Marx ve Stalin; Teknolojik Emek Ve Komünizm

MARX VE STALİN; TEKNOLOJİK EMEK VE KOMÜNİZM

Marx, “…27 Ağustos 1849’da Britanya’ya gemiyle yolculuk etti ve 1883’de ölene değin de orada kaldı. İsviçre’de oturan Engels’e şunu yazdı: “hemen Londra’ya gelmelisin. Londra’da işimize odaklanalım.”
“Londra’ya varmasından birkaç ay sonra Marx, Regent Caddesi’ndeki bir dükkânın vitrininde elektrikle çalışan bir demiryolu motorunun işleyen bir modelini gördü. Bir tanığa göre “heyecandan ayakları yerden kesildi”, yeniliğin verdiği heyecandan dolayı değil, bunun ekonomik sonuçlarından dolayı. Kendisini izleyenlere dönerek şöyle dedi: “Sorun çözüldü, sonuçların tarifi imkânsız. Ekonomik devrimin şafağında onu mutlaka politik devrim izlemeli, çünkü ikincisi, yalnızca, birincisinin ifadesidir.” Regent Caddesi’ndeki kalabalık arasında başka bir kişinin durup da bu Truvalı demirden atın ekonomik ve politik sonuçlarını düşünmesi pek olası değildir; oysa Marx’a göre tüm mesele budur.” 
“Haziran 1850’de British Museum okuma odası için bilet aldıktan sonra, ertesi yılın büyük kısmını orada ekonomi üzerine yazılmış kitapları ve The Economist dergisinin eski sayılarını okumakla geçirdi…” (“Karl Marx-Das Kapital”, Francis Wheen. Güncel yay.2006. s.29)
Bundan aşağı yukarı yüzyıl sonra; dünyanın ilk proleter devrimini başaran örgüt olarak Bolşevik Komünist Partisi’nin kadrosundan ve Sovyetler Birliği olarak adlandırılan bu ilk sosyalist ülkenin (ve SSCBKP’nin) ikinci başkanı Josef Stalin şunları yazıyordu:
“…Bizim yazılarımızda komünizmin bir başka tanımlaması, bir başka formülü vardır, Lenin’in formülü: “Komünizm, Sovyet iktidarı, artı, bütün ülkenin elektriklendirilmesidir…” 
Stalin, komünizm hakkında propagandist sözler sarfetmesine karşın, “nasıl?” yapılacağına dair, tek bir söz söylemeyen Yaroşenko ile olan polemiğinde şöyle devam ediyor: “Komünizme geçişi hazırlamak için, salt sözle değil, gerçek geçişi hazırlamak için, önce hiç olmazsa üç koşulun yerine gelmesi gerekmektedir.” Genişletilmiş yeniden üretimin sağlanmasının bu bağlamda önemini ve ardından kolhozların nasıl meta üretiminden kâr sağlayarak ulusal mülkiyet düzeyine çıkarılması ve aynı zamanda bunun bir ürün değişimi sistemine dönüştürülmesi gerekirliğini açıkladıktan sonra 3. koşula geliyor.
“Üçüncü olarak, toplumun bütün üyelerine fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin bütün alanlara gelişmesini sağlayacak toplumsal ve kültürel bir gelişme sağlamak gerekir ki, toplum üyeleri, toplumsal gelişmenin faal yapıcıları olabilecek biçimde yeterli bir eğitim alabilsinler, özgürlük içinde bir meslek sağlayabilsinler ve mevcut işbölümü uyarınca bütün yaşamları süresince tek bir mesleğe perçinlenmiş bulunmasınlar.
“Bunun için ne yapmak gerekir?” Sorusunu soran Stalin, “emeğin bugünkü (Mayıs.1952. H.Ö.) durumunun” değiştirilmesinin zorunluluğunun altını çizdikten sonra devam ediyor. “Bunun için önce işgününü en azından altı saate ve daha sonra beş saate indirmek gerekir. Toplumun bütün bireylerinin geniş bir öğretime sahip olmaları için yeterince boş zamanları olmasını sağlamak bakımından bu gereklidir. Bunun için, aynı zamanda, zorunlu politeknik eğitim sağlanmalıdır… Bu amaçla, konut koşullarının da köklü bir biçimde iyileştirmek gerekir, en azından işçilerin ve memurların gerçek gündelikleri iki katına ve belki de daha fazlaya çıkartılmalı, bu gerçek gündeliklerin miktar olarak artması ile ve hele geniş tüketim maddelerinin fiyatlarını sistemli olarak düşürmeye devam etmekle, sağlanmalıdır.”
