Mart Ayının Şanlı Tarihi

MART AYININ ŞANLI TARİHİ

İklimbilim açısından mart ayı baharın müjdecisidir. Soğuk karanlık kışın yerine baharın müjdeleyicisi bir ay. Nitekim çok eski çağlardan beri 21 Mart doğanın uyanışını temsilen Nevruz bayramı olarak kutlanmakta, şenlikler düzenlenmekte, ateşten atlanarak kötülüklerden arınılmaktadır.

****

Mart ayının siyasi tarihimizde de çok önemli bir yeri vardır. Detaya girmeden kronolojik olarak hatırlamak gerekirse, ilk olarak Rumi takvime göre 31 Mart vakası vardır. 31 Mart vakası Meşruti yönetime geçildikten sonra çıkan ilk büyük gerici ayaklanmadır. II. Meşrutiyet döneminin getirdiği özgürlük ortamında meşrutiyete karşı muhalif yayınlar yıkıcı bir hal almaktaydı. Ana fikirleri dinin elden gittiği, Alafranga yaşamın egemen olduğu böyle devam ederse ortada ne hükümdarın nede halifeliğin kalacağı yönündeki yayınlarla cahil halk kitlesi üzerinde etkili olmuşlardır. Kendilerini “Jön Türkler” olarak nitelendiren aydın grup, meşrutiyetin ilanında ve uygulanmasında ısrar ediyor, eksik ve yanlışların giderilmesi için dönemin hükümeti üzerinde baskılar kuruyordu. Bu sırada İngiliz Ajanı Derviş Vahdeti’nin yönettiği Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi Fırkası dinin elden gittiğini ileri sürerek şeriat çağrılarını arttırmış yobaz kesim halkın dini duygularını sömürmekteydi. Bir İngiliz Ajanı olan Derviş Vahdeti, Saidi Nursi ile birlikte “Şu Avrupa ile temasa başlayalı beri, onların müstehcen âdetleri ülkemizde koleradan çok tahribat yapmaktadır… Bir Avrupalı kadın çarşıda pazarda açık saçık gezer. İslam kadını ise baştan tırnağa kadar örtünür… Biri sokak süpürgesi, öbürü ev kadını…(bu sözler çok tanıdık) Bütün İslam âlemi el ele vererek dünyamızı, ahretimizi yapmaya çalışalım. Özgürlüğün ağacı yeşerdiğinden beri başarıya giden İttihat-ı Muhammedî Cemiyeti’nde birleşelim” gibi daha pek çok bildiri ve hutbeleriyle halkı ve Avcı taburunu isyana çağırmaktaydı. Nitekim 31 Mart günü ellerinden yeşil bayrak ve Kur’an’la toplanmış Derviş Vahdeti ve Saidi Nursi olmak üzere pek çok yeşil sarıklı yobaz “yiğitler din elden gidiyor” diye Avcı Taburunun önünde çağrılar yapmış ve isyanı başlatmışlardır.

Bu gerici isyan Mustafa Kemal’in Kurmay Başkanlığını yaptığı Hareket Ordusu tarafından bastırılmıştır. Bu olay yakın tarihimizde mart ayının öneminin başlangıcıdır.

Mart ayının fazileti bununla bitmiyor. Bu daha başlangıç. Şimdi diğerlerini hatırlayalım.

                                                                “Geldikleri gibi giderler.”

Mart ayını önemli kılan bir diğer olay 18 Mart Deniz Zaferi ve arkasından başlayan kara savaşlarında elde edilen başarıdır. İngilizler başta olmak üzere Fransızlar, Anzaklar ve diğerleri boğazları geçerek İstanbul’u işgal edip Osmanlı Devletini son vermek hem de sıkışmış durumdaki Rus İmparatorluğuna yardım etmek istiyordu. Detaylarını hepimizin bildiği gibi 18 Mart’ta başlayan savaşın sonucunda emperyalist güçler geldikleri gibi gittiler. Sonrasında ki kara savaşlarında Albay Mustafa Kemal ve arkadaşları yarım kalan zaferi tamamlayıp destan yazdılar. Bu zaferi kazanan Orduların komutanı başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk Milleti’ni inanan insanlardı. Savaş sonrası Rusya’ya yapılacak İngiliz yardımı engellenmiş, Rusya’da Bolşevikler iktidarı ele geçirmiştir. Bunun sonucunda Trabzon’a kadar uzanan Rus işgali sonlanmıştır. Sonrasında Kurtuluş Savaşı döneminde Sovyet Bolşeviklerinin yardımları unutulmazdır.

