Kararı Kim Versin

KARARI KİM VERSİN 
Sekizinci kat dört numaralı daireden çıkan gürültü, binayı sallıyor. Kapılar çarpılıyor, kadın erkek hep bir ağızdan bağırışıyorlar. Küçük çocuk ağlaması, üstüne tuz biber. Komşular tedirgin ve sessiz. Bazı meraklılar, konuşulanları anlamaya çalışıyor. Nursel Ablanın migreni tutmuş, gürültüye katlanamıyor. Birkaç gün eltisinde kalacakmış. Meryem Teyze' nin tansiyonu tavan yapmış, limonlu su içiriyorlar. Binaya girer girmez gerilim anlaşılıyor.
Sebep; o dairede yaşayan genç çift ileri geçimsizlik nedeniyle mahkemeye başvurmuş, ayrılıyorlar. Damat çekmiş gitmiş, telefonu kapalı. Gelin kendini yatak odasına kilitlemiş, açmıyor. Bağıranlar, kapıları çarpıp tozu dumana katanlar; iki yıl önce göbek ata ata karşlıklı oynayan dünürler.
Bu evliliğin başından beri şahidiyiz. Damat, iş yerindeki sevgilisinden cebren ve hile ile kopartılarak bu hanım kızla evlendirildi. Sevdiği ile evlenemedi. Çünkü o kız, annesinin standartlarına uymuyordu. Mini etek giyiyordu iş yerinde. Evi öyle (yerlere bal dök yala) türünden temiz değildi . Duyduklarına göre iki yumurta pişirmekten acizdi. Kazancı da göz doldurmuyordu. Nerden baksan sözleşmeli memur! Zaten kızın ailesi de damada pek ısınamamışdı. Birkaç görüşmeden sonra gençler ayrıldı, konu kapandı. İnsan evladının mutlu olmasını istemez mi? Kaynana adayı; düşündü taşındı. Geçmişini iyi bildiği en yakın arkadaşının kızını gelin olarak uygun gördü. Kızın da gönlü bir subaya takılmıştı o sıralar. Baba, kızını alıp uzaklara götürür diye vermedi. Daha bu konu konuşulurken; gerçekten de tayini çıktı damat adayının. Taaa... Kayseri'ye! Yorgan gitti kavga bitti! Karar veren aile büyüklerinin hakkını yememek lazım. Bu iki genç çok yakıştılar birbirlerine. Nişan, düğün derken, arayı soğutmadan altı ay içinde evlendirildiler. Ev eşyaları iki ailenin ortak kararıyla seçildi. Eeee tabii ufak tefek anlaşmazlıklar olduysa da; kol kırıldı yen içinde kaldı. Düğünde gelen takılar kayınpederin iş yerindeki kasasına kilitlendi. İki ailenin gözetimi altında üçüncü yuva kuruldu. İki yıl; neler yaşandı neler.... Her bayram, önce hangi ailenin ziyaret edileceği bir prosedüre bağlanıncaya kadar, iki tarafa zehir oldu. Damat meğer altılı ganyan oynuyormuş gizli gizli. Bunu duyan kayınpeder çıldırdı. Kızını geri almakla tehdit etti. Gelin özel hastanede sancısız doğum yapmak istediğinde de bir badire atlatıldı. Bir de sık sık arkadaşlarıyla buluşması iki aileyi karşı karşıya getirdi. Şimdi yine aileler savaşıyor. Çıkan karara gençler ne diyecek bilmiyoruz. Damat kendi annesine kızgın.(Sen yaktın benim başımı!) Diyor. Kız babasına beddua ediyor. ( Keşke sevdiğime kaçsaydım. Çok uzaklarda olsaydım.) diye ağlıyor. Çocuk kapanın kucağında, ama gözleri annesini arıyor. 
Biz; arada çürük yumurtalar olsa da , aile bağları güçlü olan bir toplumuz. Bizde evlilikler çiftler arasında değil, aileler arasında olur. Çocuklarımıza bebeklikten itibaren iyi bakar, beslenmesiyle, eğitimiyle, evliliği ve iş hayatıyla hatta çocuklarıyla yakından ilgileniriz. Onların hep ulaşabileceğimiz yerlerde olmalarını ister; nerededir, kimlerle arladaşlık eder, ne yapar takip ederiz. Bu yaşam tarzı abartılmadıkça iyi olabilir. Ama sürekli denetimde, sürekli yönlendirilerek yaşayan gençler tek başına kaldıkları zaman ayakta durmakta zorluk çeker, ne yapacaklarını, ne karar vereceklerini bilemezler.
Onlara, ne zaman ve ne kadar güvenmemiz gerektiğini ayarlamak zordur. Yetişme sürecinin her dönemi; yaşa, çocuğun karakterine, çevreye ve aile yapımıza göre değişir,
Bebeklik geçmiş, eğitim süreci tamamlanmış, iş güç sahibi olmuş gençlerimizin peşini bırakmamız, ilk yıllardan itibaren onları verecekleri kararlarda, yapacakları işlerde, arkadaş seçiminde, gideceği yerler, giyeceği kıyafetler konusunda yavaş yavaş serbest bırakıp kendilerine güvenmelerini sağlamalıyız. Belli bir dönemden sonra; ancak o izin verdiği kadar hayatında olmalıyız. Çocuğumuzun seçtiği eş büyük olasılıkla bizim değerlerimize uymayacaktır. Çocuğumuz, artık yoluna kendi kararlarıyla devam edecektir. Biz kendi zamanımızın kurallarıyla yaşıyor olabiliriz.
O eşini kendi seçmelidir. Bizim standartlarımızda bir gelin veya damatla mutlu olma olasılığı düşüktür. Gençler; kendi seçtikleri ev, eşya ve yaşam düzeni, iş ve eş ile de belki mutlu olamazlar. Ama, en azından, olanlardan bizi sorumlu tutamaz, kendi kararlarının vebalini daha kolay taşırlar. Eğer bizim seçimlerimize uyar ve mutsuz olurlarsa, bu vebal sadece bizimdir. Taşıyamayız. Bize düşen; sorulursa en objektif şekilde düşüncemizi söylemek son kararı onlara bırakmaktır. Daha sonra elimizden gelen yardımı esirgemeyip bize ihtiyaçları olursa yanlarında olmaktır. Onlar kendi yaşam gemilerinin kaptanı olmalılar, dümen onların elinde olmalıdır. Doğru olan bu olsa bile, insan; çocuğunun göz göre göre yanlış karar verdiğini, ileride acı çekeceğini hissediyor. Otokontrol çok zor. O' nu uyarmadan edemiyoruz Ayrıca; onların aldığı karar bizi de etkiliyor. Sonuçlarından belki bizde de zarar görüyoruz. Ne olursa olsun, yine de insanın kendisiyle ilgili verdiği karar; en doğru karar oluyor. Karar nereden gelirse gelsin. Kötü sonun verdiği acıdan, sonuçta herkes kendi payını alıyor. Ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmıyor.
ULVİYE KARA AKCOŞ