Müslüman İspanya Halkı Nasıl Yok Edildi.. Moriskolar’ın Dramı

Müslüman İspanya Halkı Nasıl Yok Edildi.. Moriskolar’ın Dramı
REKLAM ALANI

Moriskolar, 1500’lerde Endülüs tamamen yok edildikten sonra Müslümanların ve Yahudilerin İber Yarımadası’ndan sürülmesi üzerine vatanları İspanya ve Portekiz’den ayrılmamak için Hristiyanlığa dönen Müslümanlardır. (wp)

700 yılından itibaren 1492 yılına kadar çoğunluk halkı müslüman olan bugünkü İspanya’nın yer aldığı İber yarımadasının proje Haçlı seferleri ile nasıl ele geçirildiğini ve teslim olan müsluman ve musevi inançlı halka anlaşmayla verilen sözlere rağmen kısa bir süre içinde İber yarımadasının zorla ve katliamlarla nasıl hristiyanlaştırıldığını anlatan bu makalenin yazarı Hüseyin Gökalp’in hazırladığı ve Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel danışmanlığında yürütülen “Sosyo-kültürel ve Dini Açılardan Moriskoların Tarihi ” başlıklı yüksek lisans tezinden oluşmuştur aynı senaryonun bu kez 500 yıl sonra Anadolu topraklarında yaşayanların tamamen yok e dilmesini amaçlayan proje ise biliyoruzki Mustafa Kemal Atatürk’ün müthiş öngörüsü ve başarısı ile engellenmiştir. Bu ibretlik ve çok önemli makale araştırma akademisyenleri ve bilgilendirme için kısa alıntılabilinir ancak sahibinden izinsiz basılamaz çoğaltılamaz (EDİT NOT.. MEHMET LEVENTOĞLU)

**

HÜSEYİN GÖKALP – MORİSKOLAR

Müslümanlar İber Yarımadasına, Musa b. Nusayr’ın gönderdiği Tarık b. Ziyâd komutasında 7000 kişilik ordu ile 92/711 yılında ayak bastı. Ülkenin içlerine doğru ilerleyen ordu Vâdi Lekke’de (Guadalete) ülkenin hâkimi Vizigotların kralı Rodrigo’yu mağlup etti. Guadalete zaferinin ardından Musa b. Nusayr 18.000 kişilik orduyla 712’de İspanya’ya hareket etti. Bir yıl sonra Musa ve oğlu Abdülaziz, Murcia, Granada, Sagunto’yu fethetti. Sevilla ve Toledo direniş gösterdi ancak Abdülaziz’e teslim olmak zorunda kaldı. Tarık b. Ziyâd ve Musa b. Nusayr’ın komuta ettiği ordular iki koldan İspanya’yı fethetti. Müslümanların bölgeye tamamen hâkim olmasıyla birlikte Musa b. Nusayr İspanya’ya Vali olarak oğlu Abdülaziz’i bıraktı. Bu atama olayı ile Endülüs’te Valililer Dönemi (Asrü’l-vülât) başlamış oldu. Abdülaziz güvenli bir yer olan İşbiliye’yi (Sevilla) kendine merkez yaptı. 2 yıl boyunca kararlı ve yumuşak siyaseti ile bölgenin temellerini sağlamlaştırdı. Évora, Santarém ve Coimbra 714’de Müslümanların eline geçti. 716’da Lizbon fethedildi ve ilk
para basıldı. 717’de de Kurtuba başkent yapıldı. İslam ahkâmının uygulanması ve ehli kitabın hukukunun korunması için bir divan kuruldu. Müslümanlarla yerli Hıristiyan tebaası arasında evlilikleri teşvik etti ve kendisi de Rodrigo’nun kızı Juna ile evlendi.1 Valiler Dönemi, 756 yılında Abbasilerden kurtulup Endülüs’e ulaşan Emevî hanedanından Abdurrahman b. Muaviye’nin kendisini burada Emevî Emiri ilan etmesiyle sona erdi.2 Endülüs Emevîleri Dönemi 1031 yılında III. Hişâm’ın ölümü ve ülkenin pek çok küçük beyliklere bölünmesi ile sona erdi ve Mülûk’ut-Tavâif denilen kısa süreli bir dönem başladı. Birbirleriyle savaşan, hatta savaşta üstünlük elde edebilmek için Hıristiyan şövalyeleri kiralayabilen bu beylikler Asturyalı Pelayo’dan beri yüzü gülmeyen Hıristiyan Krallıkların özgüvenini tazeledi.
1090 yılında Kuzey Afrika’dan gelen Murabıtlar Endülüs’e kolayca hâkim olarak bir taraftan durumu toparlamaya diğer taraftan varlıklarını güçlendirmeye çalıştılar. Ancak onların Endülüs serüveni 1147’de yine Kuzey Afrika’dan gelen Muvahhidlere iktidarı devretmek zorunda kaldılar. 1248’de içeriden ve dışarıdan gelen saldırılara artık daha fazla dayanamayan bu son devlet yapısı da tarihe karıştı. Ardında bağımsız, küçük ve zayıf emirlikler bıraktı. Bir bir Hristiyan Krallıkların hâkimiyeti altına giren bu beylikleri sonuncusu olan Benî Ahmer Emirliğinin 1492’de Gırnata’yı Aragon ve Kastilya Krallıklarına devretmesiyle İspanya’daki 8 asırlık İslam hâkimiyeti son buldu.3

