KESK Basın Açıklaması

Her türden toplumsal sorunun demokratik zeminlerde çözümünün önünü açmak için siyasal iktidar devlet içindeki bu yasadışı ilişkileri açığa çıkarmak ve failleri yargı önüne çıkarmak zorundadır. Bir emek örgütü olarak barış ve demokrasi mücadelesinde üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirme kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

Bugün ülkemizde tüm hızıyla devam eden emek karşıtı, sermaye yanlısı neoliberal dönüşüm sürecinin simgesi olan kararlarla, 24 Ocak 1980 Kararları ile hafızlarda yer etmiştir.

1974’te Şili’de Pinochet darbesiyle başlayan, 1979’da İngiltere’de Margareth Thatcher ve 1980’de ABD’de Başkan Ronald Reagean’ın iktidara gelmesiyle simgelenen neoliberal dönüşüm sürecinin ülkemizdeki en belirgin adımları 24 Ocak 1980 Kararları ile atılmıştır.

Serbest piyasa ekonomisine, ihracata dayalı ekonomik modele geçilen 24 Ocak 1980 Kararları ile emek karşıtı, sermaye dostu bir düzenin taşları döşenmiştir.

24 Ocak Kararları ile işçilerin, emekçilerin kazanılmış tüm hakları hedef tahtasına konulmuştur. Aradan geçen 40 yılda, 24 Ocak Kararlarının izinde yürüyen iktidarlar döneminde işçilerin, emekçilerin grev ve toplu sözleşme hakkı başta olmak üzere sendikal hakları alabildiğine sınırlamıştır.

24 Ocak Kararları ile devlet eli ile verilen kamu hizmetlerinin tasfiyesinin, eğitimden sağlığa tüm kamu hizmetlerinde özel sektörün ağırlığının artırılmasının önü açılmıştır. Devletin küçültülmesini, savunma ve güvenlik dışında kalan tüm kamu hizmetlerinden elini çekmesini savunan siyasal iktidarlar aradan geçen kırk yılda kamu hizmetlerini adım adım piyasaya açmıştır. Bütçelerde kamu yatırımlarına ayrılan paylar gittikçe azaltılmış, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi yandaş konfederasyonlarla yapılan ‘toplu sözleşmelerle’ düşük ücretlere, güvencesiz istihdama mahkûm edilmiştir. Buna karşın teşvikler yağdırılan özel sektörün eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerindeki payı alabildiğine artırılmıştır.

24 Ocak Kararları ile rekabetçi bir piyasa ve ekonominin kurulması adına ücretler-maaşlar düşürülmüştür. Bu kararları rota edinen siyasal iktidarlar aradan geçen 40 yılda milyonlarca işçiyi, emekçiyi açlık sınırının altına itmiştir.

24 Ocak Kararları ile devletin ekonomideki payını azaltan önlemler kapsamında Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) yok pahasına sermayeye devrinin önü açılmıştır. Aradan geçen 40 yılda halkın birikiminin ürünü fabrikalar, işletmeler ‘özelleştirme’, ‘sermayeyi tabana yayma’ adı altında tek tek yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmiştir.

24 Ocak Kararları ile tarım ürünlerini destekleme alımları sınırlandırılırken, gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmıştır. 24 Ocak Kararlarını rehber edinen siyasal iktidarlar aradan geçen 40 yılda çiftçiliği, tarımı ve hayvancılığı bitirmiştir. Patatesten soğana, buğdaydan samana, etten şekere neredeyse tüm tarım ve hayvancılık ürünlerinin ithal edildiği bir ülke yaratılmıştır.

24 Ocak Kararları işçilerin, emekçilerin tepkisi ile karşılanmış, işçi sınıfı emek düşmanı kararlara grevlerle yanıt vermiştir. Bu nedenle 24 Ocak Kararlarının hayata geçirilmesi, mimarlarının iş başına getirilmesi için 12 Eylül askeri darbesi gerçekleştirilmiştir. Bu kararların izinde yürüyen iktidarlar ise 40 yıl boyunca işçilerin, emekçilerin haklarını ortadan kaldıran baskıcı düzeni sürdürmüştür. 12 Eylül Anayasasından aldıkları güçle serbest piyasa ve özel yatırım önünde engel olarak gördükleri her türlü işçi, emekçi hakkı ve düzenleyici yasa önce esnetilmiş ardından adım adım ortadan kaldırılmıştır. İşçilerin, emekçilerin grev haklarını, sendikal hak ve özgürlüklerini kullanılması ‘OHAL’den istifade edilerek’ engellenmiştir. 4 bin 283 KESK’li sendikal hak ve özgürlükler, emek ve demokrasi mücadelesi verdiği için herhangi bir mahkeme süreci dahi işletilmeden sorgusuz, sualsiz, OHAL’den istifade edilerek işinden ve ekmeğinden edilmiştir.