“Komünizme geçişi hazırlayacak olan temel koşullar bunlardır.”
“Ancak bütün bu önkoşullar, tüm olarak ele alınarak yerine getirildikleri zaman, toplum üyelerinin gözünde çalışma bir angarya olmaktan çıkacak ve “varlığının ilk gereksinmesi” (Marx) olacaktır; ve “çalışma bir yük değil, bir zevk olacaktır” (Engels); toplumsal mülkiyet, toplumun bütün üyeleri tarafından toplumsal varlığın değişmez ve dokunulmaz temeli sayılacaktır.
“Ancak tüm olarak alınan bütün ön koşullar yerine getirildikleri zaman, “herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” sosyalist formülünden, “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre” komünist formülüne geçilebilecektir.” (“Son Yazılar-1950/1953”, J.Stalin. Sol yay. 1976. s.127-128.)
Çalışma saatlerini indirilmesi Sanayi Devrimi ile İngiltere’de doğan proleterya sınıfının en eski ve en devrimci ekonomik isteğidir. Bunu Marx’ın tıp doktoru olan damadı P.Lafargue tarafından tutuklu iken 1883’te kitap haline getirilen “Tembellik Hakkı” broşüründe en devrimci biçimde dile getirmiştir. Günümüzde bazı Britanya ve Amerikan üniversitelerinde çalışma saatlerinin 6 hatta 4 saate düşürülmesi çalışmaları sürdürülmektedir… Acı olan kendine “komünist“ diyen birilerinin Marx-Engels’in ‘Lassalleci solcu sosyal demokrat liberal ve gerici’ bir istemi olarak “Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi” çalışmalarında sert biçimde eleştirdikleri “Eşit İşe Eşit Ücret” sloganını savunarak, komünist ilkelere inatla sırt çevirmiş olmalarıdır… 
Marx-Engels’in külliyatının gün yüzüne çıkmasını, dünya komünistleri Sovyet Devrimine borçludur. Bu iki dâhinin 2012 Martında Berlin Marx-Engels Enstitüsü’nde 12 cilt daha çalışmalarının bulunduğu açıklanmıştı. Enstitü bunları 20 yıl içinde yayımlayacağını açıklamıştı. Hemen yayımlanamamasının nedeni ustaların sadece kendilerinin anladığı bir stenografi kullanmış olmalarıdır. Marx’ın dahi beyni; çini mürekkebi ve madeni uçlu kalem çubuk teknolojisini serileştirmek için stenografide de “devrim” yapmıştır, anlaşılan… İşte bu yüzden 1920’de kurulmuş Moskva Marx-Engels Enstitüsü’nde özel bir ekip kurulmuş ve hızla çalışmaya geçilmişti. Ama Enstitü bu işin üstesinden gelemeyince 1931’de kurumun bünyesinde bir “Marx İnceleme Merkezi” kuruldu. Merkez, London’da 29 Haziran-3 Temmuz 1931 tarihinde toplanan Bilim ve Teknoloji Tarihi Uluslararası Kongresi’ne SSCB Kurulunca hazırlanmış “Science at the Crossroad [Dönüm Noktasındaki Bilim]” bildirisini sunmuştu. Bu bildiri Marx’ın “Matematik, Doğal Bilimler, Teknoloji ve Bunların Tarihleriyle İlgili Yayımlanmamış Çalışmaları Üstüne Kısa Bir Rapor”du. Keza 1932’de Zürich’te Uluslararası Matematikçiler Kongresi’nin “Felsefe ve Tarih” bölüğünde “Karl Marx’a Göre Diferansiyel Hesabın Yeni Bir Dayanağı” raporu matematikçi E. Kol’man tarafından sunulmuştu. Bu çok önemliydi çünkü Marx Kapital’leri yazmadan önce ilkin üslubu için Honore de Balzac’ı hatmettikten sonra Engels’le beraber iki yıl matematik, cebir, trigonemetri çalışmış bu çalışmaya