Karesi Beyliği Hâkimiyetinde Bandırma ve Çevresinin Ekonomik Gelişimi

Karesi Beyliği Hâkimiyetinde Bandırma ve Çevresinin Ekonomik Gelişimi
upload.php?item=9762

ULUSLARARASI BANDIRMA VE ÇEVRESİ SEMPOZYUMU (UBS’18)
TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI I:
Tarih, Arkeoloji, Göç Hareketleri,
Önemli Şahsiyetler,
Kültür ve Folklor,
Edebiyat ve Eğitim

Prof. Dr. Zekai METE
Doç. Dr. Ahmet AYDIN
Dr. Öğretim Üyesi Gülnil AYDIN
Arş. Gör. Yunus Emre GÜRBÜZ
17-19 Eylül 2018
Bandırma-BALIKESİR
viii
İçindekiler
Önsöz i
Kurullar ii
İçindekiler viii
Sempozyum Özel Oturumu: Dünden Bugüne Daskyleion-Kyzikos ve Zeytinliada 1
Arkeoloji ve Turizm
Prof. Dr. Tomris BAKIR 2
Kyzikos
Prof. Dr. Abdullah YAYLALI 6
Zeytinliada Meryemana Manastırı
Prof. Dr. Nurettin ÖZTÜRK, Dr. Öğr. Üyesi Berna KAVAZ KINDIĞILI 9
Kyzikos’tan Günümüzde Görülebilenler
Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN 15
TARİH-ARKEOLOJİ 18
Karesi Beyliği Hâkimiyetinde Bandırma ve Çevresinin Ekonomik Gelişimi
Hüseyin KAYHAN 19
Bandırma Ermenileri (1914-1918)
Recep KARACAKAYA 31

  1. Yüzyılın İlk Yarısında Bandırma ve Çevresinde Nüfus ve Yerleşim
    Ferhat BERBER 41
    Ömer Fuad’ın Anadolu Mektupları’nda Bandırma’ya Dair İzlenimleri
    Mefail HIZLI 51
    Salnâmeler Işığında 20. yy Başlarında Bandırma
    Yasemin KESKİN 67
    1854 Erdek Yangını ve Devletin Uyguladığı Sosyal Yardım Politikaları
    Engin ÇAĞMAN, Neslihan ARSLAN 74
    Meşrutiyetten Cumhuriyet’e Bandırma Hapishanesi Üzerine Bir Değerlendirme
    Zafer ATAR 81
    İngiliz Seyyahlarının Gözünden XIX. Yüzyıl Bandırma ve Çevresi
    Hüseyin YILMAZ, Yavuz Selim BARHAN 90
    Bandırma Karantina Teşkilatı ve Faaliyetleri
    Ferdi ÇİFTÇİOĞLU 100
  2. Yüzyılın Başlarında Belkıs Gölü Bataklığı’nın Temizlenmesine Dair Bir Teşebbüs
    Engin ÇAĞMAN 107
    Temettuat Defterlerine Göre Gökmen Köyü /Tekfur Çiftliği’nin Sosyo-Ekonomik
    Durumu
    Muzaffer TEPEKAYA
    116
    Temettuat Defterleri’ne Göre Edincik Kazası Ermeni Mahallesi’nin Sosyo-Ekonomik
    Durumu
    İlker Mümin ÇAĞLAR, Hasancan ERALACA
    124
    1884 Depremi ve Güney Marmara
    Fatih GÜRCAN 130
    Milli Mücadele’de Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi
    Zeki ÇEVİK 140
    Milli Mücadelede Gönen ve Havalisi
    Recep ÇELİK 168
    Bandırmalı-Zâde Ahmed Münib Efendi’nin Çağdaş Çocuk Hakları Bakımından “Hukûk-i
    Veled” Risâlesi
    Mehmet Nuri GÜLER
    177
    ix
    Yerel Modernleşme Örneği Olarak Bandırma Halkevi ve Faaliyetleri
    Veysel HASAR 199
    Bandırma’nın Unutulmuş Kışla Binaları, Yenimahalle Semtindeki Askeri Alanda Tespit
    Ve Restitüsyon Çalışmaları
    Arzu Özsavaşcı, Selin Gener Deniz, Banu Yüksel Sayın, Gülsün TANYELİ
    213
    Bandırma ve Çevresi Tarih ve Kültürünü Araştırma Projesi
    Zekai METE 233
    Geç Antikçağ Kaynakları Işığında Hellespontus Eyaleti Kentleri
    Mustafa TÜRK 238
    Kyzikos Antik Kenti’nin Roma Dönemi Kamusal Yapıları Işığında Sosyo-Kültürel
    Yapısına Kısa Bir Bakış
    Nurettin KOÇHAN, Ahmet TERCANLIOĞLU
    245
    Kyzikos Limanı’nın Eskiçağdaki Önemi
    Mustafa H. SAYAR 261
    Erdek Tarihi ve Kyzikos Antik Kenti
    Saygun GÜRPINAR 264
    Kyzikos Şehrinin Antik Dönemde Ticaret Açısından Önemi
    Altuğ GÜNAR, Didem ÖZTÜRK 267
    GÖÇ HAREKETLERİ 279
    İşsizlere İstihdam, Yörelere Gelişme ve Kalkınma Sağlama Açılarından Yeni İller, Yeni
    Üniversiteler, Yeni Hava Limanları vs. Oluşturulması
    Rafet EVYAPAN
    280
    Göçlerin Yöresel Mutfağa Etkisi: Balıkesir-Erdek Örneği
    Füsun ESENKAL ÇÖZELİ, Murat DOĞDUBAY 295
    Bandırma – Kocagöl Yöresinde Kazaklar
    Cemile ŞAHİN 319
    ÖNEMLİ ŞAHSİYETLER 326
    Teslis Akidesine Kyzikos’tan Radikal Bir Başkaldırı: Kyzikoslu Eunomius ve Felsefesi
    Oğuz Düzgün 327
    Bandırmalı Minyatür Sanatçısı Nusret Çolpan
    Hüseyin CAN 338
    Gönenli Mehmet Efendi’nin (1903 – 1991) Tasavvuf Düşüncesi Bağlamında“İnsan-ı
    Kamil” Kavramı Üzerine Genel Bir Değerlendirme
    Kasım TATLILIOĞLU
    355
    Kurtuluş Savaşı Vâizi Gönenli Mehmet Efendi’nin (1903-1991) Vaazlarında Kullandığı
    Hadîs-i Şerîfler Örneğinde Din Eğitim ve Öğretiminde Kadınlara Verdiği Önem
    İsa AKALIN
    370
    Ahice Bir Esnaf Örneği Bandırmalı Tatlıcı Ali Efendi
    Ali MAZAK 375
    KÜLTÜR VE FOLKLOR 398
    Uluslararası İlişkiler Öğrencilerinin Kültürlerarası Hassasiyet Seviyeleri
    Ayça Kılıç GÖNEN 399
    Edincik Mezar Taşları: Zamana Bırakılan İz
    Adnan UZUN 411
    Bandırma ve Çevresi Somut Olmayan Kültürel Miras Çalışmalarının Önemi Üzerine Bir
    Değerlendirme
    Zülfikar BAYRAKTAR, Aynura MAHMUDOVA
    432
    Bandırma İle Abhazya ve Kıbrıscık Halklarının Kaynaşması İçin, Kültür Birliği Oluşumu
    Mehmet Levent KOCAALAN, Dilek ŞENEL 435
    x
    Bandırma Haydar Çavuş Çeşmesi Süslemelerinin Sanat Tarihi Açısından
    Değerlendirilmesi
    Duygu İlkhan SÖYLEMEZ
    443
    Pomaklar Diyarı Erdek Ballıpınar Köyü Çeyiz Geleneği ve Çeyizlerde Görülen El Sanatı
    Ürünleri
    Zeynep BALKANAL
    451
    Eski Fotoğraflarıyla ve Belgelerle Haydar Çavuş Cami
    Zeynep Emel EKİM 469
    EDEBİYAT-EĞİTİM 488
    Ömer Seyfettin’in “Kurbağa Duası” Hikâyesinde Metinlerarasılık
    Osman ÜNLÜ 489
    Manilerde Bandırma ve Çevresinin Yansımaları
    Berna AYAZ 505
    Bandırmalızade Hâşim Baba Divan’ında Musammat (İç Kafiyeli) Şiirler
    İsmail AVCI 514
    Erdek Seyitgazi Yatırı (Türbesi) ile İlgili İnanışlar ve Uygulamalar
    İbrahim Ethem ARIOĞLU, Najdat Yashar MURAD BAYATLI 531
    Salim Nizam’ın Hikâyelerinde Gönen ve Çevresi
    Bayram YILDIZ 539
    Yunus Emre Enstitüsü Yaz Okulu Öğrencilerinin Bandırma Algısı
    Ömer İNAN, Kuanyshbek KENZHALIN 551