İlk dönemlerde azınlık olan Müslümanların sayısı göçler ve yerlilerin
İslam dinini tercih etmeleriyle birlikte artmıştı. 10. yy.’a geldiğimizde 4 milyon
civarında olan yerli nüfusun yarıdan fazlası Müslümandı ve böylece
Müslümanlar azınlık olmaktan çıkmıştı.4
İber Yarımadasında Arap, Berberi,Vizigot, Latin ve Slav Müslümanlar, Yahudiler ve İspanyol Hristiyanların birkısmı 1492 tarihine kadar 8 asır boyunca beraber yaşayabilmişlerdi. Ancakİspanyolların siyasi hâkimiyeti ile durum değişmiştir. Üst kimlikleri İslam olanMüslümanların (المسلمون ,(Hristiyanlaşmaya ve göçe zorlanması ile büyük acılaryaşanmış ve Sabatayistlere benzer bir kitle ortaya çıkmıştır. Hristiyanlaşmış
Müslümanlar (المنصرون المسلمون ,(kara kafalı köpekler (Perros Moros), dönme,sonradan olma, yeni Hristiyanlar (Cristiano Nuevo),5
Müslümancıklar,zındıklar (Los Moriscos)6gibi tabirlerle anılan bu kitle, ilk nesillerde dinlerinikoruyabilmişler ancak zamanla baskıların artmasıyla önce dillerini sonra dadinlerini unutmuşlardır. Bu çalışmamızda Moriskoların Hristiyanlaşmasürecini sebep ve sonuçlarıyla birlikte inceleyeceğiz.Müslümanların Hâkimiyetinde DurumMüslümanlar, İber yarımadasına ayak bastıktan sonra iki asır içindesayı olarak nüfusun yarısından fazlasını oluşturmuşlardı. Müslümanlarınegemen olduğu dönemlerde genel olarak toplum şu sınıflardan oluşuyordu:

  1. Müslümanlar
  2. Yeni Müslüman olmuş Hristiyanlar ve çocukları (Müvelledûn)7
  3. Müsta‘ribler (Los mozárabes): Müslüman olmamış ancak
    Müslümanlar gibi giyinip kuşanan, onlara uyum sağlamaya çalışan
    Hristiyanlar8
  4. Müslümanlara vergisi ödeyen ve kendileri gibi kalan Hristiyanlar
  5. Müslümanların egemen olmadıkları bölgelerde yaşayan
    Hristiyanlar
  6. Yahudiler
    Tavâif-i Mülûk dönemi İspanya’da merkezi otoritenin yok olduğu, küçük küçük emirliklerin oluştuğu dönemdir. Müslümanlar bu dönemde siyasal üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu süre zarfında Kurtuba eski önemini kaybetmiş, hilafetin merkezi olma özelliğini yitirmiştir. Hilafetsiz Endülüs’te, mahalli olarak siyasi önem kazanmış aileler bölgelerinde siyasi inisiyatifi ele alıyor ve askeri teçhizatla meşgul oluyordu. Hepsinin emeli rakip Müslüman emirlikleri yok edip bir gün İspanya’nın hâkimi olmaktı. Bu hedefe ulaşmak için Hristiyan krallarla işbirliği yapmaktan da çekinmiyorlardı. Bu görüntü İslam ordularının bu topraklara ayak basmadan hemen önceki İspanya’nın durumunu andırıyordu. 13. yüzyılda Hristiyan nüfusun artışı ve Hristiyan kralların birlik siyaseti Endülüs’ün sonunu hazırlamaya başlamıştır.9