                                                                Yeni Bir Dünya

Yakın tarihimizin en önemli günlerinden biriside 3 Mart 1924’dür. Özellikle son 17 yıllık dönemde pek çok tarihin ve başarının değersizleştirilmeye çalışıldığından dolayı bu tarihi özellikle genç kuşağın detaylarıyla öğrenmesinde yarar görüyorum. TBMM 3 Mart 1924 tarihinde almış olduğu bir kararla halifeliği kaldırmıştır. Halifeliğin kaldırılmasıyla yeni bir dünyanın kapıları açılmıştır. Halifelik halkımızın din duygularının sömürülmesinin yanında uluslararası emperyalizmin elinde bir oyuncak haline gelmişti. Siz bakmayın şimdinin yeni Osmanlıcılarının ve hilafet özentisi işbirlikçi budalaların söylemlerine. Bu kesime göre halifelik sözde İngilizlerin isteğiyle kaldırılmış, İslam âleminin önderliğini elimizden aldılar gibi gerçekle ilgisi olmayan çarpıtmalarına. Oysaki gerçek tam tersi yöndedir. O tarihler de çıkan “The Times” gazetesindeki haberler göstermektedir ki İngilizler Halifeliğin kaldırılmasını istememişlerdir. Bu amaçla yönetimi altındaki Hint Müslümanları adına Ağa Han ve Emir Ali’yi kullanarak Türkiye’yi tehdit etmişlerdir.

Günümüzde Türk-İslam Sentezi adı altında emperyalist ülkeler “yeşil kuşak İslam projesi” amacıyla her biri farklı bir tarikat ve yapılanmayı desteklemektedir. ABD uşağı FETÖ ‘de olduğu gibi ülkemizde kök salmış, yaygınlaşmış bütün tarikat ve cemaatlerin mutlak yurt dışı bağlantıları bulunmaktadır. Bunun en açık örneği TÜRGEV’dir. ABD’de çiftlik alacak kadar Türk-İslam sentezinden uzaklaşmış uluslararası ilişkilerini bir halka daha eklemiştir. Toplumumuzun büyük çoğunluğu yine cemaat, medrese ve tarikatların eline terk edilmiş haldedir. İşte bu yüzden 3 Mart’ın önemi unutturulmaya çalışılmaktadır.

                                                                          12 Mart 1971

Tüm dünyada başlayan bağımsızlık, emek ve özgürlük hareketleri 1968 yılında Türkiye’de de kendini göstermiştir. 68 Hareketi, 1950-1960 yılları arası Saidi Nursi’nin sakalını sıvazlayan, Menderes döneminde siyasi ve ekonomik bağımsızlığını kaybedip tekrar emperyalist ülkelerle işbirliğine gidilmesine karşı çıkan bir hareket olarak doğmuştur. Bu dönemin hafızada kalan en önemli olaylarından birisi ABD’ye ait 6. Filo’nun Türkiye’ ye gelişi ve bu temelde gelişen bağımsızlık olaylarıdır. Ancak emperyalist ülkelerle ilişki kurmuş yerli tüccar ve işbirlikçiler açısından bu tepkiler son derece ürkütücü bir hal almıştı. CIA destekli 12 Mart Muhtırası ile ordu yönetime el koyup hareketin önderlerini katletmiştir. Bu tarih Amerikan emperyalizminin bir daha çıkmamak üzere Türkiye’ye kök salmaya başladığı tarihtir. 12 Mart yakın tarihimizde bir dönüm noktası olmuş bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır.

                                                                          İşgale karşı meclis direnişi

Tarih 1 Mart 2003

Irak’ı işgal edip Orta Doğuda güçlü bir İsrail yaratmanın hesaplarını yapan ABD yine Türkiye’nin kapısını çalmıştır. Sözde demokrasi, insan hakları, özgürlük ve refah adına Irak’ta sivillerin başına Tomahawk füzeleri ve misket bombaları yağdıran ABD, Türkiye’de konuşlanmak istemektedir. Bugünün Cumhurbaşkanı o dönemde meclis dışında ama AKP genel başkanlığını yürütmektedir. Başbakanlık koltuğunda ise “Sevgili Kardeşim Abdullah bey” oturmaktadır. İşgale gelen ABD askerlerine “iyi niyet ve dualarını” gönderen bu ikili meclisten ABD’nin süresi ve sınırı belli olmayan bir zaman için Türkiye’de konuşlanmasını izin veren tezkerenin çıkmasını istiyorlardı.