    19
    KARESİ BEYLİĞİ HÂKİMİYETİNDE BANDIRMA VE ÇEVRESİNİN
    EKONOMİK GELİŞİMİ
    Hüseyin KAYHAN
    Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, hukaturk@hotmail.com
    ÖZET:
    1290-1328 yılları arasında BizansDevletine ait Balıkesir veÇanakkale illerini kapsayan coğrafyayı ele geçiren
    Karesi Bey, hâkim olduğu yerlerde bağımsız bir beylik kurmuştu. Beylik, sadece denizlerde değil karada da
    korkulan bir güç olmuştu. Bu gücün kaynağı büyük bir ekonomik zenginlik, bol üretim ve yaygın ticaret idi. Ticarete
    konu olan başlıca kalemler ise yünlü ve pamuklu kumaşlar, elbiseler, buğday başta olmak üzere tahıllar, canlı
    hayvan, iyi kesilmiş turkuaz, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlar,şap, balmumu, şarap ve sabun gibi önemli ticari
    kalemlerin yanında, durmaksızın devam eden savaşlar sonucu ortaya çıkan köle ticareti idi. Meyve ve sebze
    üretimi,hayvancılık,arıcılık,balıkçılıkvemadencilikle eldeedilenürünlerbölgedeyaşayaninsanlarınihtiyaçlarını
    karşıladığı gibi, Anadolu’nun çevresindeki Mısır, Suriye, Irak, Azerbaycan, İran, İstanbul, Karedeniz’in
    kuzeyindeki ülkeler ile Batı Avrupa’ya ihraç edilmekteydi. Bu, bütün Anadolu’da olduğu gibi, Karesi Beyliğinde
    demuazzam birzenginliğin ortaya çıkmasına sebep oldu.
    Karesioğulları Beyliği, kalabalık Türkmen topluluklarını yerleştirerek Bandırma yöresinin Türkleşmesinde
    önemli rol oynadı. Bandırma onların idaresinde büyük bir gelişme göstererek zengin ve önemli bir şehir
    haline geldi. Çevresinde sıralanan kasabalar, köyler, mezralar ve büyük çiftliklerde güçlü bir ziraat, tarım
    ve hayvancılık ekonomisi gelişti. Üretimlerin yapıldığı çarşılar ile tüketiciye ulaşan dükkânlar ve pazar
    yerleri arasında iyi bir koordinasyon kurulmuştu. Dış ticaretin en büyük temsilcileri İtalyan tüccarları idi ve
    bunlar başta buğday olmak üzere, hububat, şap, afyon, pamuk, zeytinyağı, kuru meyve, halı, koyun ve at
    alıp, karşılığında tekstil ürünleri, şarap ve sabun satmaktaydılar.
    Anahtar kelimeler: Karesioğulları Beyliği, Balıkesir, Bandırma, ticaret, üretim.
    20
    ECONOMICAL DEVELOPMENT OF BANDIRMA AND ITS SURROUNDINGS
    UNDER THE DOMINATION OF QARESID PRINCIPALITY
    Hüseyin KAYHAN
    Çanakkale Onsekiz Mart University, hukaturk@hotmail.com
    ABSTRACT:
    Had captured the zone comprising themodern provinces of Balıkesir and Çanakkale fromthe Byzantine Empire
    between the years 1290 and 1328, founding an independent principality in the areas he was ruling. The
    principality had also become a power feared in land as well, not just in the seas. Behind allthislay a great
    economicwealth.Therewasanadvancedproductionanda tradebasedon that.Major goodsusedin tradewere
    fabrics from wool and cotton, clothes, grain and especially wheat, livestock, well-cut precious stones such as
    turquoise, ruby and emerald,alum,wax,wineandsoap,andalongsidetheseimportanttradinggoods,slaveryas
    well,whichhademergedasaresultofcontinuouswarfare.Productsacquiredfromfruitand vegetable production,
    animal husbandry, beekeeping, fishery and mining were supplying the needsofthepeoplelivingintheregion,while
    they were also exported to locations around AnatoliasuchasEgypt,Syria,Iraq,Azerbaijan,Iran,Constantinople
    andlandstothenorth of the Black Sea, as well asto Western Europe. This had caused the emergence of a great
    wealth in theQarasid Principality justlike all over Anatolia.
    Qarasid Principality had an important role in making Bandırma as a Turkmenian Region after they sent the
    crowded Turkmenian societies. Bandırma became a wealthy and important city with a great development
    under their administration. A great agricultural, farming and livestock economy in the counties, towns,
    arable fields and the big farms which were in its nearby places. A well coordination was provided between
    the shops and bazaars which reached to the customers with the market places that the productions were
    done in the cities. The greatest representatives of foreign trading were Italian merchants and they bought
    especially wheat, cereals, alum, opium, cotton, olive oil, dried fruit, carpet, sheep and horse and in return,
    they sold textile goods, wine and soup.
    Keywords: Qarasid Principality, Balıkesir, Bandırma, trade, production.
    21
    GİRİŞ
    Karesi Bey ve Türkmenleri XIV. yüzyıl başlarında Marmara’nın güneyindeki Bizans yerleşim
    yerlerini fethederek güçlü bir beylik kurdular. Bu beyliğin kuzeyindeki Kapıdağ Yarımadası ve
    çevresindeki yerleşim yerleri, güneydekilere göre daha az tanınıyordu. Evliyâ Çelebi, bölgedeki
    yerleşim yerlerinin birbirleriyle bağlantılarını kendi seyahat rotasına göre şöyle belirtmekteydi:
    Bandırma – Kapıdağ Yarımadası – Erdek – Edincik (Aydıncık) – Örenci. Edincik’ten 40 mil uzakta
    ise Marmara Adası bulunuyordu (Taeschner, 2010: 198, 199).
    Bu yerleşim yerlerinden Bandırma, Ortaçağ Bizans kaynaklarında Panormos ismi ile
    anılmaktaydı. 1204’te İstanbul’un Latinler tarafından alınmasından sonra adı Palorme şeklinde
    telafuz edilmeye başlanmıştı. Latinler burayı kuzey-batı Anadolu’da Bizanslılara karşı saldırıları
    için üs olarak kullandılar (Villehardouin, 2001: 111; Parry, 1986: 1014; Tomaschek, 1891: 14).
    Bandırma ve çevresi aynı zamanda Balıkesir’in verimli ve zengin bir hinterlandı idi (Fitzner, 1903:
    71). Manyas, eşsiz gölü ve çevresindeki zengin toprakları ile eskiçağlardan beri çok önemli bir
    bölgeydi. Keza Aydıncık, Gönen ve Erdek zengin ve verimli topraklarıyla, Marmara Adası ise eski
    tarihi ve kaliteli mermerleri ile dikkatleri çekmekte idi.
