Tüm sözlerine şöyle başlayanlar “Bandırma öz evladı, mekanın sahibi, burda doğan atası bu çoğrafyalı olan” hikayeye kulak kesilsin bakalım. Sonrasında söyleyeceklerimiz olacak elbet.
İncil’de geçen öykü şöyle:
Kudüs’de İsa mabede girince yazıcılar ve Ferisiler (Kudüslü Yahudiler) kendisine zina suçu işlemiş bir kadın getirdiler. Aralarında “Eğer onu kurtarırsa, bu Musa’nın kendi kanununa aykırıdır ve biz de böylece onu suçlarız;
yok eğer mahkûm ederse de, bu da kendi inancına aykırıdır!.. Çünkü O, herkese merhameti tebliğ etmektedir.” diye konuşurlar.
Bunun üzerine, İsa’yı suçlamak isteyenler dediler ki: ” Muallim, bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin recm – taşlayarak öldürme- edilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?”
Ayıkla pirincin taşını.
İsa kısa bir süre düşündükten sonra eğilip, yerde parmağıyla bir ayna çizer ve bakar. Bu ayna herkesin içindeki kötülükleri gösterecektir ve bakanlar içlerindeki kendi kötülüklerini görür der.
Ve İsa, doğrulup parmağıyla aynayı gösterir : “ARANIZDA GÜNAHSIZ OLAN İLK TAŞI ATSIN!..Der.
İSA, kendisi aynaya bakar ve yeniden eğilip, aynayı çizer. Bunu görenlerden en yaşlısından başlayarak bir bir taşı atmamak için dışarı çıkarlar. Çünkü, herkes aynada kendi kirli işlerini görünce utanır
İsa eğildiği yerden doğrulup, etrafa bakınca, kadından başka kimseyi göremez.
Ve kadına der ki: “Ey kadın, seni ayıplayanlar nerede?”
Kadın ağlayarak yanıtlar: “Gittiler, eğer beni bağışlarsan, Tanrı için söz veririm ki, bir daha günah işlemeyeceğim!..”
Bunun üzerine İsa der ki: ” Gönül huzurla yoluna git ve bir daha günah işleme.”
ÇÜNKÜ TANRI BENİ SENİ MAHKUM ETMEM İÇİN GÖNDERMEDİ”
*
Bu öyküyü neden anlattım? Gayet basit.
Biz yıllarca çeşitli derneklerde sahada meydanlarda gönüllü neferler olduk. Resmi ya da gayri resmi en yetkin kişilere bölge ile ilgili olması gerekenlerin fikriyatını müzakeresine olgunlaşır hayata geçmesinin gayreti içinde olduk.
Kültürel hayata, sanata sessiz sedasız özveriyle destek olup bölge insanının doğru ve kaliteli bilgiye ulaşması için gayret gösterdik. Tiyatrolar paneller organize ettik. Söyleşiler yaptık ve yapılmasına destek olup katkı sunduk.
Bu topluma ödev sandığımız birçok konuda ciddi ekipler oluşturup lojistik destek sponsırluklar oluşturduk. Bandırma ve bölgesi tarihi gibi hassas bir konuda Bandırma Belediyesi katkılarıyla bastırılan eserin saha çalışmaları akademisyenleriyle iletişimi, arkeolojik alanların taranması, alan ziyaretlerinin resimlenmesi konusunda üst düzey katkı sunduk.
Bölge sorunlarının masaya yatırılmasıyla ilgili önayak olup birçok kurumu harekete geçirdik.
1/100000 lik bölge planlaması ile ilgili halk toplantılarının ilkini biz gerçekleştirdik. Son dönem bölgesel sanayi planlamaları ve çevresel etkisi konusunda duyarlılığı önemsetmek, mücadele ve denetim hattı örmek için çevre gönüllüleri ile ciddi çed süreçlerini izleyen bölge üreticilerinden içine alan tüm detayları kamuoyu kent bileşenlerini taşıyan Güney Marmara Dayanışmasını kurduk ve çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
Hiç tarzımız olmamasına rağmen genel bir çerçeveyle yapılan bunca gönüllü emeği yazmak istemezdim.
