bandırmaspor vergi enflasyon emeklilik ötv döviz otomobil sağlık bandırma balıkesir

Kellim Kellim La Yenfa! (Konuş konuş faydası yok !)

Kellim Kellim La Yenfa!

Konuş Konuş Faydası Yok!

Kapitalist üretim sisteminde, herkes herkesle rekabet halindedir. İşçiler işçilerle, kapitalistler kapitalistlerle ve de kapitalistler işçilerle gelir paylaşımlarında sürekli bir şekilde, çekişme halinde, dahası rekabet savaşı içindedir. Alenen ya da zaman zaman gizli, örtük bir rekabet üretim ilişkilerine damgasını basar.

Kapitalist üretim sisteminde iki temel sınıfın bulunduğunu artık ilkokul öğrencileri dahi bilmektedir; işçi sınıfı ve onun karşısındaki kapitalistler diye özetleyebileceğimiz, üretim ve geçim araçları sahipleri olan burjuva sınıfı.

İşçi sınıfı da, faaliyet durumları açısından; üretimde faal olarak yer alan işçiler ile üretimde yedek olarak tutulanlar olarak iki kategoride değerlendirilir. Fabrikalarda, işyerlerinde faal olarak çalışanların rakipleri, her zaman için yedekte bekletilen işçilerdir. Yedekte tutulan işçiler, işçi sınıfının yedek sanayi ordusu olarak tanımlanırlar. Faal işçi ordusunun çalışma saatlerinin uzunluğundan da, ücretlerinin belirlenmesinde de, yedek işçiler rol oynar; istemsizce de olsa, dolaylı olarak, ücretlerin düşük seviyede seyretmesine etki etmektedir. Kapitalistler, çalışanları yedekte bekleyenler ile tehdit ederek, onları çalışma koşullarına boyun eğmeye zorlarlar. Eğer ki sen bu ücretle, bu çalışma saatleriyle çalışmaya razı değilsen, işte kapı orada, senin razı olmadığın koşullara rıza gösterecek birçok işsiz kapının önünde beklemekte diyerek, işçi-işsiz arasındaki rekabeti kızıştırırlar…

Yedek sanayi ordusu da sadece işsizlerden oluşmayıp, iş buldukça çalışanları, sözleşmeli çalışanları, yarı zamanlı çalışanları, emekli olup da geçim sıkıntısı nedeniyle çalışanlar gibi işçileri de, geleceğin potansiyel işçileri olan öğrencileri de, geçmişte tüm benliğiyle çalışıp tükenmiş olan emeklileri de kapsamaktadır. Tarlasını, hayvanını yitirip de kırsal kesimden göçüp gelen işgücünü de, küçük sermayesini yitirip dükkânını, ofisini kapatıp ücretle çalışmaya başlayan esnafı da kapsamaktadır. Mesleki eğitim esnasında üretim yapan öğrencileri de, hapishanelerde atölyelerde çalıştırılan mahkûmları da, çalışamayacak kadar hasta, yaşlı, kötürüm kalanları da, fahişeleri, torbacıları, madde bağımlılarını da kapsamaktadır. Toplumu oluşturan bu kesimler, İşçi sınıfının, yedek sanayi ordusunun akıcı, saklı, durgun ve dip tortu kesimlerini temsil etmektedir. Ve lümpen proletarya da dahil her bir işçi, gruplar halinde, Marx’ın tanımlamasıyla Yedek sanayi ordusunun birer ferdidir.

Öğrencisiyle, emekçisiyle, işsiziyle, iş buldukça çalışanıyla; bütün bu işçi sınıfının, yedek sanayi ordusu mensupları günlerdir sokaklarda, mitinglerde, alanlarda, eylem halindedirler. Geçim sıkıntısını, haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği, yolsuzluğu, hırsızlığı, işsizliği, iktidarın keyfi tutumlarını protesto etmektedir. Ne var ki faal çalışan işçi sınıfı, bu eylemlerin dışarıdan gözlemcisidir sadece.

İmamoğlu’nun diplomasının geçersiz kılınması yetmezmiş gibi, yerine kayyım atanması amaçlı tutuklanıp, Silivri cezaevine hapsedilmesi, toplumun yedek sanayi ordusunu galeyana getirdi. İmamoğlu ile birlikte İstanbul’un 5 Belediye Başkanı ( Esenyurt Belediye Başkanı; Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanı; Rıza Akpolat, Beykoz Belediye Başkanı; Alaattin Köseler, Şişli Belediye Başkanı; Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı; Mehmet Murat Çalık ve Büyükşehir Belediye Başkanı; Ekrem İmamoğlu) Silivri’ye gönderildi. Hak, hukuk, adalet ayaklar altında diye, insanlar sokaklara döküldü. “Hükümet istifa” sloganlarıyla birlikte, kolaylıkla bitmeyecek bir halk hareketi başlamış oldu.

Bu kurulu düzeni değiştirecek olan yegâne sınıf, işçi sınıfıdır. Ve işçi sınıfı devrimci değilse bir ‘hiç’ tir, demiştir Marx. Her türlü sendikal hareketlerin kısıtlandığı, faal işçi ordusunun en önemli silahı olan “grev” silahı ellerinden alındığı, greve giden işçilerin yalnızlaştırıldığı bir siyasi düzende faal işçi ordusunun “genel grev” uygulaması hiç de o kadar mümkün görünmemektedir.

İşçi sınıfı, faal ve yedek olarak iki kısımda ele alınmış olsa da, bir bütünün iki büyük parçasını oluşturmaktadır. Yedek işçilerin, faal çalışanlarla rekabet halinde olmaları, sizi yanıltmasın, hayatın normal akışında, çalışma koşullarının getirdiği rekabetten kaynaklanan bir ayrışımdır bu durum. Sokağa dökülen işçi sınıfının arasında, eylem birlikteliğinden gelen bir bütünlük, bir kardeşlik bağı oluşur, süreç içinde. Fransız Devrimi’nde olduğu gibi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik (Liberté, égalité, fratérnité)  sloganları sokaklara hâkim olur.

Bugün, İmamoğlu’nun gece yarısı operasyonuyla teslim alınmasının ve sorgulanıp hapsedilmesinin 7. Gününü yaşamaktayız. Bir haftadır Türkiye’nin her şehrinde protestolar, öğrenci yürüyüşleri devam etmektedir. Tomaların su sıkarak toplumu ıslatması, polislerin acımasızca göz yaşartıcı gaz sıkmaları, tekmelemeleri, coplamaları, demokratik haklarını korumak isteyen göstericileri, protestocuları ne derecede durdurabilecektir, yaşayıp göreceğiz bakalım.

Sivrisinekleri yok etmek için gaz sıkmak yetmez, bataklığı kurutmak gerekir. Toplumsal sorunları da çözebilmek için, çıkmaz sokağa girmiş ekonomiyi, bataklıktan kurtarmak gerekir. Yoksa bataklıkta yürümek, her adım attığında daha da dibe batmaktan hiç farksız bir durumdur.

26.03. 2025, Ankara, Sedat Pamuk

125
A+
A-
REKLAM ALANI