Karadeniz'in Deremen'leri

''DEĞİRMEN''

Değirmenler(deremen) ve Düzenleyicileri:

Değirmenler bundan 50 yıl öncesi köylerimizin olmazsa olmazlarıydı, tahılları öğütüp un haline getirmek için mutlak değirmenlere ihtiyaç vardı.

Her köyün her mahallenin mutlaka bir yada bir kaç değirmeni olurdu, dere kenarları, ırmak kenarları fıldır fıldır dönerek mısır öğüten minik minik değirmenlerle süslüydü.(maalesef artık yoklar)

İşte bu değirmenler sürekli bakım ve onarım gerektirirdi, ağır bakımlar olan su kanalı, (deremen harki) dere yada ırmak yağmurdan taştığında tıkanır taşla çakılla dolardı, bu iş çok ağır ve zor olduğundan, köylü kazma kürek toplanarak imece usulü halleder harkı açardı.

Değirmen harkının değirmene yakın bir yerinden tahliye kapağı olurdu, değirmene bakım gerektiğinde, o kapak açılıp suyun değirmene gitmesi engellenirdi.

Ama, değirmenin birde kendi içinde çalışan mekanik sistemleri vardı.

Bunlar;

Değirmenin içindekiler;

Deremen taşı''; Tahılları öğüten su gücü ile dönen yuvarlak taş.

(sadece mısır öğütülmezdi, ziğal (darı) arpa, buğday, yulaf ekenler olurdu, bunlarda değirmende öğütülürdü)

Modyoli; en üstte, mısırın ilk döküldüğü ters prizma şeklindeki ahşap sandık.

Kapoçyali; Modyoliden dökülen mısırın taşın ağızına dökülmesini ayarlamaya yarayan aparat, iple yukardan modyoliye tutturulmuş bir ahşap çiviye takılır, ipin ucunda demirden bir ağırlık olurdu, aşağı yukarı hareketlerle dönen taşa paralelliği ayarlanarak mısırın akış şiddeti ayarlanırdı, eğer çok hızlı akarsa, yada mısırlar yaş ise, deremen boğulur öğütmez olurdu, buna deremen ''milos'' etti denirdi, mısır akışı tamamen kısılırsa taşa hiç mısır dökülmeyeceğinden, deremen taşının altı dibindeki taşa sürtülerek aşınır ve bozulurdu, buna deremen ''biletti'' denirdi.

Taktakiça(çamçaka); Mısırın aktığı aparata titreşim vererek akmasını sağlardı, genelde şimşir ağacından basit bir kol şeklinde olurdu, dönmekte olan yüzeyi tırtıklı deremen taşına sürtünerek titreşim yapardı.

Taş Kaldıraçı; Deremen taşını indirip kaldırmaya, yani unun ince mi kalın mı olacağına karar verdiren mekanizma.(deremenin taşı, aynı ebatta sabit bir taşın üstünde dönerdi, iki taşın bir birine sürtünme aralığı öğütülen unun kalınlığını ve inceliğini ayarlardı).

Unluk; öğütülen mısırın taşın altından dökülerek biriktiği sandık.

Deremenin altındakiler;

Deremen taşının ortasındaki yuvarlak deliğe takılı ''balta'' adında çelik bir parça ve o parçanın devamı olarak, deremenin alt bölmesine inen ''yiğ'' denen uzun bir kalas vardı, kalasın alt tarafına monte edilmiş ahşap yada demir den imal ''deremen çarkı'' bulunurdu, yiğin en altında gene çelikten bir mil takılı olurdu, o da en altta bulunan irice bir kalasa çakılmış yuvalı bir çelik aparatın üzerine dönmesi için konurdu.

Deremen harkından gelip, betondan yapılmış dikine yüksekçe bir su deposu, ''deremen oluğu''nun en altından, çok düzgün bir açı ve şiddetle suyun fışkırması için, oraya suya dayanıklı ahşap ''sifon'' takılırdı, sifon, oluğun en dibini kapatan büyükçe taşa özenle açılmış yuvarlak deliğe takılırdı, sifondan basınçla çıkan su deremen çarkına çarparak dönmesini sağlardı.

Sifonun önünde onu açıp kapamaya yarayan ve deremenin içinden idare edilen ''su keseceği'' vardı, deremene gelen kişi, su keseceğini yukarı çekerek sifonun önünü açar, çarka su vurdurarak dönmesini sağlardı, aynı şekilde aşağı bırakarak da suyu keserek deremeni durdururdu.

Bütün yukarda sayılan parçaların bakımı ve onarımı gerekirdi, en zor ve ustalık isteyeni, altı aşınan deremen taşını yerinden kaldırıp, özel bir keski ve çekiçle ''tırtıklamak'' tı, bu işi sadece işin erbabı olan, o konuda ustalaşmış kişiler yapabilirdi, bu yapılmasa zamanla aşınan taş artık öğütmez olurdu.