  3. BÖLGENİN EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ
    a. Köle Ticareti
    Türkiye, XIV. yüzyılın başlarından itibaren etkinleşen köle pazarlarına sahipti. Venedik noter
    kayıtları, Girit’te gerçekleşen köle satışlarındaki kölelerin Türkiye’den geldiklerini
    göstermektedir. XIV. yüzyılda Türkiye pazarlarında ve Ege adalarında satılan kölelerin büyük
    kısmı, Türkler tarafından ele geçirilen ve sadece Türkler tarafından değil, aynı zamanda diğer
    Hıristiyanlar tarafından alınıp, satılan Hıristiyan Rumlardı. Türkiye, ardı arkası kesilmeyen Türk
    akınları ve fetihleri sayesinde getirilen kölelerle sürekli beslenen önemli bir köle pazarı olmaya
    devam etmekteydi (Fleet, 2009: 38, 39, 48). Marino Sanudo Torsello, Türkler’in Üsküdar’a kadar
    bütün Bizans topraklarını ele geçirip, zaptettikleri yerlerdeki Rum ahalinin çoğunu köle olarak
    sattıklarını belirtmekteydi (Torsello, 2011: 58; Mas-Latrie, 1845: 6, 329). O, Fransa Kralı Filip’e
    gönderdiği mektupta 1331 yılında 25 bin Rum ve İtalyan’ın Türkler tarafından esir edildiğini
    yazarak söylediklerine açıklık getirmekteydi (Kunstmann, 1855: 101). Keza, İbn Fazlullah elÖmerî de bu bilgiyi doğrulayıcı bilgiler vermekte, Karesi Beyliği denizcilerinin her an Bizans ile
    savaşta olduğunu, bu yüzden de Rum gençlerini ve Hazar kızlarını kaçırdıklarını, beylik şehirlerine
    savaşlar sebebiyle çok sayıda kölenin getirildiğini, bu yüzden köle tacirlerinin burada hiç eksik
    olmadıklarını anlatmaktadır (el-Ömerî, 1971: III, 251). Nitekim, İbn Batûta da Balıkesir’de iken
    Margalita adında bir Rum cariye satın almıştı (İbn Batûta, 2000: I, 428).
    Bölgede köle ticaretinin sonraki yüzyıllarda da devam ettiği görülmektedir. Nitekim, Alman
    Stephan Gerlach, 1570’lerde Bandırma’da Hıristiyan köleler görmüş, şehrin kadısı, Venediklilerin
    kurtuluş akçesi ödeyerek bu köleleri serbest bıraktıracağını umduğunu söylemişti (Gerlach, 2012:
    I, 442-443).
    b. Hububat Ticareti
    XIII. yüzyılın ortalarında Türkiye’de her cins tahılın üretilmekteydi (Hayton, 2015: 50). Beylikler
    devrinde de Türkiye’de tahıl üretimi çok yaygındı. Buna paralel olarak, Türkler ekmeklerinin
    22
    yapımı kışlaklarda ve yaylalardaki sosyal hayatlarına adapte etmişlerdi. Bu zamanda Rumlarda
    ve Ermenilerde ise ekmek fırınları bulunmamaktaydı (Vryonis, 1971: 275-276).
    Üretimin fazlalığından dolayı hububat fiyatları Anadolu’da komşu Müslüman ülkeler Suriye ve
    Mısır’dan daha düşüktü (el-Ömerî, 1971: III, 231). Beyliklerde hububat, Türklerin mud dedikleri
    (1 mud = 500 gr.) ağırlık ölçüsü ile satılırdı. Ayrıca, başka bir ağırlık ölçüsü olarak kile vardı ki bu
    da Mısır irdebinin bir buçuk katı ağırlığa eşitti ((el-Ömerî, 1971: III, 230).*

Aydıncık (Edincik) çevresinde tarlalarda buğday yaygın olarak yetiştirilmekteydi. Burası un,
buğday ve diğer zahirelerin depo edildiği büyük mahzenlere sahipti. Türk halkı çiftçilik yapmakta
ve özellikle de tahıl yetiştirmekteydi. Üç mahallede yaşayan Hıristiyanlar ise un ticareti
yapmaktaydılar ve onların iskele başında büyük un mahzenleri vardı. Aydıncık’taki dükkânların
çoğu un satmakta idi. Bölgedeki halkın ihtiyaçları karşılandığı gibi İstanbul’un ihtiyacı için de her
yıl 40-50 bin çuval çok kaliteli un gönderilirdi. Bu yüzden şehirde yapılan ekmekler çok lezzetli
oluyordu. Nehir üzerinde buğdayların öğütüldüğü ve un haline getirildiği çok sayıda su
değirmenleri vardı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 398).
Bertrandon de la Broquiére, 1432-33’deki seyahati sırasında uğradığı Bursa çevresinde çok
miktarda pirinç yetiştirildiğinden bahsetmektedir (Broquiére, 2000: 205). Buna paralel olarak,
XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’ta çeltiğin ekildiği Osmanlı tahrir defterlerinde belirtilmektedir
(Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 995: 24). Evliyâ Çelebi de Bandırma’nın büyük köylerinde
iyi pirinç yetiştirildiğini yazmaktadır (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 390-391).
c. Madenler
Cenevizlilerin Türkiye’deki madenlerin çıkarılması ve Batı Avrupa’daki pazarlara ulaştırılmasında
önemli rolü vardı. Bu madenlerden birisi de şaptı. Belirli kayalardan elde edilen şap, renksiz ve
kristalimsi bir cevherdi. Başlıca kullanım alanları tıp, kumaş endüstrisi ve gemilerde safra olarak
işlevi idi. Özellikle kumaş boyamada sabitleyici olarak ve kumaş liflerinin temizlenmesinde
kullanılmaktaydı (Fleet, 2009: 81). Türkiye’de bol miktarda çıkarılmaktaydı (Hayton, 2015: 50).
Pegolotti’nin yazdığına göre, Karesi Beyliği topraklarında Erdek’te şap madeni çıkarılmakta ve
Ayasuluğ ile İstanbul’a gönderilmekte, buradan Batı Avrupa’ya pazarlanmaktaydı (Pegolottı,
1936: 43).
Pegolotti, İtalyanlar tarafından İstanbul’da Pera’ya getirilen ticari ürünler arasında Anadolu’da
nereden çıkarıldığını söylemediği boraksı da saymaktadır (Pegolottı, 1936: 36). Sonraki
gelişmelere bakıldığında, boraksın çıkarıldığı yerlerden birisi de Bandırma idi (Parry, 1986: I,
1014).
Bölgede çıkarılan madenlerden birisi de kömür idi. Kömür Gönen’de çıkarılmaktaydı (Su, 1939:
58; İlgürel, 1988: V, 14). Burada yüzeyden çıkarılabilen kaliteli linyit kömürleri havzası vardı ve
muhtemelen eskiçağlardan beri kullanılmaktaydı. Kömürün güçlü ve uzun süreli ısıtıcılık
özelliğinden dolayı Selçuklulardan itibaren yaygın olarak çıkarıldığı ve kullanıldığı
anlaşılmaktadır. O kadar ki, XVI. yüzyılda madenlere kömürcü tayini yapılmaktaydı (Günalan,

  • 1 irdeb = 69,6 kg. buğday veya 56 kg arpa etmekteydi. Dolayısıyla burada 1 kile = 105 kg. buğday, 84 kg. arpaya denk
    gelmekteydi.
    23
    2005: 213). XIV. yüzyıl Batı Avrupa sanayisinde de kömür yaygın olarak kullanılmaktaydı
    (Pegolotti, 1936: 334, 338, 373).