Oysa bakıyoruz Kİ; siyasal gelecek planlarının parçası uvertur sanatçılar, kurma kolları milliyetçilik kokan Bandırma’nın öz evladı söyleminden başlayıp bir dışlama ayrımcılık söylemleri geliştiriyorlar. EYVALLAH. Ama unutulmamalı ki birşeyin karşılık bulmasının samimiyet çıtası vardır. Şunun altını net olarak çizmek lazım yaşadığı yerin öz evladı olduğunu iddia edenler dışarıdan gelen hani derler ya ekmeğini suyunu yiyip içen gerçi bu emekle kazanılmış bunun tartışması olsa olsa Bi hokkabaz densizin işi olur. Sadece gelecek olursak bu konuda kentli olmayı nüfus kağıdından ibaret sayanlar bize eleştiri yapıp bu kentin bir parçasımıyız değilmiyizi en az bizim kadar yaşadığı kente katkı sunsun. Sonrasında en günahsız bize ilk taşı atsın. YARAYA DEĞSİN.
Gerekeni konuşması gerekenlerin sesi çıkmıyor!
*
Eskiden ne güzel şehirdi bu Bandırma
Akil adamları olurdu. Taban da, adam gibi adamların söylediği laflar ile “otur denildiği yerde oturulur, kalk dediği yerde kalkılırdı”
İşte asalet ve soyluluk böyle bir durumdur.
Şimdi ise, anlaşılan erken gelen masaya oturuyor, ağzı olan ve mikrofon bulan konuşuyor; sanal alemde de iki tirat attırmak isteyen döktürüyor da, döktürüyor!..
*
Öncelikle sevgili Hemşehri!
Biz bürokrasiyi ve siyaset kurumunu onun uzantılarını biliriz. Devleti tanır ve yöneticiliği biliriz Bunun böyle olduğunu, Bandırma ve genelde de herkes çok iyi bilir.
-Başında anlattığımız öykü boşuna değildi. Maalesef konuşanların çoğu bir şekilde art niyetsiz, insani kaygılar ile olsa da, yine de bir şekilde kendi düşünce, bilgi ve çıkarlarına göre konuşuyor. Yani realiteden uzak fayda mantığıyla bütün yağlama ballama lar.
Öyle, her aklına esenin konuştuğu gibi karar verip, kendi başına bırakılacak bir şehir değildir.
Bandırma’da doğsun ya da doğmasın orada yaşayan, benim memleketimdir diyen herkes Bandırmalıdır ve Bandırma Bandırmalılarındır.
O yüzden önce sakin olalım ve durumu ortaya koyalım.Bölgede ne olup bitiyor halk nasıl etkilenecek bu değişimden demografik yapının getireceği sorunlar planlandı mı, tarıma etkisi ne olacak? Herşeyden önce bunlar halkla neden paylaşılmaz.
Denilebilir ki, “kardeşim ne hariçten gazel okuyorsun, işler mi aksıyor, zaten bu işler yapılıyor . Bu işler SİYASİ bir PLANLAMA işidir.O yüzden, zaten yapılıyor gibi sözler edilebilir ama, hiç kimse hayal görmesin. Siyaset, yönetim ciddiyet , bilgi ve deneyim ister. Öyle çocuk oyuncağı da değildir.
Kamuoyuna açık kısımları vardır, gizliden gizleye yapılması, planlanması kamuoyunun doğrudan bilmemesi gereken kısımları da vardır. Eee şimdi bir aklı evvel birisi çıkar, “kamuoyundan saklı ne olur ki” der mi, der valla.
Eeee o zaman ben de ona ya da onlara: “doğmadık çocuğa don biçilmez” ama, iktidar ya da muhalefet her kim olur ise olsun biraz işin aslına odaklanın derim.
Bandırma, bilinmezliklerin içine sürüklenmeyecek kadar önemli bi yerdir. O yüzden işin anası yerine danasını gündemde tutup görüntü yapıp algı oluşturmakta vazgeçin dostlar.
Ben güzel gazel de okurumda, hani eşeğini kaybeden Nasrettin Hoca’nın türkü söyleyerek eşeğini aradığını gören adama, “son umudum da bu dağın ardı, eşek o dağın ardında da yoksa, sen benim feryadımı dinle” dediği gibi.
Valizini alan, tasını tarağını toplayıp bir başka yere gider, bizde öyle de olmuyor neredeyse valizi elimize verip kovacaklar.
NE KAFA PATLATIYORSUNUZ KOVUN BİZİ BANDIRMA’DAN OLUP BİTSİN!.
04-10-2020/AYDIN AKBAL