1212 yılında IX. Alfonso bir haçlı ordusunun başında Las Novas de Tolosa zaferini kazanıp, Úbeda’ya doğru ilerlemişti. Burada teslim olan 70.000 Müslüman, emân isteyip fidye ödemek istediler. Alfonso, şartları
kabul ettiyse de haçlı seferinin kilise kanadı Tuleytula’lı Rodrigo ve Narbonlu Arnaud, kralı ikna ettiler. Köle olarak seçilenler dışında herkes katledildi. 1248 yılında da IV. Innosent, Aragonlu I. Jayme’ye 1229 yılında ele geçirdiği Balear adalarında köle olanlar dışında hiçbir Müslümanı barındırmamasını emretti. Jayme, papalığa bir yıl öşür vergisi ödeme şartıyla sürgün emrini yerine getireceğini bildirmekle beraber sözünü tutmadı ve üstüne üstlük 1275’de
Müslümanlar için yerleşim yerleri açıp, bir yıl vergiden muaf tutulma teşviki çıkardı.10 1216 Lateran Konseyinde Serazen ve Yahudilerin kendilerini ayırt edici elbise giymeleri yasaklandı.11 1312’de Viyana konseyinde Hristiyan illerinde ezan okutulmasına izin verilmesi şikâyet konusu oldu. 1329’da Tarragona Konseyi’nde Viyana Konseyi kararlarını uygulamayanların aforoz edilmesi kararlaştırıldı. 1371’de, Kastil’de II. Henry, Cortes de Toro’nun ricası üzerine Yahudi ve Müslümanlara alamet taşıma zorunluluğu getirdi. 1388 Palencia Konseyinde alınan kararlarda iki toplum arasında tüm zaruret dışı münasebetlere ağır cezalar getirilmesine, Hristiyanların resmi geçitlerinde Yahudi ve Müslümanların diz çökmelerine, Hristiyanların dini bayramlarında iş bırakmalarına, yortuları kutlamalarına, memuriyet ve vergi tahsildarlığı
istihdamlarının yasaklanmasına ve tecrit edilmiş mekânlarda meskûn olmalarına karar verildi.12 1412’de çıkan mevzuatta Yahudi ve Müslümanların her yerde tek bir kapısı olan ve duvarlarla çevrili gettolarda oturmaları emrediliyordu. 1412 tebligatına 8 gün içinde tahsis edilen gettolara taşınmayanlar tüm mallarını kaybetme ve başka cezalarla tehdit edildiler. Ayrıca bu bölgelere giren
Hristiyan kadınlara da ağır cezalar getirildi. 1391 Yahudi katliamı ve 1412 kararlarındaki zorlayıcı hükümler, Marranos Conversos denilen Yahudilikten
Hristiyanlığa geçen ve fakat inançlarında her türlü şüpheyi barındıran Yahudi
bir kitlenin ortaya çıkmasına sebep oldu.13
1453 yılında Haro şehrinde yayınlanan ferman, Yahudi ve
Müslümanlara gayr-i menkul satışını yasaklandı. Esasın halkın tepkisi
Müslümanlardan ziyade tefeci Yahudilere karşı idi. Yahudiler, Hristiyan
kimliği altında hızla yükseliyor, önemli memuriyetler ve dini rütbeler elde
ediyorlardı. 1449 ve 1467’de Tuleytula, 1470’de İbnu’l Velîd Vadisi
(Valladolid), 1473’de Kurtuba, Yahudileri hedef alan kanlı ayaklanmalara
şahit olurken, bu dönemlerde henüz Müslümanları mağdur edecek bir halk
hareketi görülmemişti.14 Hatta Müslümanlar arasında meslek sahibi
insanların Endülüs’ten gitmemelerini istiyorlardı. Ancak Yahudilere karşı
tahammülleri yoktu.15
1474’de Aragon Kralı II. Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İzabella’nın
evliliği 8 asırdır dağılmış ve parçalanmış güçlerin bir araya gelmesini ve
zaafiyet içerisinde bulunan Müslümanları yarımadadan kovmak için ortam
doğmasını sağladı. 1480 yılında Ferdinand ve İzabella, 1412 tebligatının
uygulanmadığından şikâyetle harekete geçtiler. Kral ve Kraliçe artık “Katolik
Hükümdarlar” olarak anılıyordu. Ferdinand eline geçen fırsatları iyi bir şekilde
değerlendirerek o sıralarda hükümdar olan Ali Ebu’l-Hasan’ın elinden
Elhama*
şehrini 1482’de ele geçirdi.16 Böylece Gırnata’nın kuzey-batı girişi
kontrol altına alınmış oldu. Bu arada saray içerisinde büyük huzursuzluklar
baş gösterdi. Babasına isyan eden Ebu Abdullah, muhafız alayının da
desteğiyle 1482’de el-Hamra’yı ele geçirdi. Yeni hükümdar ilk iş olarak
Kastilya Krallığına karşı saldırıya geçti ve Lucena şehrini kuşattı ancak başarılı
olamadığı gibi bir de esir düştü. Bu arada tekrar tahta oturan Ebu’l-Hasan,
kardeşi ve Malaga Valisi Muhammed ez-Zagal lehine hükümdarlıktan çekildi.
Durumu iyi okuyan Ferdinand elindeki esir Ebu Abdullah’ı serbest bıraktı ve
çeşitli yardımlarla Gırnata’ya saldıracak olan isyancı orduyu teçhiz etti. Ebu
Abdullah, ilk kuşatmada başarılı oldu ve şehrin bir kısmını ele geçirdi. Büyük
bir iç savaş patlak verdi ve iki hükümdarlı Gırnata’da kaos hüküm sürmeye
başladı. Ferdinand bu arada Malaga’yı ele geçirdi ve Gırnata’nın kuşatılması
için şartları olgunlaştırdı. Ebu Abdullah, sonunda Gırnata’ya hâkim olmuştu
ancak şehri savunacak kapasiteden uzaktı. Durumu fırsata çeviren Ferdinand,
1490’da Ebu Abdullah’tan Gırnata’tı teslim etmesini talep etti. Kısa bir
dirençten sonra erzak yetersizliğinden dolayı şehir teslim oldu.1482-1492
arası 9 yıl süren siyasi ve askeri hamleler sonucu Gırnata peyderpey
düşmüştü.17 Yahudilerin gözüyle Müslümanlar, yarımadaya ilk geldikleri fetih
ruhunu çoktan kaybettikleri için önce fiziksel olarak sonra ruhsal olarak
çökerek yenilgiyi hak etmişlerdi.18
Hristiyanların Hâkimiyetinde Durum
Gırnata’da esir alınan Müslümanlar anlaşma gereği adam başı 30
doblaya*
serbest bırakılarak emniyet içinde Kuzey Afrika’ya gönderilecekti.
Kalmak isteyenlerin, Gırnata haricinde bir yere yerleşmelerine izin verilecek
ve seyahat hürriyeti teminat altına alınacaktı. Ebu Abdullah’ın tahttan inmesi
ve şehri teslim etmesi ile daha büyük imtiyazlar da verildi. 25 Kasım 1492’de
yapılan anlaşma yaklaşık 50 maddeden oluşuyordu. Kraliyet topraklarında
yaşayan Müslümanların mülklerine el konulmayacak ve her türlü baskıdan
azade olacaklardı. Dahası göç etmek isteyenlerin masrafları 3 yıl boyunca
kraliyet tarafından karşılanacaktı. Mallarını satma ya da vekillere devretme
imkânı da mahfuz kalacaktı. Mescitlere Hristiyanların girmesinin