    Marmara Adası’nda eskiçağlardan beri çıkarılan kaliteli mermerler ile Kapıdağ’dan çıkarılan
    kaldırım taşları İstanbul’a gönderilmekteydi. Karesi Beyliği zamanında ve sonrasında da bunun
    devam ettiği anlaşılmaktadır (Su, 1939: 35).*
    d. Hayvani Gıdalar
    Beylikler devrinde Türkmenler et, süt, kaymak, yoğurt ve tereyağ üretmekteydi. Köylerde büyük
    koyun sürüleri vardı (Vryonis, 1971: 275-276). Nitekim, XIII. yüzyılın ortalarında yaşayan Ermeni
    Hayton, Türkiye’deki Müslüman Türklerin kent ve kasabalarda yaşayanlarının ticaretle ve
    zanaatla uğraştıklarını, diğerlerinin ise bozkırda yaylaklar ve kışlaklar arasında durmadan hareket
    halinde olduklarını, geçimlerini de koyunları ve diğer hayvanları yetiştirerek devam ettirdiklerini;
    Türkiye’de her cinsten hayvanların yetiştirildiğini; özellikle atlarının çok kaliteli olduğunu
    bildirmektedir (Hayton, 2015: 50). Keza, çağdaş İslâm âlimi İbn Fazlullah el-Ömerî, 1330’larda
    Türkiye’de hayvani gıdalardan et ve sütün neredeyse bedava denilecek kadar ucuz olduğunu,
    çünkü burada at, koyun ve sığırların hesaplanamayacak kadar çok bulunduğunu belirtmektedir.
    En çok da koyun vardı ve herkesin koyunları olduğu için dışarıdan süt ve peynir almıyorlardı. Süt
    ve süt ürünleri o kadar boldu ki, kimse bunlar için para dahi istemiyordu. Her yer hayvanlarla
    doluydu. Koyunların yanında İnce ve yumuşak kıllara sahip keçiler de vardı. Yetiştirilen hayvanlar
    Diyarbekir, Irak ve İran’a ihraç edilmekteydi. Besili bir koyunun fiyatı 12 dirhemi geçmemekteydi
    (el-Ömerî, 1971: III, 230, 231). Simon de Saint Quentin, Türkiye’de koyunların ve atların sayı
    itibarıyla çokluğuna dikkat çekmekte, Türkiye Selçukluları topraklarında at, güzel koku ve sabun
    satışından yılda 120 bin soldanus para kazanıldığını bildirmektedir (Saint Quentin, 2006: 50).
    Balıkesir’de balıkçılık da çok gelişmişti. Erdek yakınında bir balık dalyanı vardı ve oradan çok
    sayıda kolyoz balığı çıkarılırdı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394). Manyas Gölü’nde alabalık ve turna
    balığı başta olmak üzere, çeşitli balıklar ve kaz, ördek, kuğu, karabatak, yeşilbaş, martı, saka kuşu
    ve diğer kuşlar bulunmakta idi. Bu balıkların ve kuşları avlayanlar bunları satarlar ve devlete vergi
    verirlerdi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394).
    e. Meyveler ve Sebzeler
    XVII. yüzyılın başlarında bölgeye gelen Polonyalı Simeon, Edincik’in çevresinin bütünüyle nar ve
    zeytin ağaçları ile kaplı olduğunu söylemektedir (Simeon, 2007: 30). Yine XVII. yüzyılın ünlü
    gezgini Evliyâ Çelebi’ye göre, Bandırma’nın çevresi bağlık, bahçelik idi. Özellikle de üzümleri ve
    kavunları çok meşhurdu (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391). Erdek kasabasında misket üzümünden
    dokuz çeşit şarap yapılmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394). Edincik’in de bağları ve bahçeleri
    oldukça fazlaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 398).
    f. Şarap Ticareti
    1573’te Fransa’dan gemiyle Levant’a doğru yola çıkan Paris’li Philippe du Fresne-Canaye,
    Bandırma’nın mükemmel şaraplarının bulunduğunu bildirmektedir (Fresne-Canaye, 2008: 96). 4
    Ocak 1574’te Stephan Gerlach, bir gurup Almanla sekiz saatlik yolculuktan sonra İstanbul’dan
  • 20 Ramazan 977/26 Şubat 1570 tarihinden 1256/1840-41 yılına kadar geçen sürede bu konuyla ilgili gönderilmiş 16
    değişik hüküm için bkz. Su, 1939: 70-82.
    24
    Bandırma’ya gelmiş ve şarap satın almıştı (Stephan Gerlach, 2012: I, 116). Gerlach’ın anlattığına
    göre, Bandırma’da çok iyi cins üzüm yetişiyor ve bunlardan yapılan şaraplar İstanbul’a
    gönderiliyordu. Şehrin gerisindeki tepeler bağlarla kaplıydı (Stephan Gerlach, 2012: I, 440-441).
    Mart 1631’de Osmanlı ülkesine gelen Fransız Vincent de Stochove’un anlattıklarına göre, Fransız
    elçisi Bandırma’da üretilen kaliteli şarapları almak için yerli Ermenileri görevlendirmişti
    (Stochove, 1662: 183-184). Evliyâ Çelebi, Erdek’te çevrede çok beğenilen şarapların üretildiğini,
    şehirde sayısı bini aşan meyhanelerin bulunduğunu, sadece misket üzümünden dokuz tür şarap
    yapıldığını söylemektedir (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391-394).
    f. Kumaş Ticareti
    Türkiye, pamuk üreten ve ihraç eden bir ülkeydi. Philippe du Fresne-Canaye, Bandırma’nın
    topraklarında büyük miktarda pamuk yetiştirildiğini belirtmektedir (Fresne-Canaye,2008: 96).
    Zengin koyun ve keçi varlığı bunların yününden yararlanmayı gerekli kılmış, bunlar Avrupa
    ülkelerine ihraç edilmiştir (Saint Quentin, 2006: 50). İbn Sa’îd, XIII. yüzyılın ortalarında
    Türkiye’deki 24 büyük şehrin çevresinde çok sayıda bezzazlar bulunduğunu belirterek kumaş
    imalatının yaygınlığını da göstermektedir (İbn Sa’îd, 1970: 186). Pamuktan ve yünden imal edilen
    kumaşlar Türkiye ve batılı şehir devletleri arasındaki ticarette önemli bir ticari emtia idi. Hem
    hammadde, hem de pahalı ve işlenmiş kumaş üreten, ihraç eden Türkiye’ye pahalı dokuma
    ürünleri de satılmaktaydı (Fleet, 2009: 97). Kumaş, Türkiye ticaretinde en önemli bir mallardan
    birisi olup, lüks dokumalar hediye, rüşvet, bahşiş ve hediye edilmekteydi (Fleet, 2009: 95-96).
    Nitekim, Bergama’nın hâkimi Yahşi Han, İbn Batûta’ya aba gibi sert bir kumaş çeşidi olan
    Kudüsî’den yapılmış bir elbise hediye etmişti (İbn Batûta, 2000: I, 427-428).
