Korona virüs tehditiyle çaresiz kalıp “Gönüllü köle” yapıldığımız bu günlerde insanlar kendi iç güzellikleriyle yüzleşmiştir diye düşünüyorum yada kendimi zorluyorum düşünmeye.
Kendimizi eve kapattığımız yalnızlığımızı, aslında çok önceleri belki farkına varmadan yaşıyorduk.Teknoloji diye dayatılan cep telefonlarımızla konuşmanın ötesinde, yine dayatılan sosyal medya kanalları Facebook, Twitter, İnstagram gibi çöpçatanlarımız sayesinde sanal dostluklar, sanal arkadaşlıklar yada ilişkiler kuruyorduk.
Oysa ki hayat sanal değil aksine gerçekti ve bizler o gerçeklerden korkarak, kaçarak yaşıyorduk. Ne örnek olup geçmiş güzellikleri bugüne taşıyabildik nede yarınların daha güzel olması uğruna arkadaşça iletişim kurabildik çocuklarımızla. Ne yaşlanan anamıza, babamıza vakit ayırıp anlamaya çalışıyorduk nede komşumuzla sohbet edebilmek için kapısını çalabildik.
Aklımızı ipoteğine koyduğumuz elimizdeki akıllı telefonlarla yeni bir dünya kurduk ve sadece onunla mutluyduk uzun zamandır. Herşeyimize yetiyordu, bizlere yemek yapmaktan, ütü yapmaya değin pek çok şeyi öğretiyordu. Moralimiz bozuk veya kendimizi yalnız mı hissediyoruz kolayı var hemen youtube denilen siteye girip güzel bir komedi yada aşk filmi izliyoruz. Birileriyle konuşmak mı istiyoruz, hemen twitter’da 140 karakterle düşüncelerimizi yazıp, hayatta hiç görmediğimiz, tokalaşmadığımız insanları sanal dünyamıza dahil edip 140 karakterli yanıtlarıyla sohbetimizi başlatarak sanal mutlu insan oluyorduk.
Oysa ki objektif olarak varolan, duyu organlarına sahip olan insanlardık ve teknoloji bizleri esir almıştı farkında değildik. Kendi var olma sebebinden hızla uzaklaşarak, uzun zamandır anadolu’nun kadim kültürel geleneği olan arkadaşlık, yarenlik, dostluk ve yardımlaşmayı unutur oldu.
Komşumuz açken biz tok yatamayız deyip, hemen evimizde ne var ise paylaşarak büyümüş..
Hasta olan komşumuza ilk çorbasını biz yapalım diye yarışırdık hatırladın mı?
Dayanışmacı toplum kültürü küresel sistemin ve onun bekçilerinin işine gelmezdi. Çünkü dayanışma kültürü toplumsal boyuta çıkarsa sistem için tehlikeli bir durum olacağından bize bireyselliği özgürlük olarak dayattı, bizlerde içimizde kuluçkada beklettiğimiz egolarımızı öne çıkardık ve egolarımızın esiri olduk.
Korona virüsü nedeniyle evimizden çıkamadığımız bu günlerde kendimize soralım; Egolarımız bir işe yarıyor mu yada ileride işe yarayacak mı?..
Gözle göremediğimiz virüs, bana, aileme ve çocuklarıma bulaşmasın diye çırpındığımız bu günlerde,
Ne paranın, ne varsıllığın, nede yoksulluğun işe yaramadığını,
Ne yediklerimizin, içtiklerimizin, ne gezdiklerimizin, nede giydiklerimizin bir anlamı olmadığının,
Günümüzde bir mahalle, köy yada apartmanda virüs çıktığı zaman zengin-fakir ayırtetmeden, ihtiyar-çocuk yaş aralığına bakmadan, villa-gecekondumu demeden tümden karantinaya alınabileceğini öğrendik.
Gelin egolarımızı bir yana bırakıp İnsanlığın, dayanışmayla var olabileceği, toplumsal mutluluk olmadan bireysel mutlu olamayacağımız bilinciyle insanca duygularımızı öne çıkartalım…
Artık bu dünya denen gezegende yaşamak zorunda olduğumuzun farkında olmamız düşüncesiyle dünya ölçeğinde ‘Barış’ için çabalayalım…
Nazım Hikmet’le yazımızı sonlandıralım..
“Basit yaşayacaksın basit,
Sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit,
Çay, simit ve peynirle…
Vesselam
Bandırma-03.04.2020
Ozanca