Halk, demokrasilerde egemenlik haklarını seçtiği temsilciler aracılığıyla birkaç şekilde kullanır.
Demokrasimiz: Baskın parti, parlamenter, başkanlık, konsey hatta biraz totaliter temsili demokrasinin karışımı olan kendine özgü bir sistemdir. Anayasamız da, bu sistemin nasıl işleyeceğini belirleyen, yönetenlerin sınırlarını tanımlayan, yurttaşların hak ve görevlerini düzenleyen yasaların kaynağı metindir.
Lafı önümüzdeki seçimlere getireceğim, ama konuyu biraz açalım:
2016 yılının ilkbaharında “Tekeden süt sağılmaz,” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, aynı yılın sonbaharında; halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanı için (kelimeler birebir aynı olmasa da…) “Cumhurbaşkanı, millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiili başkanlık dayatması yapıyor, görevinin sınırlarını aşmakta, Anayasayı ihlal etmektedir. Bu durum düzeltilmeli, Cumhurbaşkanı ya Anayasaya uymalı veya Anayasa değişmelidir,” demişti. AKP de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uygun Anayasa değişiklik önerisini meclise getirmişti.
2017 de yapılan Anayasa Referandumunda MHP’nin desteğiyle AKP’nin istekleri yüzde 51,44 oyla kabul edilmişti. Yürütme yetkisi, “Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve yasalara uygun olarak yürütülür ve yerine getirilir.” cümlesinden “ve Bakanlar Kurulu” çıkartılarak başbakanlık makamın kaldırmış, parlamenter sistem sonlandırılıp Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmişti.
O referandumda Anayasa’nın toplam 18 maddesi değişmiş, 101. Maddenin “Bir kişi en çok iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” amir hükmüne dokunulmamıştı.
İnsan, bu gün tartışma konusu olan bu konuyu neden değiştirmediler diye düşünmeden edemiyor.
**
“El elden, akıl akıldan üstündür” derler, çok doğru.
Kendi adıma, AKP’nin 101. Maddedeki seçilme şartını neden değiştirmediler sorusuna Onların, kahvede konuşmalarına müdahil olana kadar cevap bulamamıştım.
O gün, kahvede:
Biri zayıf mı zayıf, diğeri şişmanca, kırklı yaşların ortalarındaki iki arkadaş selam verip yanımdaki masaya oturdular ve yanlarında getirdikleri ikişer simidi masanın üstüne koyup birer çay söylediler. Kılık kıyafetlerine bakınca yakındaki bir evin boya badana işlerini yaptıkları anlaşılıyordu.
Zayıf olan, taze simidin davetkâr kokusundan canımın çektiğini hissedip,
“Dayı, yarısını vereyim. Yer misin?” diye sordu.
“Afiyet olsun, tokum.” deyip, gazetemi okumaya devam ettim.
İlk çayları bitmeye yüz tutmuş, simitlerin biri bitmek üzereydi. Zayıf olan, şişman olana:
“Enişte, sen daha iyi bilirsin. Reis yine kazanır mı?” diye sorunca konuşmalarına kulak kabarttım.
Şişman olan:
“Kazanabilir tabii, ama önce aday olabilmesi lazım.” dedi.
“Doğru ya… Önce aday olabilmeli. Keşke Anayasa’ya seçilebilme şartı olarak üç kez aday olabilir yazsalardı.”
“Bilerek yazamadılar. Çünkü sınır koymak istemiyorlardı.”
“İki defa aday olabilir diyor, bu sınırlama değil mi?”
“Sınırlama gibi görünse de sınırsız…”
Zayıf olan şaşırmıştı,
“Nasıl yani?” dedi.
Şişman olanın konuşmasına nasıl devam edeceğini öyle merak ettim ki gazeteyi bir kenara bırakarak,
“Müsaade ederseniz ikinci çayları ben ısmarlayayım.” dedikten sonra ocağa seslendim: “Bize üç çay!”
İtiraz etmediler. Şişman olan anlatmaya başladı,
“Erdoğan, Mart 2014 yerel seçimlerinde 1351 belediyenin 800’nü, yüzde 43 oyla aldı. Ağustos 2014’te ise CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçildi. Kasım 2015 seçimlerinde de AKP: 327, MHP: 53 milletvekili çıkardı. Yani 2017 Anayasa Referandumuna giderken 550 sandalyeli meclisin 357 sandalyesinde oturuyorlardı.” dedi ve neşeyle,
“Bak burası önemli,” deyip devam etti,
“AKP’nin seçim konusunda uzman kişileri 2014 yerel, 2014 Cumhurbaşkanı ve Kasım 2015 milletvekili seçimlerinin sonuçlarını önlerine alıp il-il, kasaba-kasaba incelediler, hesap kitap yaptılar. 2018 seçimlerinde mecliste en az 360 sandalye ile temsil edilebilecekleri sonucuna vardılar. Böylece, meclis erken seçim kararı alacak en çok iki defa seçilebilir hükmü olmayacaktı.”
“İnce hesap yapmışlar. Meral Akşener’e yapılan engellemeler demek o yüzdendi…” dedi zayıf olan.
Ben de lafa girerek,
“Enişte’nin dediği gibiyse gerçekten iyi hesap yapmışlar, ama evdeki hesap çarşıya uymamış,” deyip konuşmaya devam ettim:
“ 2018’de CHP’nin milletvekili vererek İyi Parti’nin seçimlere girmesini sağlaması sonra da altı partinin bir araya gelerek Millet İttifakını kurmasını öngörmemişler.”
Şişman olan,
“İnce ve iyi hesap, ama bazen tutmuyor! Bakalım, Anayasa 101 ortada dururken Yüksek Seçim Kurulu kronometrenin sıfırlanmasını kabul edecek mi? En önemlisi, ‘Kronometreli demokrasi’ seçmeni nasıl etkileyecek?
Simitlerini yemiş, çaylarını içmişlerdi. Kalktılar.
Bandırma’da 100 gram simit daha yedi buçuk lira olmamıştı…
02-02-2023/SÜHA ORAL/BANDIRMA