    Türkiye’de kumaş üretimi gelişmişti ve ticaretin ana ürünlerinden idi. Özellikle de ipek üretimi
    ve ticareti çok gelişmişti. Batılı tüccarlar, gelişmekte olan ve Cenova’nın lider bir rol oynadığı
    Avrupa ipek endüstrisi için ham ipek almak üzere Türkiye’ye gelirler ve büyük miktarda ipek
    ticareti yaparlardı. Nitekim, Francesco Balducci Pegolotti, Kıbrıs’ta ve Pisa’da, rağbet gören Türk
    ipeğinden bahsetmektedir (Pegolotti, 1936: 212, 302; Fleet, 2009: 98). Karesi Beyliği şehirlerinde
    de kumaş üretimi yapılmaktaydı. Demir Han, İbn Batûta’ya ipekten yapılmış bir elbise
    göndermişti (İbn Batûta, 2000: I, 428). İbn Fazlullah el-Ömerî, Karesi ülkesinde bol miktarda ipek
    üretildiğini ve bunun büyük kısmının Hıristiyan ülkelerine ihraç edildiğini, bu ipeğin Rum taftası
    ve İstanbul kumaşı imalatı için çok uygun olduğu için büyük kısmının bu işte kullanıldığını
    belirtmektedir (el-Ömerî, 1971: III, 250). Johannes Schiltberger de XV. asrın başlarında Bursa’da
    ipek dokumacılığı endüstrisinin çok gelişmiş olduğundan bahsetmektedir (Schiltberger, 1995:
    89). Kâtip Çelebi de Bursa’da yastık, döşek ve abayi üreten tezgâhlardan, kadife ve kemha
    kumaşların işlenmesinden bahsetmektedir (Kâtip Çelebi, 1732: 657). Bursa’ya olan yakınlığından
    dolayı bu üretimlerin benzerlerinin Bandırma ve çevresinde de yapıldığını tahmin edebiliriz.
    Kumaş üretimi yanında halıcılığın da çok yaygın olduğu görülmektedir. Seyyyahlar bu durumu
    ortaya koyan bilgiler vermektedirler. Nitekim Bertrandon de la Broquiére, Bursa yakınlarında
    Türk halılarının yaygın olarak dokunduğunu söylemektedir (Broquiére, 2000: 205).
    g. Denizcilik Ürünleri
    Karesi Beyliği’nde denizcilik faaliyetleri çok gelişmişti. Beyliğin birisi Ege’ye, Akdeniz’e açılan
    Edremit limanı ve diğeri de Marmara’ya, Karadeniz’e açılan Aydıncık limanına sahipti. Çağdaş
    İslâm âlimi İbn Fazlullah el-Ömerî, beyliğin denizcilikteki gücünü ortaya koyan bilgiler
    vermektedir ki ( el-Ömerî, 1971: III, 250), bu durum limanlarında gelişmiş bir gemi yapım
    endüstrisinin varlığını ortaya koymaktadır (Merçil, 2015: I, 26). Aynı zamanda buradaki
    iskelelerin Karesi Beyliği donanmasının lojistik ihtiyaçlarını karşılayacak birikime sahip olduğu ve
    25
    Osmanlılar zamanında da bunun aynı şekilde devam ettirildiğini görmekteyiz. Nitekim, Philippe
    du Fresne-Canaye, Osmanlı donanmasına ait savaş gemilerinin Bandırma limanına demirleyerek
    çevreden getirilen peksimetleri yükleyip gittiğini söylemek suretiyle bunu teyit etmektedir
    (Fresne-Canaye, 2008: 95). Nitekim, Evliyâ Çelebi, Aydıncık halkının kayıkçılık ve gemicilik
    yaptıklarını belirtmekteydi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 394-398).
  1. BÖLGEDEKİ YERLEŞİM YERLERİ VE EKONOMİLERİ
    a. Bandırma
    Bandırma 1530 yılında Anadolu Vilâyeti Hüdavendigâr Sancağı Aydıncık (Edincik) Kazası’na bağlı
    bir köy ve iskele idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: vr. 157; Yer Adları Dizini, 91).
    Vincent de Stochove da 1631’de geldiği Bandırma’yı bir köy olarak vasıflandırmaktaydı
    (Stochove, 1662: 183-184). Evliyâ Çelebi, Bandırma’yı Marmara Denizinde işlek ve bakımlı büyük
    bir iskele olarak tarif etmektedir. Bu gezginin anlattıklarına göre, Bandırma’nın 12 mahallesi,
    dördü Cuma camii olmak üzere 17 tane camii vardı. İki katlı, bakımlı ve çatıları kiremit kaplı evleri
    bulunmaktaydı. Deniz kıyısındaki evler başka bir tarzda inşa olunmuştu. Bekâr tüccar hanları
    vardı. Çocuk mektepleri ve Âşık Dervişler Tekkesi vardı. Birçok hamamları bulunmaktaydı. Bir
    bedesteni olmamasına rağmen bakımlı, süslü ve içinde her zanaat ehli esnafın bulunduğu
    dükkânları vardı. Halkı yüz renkleri kızıl ve hepsi sağlıklı görünen Türklerdi. Hepsi ticaretle
    geçinirler ve dindar idiler. Zengin bağ ve bahçeleri vardı. Meyveleri çok boldu ve bunlardan üzüm
    ile kavun meşhurdu. Herbiri 500-600 haneli pazarı, bağları, bahçeleri olan Pereme, Muhanya ve
    Arnavut adlı tanınmış üç köyü vardı. Buralarda iyi pirinç yetişirdi (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 390-
    391).
    4 Ocak 1574’te Alman Stephan Gerlach, bir gurup Almanla sekiz saatlik deniz yolculuğundan
    sonra İstanbul’dan Bandırma’ya gelmiş ve şarap satın almıştı. O, Bandırma’yı deniz kenarında dar
    bir vadide kurulmuş, bağlar-bahçeler arasında çok güzel, huzur dolu bir yerleşim yeri olarak
    tanıtmaktadır. Halkının çoğu Rum, az sayıda da İtalyan vardı. Burada çok iyi cins üzüm yetişiyor
    ve bunlardan yapılan şaraplar İstanbul’a gönderiliyordu. Şehrin gerisindeki tepeler bağlarla
    kaplıydı. Bandırma’nın belediye başkanı Jakon Darmazen adlı bir Venedikli idi (Stephan Gerlach,
    2012: I, 116, 440-441). Philippe du Fresne-Canaye de Bandırma’nın topraklarının çok hoş ve
    verimli, meyvelerin de bol olduğunu söylemekteydi (Fresne-Canaye, 2008: 95).
    Bandırma, tahıllar, koyunlar, sığırlar, susam vb. gibi çeşitli ürünleri ihraç eden aktif bir ticaret
    merkeziydi (Parry, 1986: I, 1014). Stephan Gerlach, Bandırma’dan Bursa’ya doğru seyahat
    ederken yol boyunca her yerde rahatça bulduğu beyaz ekmeye para verilmediğini belirtmekteydi
    (Stephan Gerlach, 2012: I, 442). O, Bandırma’dan başlayarak Marmara sahilleri boyunca meyve
    bahçeleri, bağlar, tarlalar ve meraların uzandığını, buradaki köylerin çoğunda Türklerin
    yaşadığını yazmaktadır. Bu köylü Türklerin dışında, burada vahşi Türkler denilen ve büyük at,
    sığır, koyun sürülerine sahip konar-göçer Türkmenler de bulunmaktaydı (Stephan Gerlach, 2012:
    I, 442).
    b. Erdek
    Erdek, deniz kıyısında işlek bir iskele idi. Güneyindeki dağlık alanlarda 27 bin dönüm bağlık alan
    bulunmaktaydı. Bu bağlardan elde edilen üzümlerden çok beğenilen şaraplar üretilmekteydi.
