Kamu Çalışanlarının Ücret Artışı İle Truva Atı'nın Öyküsü

KAMU ÇALIŞANLARININ ÜCRET ARTIŞI İLE TRUVA ATI’NIN ÖYKÜSÜ
Savaşı kolaylıkla kazanabilmek için uygulanan bir yöntem olan ”Truva atı hilesi”, her daim geçerliliğini korumaktadır. Bu hile ile istenilen sonuca ulaşabilmek, kolayca mümkün olmaktadır.

**

Memur Sendikalarının ücret artışı pazarlığına hararetle hazırlandığı bugünlerde, memurların ve kamu işçilerinin beklentileri yükseltilmekte, memurların geçim sıkıntıları, televizyon ekranlarında dillendirilmektedir. Toplumun yedek sanayi ordusunun “dip tortusu”nu oluşturan emekli kesimi de “faal” olarak çalışan kesimin ücret ve maaşlarında yapılacak olan yüzde bilmem kaç oranındaki artıştan bir nebze olsun nasibini alabileceğini ummaktadır. Beklentilerin karşılanabilecek olması, işçi sendikalarının pazarlık gücüne bağlıymış gibi durmaktadır. Sert bakışlı işçi temsilcilerinin tutumları, karşılarına oturmuş olan hükümet temsilcilerine boyun eğmeyecekmiş gibi durmakta ve emek-gücünü satarak geçimini temin eden kesimlerin yüreklerine su serpmektedir. Maaş ya da ücretleriyle hayatlarını sürdürenlerin, gelecekteki yapılacak artış oranını bilmek istemeleri, onlar için hayati bir önem taşımaktadır. Asgari ücret belirleme toplantılarında da aynı yöntem uygulanmaktadır. Her sene, lüks otel odalarında toplanarak uyandırılan umutlar ve beklentiler hiç değişmeksizin sürüp gitmektedir. En azından, toplantıların kamuoyuna yansıyan görüntüleri böyledir.

Maalesef, “görüngünün ardındaki gerçek” ise, pek de öyle değildir. Tartışmalar, önceden belirlenmiş olan artış oranı üzerinde dönüp durmakta, allanıp pullanmakta, toplantılar da usulen ve “…mış gibi” yapılmaktadır. Pazarlıkların uzamaması için, düzenin temsilcileri tarafından işçi sendikalarına yerleştirilmiş olan Truva Atı!, on milyonlarca insanın kaderini belirlemede, birinci dereceden etkili olmaktadır.

**
Truva Savaşı’nın sonucunda ortaya çıkan “Truva Atı” öyküsünü sizlere anlatabilmek için, Homeros’un İlyada Destanı’ndan ve Antik Yunan Mitolojisinden aktarımlarda bulunmam gerekmektedir. Savaşın neden çıktığına dair söylemler çeşitlidir, yani rivayet muhteliftir. Homeros’a göre savaş, Yunan kralı Menelaos’un güzel karısı Helen’in, Truva prensi Paris tarafından kaçırılmasıyla başlamıştır. 
Fransız Tarihçi André Bonnard’ın yazmış olduğu iki ciltlik “Antik Yunan Uygarlığı”nda ise Truva Savaşı’nın çıkış nedenleri, daha realist ve materyalist bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Yazara göre; Yunan coğrafyasında yaşayan, ticaret ve denizcilikle geçinen Akalar’ın, büyük bir teknolojik atılım gerçekleştirdikleri bir dönemi içermektedir Truva Savaşı.

Ege ve Yunan coğrafyasında yaşayan insanlar henüz bakır madenini işleme noktasında iken, Akalar, bakırı kalayla karıştırıp tunç – bronz- elde etmeyi başarırlar. Bakırın yumuşak yapısına oranla, tunç alaşımı daha sert olduğundan, savaş aletleri yapımında, mızrak, kalkan ve miğferlerin kullanımında çok daha etkili olmaktadır. Fakat tunç üretiminde önemli bir sorun yaşanmaktadır. Bakır madenleri açısından zengin olan Yunan toprakları, kalay madeni açısından oldukça fakirdir. Bunu temin edebilmek için, Karadeniz’i aşarak Kafkas Dağları’na ulaşmaları ve buradan çıkarabildikleri kalayı, gemileriyle ülkelerine taşımaları gerekmektedir. Kalayın uzaklardan taşınması oldukça zahmetliyken, bir de Çanakkale Boğazını her geçişte Truva'lılara ödemek zorunda oldukları gümrük vergisi onlara pahalıya mal olmaktadır. Can sıkıcı gümrük vergisi oranlarının makul seviyeye çekilmemesi sonucunda Akalar, üstün teknolojilerine güvenerek Truva kralına savaş ilan ederler. 

