yaratan olarak kutsaldı, kan-komününün lideriydi. İlk savaşçı da oydu, yavrularını korumak için mücadele eden. Günümüzde göçebe Moğol “yurt”larında hala kadına gösterilen saygı geçmişteki kendine yabancılaşmamış insandan bize kalan bu kutsal miraslardan biridir.
Barbar komünleri folklor olarak kendi geleneklerini yaratırken ilk masallarını oluşturdular. Burada yüceltilen doğadır ve onun çocukları olarak insanlardır. Onların yabancılaşmamış ilişkileridir.
Peki, insanın kendine yabancılaşması nedir? Nasıl başlamıştır? Günümüzdeki bütün çarpıklıkların ve “düşman”lıkların en temel kaynağı iste bu “yabancılaşma”dır? Adım adım bu “yabancılaşma”yı teşhis edip, teşhir etmeye çalışacağım.
28.12.2018 – BURHANİYE- Körfez Bakış