    Şehirde 8 mahalle vardı ve bu mahallelerde iki katlı, kiremit çatılı bin tane ev vardı. Dört tane
    camisi bulunuyordu ve bunlardan birisi çarşı içindeki Cuma camii idi. Şehirde gayrimüslimler
    çoğunluktaydı. Zira, mahallelerinden sadece birisi Müslüman, diğer yedi tanesi de Hıristiyanların
    26
    ikametinde idi. Şehirde bilim yapılan kurumlardan medreseler, darul hadisler ve darul kurralar
    yoktu. Sadece çocukların eğitimlerini yaptıkları mektepler vardı. Tüccar hanları da
    bulunmaktaydı. Şehirde bir tane hamam vardı. Çarşı pazarı olmakla birlikte, normal ticaret
    yapan esnafın yerine, sayısı bini aşan meyhaneler göze çarpmaktaydı. Bu da şarabı başlıca ticari
    emtia haline getirmişti. Üretim o kadar çeşitli ve fazla idi ki, sadece misket üzümünden dokuz tür
    şarap yapılmaktaydı. Şehrin yakınında bulunan dalyandan çok sayıda kolyoz balığı da
    çıkarılmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 391-394).
    c. Aydıncık (Edincik)
    XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’ta 8 mahalle, 46 köy, 14 mezra, 1 meyhane, çeltik ekilen yerler,
    2 hamam, 3 otlak, 1 çiftlik, 19 dükkân, 1 bağ, 1 değirmen, 1 bezirhane,* 1 kervansaray, 742 hane
    (3.710 kişi), 84 ortakçı vardı (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24). Görüldüğü üzere,
    tarımsal üretime yönelik olarak gelişmiş küçük bir yerleşim yeri konumundadır. Bir değirmen, bir
    bezirhane, bir çiftlik, çeltik tarlaları, üç otlak 45 köy ve 14 mezranın varlığı bunu ortaya
    koymaktadır. Bunun yanında, 19 dükkân ve bir kervansarayın varlığı Aydıncık’ta az da olsa bir
    ticaretin varlığını ortaya koymaktadır.
    Evliyâ Çelebi, XVII. yüzyılda Aydıncık’ın durumu ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Buna göre,
    deniz kıyısında olan şehirde un, buğday ve diğer metaların konulduğu mahzenler vardı. Halkın
    yaşadığı beşgen şekilli kalesi deniz kıyısından yarım saat uzaklıkta denize bakan yüksek bir yerde
    kurulmuştu. Şehirde biri Müslüman mahallesi, biri Rum, üçü de Ermenilerin yaşadığı beş mahalle
    vardı. Ermeniler un ticareti yapmaktaydılar. Şehirde toplam 2 bin tane iki katlı kârgir, çatısı
    kiremit kaplı ev bulunmaktaydı. Bu da 10 bin kişilik bir nüfusa tekabül etmekte idi. Birçok camileri
    ve mescitleri vardı. Müslüman halkı ehl-i sünnet mezheplerinden idiler. Şehirde bilim yapılan
    medreseler, darul hadisler ve darül kurralar yoktu. Sadece çocukların eğitim gördüğü 7 tane
    sıbyan mektebi vardı. Fakirlerin kaldığı birçok derviş tekkeleri ile kara ve deniz tüccarının
    kaldıkları hanlar da bulunuyordu. İki tane de hamamı bulunmaktaydı. Esnafın ticaret yaptığı
    birçok çarşıları ve pazarları vardı. Dükkânlarının çoğu unculara aitti. Şehrin çevresinde yaşayan
    halkın çoğu rençberlik yapan Türkler idiler. Bunlar İstanbul’a her yıl 40-50 bin çuval un
    gönderirlerdi. Şehrin lezzetli ekmeği, üzüm turşusu, bulaması ve şıra köfteri meşhurdu. Nehir
    üzerinde çok sayıda su değirmenleri de vardı. Çok sayıda bağları ve bahçeleri bulunmaktaydı.
    Halkı kayıkçılık, gemicilik, unculuk, değirmencilik, bağcılık yapmaktaydılar (Evliyâ Çelebi, 2010:
    V/1, 394-398).
    d. Manyas
    XVI. yüzyılın başlarında Manyas’ta 1 pazar, 103 köy, 13 mezra, 13 çiftlik, 2 hamam, 2 câmi, 2127
    hane vardı (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 35). Bu hanelerin sayısına bakarak
    Manyas’ın nüfusunun 10.635 kişi olduğunu söyleyebiliriz. Manyas’ın diğerlerine göre çok daha
    büyük bir yerleşim yeri olduğunu, burada da diğerleri gibi güçlü bir tarımsal altyapıyı
    görmekteyiz.
    Manyas şehri gölü ile meşhurdu. Burası kış mevsiminde kaz, ördek, angıt, kuğu, karabatak,
    bozbakal, surhab, yeşilbaş, martı, saka kuşu ve başka yüzlerce çeşit kuşlarla dolmaktaydı. Avcılar
    belirlenmiş vergi karşılığında bu kuşları avlarlardı. Gölde pamuğa benzeyen meşhur bir kav
    biterdi. Gölün kenarlarında yetişen uzun sazlar halk tarafından mevsiminde koparılır, terbiye
  • Osmanlılar devrinde bir sanayi bitkisi olan zeyrek (yabani keten tohumu), bezirhane adı verilen işletmelerde işlenir
    ve tohumlarından yağ çıkarılırdı. Bu yağa beziryağı denirdi ve günlük hayatta yaygın olarak kullanılırdı.
    27
    edildikten sonra nakışlı hasırdan seccadeler, oturaklar ve döşemeler dokunurdu (Evliyâ Çelebi,
    2010: V/1, 398).
    Gölün yakınında Bolcaağaç adındaki 1.000 haneli köyde haftada bir büyük pazar kurulurdu. Bu
    pazara çevre iller Tire, Manisa, Balıkesir ve Kirmasti’den 40-50 bin insan alış-veriş yapmak için
    gelirlerdi. Büyüklüğünden dolayı bu pazarda değerli ürünler de pazarlanırdı (Evliyâ Çelebi, 2010:
    V/1, 394-399). Bu bilgi, Manyas’ın çevredeki yerleşim yerlerinin bir ticaret merkezi olduğunu
    ortaya koymaktadır.
    e. Gönen
    XVI. yüzyılın başlarında Gönen’de 5 mahalle, 48 köy, 10 mezra, 5 çiftlik, çeltik tarlaları, 2 hamam,
    619 ev (586 Müslüman, 33’ü Hıristiyan) vardır (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24-
    25). Gönen’in toplam nüfusu 3.095 kişiydi. Bunun 2930’u Müslüman, 165’i Hıristiyandı. Bu
    verilere bakarak, daha önce Aydıncık’ta gördüğümüz tarımsal üretime yönelik bir gelişmenin
    benzerini Gönen’de de görmek mümkündür.
    Geniş bağları ve bahçeleri olan bir yerdi. Bir veya iki katlı, çatısı kiremit örtülü güzel evleri vardı.
    Birçok camileri ve mescitleri bulunmaktaydı. Halkı genellikle Yörük Türkmenlerdi. Bunun yanında
    gayrimüslim Ermeni ve Rumlar da vardı. Şehirde hanlar, hamamlar, küçük dükkânlar
    bulunmaktaydı (Evliyâ Çelebi, 2010: V/1, 399-400). Buradan kömür de çıkarılmaktaydı (İlgürel,
    1988: V, 14).
    f. Marmara Adası
    Marmara Adası eskiçağlardan beri kaliteli mermerleri ile tanınmaktaydı. Doğu Roma ve
    Bizanslılar zamanından beri burada bulunan mermer yataklarından bol miktarda faydalanılıyor
    ve gemilerle İstanbul’a sevk ediliyordu (İlgürel, 1988: 14). Burayı ziyaret eden Batılı Hıristiyan
    gezginler de buna dikkat çekmekteydiler. Ruy Gonzàles de Clavijo, Marmara Adası’ndan
    bahsederken buradan ocaklardan çıkarılan mermerin İstanbul’daki muazzam yapıları süslediğini
    söylemektedir (Clavijo, 1993: 36). Philippe du Fresne-Canaye, gemisiyle geçtiği Marmara
    Adasının mermerlerinin meşhur olduğundan bahsetmektedir (Fresne-Canaye, 2008: 96).
