Küreselleşen futbolun fanatizmle pazarlanması

 

Sebahattin Aydın Yazdı..

KÜRESELLEŞEN FUTBOLUN FANATİZMLE PAZARLANMASI

 

Futbol; öncelerde fakirlerin oynayıp zenginlerin izlediği bir oyunken, şimdilerde zenginlerin oynayıp fakirlerin izlediği bir oyuna dönüştü..
90 dakikalık bir takım oyunundan bugün milyonları peşinden sürükleyen dev bir tutkuya dönüşen futbolda her şey kontrol edilemez bir hızla büyüyor ve değişiyor. Oyuna her geçen gün yeni aktörlerin dâhil olduğu milyar dolarlık küresel endüstride kulüpler, yıldız oyuncular, taraftarlar, sponsorlar, yöneticiler ve profesyoneller herkes bu değişimden az ya da çok nasibini alıyor.

*
 İnsan hayatına dokunduğu her alanı tahrip eden, yozlaştıran ve bir şekilde onu tüketim maddesine dönüştüren kapitalizm, futbola girdiği günden bu yana, onu şekillendirip, allayıp pullayıp, yeniden üreterek satılacak bir meta haline getiriyor ve getirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Türkiye için bu değişim 90’ların sonlarına doğru açıkça görülebilir hale geldiyse de futbolun, doğduğu yer olarak kabul edilen İngiltere’de sanayi devrimiyle birlikte, futbol oyunu da, burjuvazi için kar elde edilebilecek bir alan olarak dönüşüme uğratıldı.

    Kapitalizmin hüküm sürdüğü her hangi bir alanın temiz kalmasını beklemek,  fazlasıyla hayalci bir yaklaşım olur. Elbette, futbol da temiz kalmadı. Akıtılan para büyüdükçe, futbolun kitlesi geliştikçe, daha fazla para kazanma hırsı kaçınılmaz olarak öne çıktı. Bu hem taraftarların hem de oyuncuların sömürülmesini, şikeyi, oyuncuların mekanikleşmesini ve bütün bunlara bağlı olarak fanatizmi ve bunu bilinçli olarak körükleyen sistemi getirdi. Fanatizmin ortaya çıktığı alanlar, sadece futbol oyununun sistemin kurallarına uygun olarak yeterince pazarlanamadığı yerellikler oldu. Türkiye de bu yerelliklerden biri.
       Metalaşan takım sevgisi; piyasa açısından bakarsak, her fırsatta bahsedilen “Türkiye futbolunun marka değerinin” tamamen bir balon oluşu, ligin en önemli takımlarının forma reklamı alamaması örneğinde somutlaşıyor. Yani Türkiye futbol egemenleri oyunu satmakta artık başarısız kalıyor. Oyunu satmak konusunda özellikle, 3 Temmuz müdahalesiyle kritik bir hataya imza atan egemenlerin imdadına fanatizm yetişiyor. Ticaretin sürmesi için iyi futbol ve güçlü rekabete ihtiyaç duyan futbol egemenleri, bunu oyunla ve kulüp yapılarıyla tatmin edici şekilde yapamadıkça, fanatizmle sahte bir rekabet yaratarak, futbolun sağladığı pastayı paylaşmaya devam etmeye çalışıyor.

*
         Taraftarlar, futbolcuların ve yönetimlerin başarısızlıklarını sorgulamak yerine, rakip takım oyuncularına tepkiler gösteriyor. İyi oynamayan futbolcular, taraftarlığın en ilkel duygularına hitap ederek, kötü performanslarını kapatıyor, yönetimler başarısızlıklarını gizliyor. Yani özetle fanatizm, egemenlerin hareket alanlarını genişleten, ellerini rahatlatan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Sahte rekabet futbolun pazarlanmasının devamına işaret ederken, çürümeden en çok taraftarlar etkileniyor. Hem metalaşan takım sevgisi sömürülüyor hem de can güvenliği tehlikeye giriyor. Kapitalizm fanatizmi yaratırken,  bir yandan da ortaya çıkan güvenlik sorunuyla “ hesaplaşacağını iddia ederek Passolig (Faşolig) gibi bir yan ürün icat etmeyi unutmuyorlar. Kapitalizm her şeyi satıyor.

*

 İnsan gerçekten hayret ediyor. Bir noktadan sonra da hayret kendisini sorgulanmaya bırakıyor. Neden sorusu sorularak, defalarca. Neden bu kadar kir, neden bu kadar nefret, nedir alıp veremediğimiz? Aslına bakarsanız şaşılacak bir durum da yok. Siyasi ahlakın ciddi ölçülerde seviyesizlik içerdiği, sporun tamamına müdahale edildiği ve kapitalist ilişkilerin bu kadar sinmiş olduğu bir mecrada, ahlaksızlık da olağan hale getirilip, sporun tüm kazanımları ıskartaya çıkartılabiliyor. Tüm bunlar da “küçük” ara forumlar vasıtasıyla küçük çıkarlar uğruna amaç aracı meşru kılar mentalitesi ile gerçekleştiriliyor. Biz de zokayı yutuyoruz nasılsa. Ne olursa olsun kazanalım endişesi ile neleri kaybettiğimizi kestirmeden! İnsanlığımızı kaybediyoruz..

Emekçi insanlarımızın tüm  değerleri gibi;  spor ahlakı içeriğini  oluşturan toplumsal niteliklerinden de  imtina etmesi tasarlanıyor.

Spor yapma, izleme, tartışma diyalektiği bizzat egemen sistem olan kapitalizm tarafından bir üst yapı birimi olarak tarif edilirken, acımasızca tahrip de ediliyor. Spor bilinci yerleşmeyen insanlar da sistemin küçük adamlarına dönüştürülüyor. Küçük ama bir o kadar da tehditkâr, kavgacı ve seviyesiz. Zaman aleyhimize işlerken, bu çarkı top yekûn değiştirmek mücadelesi sporda da güncelliğini koruyor.

İkiyüzlülükten  iyi niyetle kurtulamayız.

Sebahattin Aydın - Bandırma -02-09-2015