Milli Mücadele Döneminde Veteriner, Hayvan Bakımı ve Suvari Birlikleri

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE VETERİNER, HAYVAN BAKIMI ve SUVARİ BİRLİKLERİ

Mondros döneminde Arap Yarımadası'ndaki ordular Anadolu'ya doğru çekilirken sadece Halep'teki veteriner ecza deposu ve serum imalathanesi kaçırılabilmiş, geri kalan veterinerlik unsurları bırakılmak zorunda kalınmıştır.  Bu süreçte ordunun hayvanları da tasfiye edilmiştir.
Mütarekeden önce 75.000 olan ordunun hayvan mevcudu işgal döneminde 18.345'e düşürülmüştür. 
Bunun ise ancak 16.000 kadarı Milli Ordu tarafından kullanılabilir durumdadır. 
Yedek veterinerler terhis edilmiş, gerisi İstanbul'a toplanmıştır.
Milli Hükümet'in ilk icraatlarından biri Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde bir Veteriner Şubesi kurmak olmuştur. 
Bu şube kadrosu genişletilerek zaman içinde Daire Başkanlığı haline gelecektir. 
Bir süre sonra daireye bağlı bir Memleket Hayvan Hastanesi açılır
Hastaneyle birlikte bir de Nal ve Mıh Yapımevi açılmıştır. 
Süvari İstiklal Savaşı'nda Milli Ordu'nun en büyük kozlarından olduğu için, askeralma şubelerinde nalbantlar doğrudan bu yapımevine veya bünyesindeki Nalbant Mektebi'ne sevkedilmiştir
1921'deki düzenli ordu muharebeleri dönemine kadar Milli Ordu'da hayvanlar arasında salgın hastalığa rastlanmamış ama yaşanan ruam benzeri bazı hastalıklar da sorun olmuştur. 

**
Bu dönemde Batı Cephesi'ne veteriner gönderme konusunda sorun yaşanmıştır.
1920 sonunda Hayvan Hastanesi, Nal - Mıh Yapımevi ve Ecza Deposu Eskişehir'e naklolmuştur. 
1921 yılı ortalarında Batı Cephesi hayvan mevcudu 21.000'i geçer. 
Kütahya Eskişehir bozgunuyla Hayvan Hastanesi, Ecza Deposu ve Nal - Mıh Yapımevi de Ankara'ya döner.
Bu dönemde Akşehir ve Dinar'da da birer hayvan hastanesi kurulur. 
Polatlı'da Salmanlı Çiftliği'ndeki hayvan hastanesinde Sakarya Meydan Muharebesi sırasında 600 kadar da yaralı hayvan getirilir. 
Sakarya sonunda hayvan zayiatı 7089, ölen hayvan sayısı ise 883'tür
1921 yılı içinde tedavi altına alınan hayvan sayısı 24.156, iyileşen hayvan sayısı 17.739'dur. 
Mermi/şarapnel yarasıyla gelen 1201 hayvan ise kurtarılamaz. 
Anadolu'ya geçen veteriner sayısı arttıkça hayvanlardaki hastalıktan ölüm oranı da düşmeye başlamıştır.
1922 yılında, Büyük Taarruz öncesi her iki ordunun, hatta her kolordunun kendi hayvan hastaneleri teşkil edilmiştir. 
Batı Cephesi emrinde 233, merkezde ve Anadolu'nun muhtelif yerlerinde ise 11 olmak üzere 344 veteriner görev yapmaktadır.
Cephede görevli veteriner kadrolarında % 8 oranında eksik olmasına rağmen ordunun mızrağı olan süvarinin ihtiyaçları eksiksiz karşılanmış, Büyük Taarruz'a Süvari Kolordusu ve kolordulardaki süvari alayları sorunsuz katılmışlardır.
İstiklal Savaşı boyunca tıpkı tabiplerimiz, diş hekimlerimiz gibi özveriyle çalışan veterinerler de bu nedenle Milli Mücadele'nin sonunda "beyaz kurdeleli İstiklal Madalyası" ile taltif edilmişlerdir.