sonradan dâhil olan profesör arkadaşlarının deyimi ile “dahi” olduğunu kanıtlamıştı. Bu konuda 1000 sayfalık el yazmalarını oluşturan notlar 1933’te “Matematiksel El Yazmaları” olarak Marxcılık Bayrağı Altında ve Marxcılık ve Bilim dergilerinde basıldı. (Bkz. “Matematiksel El Yazmaları”, Marx. Başak yay. 1990) Marx, Newton’un (ve Leibniz’in) “gizemsel” diferansiyel hesabının yanlış olduğunu bildiriyordu. “Matematiksel Elyazmaları”nın gün ışığına çıkmasında en büyük emeği geçen komünist bilim insanı E. Kol’man, Marx’ın Kapital’lerinin 4. Cildi olarak kabul edilen “Artı-Değer Teorisi”nden alıntı yaptıktan sonra: “Marx. Burada, geometrik “uzaklık” veya “uzunluk” kavramının türemesine varan soyutlama sürecini çözümlerken, yalnızca kaynağı karşılaştırılabilir iki nesnenin “karakteristik”inde bulunan bu kavramın maddeselci kökenine değil, bir madde, gerçekten var olan bir kendilik (entry) olarak anlanmış uzay ile çözülmez bağlantısına da dikkat çeker. Ve bu, 1861-63’te, Newtoncu dünya görüşünün sarsılmamış egemenliği sırasında Einstein’ın “uzunluk” fiziksel bir cismin basitçe yüzeysel bir soyut ölçüsü değildir, tersine, iki cismin uzaysal ilişkisinin bütünsel bir karakteristiğidir düşüncesini cesurca kullandığı ilişkinlik teorisinin ortaya konmasından yaklaşık kırk yıl önce olmuştur.” (“Matematiksel Elyazmaları”, Marx. Başak yay.1990 s. 220-221.) diye yazar… 
Bunların ardından 1939 yılından itibaren Marx’ın muhteşem çalışması olan Kapital’lerin girişi olan Grundrisse önce güncel Almanca baskısı yapıldı. Bu arada Alman İdeolojisi de 1932’de Almanca olarak basılarak gün yüzü görmüştü. Bu yapıt çok önemlidir Marx “Tezler”i kaleme alırken Hegel’in idealist felsefesinden aldıkları “Praxis” kavramını ayakları üstüne oturtur, bunu kavramadan aynı yolculuktan gelen “Aşma” kavramının bilincine malik olmanız imkânsızdır. Belli ki Stalin ve Kalinin yoldaşlar faşizme karşı büyük savaş sırasında oturup bunları da hatmetmişlerdir. Savaşın son dönemi ve sonrasında her ikisinin de söylev ve demeçleri dikkatli okunduğunda bunların ipuçları ve “Sovyet Marxizmi”ni düzeltme seyri kendini gösterir… Bilimsel Komünist külliyatın bilgi birikimi olmayanlar elbette ki okuduklarını analiz etmekte zorluk çekiyorlar; çünkü hala Hegelci diyalektiğin ikilemlerine takılıp kaldıklarının farkında değiller; hâlbuki Marx (Engels) bu yöntemi aşmışlardı; çünkü “bilmek”ten doğan bilimsel bilgi (epistemoloji) ezberlerin değil, praxislerin bütünüdür… Eminim ki Lenin, uğradığı silahlı suikastın sonucu çok erken yaşta aramızdan ayrılmasaydı, bu yapıtları okuduktan sonra UKKTH’nda R.Luxemburg’a hak verirdi. Bunu kavramak için Lenin’in “Materyalizm ve Ampiryo Kritisizm” dev yapıtının ön sözüne bakmak yeterlidir… (Bilim felsefesinin kurucusu sayılabilecek olan Viyana Üniversitesi'nin Bilim Tarihi ve Felsefesi Bölüm Başkanı da olan Friedrich Stadler, bugün derslerinde hâlâ Lenin'in bu kitabından bahseder. Lenin'in, Avusturyalı fizikçi ve bilim felsefecisi Ernst Mach'a karşı giriştiği polemik de Stadler'ın ilgisini çekmektedir.*)