    Stephan Gerlach da Bandırma’nın yakınlarındaki antik Cyzius harabelerine dikkat çekmekte ve
    buradan çıkarılan mermerlerin İstanbul’a gönderildiğini belirtmektedir (Stephan Gerlach, 2012:
    I, 440-441). Meşhur Osmanlı gezgini Evliyâ Çelebi de Marmara Adası’nın değerli mermerleri ile
    tanındığını ve buradan çıkarılan mermerlerin İstanbul’da satıldığını yazmaktadır (Evliyâ Çelebi,
    2010: V/1, 395).
  1. BÖLGENİN DEMOGRAFİK YAPISI
    Bölge, Bizans’ın merkezi İstanbul’a yakınlığından dolayı Rum ve Ermeni nüfusun yoğun olduğu
    bir yerdi. Türklerin XI. yüzyılın ikinci yarısı ve XIII. yüzyılın ikinci yarısında Marmara Bölgesine
    yaptıkları büyük göçler, burada kalan ve sayıları gittikçe azalan Bizans halkının büyük kısmının
    Bursa ve İzmit yörelerine doğru çekilmelerine sebep olmuştu. Rahatbirhayatümidi ileyerlerini
    terk etmeyen yerli halkın bir kısmının arazileri ve malları Türk hâkimiyeti sırasında kendilerine
    bırakılmıştı. Bölgede Türkleşmenin hızı ve bunun sonucunda yerli nüfusun azalmasının
    göstergesi, halkın maddi yardımları ile ayakta duran Rum-Ortodoks metropolitliklerinin tek
    başlarına ayakta kalamayacak derecede fakirleşmeleri ile birkaçının birleşerek varlığını devam
    ettirmeğe çalışması idi. Bazıları da varlığını sürdüremedikleri için ilga edilmişti. Çanakkale
    mıntıkasında kalan Abidos ve Pagai gibi küçük metropolitlikler Moğol istilası sonrasında bölgeye
    28
    yayılan Türk göçleri ile ortadan kalkmışlardı. Kizikos metropolitliği ise varlığını son zamanlara
    kadar korumayı başarmıştı. Marmara Bölgesinde küçük metropolitlikler zamanla kaldırılmış,
    sadece Bursa, İznik, İzmit ve Kadıköy gibi büyük metropolitlikler ayakta kalabilmişlerdi (Wächter,
    1903: 49-51; Stewig, 1970: 133-134).
    Osmanlılar, Karesi topraklarını aldıktan sonra orada yaşayan halka düşmanca davranmadıkları
    için kimse topraklarını terk edip çevredeki diğer yerlere göç etmemişlerdi. Bu yüzden Rumeli’de
    askeri harekât başlayınca Karesi beyleri ve askerleri de bunlara katıldılar. Özellikle Aydıncık ve
    çevresinden birçok boylar başta olmak üzere, Keresi bölgesindeki konar-göçer Türkmenler
    Süleyman Paşa zamanında Rumeli’ne geçtiler. Süleyman Paşa bunları Gelibolu Yarımadası ile
    bunun kuzey kısmına yerleştirdi (1356-57) (Âşık Pasa-zâde, 1332: 49-50; Neşrî, 1995: I, 180;
    Aktepe, 1953: 300). Bunlar kalelerin çevresine yerleşip, tam yerleşik hayata geçerek tarım ve
    ziraatla meşgul olmaya başladılar. Genel olarak bakıldığında, Anadolu’daki Türkmenlerin
    Rumeli’de akıncılık yapmak ve fütuhata iştirak etmek için evlerini barklarını terk ettikleri
    görülmektedir. Bunlar Rumeli’de yeni köylere yerleşerek tam yerleşik düzene geçtiler (İbn
    Kemal, 1991, 110, 112, 126, 156; Barkan, 1953: 61). Osmanlı tarihçileri, bu ilk yerleşenlerin
    sayısının onbinden fazla olduğu belirtilmektedir (Hayrullah Efendi, 1296, III, 91; Barkan, 1953:
    61).
    Türk halkının önemli bir kısmının yeni fetihlerle birlikte Gelibolu Yarımadası ve ötesine göç
    etmesi Karesi bölgesinde demografik yapıyı yerli Hıristiyan halkaları Rumlar ve Ermenilerin
    lehine değiştirmiş gibi görünmektedir. Bölgede özellikle köylerde ve küçük yerleşim yerlerinde
    XVI-XVII. yüzyıllarda bile hala hatırı sayılır bir Hıristiyan nüfusunun kalmış olması bunu
    göstermektedir. Onlar bağcılık, hayvancılık, balıkçılık ve çiftçilik yapmışlardı (BeldicenauSteinherr, 2000: 13). Stephan Gerlach’ın verdiği bilgiye göre, Hıristiyan halk devlete 60 akçe,
    ürettiği buğdayın 1/10’unu ve akarsudan avladığı balığın 1/6’sını vergi olarak vermekteydi
    (Stephan Gerlach, 2012: 443). Kentlerde ise, gayrimüslim sayısının kısıtlı olmuş ve XVI. yüzyılın
    sonuna kadar gittikçe azalmıştı. Yerli nüfusun büyük bölümü fetihten önce kent merkezlerini
    boşaltmış ve buralarda kalanlar ya daha sonra bulundukları yerlerden ayrılmış, ya da yavaş yavaş
    Müslüman olmuşlardı (Beldicenau-Steinherr, 2000: 11).
    Osmanlılar zamanında demografik açıdan Rum ve Ermeni nüfusun oldukça fazla olduğu
    görülmektedir. XVI. yüzyılın başlarında Aydıncık’taki 742 hanenin 685’i Müslüman, 57’si
    Hıristiyan idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24). Buna göre, toplam nüfusu 3.710
    kişi idi. Bunun 3425’i Müslüman, 285’i Hıristiyandı. Yine aynı tarihte Gönen’de 619 hanenin
    586’sı Müslüman, 33’ü de Hıristiyan idi (Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri, 1995: 24-25).
    Buna göre Gönen’in toplam nüfusu 3.095 kişiydi. Bunun 2930’u Müslüman, 165’i ise Hıristiyandı.
    Avrupalı gezginlerin XVI-XVII. yüzyıllarda buraya yaptıkları gezilerde verdikleri bilgiler Hıristiyan
    halkın varlığını devam ettirdiğini göstermektedir. 1573’te Fransa’dan gemiyle Levant’a yolculuk
    yapan Paris’li Philippe du Fresne-Canaye, Bandırma’da yaşayan fakir ve hasta Hıristiyan halkı
    hakkında bilgi vermekte, Rumların cahil ve gururlu insanlar olduklarını, bu yüzden de onlarla
    arkadaşlık kurmanın veya onlardan nezaket ummanın mümkün olmadığını belirtmektedir
    (Fresne-Canaye,2008: 96). Polonyalı Simeon, 1608’de geldiği Bandırma’da birkaç Ermeni’nin,
    buna karşılık çok sayıda Rum’un, Edincik’te 150 hane Ermeni’nin olduğunu söylemektedir
    (Simeon, 2007: 30, 31). Osmanlı gezgini Evliyâ Çelebi, Bandırma’nın halkının genelde Türk
    olduğunu belirtmekle birlikte, Erdek’in sekiz mahallesinden birinin Müslüman, diğerlerinin ise
    gayrimüslim olduğunu söylemekteydi (Evliyâ Çelebi, 2010: V, 203-205). Aydıncık’ın bir
    mahallesinde Rum, üç mahallesinde de Ermeni halkı yaşamaktaydı ve bunlar ticaretle meşgul
    idiler (Evliyâ Çelebi, 2010: V, 205-206). Gayrimüslim nüfusun artış sebebi ticari hayatın canlılığı
    olsa gerektir (İlgürel, 1988: 14). XIX. asrın sonunda Bandırma’nın yedi bini Türk, diğerleri ise Rum
    29
    ve Ermenilerden oluşan 10 bin kişilik bir nüfusa sahip olduğunu belirtmekte yarar vardır (Fitzner,
    1904: 70).