  • Gırnata’nın 50 km batısında bir kasaba.
  • Dobla: İspanyolların 11-16. yy.’da kullandıkları ve 1 Müslüman dinarına eş altın para birimi.
    MORİSKOLARIN HRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ 365
    yasaklanması, Hristiyan efendisinden kaçan Mağribi kölenin geri
    istenmeyeceği, Müslümanlar ile evlenen Hristiyan kadınların dinini seçme
    özgürlüğüne sahip olması, tüm kötü söz ve hakaretlere karşı korunacakları,
    Kastilya ve Endülüs’teki tüm Mağribi esirlerin serbest bırakılacağı gibi
    maddeler de bulunuyordu. Müslümanların kalmalarını teşvik edici maddeler
    bile vardı. Müslümanlar, kendi aralarındaki meseleleri kendi yasalarıyla
    çözebilecekler, savaşlara ancak gönül rızası ile katılacaklardı. Bir Hristiyan
    Müslüman olursa onun tüm hakları aynı şekilde korunacaktı. En ironik
    maddelerden biri de bir Müslümanın asla ve asla Hristiyan olmaya
    zorlanamayacağı maddesiydi. Anlaşma, Gırnata Kıralı Abdullah ile Ferdinand
    ve İzabella’nın imzalarını taşıyan iki nüsha şeklinde düzenlendi. İlki Archivo
    General de Simancas’ta P.R.11-207 numaralı belge olarak “Capitulaciones
    con Moros” ismiyle mahfuzdur.19 İkinci nüsha ise Gırnata Belediyesi
    tarafından korunamamıştır. 20
    Müslümanlar, İspanyol krallarını iyi tanıdıkları için bu imtiyazları pek
    inandırıcı bulmadılar. 29 Kasım’da içinde Tanrı adına bunları
    gerçekleştireceklerine dair yeminlerin olduğu bir bildiri daha yayınlandı. Yine
    de verilen teminatlara güvenmeyen eşrafın çoğunluğu, Endülüs’ü terk ettiler.
    Çünkü bu imtiyazlar Tuleytula’nın 1085 yılında VII. Alfonso tarafından ele
    geçirilişindeki durumu hatırlatıyordu. Yapılan sözleşmede Tuleytula halkı,
    aileleri ve mülkiyetleri mutlak bir eman altına alınıyor, gitmek isteyenlere izin
    veriliyordu. Kalmak isteyenler fazla vergi ödemeyecek ve Müslümanlar kendi
    aralarındaki meseleleri İslam şeriatına göre çözümleyeceklerdi.21
    Ancak
    Tuleytula’da bu sözleşmeye riayet edilmemişti. Yine aynı şekilde Gırnata’nın
    düşüşüne yakın tarihlerde el geçirilen El-Meriyye halkının komutanları ve
    halkın neredeyse tamamı teslimin hemen akabinde Kuzey Afrika’ya
    sürülmüşlerdi.22 Müslümanlar, Hristiyan krallar tarafından verilen emanın
    yine kralların kendi tasarrufu ya da Vatikan’ın izniyle bozulabileceğine
    defalarca şahit olmuşlardı.

İmtiyazlardaki ilk ihmal, bir Yahudi dönmesi olan Don Pedro Venegas’ın
Alguazil/Alvazir(vezir) tayin edilmesi ile başladı. İlk icraatı, Tabiîn Mescidini*
San Juan de los Reyes diye bilinen kiliseye dönüştürmesi oldu.23 Göç etmek
isteyenlerin arazilerini satma hakkı inkâr edildi. 1495 ve 1499’da sadece
Müslümanların ödeyeceği ek vergiler getirildi ve yine bu dönemde mescitler
kapatıldı.24 Yeni tebaa Mudéjares (müdeccen) olarak anılmaya başlandı.
1487’de Malaga alındığında Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçmiş herkes sivri
uçlu kamışlarla öldürülünceye kadar işkence görmüş ve yakılmıştı. Gırnata’da
kraliyet şerefi ve itibarı üzerine vakur yeminler edilen anlaşma artık
uygulanmıyordu. Fırsatçı bir kişiliği olan Ferdinand için halkın Hristiyan ya da
Müslüman olmasının çok fazla önemi yoktu. O, ticaretin ve zanaatın devam
etmesiyle, vergilerin düzenli toplanmasıyla ilgileniyordu. İzabella aracılığı ile
kilise ise Müslümanların ya ikna ile ya da zorla Hristiyan olmaları gerektiği
tezini savunuyordu. İzabella’nın günah çıkartıcısı Hernando de Talavera,
tebaanın ikna ile Hristiyanlaştırılacağına inananlardandı. İzabella tarafından
başpiskoposluğa getirildi ve kendisini bu işe vakfetti. Evlerde toplantılar
düzenliyor ve Hristiyanlık akidesini anlatıyordu. Kendisine bağlı misyonerlerin
Arapça öğrenmelerini teşvik ediyordu. İlerlemiş yaşına rağmen bir Arapça
dilbilgisi kitabı telif etti. Ancak bu azim çok uzun soluklu olmadı. Önce
Moriskolardan 3 yıl içerisinde Kastilya dili öğrenmeleri şart koşuldu, ardından
da Arapça kitap bulundurmak, yazmak, okumak, konuşmak yasaklandı.25
Caspe Müslümanları 1493’te topluca Hristiyan oldular. 1493’te Tarvil
(Teruel) ve Şente Meriye (Albarracin) vilayetinde bir cami kiliseye
dönüştürüldükten sonra 1502’de tüm ahali en azından o anda Hristiyan
olmuş göründüler. Ancak Müslüman kimliklerini korudular. Çünkü ileriki
dönemlerde çıkan Morisko isyanlarında en fazla direnişi gösteren
bölgelerden biri de burası olmuştu. Acımasızlığı ile bilinen Diego Rodriguez
Lucero, Kurtuba Engizisyon Mahkemesi başkanı olarak atanınca,
Müslümanlara karşı daha mülayim davranana başpiskopos Talavera ve
ailesini ülkeyi sihirle Yahudileştirme tertibinde bulunmakla suçladı. Ancak
Lucero, Kurtuba’da büyük bir ayaklanmaya sebep olduğu için görevden
alındı.26
Talavero’nun yardımcılığına otoriter karakteri ile bilinen Tuleytula
Başpiskoposu Francisco Ximenez de Cisneros getirildi. Francisco Ximenez