Bütün bu yapıtların kopyaları 1945 sonrası Almanya’nın Sovyet askeri denetimi bölümünde kurulan Demokratik Almanya Cumhuriyeti Berlin Marx-Engels Enstitüsü’ne devredilecekti…
Daha sıralamadığımız pek çok yapıt vardır. Marx’ı Klasik Sosyolojinin kurucuları arasına sokan burjuva eğitim sistemi Endüstri (ve İktisat) Sosyolojilerinin de kurucusu olduğunu kabul etmez… Çok değerli Marxist bilim insanları olan Henry Lefebvre ve E.J.Hobsbawm’ın (buraya pek çok çağcılımız olan bilimsel komünisti ekleyebiliriz) yapıtları “MLM hafızları”nın ezberlerini bozduğu için görme-duyma-konuşma kumkumasına mahkûm edilir. Zaten okumazlar; velev ki okudular anlamazlar… 
A’dan Z’ye solcu cehaletini proleter devrimciler aşmak zorundadır. Kısaca; “tez/anti-tez” paradigması Hegel’ e değil Kant’a aitti. Ayrıca Hegel tarafından şiddetlice eleştirilir. Analiz/Sentez düalizmi Hegel’e aittir. Ama nedense H.Lefebvre, Hegel’e maletmiştir. Bizde Kıvılcımlı, geç dönemlerinde anlatım planlamasında kullanmıştır. Marx’ta Hegel’in Analiz/Sentez diyalektiği onun amuda kalkmış idealist Aşması ayakları üstüne oturtularak materyalist olarak Aşılır… Yaşamında Kapital’lerin kapağını açmadığını akıl hastanesinden itiraf etmiş olan; Sorbonne’daki “Kapital’leri Okumak” seminerleri yürütücüsü “neo-marxist” (o ne demekse) Althuser’in yerli tilmizlerinden açıklama bekleme beyhudedir… 
Geçen yüzyılda monoletik bilimlerden diyalektik bilimlere geçtik. Yüzyılımızda büyük bir şevkle polyalektik bilimleri ilerletiyoruz. Bunun sonucunda elektronikten, elektro manyetiğe, nanodan, 3D üretim teknolojilere “aşarak” geçen tekno-emek sınıflar yapısının sosyolojik bağlamlarını da tartışmaya açıyor. Bilim ve Teknik komünist toplumun inşası için nerede ise bütün verilerini bize sunmakta. Sorun bizim NASIL YAPILMALI?ya cevap üretemememiz… Marx, London-Regent Caddesi’nde; bizle, gülerek dalga geçiyor…
Son zamanlarda sınıf mücadelesinin gerekleri yerine burjuva liberalizminin Newtoncu masonik “aydınlanma”sına kendini kaptırmış olan “kelebek”lerimize diyeceğimiz şudur; Marx’ın büyük yoldaşı, Bilimsel Sosyalizm disiplininin büyük kurucu ortağı F.Engels, “1891 Sosyal Demokrat Program Tasarısının Eleştirisi” makalesinde şu her zaman için geçerli olan tarihsel notu düşer: “Günün geçici sorunları karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, geçici başarılar uğruna girişilen bu yarış ve nihai sonuçları gözönünde tutmadan çevrede verilmekte olan mücadele, bugünün sonuçlarına feda edilen hareketin geleceği, bütün bunların belki de namuslu nedenleri vardır. Ama bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır. Ve “namuslu” oportünizm, belki oportünizmlerin en tehlikelisidir…” (“Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi”.K.Marx, F.Engels. Sol yay. 1978.s.105.) 
Halid Özkul- 25.03.2016

*(Bu pasaj, yazıyla ilgili yorumlarını ileten; Viyana’da yüksek lisans eğitimini tamamlamakta olan parlak bir beyne sahip genç yoldaşım Bilgisayar Müh. Murat Naroğlu tarafından eklenmiştir.)