İZMİR MARŞI

İZMİR MARŞI

Evin sebze, meyve ihtiyacını pazardan alırız.

Ama her hafta; marulmuş, limonmuş gibi ihtiyaçlarımız olur, işte o zaman istikamet:

Pala Dayı’nın oğlu ile işlettiği Cumhuriyet Manav’ıdır.

Semtimizde onları tanımayan, sevmeyen çıkmaz, el çabukluğu ile ezik, çürük şeyleri

kimseye kakalamaz, karpuzun kabağını, kavunun keleğini de dükkanlarına sokmazlar.

Pala Dayı; hem çarıklı bilge, hem de ayaküstü sohbetlerine doyulmaz sıcacık bir

Anadolu insanıdır. Bir gün, yeri gelmiş “Neden Cumhuriyet Manavı” diye sormuştum.

“Cumhuriyet’in bu tezgâhta gördüğün çeşit kadar çeşidi var, niye ‘manav’ı olmasın?”

Demişti de:

“Hey gidi koca Yörük, süper bir ironi yapmışsın…” demek geçmişti içimden…

*

Geçen hafta bir akşamüstü uğradım.

Tezgâhının önünde durur durmaz, hasır örgülü taburesinden kalkıp yanıma geldi.

-Bi, ‘buruk’ doldurayım.

“Takılmayayım, alacağım olsun” diye geçiştirmeye çalışsam da,

“Yok, yok ben borç sevmem” dedi.

Oturmam için taburesini gösterip, kendisi için boş bir meyve kasası çekti, oturduk.

Yanı başında, küçük tüpün üzerinde demlediği çayı ‘ince belli’ye doldurup bana uzattı.

-Sen şekersiz içiyordun değil mi?

-Unutmamışsın, bu ‘buruk’ alışkanlık yapacak bende.

Güldü, “Yapar ya…”

-İşler nasıl?

-Üreticide 25 kuruş, sizde neden iki lira diye soruyorlar. Vatandaş haklı, pahallılık almış başını gidiyor, tarladan bize gelene kadar kaç el değişir ben bile bilmiyorum.

-Yani?

-Yani, işler kesat! Sade bizde değil, çarşı pazar hep aynı, işler azaldı. Gene de, şükür…

-Yaz geliyor, sebze meyve bollanır, ucuzluk olur.

-Nisan’a bağlı.

-Nisan yağmurlarına mı?

-Yok, TERCİH’e bağlı…

-Senin tercihin ne?

-Benim tercihim: İzmir Marşı!

Üniversiteli kızından kendisine geçen ‘yeni akıllı telefonunu’ çıkardı, karıştırmaya başladı.

Parmağını telefonun ekranında bir aşağı bir yukarı sürttü, gözlerimin içine bakarak:

-Sen, biliyorsundur da,

İzmir Marşının diğer adı Türk Marşı…

Kurtuluş mücadelesini, halkın şanlı direnişini, Türk ordusunun İzmir’e girişini anlatıyor.

Sözlerinin tamamı şöyle:

İzmir’in dağlarında çiçekler açar

Altın güneş orda sırmalar saçar 

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa

 

İzmir’in dağlarına bomba koydular

Türk’ün sancağını öne koydular

Şanlı zaferlerle düşmanı boğdular

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım feda olsun güzel vatana

 

İzmir’in dağlarında oturdum kaldım

Şehit olanları deftere yazdım

Öksüz yavruları bağrıma bastım

Kader böyle imiş ey garip ana

Kanım feda olsun güzel vatana

 

Peygamber kucağı şehitler yeri

Çalındı borular haydi ileri

Bozuldu çadırlar kalmayın geri

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa

 

Türk oğluyum ben ölmek isterim

Toprak diken olsa yatağım yerim

Allah’ından utansın dönenler geri

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa

*

Bitirdiğinde Pala Dayı’nın gözleri doldu, parmağı yine telefonun üzerinde bir aşağı bir yukarı kaydı.

“Dinle” diyerek telefonu kulağıma uzattı…

Volkan Konak, bestelenmiş iki kıtasını seslendiriyordu.

Mırıldanmamak için insanın bu ülkeyi sevmemesi gerekirdi…

Pala Dayı; ellerini dizlerinin üzerine koymuş, beni izliyordu, göz göze geldik.

Eve gitmek üzere kalktım, elimi sıktı.

-Unutma, en kötü tercih, tercih yapmamaktır…

SÜHA ORAL - BANDIRMA -25-02-2017