  • Bugün bu mescid Granada’da “Iglesia de San Juan de los Reyes” ismiyle kilise olarak kullanılmaktadır.

MORİSKOLARIN HRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ 367
pahalı hediyelerle Müslüman eşraf ile diyalog kurmaya çalıştı. Bir günde 3000
kişinin Hristiyan olduğu iddiaları ortada dolaşırken bir taraftan da tanınmış
kişiler sindirme maksatıyla türlü işkencelere maruz bırakılıyordu. Bu
dönemde eşraftan birinin, başpiskoposla görüşmek isteyip, rüyalarında
Hristiyan olması gerektiği ile ilgili mesaj aldığını ve Hristiyan olduğunu dile
getirmesi ve bu sebeple serbest bırakılması, halkın Hristiyanlığı tercihindeki
faktörler konusunda ipuçları vermektedir. Francisco Ximenez tüm fakihlerin
kitaplarının toplatılmasını emretti. Alcala Üniversitesi için ayırdığı tıp kitapları
haricindeki tüm kitapları halkın huzurunda yaktırdı.27
İmtiyaz sözleşmesinde Albaycin mahallesinde yaşayan Hristiyan asıllı
Müslümanlarla ilgili özel bir hüküm vardı. Bu insanlara çocuklarıyla birlikte
“elches” denirdi. Bu ailelerden birinin kızı bu sözleşmeye aykırı olarak
engizisyon mahkemesine çıkarılıp zorla vaftiz ettirilmek istendi. Yollarda
sürüklenerek götürülürken yardım çığlıkları atan bu genç kız büyük bir isyanın
patlak vermesine sebep oldu. Büyük bir kalabalık hemen olay yerine toplanıp
hâkimle tartışmaya başladı. Hakaretle karşılık veren hâkim Barrionuevo bir
taşla öldürüldü. Engizisyon yetkilisi Sacedo da bir Müslümanın evine
saklanmasaydı o da aynı kaderi paylaşacaktı. Halk hızlıca silahlanıp
Ximenes’in evini kuşattı. 12 gün boyunca İspanyol askerler Ximenes’i
savundu. Ek kuvvetlerle birlikte kuşatma ancak kaldırıldı. Olay yerine çağrılan
Talavero da ailesiyle birlikte Müslümanları sakinleştirdi. 28
Tüm bu olaylar yaşanırken Hristiyanlaştırma ya da sürgün henüz yeni
imparatorların kafasında şekillenmemişti. Diğer taraftan Kilise uzun
zamandan beri VI. Alfonso’yu kendisine “Imperador de los dos cultos” (İki
Milletin İmparatoru) dedirtmeye götüren dini kayıtsızlıktan rahatsız olduğu
ortadaydı.29 Müslümanları silmenin en azından bunu hemen yapmanın
sonuçlarının çok ağır olacağı aklı başında herkesin malumuydu. Ülkenin
maliyesi onların gayretlerine dayanmakta idi. Devletin en büyük kaynağı
onlardan sağlanan vergilerdi. Müslümanlardan toplanan vergiler, Hristiyan
soylulara yapılan tahsisatın en güvenilir teminatı, üst düzey papazların ve dini
kuruluşların en sağlam gelir kaynağıydı. Köleleştirilmiş Müslümanlar da
çalışkanlıkları ve maharetlerinden dolayı topraklarında meskun oldukları
soylular için vazgeçilmez idiler. Müslüman doktorlar yetkinlikte Yahudiler ile
aynı seviyede görülürlerdi. 1345 yılında Santiago Dini İdaresinin Piskopos