Bu işin püf noktası, usta taşı öyle bir tırtıklayacak ki, tırtıklama yönü ve şekli, öğütülüp incelen unu, taşın altına birikmeden dışarıya atılmasını sağlayacak, ince ustalık buradaydı.

Ayrıca parçaların çoğu ahşaptan olduğundan zamanla çürür deforme olur iş göremez hale gelirdi, bütün bu parçaların değişilip yenilenmesi gerekirdi.

Bütün bu işlerin yapılması gönüllülük esasına dayalı idi, yani Anadaoludaki diğer değirmenlerin sorumlu değirmencilerinin aksine, bizde değirmenci yoktu, çünkü bizde öğütülecek tahıl en fazla 20- 30kg kadar olurdu, herkesin gidip kendi mısırını öğütecek kadar zamanı olurdu.

Deremenlerin un öğütmek dışında birde kadınların muhabbet etme yeri işini de görürdü, (kızarsınız diye dedikodu demedim).

Her işte olduğu gibi bu iş de çilekeş Karadeniz kadınının sırtına yüklenmişti, evinde erkeği olmayanları bir yana koyarsak, erkeği olduğu halde, kadın sırtına yüklendiği mısır çuvalıyla patika yollardan deremene gider, eğer sıra yoksa öğütür, doldurur çuvala eve döner, sıra varsa mısırını, kendinden önce gelip un öğütene teslim eder, eve işine dönerdi, ununu öğüten de, işi bitti mi kendi ununu toplar, sıradakini deremene salardı, kadın tahmini bir zaman sonra gider ununu alır evine dönerdi.

Bu sıra işi bazen çok uzardı, gece yarılarına kadar beklenirdi, kadın gece yarısı yüklendiği çuvalla eve dönerdi, bu durumu yaşamak istemeyenlerde gün açmadan erkenden deremenin yolunu tutardı ki sıra kapabilsin.

Bütün bu işleri karısına yüklemiş ''adam'' bozuntuları, erkeğim diye bire de hava atarak gezerlerdi.

Mahşerde en merakla görmek istediğim, o dönem Rize yöresi erkeklerinin ne durumda oldukları, evet bunu gerçekten çok merakla beklemekteyim.

Deremenlerin birde ''gaip''(gayb) görevleri vardı.

Eskiden köylerde çokça var olan ama artık esameleri okunmayan ''cin''lere ev sahipliği yaparlardı, yanı bizim oranın insan aklına göre, deremenler aynı zamanda kalacak gidecek yerleri olmayan cinlerin evleri idi, hatta cinlerin geceleri deremenlerde türküler söyleyip, bağırıp çağırarak naralar atıkları da sık sık dillendirilirdi.

Ve hatta bazı aklı evveller, geceleri deremenlere yakın yerlere giderek cin türküsü dinlerlerdi.

(Not: bu paragrafı okumadınız varsayın).

Köylerimizin bilinen ve göz önünde olan değerlerinin yanında, birde görünmeyen, gözden ırak değerleri vardı.

Bunlar ortada gözükmez, yaptıkları işler köylü için hayati önem taşısa da, pek ön planda olmazlardı.

Bunlara ''değirmen düzenleyicileri'' denirdi.

Yukarda bahsettiğimiz deremen içi bakım onarım ve ince ayar işlerini bunlar bilir ve yaparlardı, her hangi bir ücretleri yoktu, tamamen iyilik yapıp sevap kazanmak niyetiyle uğraşırlardı.

İşte fotoğraftaki rahmetli Zelkif Aslan dayı da bu ustalardan biri idi, hem kendi mahalle değirmenlerine, hem de başka değirmenlere düzen vermek için çağrılırdı.

Zelkif dayının bir başka özelliği de çok iyi bir insan oluşuydu, yaşadıkları devirdeki akranlarına göre iyilik sever yardım sever biriydi.

Filoğları değirmenini o ayakta tutardı, Zelkif dayı rahmetli olduktan sonra, bizim oraların en iyi değirmeni de bakımsızlıktan virane oldu.

Allah Zelkif dayıya ve onun gibi merhametli, iyilik sever, komşularının işini gören bütün ölmüşlerimize Rahmetiyle muamele eylesin.

Yazımızı bir iki deremen türküsü ile bitirelim.

Deremenun altina vardur su keseceği.

Sen delikanı isen bende kiraz çiçeği.

Dermenun kiliti düşti belümden itti.

Oy ben ne edeceğum deremen kaldı kitli.

Not: Bazı unutulmuş terimleri hatırlamamda yardımcı olan, bizim ailenin yaşlısı Cengiz Yılmaz a teşekkür ederiz.

28-11-2020- BEYKOZ-İSTANBUL