**
Mitolojik anlatımda ise Truva Savaşı’nın nedeni, bir aşk öyküsü gibi aktarılmaktadır. Efsaneye göre; Kaz Dağları’nda, bugünkü Bayramiç’e yakın bir ormanlık alanda, dünyanın ilk güzellik kraliçesi seçimi düzenlenmiştir. Tanrıçalar arasında düzenlenen bu yarışmada Athena, Hera ve Afrodit en iddialı üç isimdir. Bu üç güzel tanrıçadan Hera, Zeus’un meşru eşi olması hasebiyle hem çok güzel, hem de çok kudretlidir. Afrodit’e söylenecek hiçbir şey yoktur zaten. Kendileri, aşk ve güzellik tanrıçası olarak ün salmıştır ve Zeus’un Dione’den olma kızıdır. Athena ise, bilgelik ve sanat tanrıçasıdır, Zeus’un Metis’ten olma kızıdır ve Zeus’un kafasının yarılması sonucu peydahlanmış bir zeka küpüdür aynı zamanda. Yarışmanın birincisine ödül olarak bir adet altın elma verilecektir… 
Birbirinden güzel, birbirinden hırslı olan üç tanrıça da, seçimi yapması için Paris’i görevlendirirler. Yakışıklı Paris, birinciyi belirlemekte oldukça zorlanmaktadır, çünkü her üç tanrıça da kendisini seçmesi için Paris’e, akla hayale gelmeyecek vaatlerde bulunurlar. Zenginlik, güç, iktidar gibi hiçbir faninin hayır diyemeyeceği teklifler yağmaktadır. Paris, en sonunda Afrodit’in sunduğu teklife boyun eğer ve onu güzellik kraliçesi olarak ilan eder. Afrodit’in teklifi çok caziptir; dünyanın en güzel kadını olan ve yarı tanrıça Helen’i Paris’e bir vesileyle aşık edecektir.
 Helen, Zeus’un kuğu şekline girerek Leda ile birlikteliğinden doğmuş olan kızıdır. Güzelliği ve cazibesi dillere destandır. Annesi gibi kuğu boyunludur. O sırada da Kral Menelaos ile evli bulunmaktadır. Truva Prensi olan Paris’in bir Yunanistan ziyaretinde, kralın sofrasında Helen’le karşılaşması, ateşin bacayı sarmasına yetmiştir. Zaten, kaderleri de efsaneye göre Afrodit tarafından çizilmiş bulunmaktadır. Uzatmayalım; Paris’ten ayrılamayan Helen Truva’ya kaçırılmıştır. Kral Menelaos, Helen’in kaçırıldığını öğrenir öğrenmez, ateş püskürerek harekete geçer ve abisi olan Mykene kralı Agamemnon ile birlikte Aka ordusunu toplayarak, gemileriyle Truva önlerinde alır soluğu. Ve böylece, on yıl sürecek olan Truva Savaş’ı başlamış olur. 
Akaların kuşatmasına 10 yıl boyunca direnmiş olan Truva Şehri, yüksek duvarlarla çevrelenmiş, zapt edilmesi imkansız boyutunda olan ve oldukça korunaklı bir şehirdir. Akalar, şehrin surlarını aşıp, ele geçiremeyeceklerine karar verdikleri bir anda tahtadan yaptıkları büyük bir atı, giriş kapısı önüne bırakıp geri çekilirler. Şehir surlarından görünmeyecek bir yamacın ardına gizlenerek mevzilenirler. Truvalı komutanlar, Akalar’ın çekildiğini düşünürler ve onların bırakmış oldukları, devasa büyüklükteki atın da kendileri için bir hediye olabileceğini zannederler. Kapıları açıp, ite kaka kalenin içine taşırlar hediye atı. Gece, herkes uykuya daldığı esnada, atın içine gizlenmiş savaşçılar, sessizce şehrin büyük kapılarını açarlar ve ondan sonra da olanlar olur. 10 yıldır düşmeyen şehir düşer ve Paris de dahil olmak üzere şehirde yaşayan herkes, kılıçtan geçirilir.
 Truva atı,  yaşanmış en önemli savaş hilesi olarak tarihe kaydedilmiştir.

O gün bugündür, “Truva atı” deyimi, kaleyi içten fethetmek anlamını içermektedir.
 03. 08. 2021  -  SEDAT PAMUK