yardımcısı, Nuestra Seniora de Uclés’in kilisenin inşasında Hristiyan işçiler,
Müslüman ustaların altında çalışmıştı. Katalonyalıların Akdeniz’deki
donanma gücü, Müslüman gemi sanayicilerine dayanıyordu. Şeker, ipek,
pamuk, pirinç ve daha birçok değerli metaı İspanya’ya getirenler onlardı.
Malaga’nın çömleği, Mursiye’nin kumaşı, Meriyye ve Gırnata’nın ipeği ve
Kurtuba’nın deri duvar halısı çok ünlüydü. Silah sektöründe Müslümanların
üstünlüğü tartışmasız bir konuydu.30 Hal böyleyken Müslümanları huzursuz
etmek hiç kimsenin faydasına değildi.
Müslümanları kovmak yerine Müslümanları Hristiyanlaştırmak en
yerinde siyaset olarak düşünüldü. Bu konudaki karşılarına çıkan ilk sorun
Hristiyanlaştırma yöntemi konusunda yaşandı. Müslümanları
Hristiyanlaştırmak için önce davet yoluna gidildi. İlk olarak Hristiyanlığa ait
dini kitabeler ve dualar Arapça’ya çevrildi.31 Fakat herkes aynı fikirde değildi.
Bazılarına göre “kâfirlerle” dostluk Mesih’i inkâr demekti. Müslümanların
zorla Hristiyanlaştırılmaları gerekmekteydi. Devlet de Müslümanların
üzerlerine ağır yükler yükleyerek, ancak Hristiyan olduklarında rahata
erecekleri onlara bildirmeliydi. Roma, İspanyol Hristiyanlarının
Müslümanlarla dostane yaşamasına şiddetle karşı çıktı. Çünkü bu,
Hristiyanlığı zayıflatabilirdi. Biraz da ilk yöntemin başarılı olmamasından ya
da çok yavaş sonuç vermesinden dolayı diğer seçenek değerlendirildi. Halka
baskıyla Hristiyanlığa zorlandı. Hristiyanlığa geçen Müslümanların durumu
bölgelere ve hükümdarlara göre değişiyordu. İlk sıkıntıyı çekenler 1500-1502
yılları arasında Kastilya Krallığı tebaasıydı. Ardından 1515-1516 yılları
arasında Navara ve son olarak 1523-1526 yılları arasında Aragon Krallığı’nın
(Katalonya, Aragon, Valencia) vatandaşları kerhen Hristiyanlığa geçmiş
oldu.32
Müslümanların Hristiyanlaştırılmasıyla ilgili ikinci konu da güven
probleminin aşılamıyor olmasıydı. Hristiyanlığa geçen bu kitleleri halk bağrına
basmıyor ve onları din kardeşleri olarak görmüyorlardı.33 Moriskolar resmi
olarak Katolik idiler. Vaftizden başlayarak, ibadetler, evlilik törenleri ve
benzeri sınırlı alanlarda yeni resmi dinin ritüellerini tatbik etmeye
çalışıyorlardı. Fakat inandıkları ve de gizledikleri yaşam tarzının İslam olması,
İspanyol toplumuna entegre olamadıkları kanısını doğuruyordu.

MORİSKOLARIN HRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ 369
Müslümanlıktan Hristiyanlığa geçenlere en hafif tabirle Yeni Hristiyanlar
(Cristiano Nuevo) olarak adlandırılmalarının temel nedeni de takiyye yapma
olasılıkları idi.34
Özetle, düzenin sağlanması amacıyla, Moriskolar üzerinde tüm iktidar
süreçleri (dışa kapatma, gözetleme, ödüllendirme ve cezalandırma) denendi.
Bu bağlamda, yeni kiliseler inşâ edildi, eğitim faaliyetlerine başlandı,
ilmihaller yazıldı. Kiliseye düzenli devam edenler ödüllendirildi, etmeyenler
cezalandırıldı.35 Bu tür cezalar alan kişilerin çocuklarına kilise tarafından el
konuldu.36 Bu şartlar altında nasıl yaşabilecekleri, nasıl Müslüman
kalabilecekleri konusunda, İslam âlimlerine mektuplar yazarak fetvalar
istediler. Oran* Müftüsü Ubeydullah Ahmed ibn Ebî Cum‘a el-Mağrâvî’ ve
Mağrib ulemasından olan Venşerîsî’den fetvalar ellerine ulaştı. Endülüs’ten
ayrılabilenlerin derhal ayrılması, kalmak zorunda kalanlara da dini nasıl
yaşabileceklerinin yolları gösterildi.37
Venşerîsî’nin fetva sorulurken gösterilen türlü mazeretleri reddedip
İspanyol baskısı altında kalan Müslümanların “bir saat dahi” o topraklarda
kalmaması gerektiği38 uyarısının haklılığı da zaman içinde ortaya çıktı. İslam’ın
açık bir şekilde yaşanmadığı takdirde ilk nesilde olmasa bile takip eden
nesillerde dinin muhafaza edilemeyeceği anlaşıldı.
Bu süreçte çeşitli isyanlar da vuku buldu. Bunların en meşhuru, İbn
Ümeyye’nin (Fernando de Valor) Gırnata yakınlarındaki Alpujarro bölgesinde
Kral II. Filip’e karşı 1568-1571 yılları arası yürüttüğü isyan hareketidir. İsyanın
gerekçesi Kralın Müslümanlara verdiği sözleri tutmayıp onları zorla
Hristiyanlaştırma çabasında olması, geleneksel kıyafetlerin ve dilin
yasaklanmasıydı. İsyan, Gırnata Melikinin soyundan Ferrac b. Ferrac ve Diego
Lopez tarafından planladı. Alpujarro dağlık bir bölgeydi ve savunma için

  • Bugün Cezayir’e bağlı Vahran şehrinin eski ismi.

uygundu. Halk bölgeden uzaklaştırıldı ve Müslüman savaşçılar konum alarak
isyanı başlattılar. Bu haberle Gırnatalı Müslümanlar, İbn Ümeyye’yi emir ilan
ettiler ve isyana dâhil oldular. Bir anda sayıları 4000’den 25.000’e yükseldi.
Ayrıca Kuzey Afrika’dan isyan için destek istediler. Oldukça iyi gelişen isyan
hareketi Diego’nun isyana destek için gelen Türk askerler ile İbn Ümeyye’nin
arasını açılması ve İbn Ümeyye’nin kendi adamları tarafından öldürülmesiyle
sona erdi.39

