Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a

Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a
REKLAM ALANI

GİRİŞ
Bu makale 13 Kasım 1918 ve 16 – 19 Mayıs 1919 tarihlerine ait eksik,
yanılgılı bilgileri, belgeler halinde doğru olarak vermektedir. Bu nedenledir ki,
bilgiler, belgeler çok değerli olmalıdır!
Bu makale “Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’dan Samsun”a başlıklı
eserimden özetlenmişltir. Konuyla ilgili tüm Osmanlıca belgeler bu eserde
mevcuttur. Benden talep edilmesi halinde, tüm belgeleri we transfer olarak
gönderebilirim.(osmanondes1931@gmail.com)
Bu makale, 13 Kasım 18-918 günü bir sabotaj sonucu Haydarpaşa Garı ve
çevresini berhava edenin İrlanda’ya yerleşmiş bir Ermeni doktor olduğuna
dair bir İngiliz kaynağındaki bilgileri aktarmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’nın 13 Kasım 1918 günü Sirkeci’ye hangi deniz aracı ile
geçtiği değil, İstanbul’a intikali ile başlayan mucizevi yeniden doğuşun ilk
adımları önemlidir. Fakat nedense hemen pek çok yazar hangi araçla geçtiğini
isimle vermeyi önemli saymış ve sıradan bir römorkörün adını kullanarak
tarihin gerçekciliği karşısında yanlışı yayınlamışlardır. Bu dahi yetmemiş,
sıradan bir römorkör kahraman yapılmış ve Türk Loydu Başkanı tarafından
“Onur Belgesi” verilmiştir!
Bu makale, Mustafa Kemal Paşa’nın Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye hangi deniz
aracı ile geçtiğine ait gerçekdışılığı da düzeltir. Kartal Römorkörü yakıştırmasını
ve bunun birkaç kişinin algı yaratmaktan öteye geçmeyen bir işgüzarlığı
olduğunu belgeleriyle anlatır.
Bu makale Amiral Caltrophe’un 7 Kasım 1918 tarihli talimatını verir. Bu
talimat mağrur İtilaf Devletleri adına işgal edilecek İstanbul’da neleri
yasaklandığını maddeler. Bu maddelerde ayni zamanda tüm römorkörlere el
konulduğu emri vardır ve der ki;
Madde 16- El konulacak gemilere römorkörler ve liman hizmet deniz
vasıtaları (Mavnalar ) dahildir.
Bu maddeyi o tarihe mevcut olmayan Kartal römorkörünü “Kahraman” ilan
eden yanılgı sahipleri artık anlasınlar diye bilhassa Bold olarak belirtiyorum.
Bu makale ayni zamanda aslında Seyr-i Sefain İdaresi arşivinde iken
Bandırma Vapuru’nun fotoğrafının, halen akıbeti bilinmeyen ve kopyalarından
birçoğu sahaflarda ve efemera müzayedelerinde ortaya çıkan fotoğraflar
arasında olduğunu duyurmaktadır.
Bu makale Bandırma Vapuru Süvarisi İsmail Hakkı (Durusu), Çarkçıbaşı Hacı
Kadir Süleyman (Gür), II. Kaptan Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı), Gemi Sökümcüsü
2
Hüseyin İlhami (Söker)’e ait tüm doğru bilgileri belgeler vasıtasıyla
yayınlamaktadır.
Falih Rıfkı Atay’ın Pozitif Yayınları’ndan neşredilmiş “Batış Yılları” başlıklı
eserinden bir alıntı yapmak isterim;“Atatürk devrimlerinin temeli layisizmdir.
İçtimai hürriyetler.. İkisine de hıyanet ettik. Biz bugün hikâyelerini anlattığım
1908 Meşrutiyet havası içindeyiz. Hâlâ davamızın bir uygarlık davası olduğunu
kavrayamayanların kurbanlarıyız.