Ama olmadı.

Kabul etmek gerekir ki başta Deniz Baykal’ın yoğun çabaları ile yurtsever 99 AKP’li bu tezkereyi ret oyu vererek işgali engellediler.

                                                                          “Martın Sonu Bahar”

31 Mart 2019

Rumi takvime göre ilk gerici ayaklanmadan bu güne mart ayının önemini sıralamaya çalıştım. Ülkemiz son 17 yılda geçmişte kazanmış olduğu demokratik kazanımlarını sinsi bir politikayla yavaş yavaş kaybetti. Bu politikanın temelini “mağduriyet edebiyatı, din ve yoksulluk” oluşturmaktaydı. Bu temel üzerine inşa edilen politikalar çerçevesinde ülkemizin birikimi olan demokratik kültürden, hukuktan ve çağdaş düşünceden hızla uzaklaştırıldı. Tek adamlık, hukuk tanımazlık, yağma ve talana dayanan bir ekonomik model ve yolsuzluklar halkta derin bir hoşnutsuzluk yaratmasına rağmen “beka ve din” söylemleri öne çıkarılarak aba altından sopa gösterilir bir hale geldi. Bir çeşit Abdülhamit’in istibdat dönemindeki gibi herkesten şüphelenilip, muhalifler toplanıp halka korku ve endişe egemen oldu. Bütün basın ve yayın organları iktidara destek için adeta birbiriyle yarışır oldu. İktidar sahip olduğu bütün güçle toplumun üstüne abanarak 31 Mart yerel seçimlerini kazanmak istiyordu.

Tarihte pek çok örneğini gördüğümüz gibi bu da olmadı ters tepti. Yani bu sefer “Adam kaybetti”.

Kaybedilen sadece belediyeler değil. Kaybedilen halka giydirilmek istenen kul gömleği. Düşünün bir içişleri bakanı meydanlarda toplumu tehdit ediyor. Tarafsızlık üzerine yemin eden Cumhurbaşkanı 81 ilin belediye başkanlığına adaymış gibi mitingden mitinge koşuyor. Bizi seçmezseniz bekamız tehlikeye girer deyip toplumu korkutuyor. Muhalefete terör örgütleriyle işbirliği yapmakla suçluyor ama yasal hiçbir işlem başlatmıyor.

İşte böylesi bir atmosferde 31 Mart yerel seçimleri yapıldı.

Bu seçimlerde sadece adam kaybetmedi. Bu seçimlerde kan emici işbirlikçi sermaye kaybetti. Bu seçimlerde yağma ve talana dayanan ekonomi modeli kaybetti. Bu seçimlerde sadaka ekonomisi ve sadaka devlet modeli kaybetti. Bu seçimlerde toplumu bir örümcek ağı gibi saran tarikat- cemaat ve siyaset modeli kaybetti. Öfke ve nefret dili kaybetti.

                                                                         Ve kazananlar

Bu seçimleri Mustafa Kemal’in askerleri kazandı.

Bu seçimleri dokuz ışık ülküsünün gerçek sahibi milliyetçiler kazandı.

Sevgi, barış, hoşgörü ve birlikte yaşama ümidi kazandı.

Bu seçimler göstermiştir ki, Türkiye’nin mart ayı tarihi saraylara, emperyalist güçlere ve yobazlara karşı verilen mücadelenin ayıdır. Ve yine bu seçimler göstermiştir ki solcu ile sağcıyı, dindar ile laiki, Kürt ile Türk’ü birleştiren etken bağımsız, ulusalcı, laik, demokratik ve sosyal bir ülkenin mücadelesidir.

İşte bu yüzden İzmir’in dağlarında açan çiçekler yurdumun dört bir yanına tohumlarını savurmaktadır.

Bu nedenle her türlü iftira, yalan dolana karşı dimdik duran bütün adaylar başta olmak üzere İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e ve tüm örgütlerine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve tüm örgütlerine yürekten teşekkür ediyorum.

Selam olsun güzel günlere inananlara.

cevdetayanlar@gmail.com Bandırma - 04-04-2019