  1. yüzyıldan sonra artık Müslüman tanıklar ve Arapça kaynaklardan
    mahrum kalmaya başlarız.40 1526’da Arapça yasaklanmış ve XVI. yy’ın
    sonlarında Arapça bilen kalmamıştı. Bu süreçte Hristiyanlaşmış
    Müslümanların önce İspanyolca ile Arapça’yı beraberce kullandıkları ve
    zamanla İspanyolcanın lingua franca olarak kullanıldığını biliyoruz.41
    İspanyolca’nın Arapça harflerle yazılması (aljamíado) esasında Gizli
    Müslümanlıktan Gerçek Hristiyanlığa da bir geçişin köprüsüdür. Arap dili
    tamamen ortadan kalktıktan sonra nesiller arası din aktarımı da kesintiye
    uğramış, Hristiyanlaştırma projesi genel olarak başarıya ulaşmıştır.
    Tüm güçlüklere rağmen Müslüman kalabilen azınlıktan da kurtulmak
    gerekiyordu. Zira gizli de olsa Müslümanların varlığı, en küçük bir toplumsal
    huzursuzluk ve isyan halinde ezilenler için bir alternatif olmakla kalmıyor,
    Amerika kıtasında sömürü yarışına girişmiş İspanya’yı ölçeklenemez,
    tanımlanamaz bir toplumsal grup ile tehdit ediyordu. İspanyollar yarımadada
    yaşayan herkesin vatanıyla diniyle tek bir kütle haline getirmek istiyorlardı.42
    Bir daha açılmamak üzere İslam defterini İber Yarımadasında kapamak
    amacıyla son olarak umumi sürgün yöntemine başvuruldu.
    Sürgünler ilk kez yaşanmıyordu. Ancak, 1499’dan beri süregelen
    sürgünler geride kalan Endülüslü Müslümanlar üzerinde istenilen etkiyi
    oluşturmuyordu.43 Sürgün (expulsión) kararı 1581’de Kral II. Filip tarafından
    Lizbon’da alındı. Filip, yönetim merkezini Nisan 1581’de buraya taşımıştı.
    Tüm İberya artık tek merkezden yönetiliyordu.44 Bu arada Lea, Lizbon’da

MORİSKOLARIN HRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ 371
alınan kararı yalnızca bir teklif olarak değerlendiriyor ve 1582’de Moriskoların
Belensiye’den nasıl sürüleceği ile ilgili yeni bir teklifin daha Filip’e ulaştığını
ancak Kralın konuyu tekrar incelemeleri için danışmanlarına geri gönderdiği
bilgisini bize aktarıyor. 1584’de Filip’e ciddi bir uyarı olan Granada İsyanı
hatırlatılması, Hristiyanların sayısı azalırken Müslümanların sayısının
çoğalmasıyla ile ilgili asılsız raporlar ve bu azınlığı dinlerinden döndürmek için
harcanan onca çabanın nafile olduğu iddiaları bu kararın alınmasında etkili
olmuştu. Son olarak II. Filip Moriskoların kaç aile olduklarının tespit
edilmesini istemişti.45 Uzun uzadıya devam eden gelgitlerden Lea’nın bize
anlatmak istediği, kralın bazı sebeplerden, bu işi sürüncemeye bıraktığı ve
alınan kararın bizatihi kendi niyetinden farklı olduğudur. Ancak Harvey’in
Lea’ye bu noktada katıldığı pek söylenemez. Zira konsilde gemilerin
Moriskoların sürgünü için gönderilme fikri Harvey’e göre tüm üyeler
tarafından onaylanmıştı. Dolayısıyla sürgünün kararı 1581’de uygulanmak
adına alınmıştı.46
Bir papazın 30 Haziran 1587’de Krala sunduğu raporda Moriskoların
Kuzey Afrika’ya sürülmesinin yanlış bir karar olduğu bildiriliyordu. Zira
Müslümanların orada birleşerek İspanya’ya saldıracak yeterlilikte ve sayıda
bir orduya sahip olabilirlerdi. Bunun yerine Moriskolar Terranova’ya
(Bugünkü Kanada’nın doğusunda bulunan Newfoundland ve Labrador
eyaletinin bulunduğu bölge) sürülmeleri gerekiyordu. Özellikle erkekler
hadım, kadınlar da kısırlaştırıldığı takdirde dondurucu havada ve yaşam için
elverişsiz topraklarda hepsi kolayca ölürdü.47 1587’de tam anlamıyla
sürgünler başladı. Askerler yağma ve cinayet olaylarına karıştılar. Yaşlılar,
çocuklar ve bazı yarım kalan işleri devam ettiren ustalar dışında Yahudiler ve
Hristiyanlığından şüphe edilen herkes tehcir edildi ve bu işlem 1609’a kadar
sürdü. 6 yaşından küçük çocuklar ailelerinden ayrılacak ve Hristiyan ailelerin
yanına verilecekti. Yaklaşık 130.000 Belensiyeli gemilere bindirilerek Kuzey
Afrika’ya gönderildi. Ardından Gırnata, Kastilya ve Aragon bölgelerindeki
Müslümanlar tehcir edildi. 1614’e kadar yaklaşık 330.000 Morisko Fas’a ve
Osmanlı topraklarına (Cezayir, Tunus, İzmir, İstanbul ve Bursa) taşındı.
Yaklaşık 10.000 civarında Morisko Amerika’ya ve diğer Hristiyan Avrupa
devletlerine giderken, 30.000 kadarı da İspanya’ya geri döndü. 48

