Kötü Olan İyi Olanı Kovalıyor…

Kötü para, iyi parayı piyasadan kovalar. Ekonomi tahsili yapanların, illaki bu tezi duymuşlukları vardır.     Kötünün iyiyi kovmasına, sadece “para ”da değil, hayatın her alanında rastlar olduk ve artık iyice kanıksar olduk.

Her gün öldürülen işçiler; iş kazaları olarak adlandırılan ölümler, aslında sermayenin önlem almayarak sebep olduğu birer iş cinayetleri olan ölümleri kanıksadık. İnşaatta ya da madenlerde ölen işçiler, değişen sermayenin birer canlı emek fireleri haline geldiler. Cenaze namazını kıldırıp gömünüz bu kadersizleri. Gömünüz bu fıtratları böyleymiş fanileri, dualarla, başınız sağolsunlarla!

Her gün öldürülen kadınlar; gömünüz, namaz niyaz sonrası, toprağı bol olsunlarla…

Her gün öldürülen çocuklar, bebeler. Gömünüz, gömünüz… Trafikte ölenler. Askerler, polisler, dağda bayırda ölü ele geçirilenler. Gömünüz onları da!

Cehalet öylesine arttı ki, kabına sığamaz oldu; Bilgiyi, çıktığı yere kadar kovalıyor. Ekranlarda iktidar ve muhalefet sözcüleri birbirleriyle dalaşıp duruyorlar. Bilgili, bilgisiz söz düelloları yapıyorlar. “Tencere dibin kara, seninki daha kara!” Kara kara kazanlar kara yazı yazanlar, cennet yüzü görmesin yoksul halkı soyanlar…

Hastanede para uğruna, hastanelerin daha çok kazanmaları uğruna ölüme sevk edilen bebelerin haberlerini hazmedemeden, 5 kardeşin; 1,2,3,4, 5 yaşlarında 5 bebenin yangında öldükleri haberiyle kahrolduk. Isınmak için açık bırakılan elektrikli ısıtıcının devrilmesiyle çıkan yangından yaşları 1,2,3,4 ve 5 olan, 5 kardeş bebecik, kara yazılarının kurbanı oldular. 27 yaşındaki anne, kâğıt ve hurda toplayıp, nafakasını çıkartmak için sokaklara çıkmış. Baba ise hapiste.

Bu habere ne can, ne de vicdan dayanır.

Lakin Meclis sıralarından bir ses yükseliyor; “Neden bizi takdir etmiyorsunuz? Aile Bakanlığı olarak biz o gecekonduya tamı tamamına 18 kez gittik!” diye. Özlem Zengin –saray erkânından- sarayın sözcüsü, bizim bu işte bir dahlimiz yoktur, her şey de para değildir, yoksulluk değildir diyor. Gecekondu bile denilemeyecek o, 5 bebenin, bir de 27 yaşında hiçbir geliri olmayan annenin yaşadığı yaşam alanına ziyaret yapmış! Yapmış da ne yapmış? Sonuç ortada…

“ Hiç sarayda oturanla, kulübede oturan, aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri konuşabilir mi?” demiş Marx. İnsan denilen toplumsal varlığın, içine doğduğu toplum koşullarının ve ait olduğu toplumsal sınıfın bir ferdi olduğunu ifade etmiştir, bu cümlesiyle.

Dostoyevski’de “ Ölü Evinden Anılar” kitabının bir yerinde; “Nasıl yaşarsan, öyle düşünürsün!” demektedir.

Evet! Kötülerin içinde, kötülerin iyileri kovduğu ortamda yaşadıkça, elde değil, sınıf mücadelesinden ayrıştırılmış bir şekilde düşünmekte ve açlık sınırının, yoksulluk sınırının altında kalan ücretlerle yaşam sürdürmeye mahkûm kalmaktayız. Allah kurtarsın! Ne diyebiliriz ki başka?

14.11.2024, Sedat PAMUK

152
A+
A-
REKLAM ALANI