    SONUÇ
    XIV. yüzyılın ilk yarısında yoğun Türk yerleşimine sahne olan Karesi Beyliği’nin Marmara
    kıyılarındaki yerleşim yerleri Bandırma, Gönen, Erdek, Manyas, Aydıncık ve Marmara Adası
    düzenli bir gelişim gösterdi. Diğer Türk beylikleri yerleşim yerlerinde olduğu gibi burada da
    üreten ve ticaret yapan bir toplum ortaya çıktı. Rum, Ermeni, İtalyan köleleri; şap, boraks, kömür,
    mermer madenleri; buğday, pirinç gibi hububat; balık, et, süt, yumurta gibi hayvani gıdalar;
    meyveler ve sebzeler; başta üzüm olmak üzere değişik meyvelerden üretilen şaraplar; pamuklu,
    yünlü kumaşlar; gemi yapımı, gemi donanımı, kayıklar, yelkenler gibi denizcilik ürünleri başta
    İtalya olmak üzere, İstanbul, Kırım Yarımadası, Suriye ve Mısır limanlarına gemilerle
    gönderilmekte idiler. Elde edilen ticari kazançlar bölgede yaşayan halkın çıkarları doğrultusunda
    değerlendirilmiş ve müreffeh bir toplumun temelleri atılmıştı.
    KAYNAKÇA
    937/1530 Tarihli 166 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri (1995), Hudavendigâr,
    Biga, Karesi, Saruhân, Aydın, Menteşe, Teke ve Alâiye Livâları, Dizin ve Tıpkıbasım, Ankara.
    Aktepe, M. (1953), “XIV. ve XV. asırlarda Rumeli’nin Türkler tarafından iskânına dair”, TM, X, 299-
    312.
    Âşık Pasa-zâde (1332), Âşık Pasa-zâde Tarihi, İstanbul.
    Barkan, Ö. Lütfi (1953), “Osmanlı İmparatorluğu’nda bir iskân ve kolonizasyon metodu olarak
    sürgünler”, İFM, XIII, 1-4, 56-78.
    Beldicenau-Steinherr, İrene (2000),”Bitinya’da gayrımüslim nüfus (14. Yüzyılın ikinci yarısı-15.
    Yüzyılın ilk yarısı)”, Ed. E. A. Zachariadou, Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul, 8-22.
    Bertrandon de la Broquiére (2000), Bertrandon de la Broquiére’in Denizaşırı Seyahati, Çev. İlhan
    Arda, İstanbul.
    Evliyâ Çelebi (2010), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi, Haz. Seyit Ali
    Kahraman, V/1, İstanbul.
    Fitzner, R. (1904), Aus Kleinasien und Syrien, Rostock.
    Fleet, K. (2009), Erken Osmanlı Döneminde Türk – Ceneviz Ticareti, Çev. Ö. Akpınar, İstanbul.
    Francesco Balduccı Pegolottı (1936), La Pratıca Della Mercatura, ed. A. Evans, Cambrıdge,
    Massachusetts.
    Geoffroi de Villehardouin (2001), Konstantinopolis’in Fethi, Çev. Ali Berktay, İstanbul.
    Günalan, R. (2005), XVI. Yüzyılda Bâb-ı Defterî Teşkilatı ve Maliye Ahkâm Defterleri, (MÜ,
    Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul.
    İbn Batûta (2000), İbn Batûta Seyahatnâmesi, Çev. A. Sait Aykut, 2 cild, İstanbul.
    İbn Fazlullah el-Ömerî (tarihsiz), Mesâliku’l-Ebsâr fî Memâliku’l-Emsâr, Nşr. Kâmil Salmân elCubûrî, Beyrut.
    İbn Kemal (1991), Tevârih-i Âl-i Osman II. Defter, Yay. Ş. Turan, Ankara.
    İbn Saʻîd (1070), Kitâbu’l-Coğrâfîyâ, Tahkik: İsmâ’îl Arabî, Beyrut.
    İlgürel, M. (1988), “Balıkesir”, TDVİA, İstanbul, V, 12-14.
    Johannes Schiltberger (1995), Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), İstanbul.
    Kâtip Çelebi (1732), Cihânnumâ, Matbaa-i Amîre, İstanbul.
    Korykoslu Hayton (2015), Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı, çev. A. Tayfun Özcan, İstanbul.
    30
    Kunstmann, F. (1855), Studien über Marino Sanudo den Aelteren mit einem Anhange seiner
    ungedruckten Briefe, München.
    Marino Sanudo Torsello (2011), The Book of the Secrets of the Faithful of the Cross, Eng. tr. Peter
    Lock, Farnham, Ashgate.
    Mas-Latrie, Louis de (1845), “Des relations politiques et commerciales de l’Asie Mineure avec
    l’île de Chypre, sous le règne des princes de la maison de Lusignan”, Bibliothèque de l’Ecole
    des Chartes, tome 6, 301-330.
    Mehmed Neşrî (1995), Kitâb-ı Cihan-Nümâ (Neşrî Tarihi), Yay. F. Reşit Unat, M. Altay Köymen,
    Ankara.
    Merçil, E. (2015), “Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde serbest meslekler”, İpek Yolu
    Dergisi Özel Sayısı, Konya Kitabı XV, Kaybolmuş ve Kaybolmaya Yüz Tutmuş Meslekler, Ed.
    Kerim Çınar, Konya, I, 13-28.
    Parry, V. J. (1986), “Bandırma”, Eİ, Leiden, I, 1014.
    Philippe du Fresne-Canaye (2008), Fresne-Canaye Seyahatnamesi 1573, İstanbul.
    Polonyalı Simeon (2007), Polonyalı Bir Seyyahın Gözünden 16. Asır Türkiyesi, Çev. H. D.
    Andreasyan, İstanbul.
    Ruy Gonzàles de Clavijo (1993), Anadolu, Orta Asya ve Timur, Çev. Ö. Rıza Doğrul, İstanbul.
    Simon de Saint Quentin (2006), Bir Keşişin Anılarında Tatarlar ve Anadolu (1245-1248), Çev. E.
    Özbayoğlu, Antalya.
    Stephan Gerlach (2012), Türkiye Günlüğü (1573-1578), Çev. T. Noyan, 2 cilt, İstanbul.
    Stewig, R. (1970), Batı Anadolu Bölgesinde Kültür Gelişmesinin Ana Hatları, Çev. R. Turfan, M. Ş.
    Yazman, İstanbul.
    Su, Kâmil (1939), Balıkesir Madenleri, İstanbul.
    Şeyhülislam Hayrullah Efendi (1296), Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tarihi, İstanbul, Matbaa-i Amire.
    Taeschner, F. (2010), Osmanlı Kaynaklarına Göre Anadolu Yol Ağı, Çev. N. Epçeli, İstanbul.
    Tomaschek, W. (1891), “Zur historischen Topographie von Kleinasien im Mittelalter”,
    Sitzungsberichte der İmhlosophisch – Historischen Classe der Kaiserlichen Akademie der
    Wissenschaften, Wien.
    Vincent de Stochove (1662), Voyage du Levant, Bruxelles.
    Vryonis, S. (1971), The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and The Process of
    İslamization from The Eleventh Through The Fifteenth Century, London.
    Wächter, P. (1903), Der Verfalldes Griechentums in Kleinasien im XIV. Jahrhunderf, Leipzig.

29
A+
A-
REKLAM ALANI