Şüphesiz 1492 yılında Ferdinand’ın tüm Müslümanları İspanya’dan
sürmemesinin nedenleri vardı. Ancak sonraki dönemlerde hem
Müslümanların ekonomiye yaptıkları katkılardan faydalanıp hem de onları
zorla Hristiyanlaştırıp bölgeye hapsetme fikri başarısızlığa uğramıştı. Bir
taraftan da Hristiyanlar ekonomik olarak güçlenmiş, ticareti ve zanaatı
Müslümanlardan devralmıştı. Ayrıca İspanya uluslararası arenada
rakiplerinden Katolik olmak ve Roma’nın mirasını taşımak göğüslemek iddiası
ile ayrışıyordu. Artık ne Müslümanlara ne de Hristiyanlığını kanıtlamaya
çalışan dönmelere ihtiyaç kalmıştı. İspanya’da, reconquista böylece
tamamlanmış oldu.
Sonuç
İspanya’da Müslümanların Müslüman kalması esasen güvenliği tehdit
ediyordu. İspanyollar, ya Osmanlılarla anlaşacaklar ve İngilizlerle
mücadelelerine devam edecekler ya da Vatikan’ı yanlarına alıp hem
İngilizlere hem de Osmanlılara karşı duracaklar ve buralardan gelecek
tehlikeleri bertaraf edeceklerdi. Sadece Müslümanları değil aynı zamanda
Yahudi ve Protestanları da aynı gerekçelerle baskı altında tuttular. İçeride
yaşayan Müslümanlar eğer Hristiyanlaşırlar ve Müslüman dünya ile gönül
bağlarını koparırlarsa sorun sürgün boyutuna taşınmadan hallolacaktı. Ancak
savaş tecrübesine (reconquista) sahip olan İspanyollar, farklı unsurlarla
beraber yaşama (convivencia) hukukuna sahip olmadıkları için tarihte eşine
az rastlanır facialar yaşandı. Müslümanlara verilen sözler tutulmadı ve
insanlar zorla Hristiyanlaştırıldılar. Hristiyanlığı kabul etmeyenlere veya
Hristiyanlığından şüphe edilenlere zulmedildi.
Gırnata’nın düşüşü ile sürgün arasında geçen süreç şüphesiz genel
olarak Avrupa kültürüne önemli katkılar sağlamıştır. Endülüs’te uygulanan
soykırım ve asimilasyon tecrübesi, Avrupa için, kadınlarla, Yahudilerle ya da
Avrupa dışı etnik unsurlarla mücadele, sömürge bölgelerinde yerlilerle ilgili
politikalar konularında kümülatif bir miras bıraktı. Bugün dahi sıklıkla
vurgulanan beraber var olma (co-existence), kozmopolitanizm, dünya
vatandaşlığı, entegrasyon gibi reaksiyoner kavramların tarihsel menşeini
anlamak, Müslümanların başka coğrafyalarda ve başka zaman dilimlerinde
Avrupa kültürü ile yaşayacakları tecrübeler adına fayda sağlayacaktır.
İlk dönem İslam fetihleri ile kazanıldıktan sonra kaybedilen nadir
yerlerden biri ve en büyüğü Endülüs bölgesidir. Bu travmatik olay tarih
kitaplarımızda genelde dramatik bir dille aktarılmaktadır. Bu durum,
coğrafyayı turistik bir mekan, geçmişi ise nostaljik bir zamana
MORİSKOLARIN HRİSTİYANLAŞMA SÜRECİ 373
hapsetmektedir. Araştırmacıların işini zorlaştıran bu ciddiyetsizlik, ulusların
yükselişi ve çöküşü ile ilgili vesileleri görmemizi zorlaştırmaktadır.
Müslümanlar, 1609 yılındaki son sürgünde ya da 1492 yılındaki Gırnata’nın
düşüşünde değil Tavâif-i Mülûk dönemi ile kaybetmeye başlamışlardır.
Murabıtlar ve Muvahhidler dönemlerindeki kısa süreli birlik yıllarının
ardından kendi aralarında amansız savaşlara devam ederek paramparça
olmuşlar ve halleriyle İspanyollara ilham ve özgüven vermişlerdir. Ancak
dramatik ve nostaljik tarih yazımı Endülüs’te olan olayların sebeplerini ve
sonuçlarını anlamamıza engeldir. Bu sebeple Endülüs’ün kaybedilmesi ve
Müslümanların Hristiyanlaşmaları konusu dramatik tarih okumaları
çerçevesinden çıkarılmalıdır.
Son olarak, din ve kültürün korunmasında dilin hatta harflerin ne kadar
önemli olduğu konusunda da Moriskolar bizlere önemli ipuçları vermekteler.
Zira Endülüs’te Müslümanların Hristiyanlaşma süreci yeni hâkim kuvvetlere
güven ile başladı, harf değişikliği ile devam etti. Dilin değişimiyle birlikte de
dinin geleneksel tevarüsü sona erdi. Zorlamalara karşı direnen, ölen, sürgün
edilen Endülüslü Müslümanlar, bu doğal, yavaş, nesillere yayılan değişime
karşı direnç gösteremediler ve sahiden Hristiyanlaştılar.

25-12-2022

11
A+
A-
REKLAM ALANI