İşsizlik Azalmakta,Alım Gücü Artmakta İMİŞ !!!

İŞSİZLİK AZALMAKTA, ALIM GÜCÜ ARTMAKTA İMİŞ !!!

İşsizlik oranları açıklandı, geçtiğimiz senelere oranla düşme eğilimine girmiş miş! Genel işsizlik oranı yüzde 10’lar etrafında dolaşırken, genç işsizlerde oran, yüzde 20’lerden, 19’lara düşmüş bulunmakta imiş. Kadınlardaki işsizlik oranı ise yüzde 24 gibi düşük bir seyir izlemekteymiş. Duy da inanma…
Enflasyon oranlarını açıklayan Türk İstatistik Kurumu (TÜİK), toplum nezdinde ne kadar inandırıcı ise, resmi ağızlardan açıklanan işsizlik oranlarının düşme eğilimine girmesi de, istihdamın gittikçe artış gösterdiği açıklaması da o kadar inandırıcı gelmektedir. Tıpkı, eski bir bakanın açıklamasında olduğu gibi; “ekmek 1 lira iken alım gücü vardı ama düşüktü, ekmeği 5 lira yaptık alım gücü arttı !” demesindeki inandırıcılık gibi. Herhalde ekmeğin kapış kapış gittiğini, insanların ekmek almada sıkıntı çekmediklerini söyleyen ‘miadı çoktan dolmuş, halktan kopmuş’ bakan, fırınlardaki gittikçe yoğunluk kazanan “askıda ekmek” uygulamasına hücumu kastetmektedir.
Ülkemizde işsizlik de enflasyon oranları da, gösterilmek istendiği gibi düşmemekte, bilakis her geçen gün dar gelirlilerin ve sabit gelirlilerin alım gücü düşmektedir. Bunun en belirgin nedeni ise; gelir dağılımı adaletsizliğidir.
Ülkenin milli geliri denilince, çalışan kesimin 1 yıl içinde üreterek, çalışarak elde ettiği toplam geliri anlaşılmaktadır. Ki ona gayrisafi milli hâsıla (GSMH) denmektedir. Toprak üstü ve toprak altı –madenler- zenginlikler, ormanlar, akarsular, barajlar, santraller, dünya pazarıyla yapılan ithalat- ihracat karşılığı elde edilen gümrük vergileri dâhil edilerek ve turizm gelirleri de eklenerek toplam toplumsal hasılat ortaya çıkmaktadır. Bu hasılat ise, her kapitalist toplumda olduğu gibi, yurttaşlara adil olmayan bir şekilde dağıtılmaktadır. Bu dağılıma da ekonomi-politik dilde, GELİR DAĞILIMI denmektedir. Azami kar oranını elde ederek büyümek isteyen sermaye grupları, her kapitalist toplumda, her zaman için aslan payını kapmakta, sosyal-demokrasiden ne kadar uzak ise, ne kadar muaf ise, derece, derece o toplumlarda, ücretli kesimin payına, kırıntılarıyla yetinmek düşmektedir. Kapitalizmin tanımı, Das Kapital’de şöyle geçmektedir; Toplumsal üretim, bireysel temellük… 
Söylenmek istenen çok açık; çalışabilir konumdaki herkesin çalışarak ürettiğini ve topluma ait olması gereken madenlerini, ormanlarını, rant kapısı olan arazilerini, kentsel arsalarını, topyekûn her şeyini üretim ve geçim araçları sahipleri, bir kalemde sahiplenmektedir. 
Gelir dağılımı, ülke genelinde iki ana sınıf tarafından adil olmayan bir şekilde paylaşılmaktadır. Devlet, sadece bu paylaşımın düzenleyicisi konumundadır. Çalışan kesimin gelirlerini ücretler –maaşlar- oluştururken, sermaye sahiplerinin gelirlerini birkaç safhada incelemekteyiz; o da Kar, faiz ve rant kapsamındadır. Girişimci –sanayici, müteşebbis- karı ile tüccar karı bir kategoride, paradan para kazanmak olan bankaların faiz gelirleri ayrı bir kategoride incelenmektedir. Sanayici ile tüccar kesiminin, elde ettikleri karlarını büyütmek için bankalarla işbirliğine ve kredi alış verişlerine girdikleri de ayrı bir vaka olarak finans-kapitalin konusunu oluşturmaktadır. Ve de son olarak rant gelirleri ayrı bir kategoride incelenmektedir. Rant; kira anlamına gelmekle birlikte, toprak altı ve toprak üstü zenginlikleri kapsamaktadır. Tarım alanları, orman mahsulleri, altın dahil akla gelmeyecek kadar çok maden çeşitlerinden elde edilen gelirleri, fabrika binası, dükkan, depo, konut, arsa gibi gayrimenkul çeşitliliğinin oluşturduğu gelirlerin hepsi birden Rant’ın konusunu oluşturmaktadır.
Ücretlerle geçinen kesim de kendi içinde iki ana kategoriye ayrılmaktadır; bedensel olarak çalışanlar ve zihinsel olarak çalışanlar. Fakat her iki kesiminde, ister mavi yakalı olsun, isterse beyaz yakalı olsun, toplumsal milli gelirden aldıkları ücretlerin toplam oranı sürekli düşmektedir. Ekonomistlerin açıklamalarına göre; 20 yılda emeğin payı %59.3’ten %32.2’ye inerken, sermaye kazançlarının (kar, faiz ve rant gelirlerinin) payı %40.7’den %67.8’ e yükselmiş durumdadır. Faizleri sözde düşürmek adına uygulamaya sokulan, ama politik faiz oranlarını düşürürken, bankaların kredi faizlerini yükselten, ekonominin kurallarını baş aşağı çeviren: “Faiz sebep, enflasyon neticedir” ucube teorisi ile bankaların karları şimdiye kadar görülmemiş oranda, % 500 oranında artış göstermiştir. Tabi ki bu karların artışı, ücretlerin düşmesine yol açmış bulunmaktadır. Bu uygulamanın getirisi ile ücretlerin milli gelirden aldıkları pay çok kısa sürede, %32. 2’den de aşağılara, %25 seviyelerine gerilemiş durumdadır.
Tüsiad’ı ile, Müsiad’ı ile, Sanayi Odaları ile, Ticaret Odaları ile, İthalat- İhracat Grupları ile örgütlenen sermaye sınıfı, arkalarına aldıkları devlet destekleri ve teşvikleri ile milli gelirden aldıkları paylarını büyütmekte, buna karşılık örgütsüz konumdaki işçi sınıfı ise televizyon ekranlarından muhalefetin demeçlerini dinleyerek, gidişatı izlemektedir. Hadi hayırlısı bakalım!
Sedat Pamuk, 13.09.2022, İzmir.