***
Tarihi At Üzerinde Yazan Süvariler  İstiklal Harbi’nde Türk Süvarisi konusunda bir saptama:

Sanılanın aksine Türk Süvarisi bütün İstiklal Harbi boyunca baskın, belirleyici değildir.
Mondros sonrası İtilaf güçlerinin izin verdiği askerî yapıda kayda değer bir süvari gücü yoktur .Elde kalan bazı atlı jandarma kıtaları vardır. 
Ancak Kuvayı Milliye döneminde süratle milis süvari müfrezeleri teşkilatlanır. 
Bu müfrezeler temel süvari muharebe nitelikleri dahi olmayan, daha çok “atlı piyade” olarak tanımlanabilecek birliklerdir
Bu yapıların yine de Kuvve-i Seyyare bünyesinde oldukça etkili gayrı nizami operasyonlar düzenledikleri görülür.
Fakat ciddi muharebelerde “ne süvari, ne piyade” nitelikleri ortaya çıkar. 1. ve 2. İnönü Muharebeleri’nde neredeyse hiç bir katkıları olmaz.
 Kütahya Eskişehir Muharebeleri sırasında, Fahrettin Altay komutasında “5.Grup” çatısında birleştirilen bu süvari tümenlerinin piyadeye karşı muharebe yetersizliğini fark edince tecrübeli komutan çözüm olarak “bir piyade alayı” ile takviye edilmelerini ister.
 Buna karşın tümü eğitimli süvarilerden oluşan Yunan süvari tugayı Kütahya Eskişehir’deki muharebelerde çok canımızı yakar.
Tüm bu sıkıntıları uzaktan net şekilde gören Mustafa Kemal Paşa dahiyane bir çözüm üretir.
 Sakarya Meydan Muharebesi’nde süvari gücünü ikiye ayırır; 1., 2. ve 3. süvari tümenleri aktif muharebeye mecbur kalmadıkça girmeyecek, cephemizin iki kanadında örtme/koruma görevi görecektir. 
Bu tümenler milislerden tertiplenen, hafif süvari kıtalarıdır.
Süvari Tümeni ve 4. Süvari Tugayı ise tecrübeli süvarilerden kurulu birliklerdir ve Fahrettin Altay komutasında ayrı bir yapıda toplanırlar; 

Süvari Grubu.

Bu grup cephe ötesinde eski Osmanlı akıncıları gibi faaliyet gösterecek, düşman ikmal sistemini felç edecektir.
Tam da planlandığı gibi olur. Yunan süvarisi bozkırda perişan olurken Türk at üstünde özüne döner. O sıkışık dönemde Türk Süvarisi fark yaratır, muharebelerin kazanılmasında en önemli kuvvet bileşeni olur. 
Mürettep Tümen bünyesindeki süvari alayı da buna dahildir.
Ancak yetmez. 
Sakarya Zaferi sonrası derhal Ilgın’da bir “Süvari Talimgâhı” kurulur. 
Üç tümenli bir süvari kolordusunda toplanan tüm süvari kıtaları burada aylar süren ciddi bir eğitimden geçirilir. 
Büyük Taarruz arifesinde Türk Süvarisi artık ordunun demir yumruğudur.
Nitekim süvariler kendilerine bağlanan umutları boşa çıkarmayacak, taarruzdan bir gece önce “geçilemez” diye boş bırakılan Ahır Dağlı’ndan Yunan cephe gerisine sızacaktır.
9 Eylül’de vilayet konağına Türk Bayrağı’nı çeken Yzb. Şerafettin bu destanın özetidir.

DR. SELIM ERDOGAN@SakaryaSavasi
https://twitter.com/SakaryaSavasi/status/1254123914709647363