24 Ocak Dün Değil, Bugündür!

Kısacası 24 Ocak Kararları ile önü açılan; ülkenin tüm kaynaklarının yerli ve yabancı tekellere peşkeş çekilmesi, finansal liberalizasyona geçiş, reel ücretlerin eritilmesi, kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, sendikal ve sosyal hakların tırpanlanması, kamusal malların piyasada fiyatlanması, vatandaşların eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinden parasız yararlanama haklarının gaspı gibi birçok hedefte aradan geçen 40 yıl içinde önemli mesafe kaydedilmiştir.

Dolayısıyla 24 Ocak Kararlarını ve bu kararlara ruhunu veren özelleştirmeden güvencesizleştirmeye, iş cinayetlerinden kamu hizmetlerinin tasfiyesine kadar pek çok saldırının hayata geçirildiği emek karşıtı düzeni konuşmak, anlamak dünü değil, bugünü konuşmak ve anlamaktır.

Konfederasyonumuz tüm emekçilere 19. Yüzyıl kölelik koşullarından başka bir şey vaat etmeyen, sömürüden ve baskıdan beslenen emek, demokrasi ve halk karıştı düzene karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.

24 Ocak kararları sonrası neoliberal dönüşüm karaları uygulanırken aydınlarımıza gazetecilere demokrasi mücadelesi yürütenler yönelik karanlık eller faili meçhuller ile toplumu sindirmeye korku salmaya devam ediyorlar.

Ülkede her alanda yaşanan kirlenme ise sürüyor. Yolsuzluklar, vurgunlar artarak devam ederken demokrasi hala geniş yığınlar için bir düş… Yıllarca işlenen faili meçhul, bizce faili belli cinayetler ise raflarda tozlanmaya bırakıldı.

Gazeteci cinayetleri ve diğer bütün faili meçhul cinayetler açısından, Türkiye’nin sicilinin son derece bozuk olduğu bilinmektedir. Toplumu sindirmek üzerinden kamuoyunu şekillendirmek amacıyla işlenen faili meçhul cinayetlerin hep karanlıkta kalmış olması, Türkiye’nin siyasi tarihinde kara bir leke olarak var olmayı sürdürmektedir. Uğur Mumcu, Hrant Dink, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Bahtiyar Aydın, Muammer Aksoy, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Vedat Aydın ve Metin Göktepe gibi gazeteci cinayetleri ve bu cinayetlerin arkasındaki güçler açığa çıkarılmadan, bu konuda samimi bir hesaplaşma ve yüzleşme yaşanmadan, Türkiye’nin alnına sürülen “kara leke” asla silinmeyecektir.

Uğur Mumcu cinayeti, tıpkı Hrant Dink ve diğer cinayetler gibi kimseyi ikna etmeyen bir soruşturma ve yargılama süreciyle örtbas edilme yoluna gidilmiş, gerçek katillerin ortaya çıkarılması yönündeki talepler göz ardı edilmiştir. Türkiye’de gazeteci cinayetlerinin çözülmesi bir yana üzerini kapatmaya çalışan bir devlet düzeni olduğu için özellikle muhalif gazetecileri hedef alan saldırılar hep güncelliğini korumaktadır.

Demokrasi mücadelesinde yitirdiğimiz onlarca aydınımızın katillerinin ve azmettirenlerin devletin derinliklerinde büyük bir ustalıkla gizlenmesi ile bugün gazetecilere yönelik baskılar arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır. Dün öldürülerek susturulan gazeteciler, bugün yaptıkları haberler nedeniyle uzun tutukluluk sürelerine maruz kalmaktadır.

Tutuklu gazeteci sayısının yüze, gazeteciler hakkında açılan dava sayısının onbine yaklaştığı bir ülkede dün öldürülerek susturulan gazeteciler, bugün tutuklanarak, ceza yasalarının tehdidi altında çalışmak zorunda bırakılarak susturulmak istenmektedir.

Görevi başında öldürülen bütün gazetecilerin şahsında tüm katledilen aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyor, gazeteci katillerinin ve arkasındaki güçlerin bir an önce ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. Bizler, bu olayların unutturulmasına, karartılmasına asla rıza göstermeyeceğiz. Her türden toplumsal sorunun demokratik zeminlerde çözümünün önünü açmak için siyasal iktidar devlet içindeki bu yasadışı ilişkileri açığa çıkarmak ve failleri yargı önüne çıkarmak zorundadır. Bir emek örgütü olarak barış ve demokrasi mücadelesinde üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirme kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

Erdem AVCI/KESK Dönem Sözcüsü-samsun@egitimsen.org.tr

22-01-2021