“Bir defa vatanın yarısını kaybettik. Bir defa bütününü kaybettik. Battık!
Gökten Atatürk indi ve öyle bir kaos içinden çıktık. Onun vefatından yirmi beş
sene sonra,…. Türk çocuklarını koca imparatorluğu batıran zihniyetle
yetiştiriyoruz.
“Bir milletin aklını başına toplaması için Tanrı onu daha nasıl imtihandan
geçirebilir?
“Gençlere Atatürk’ü vatan kurtarıcısı asker olarak göstermek yetmez. O asıl
devrimleri ile kurtarıcı olmuştur.”
Prof. Dr. Tolga Başak tarihî olayların belgelenmesi konusunda şöyle
demiştir; 1
“Tarihî olaylar, tarihî kaynaklarla değerlendirilir. Kaynakların farklı
ve çeşitli olması, olayların tarafsız, anlaşılabilir ve doğru bir şekilde
yorumlanması açısından önemlidir. Bu nedenle tarihî olayları tanımlamada tek
taraflı kaynaklardan ziyade çoklu kaynak değerlendirmeleri yapılmalı, tarihteki
sorunsallar karşılaştırmalı okumalarla çözümlenmeye çalışılmalıdır.”
Son derece önemli bir değerlendirmedir ve tarihi gerçekleri saptırmadan
verebilmek adına asıl kaynaklara saygı duyulmalıdır.
Recaizade Mahmut Ekrem’in 1896’da yayımlanmış “Araba Sevdası” başlıklı
romanındaki kahramanı Bihruz Bey, Üsküdar Vapur İskelesi’nde arabadan inip
kayık iskelesine yürür. Otuz kadar kayıkçılar etrafını kuşatarak malûm olan
lisan ve hareketleriyle, çığırtkanlıklara ve rahatsız etmeye başlarlar.
Bihruz Bey, İzmir Vapuruna gideceğini söyler ve evvelce tanıdığı kayıkçıya
yönelir, iskeleden açılırlar.
Bihruz Bey sorar;
“Vapurun nerede olduğunu bilir misin?”
“Biz o vapurlara her saat müşteri götürürüz.. Hiç bilmeyiz olur mu?
“Bugün İzmir’e gidecek var mı?”
“Olmaz mı ya? Her hafta İzmir’e vapur var.. Hiç bilmeyiz olur mu?”
Kayıkçılar kürek çekmeye devam ederler..Bir vapura yaklaşınca kayıkçı;
“İşte İzmir vapuru. Salıpazarı’nın önünde yatıyor..”
“Hangisi?”
“Nemse vapuru, (Avusturya – Macaristan) dumanı çıkıyor daha! Görüyor
musun?”
Kayıkçılar Bihruz Bey’i Alman Lloyd kumpanyasına ait Galatae isimli vapuru
çıkarmışlardır. İzmir’e değil, Trabzon’a gitmektedir..Nemse değil, Alman
vapurudur.
Bihruz Bey aradığını bulamaz ve sonunda kendini bekleyen ayni kayıkçılarla
Üsküdar’a dönmek üzere yola çıkar.
Dönüş yolunda kayıkçı sorar;
“Yolcunu gördün mü?”
“Hayır! Görmedim..”
3
“Dün gitmiş olmasın?”
“Dün, İzmir’e vapur var mıydı?”

  • Vardı ya! Dün Fransızın postası idi, bugün Nemsenin yarın da Moskof’un
    var…2
    Osmanlı limanları arasında yolcu ve yük taşımacılığı yapanlar hep yabancı
    bayraklı gemilerden oluşurdu. Onlar, mağrur ve gururlu İngiliz, Fransız, Alman,
    İtalyan, Rus, Yunan ve hatta zamanla Romanya ve Bulgar bayraklı gemilerdi. O
    devrin insanları yabancı bayraklı vapurla seyahat etmeyi kanıksamakla
    kalmamışlar, bir tercih ve övgü algısı haline getirmişlerdi.. Yabancı vapurların
    üstün rahatlığı ile övünür olmuşlardı!
    Prof.Dr. İlhan Ekinci’nin 3 Osmanlıda deniz ticareti konularında çok değerli
    çalışmaları yayınlanmıştır. Bunlardan biri “Osmanlı’da Yabancı Vapur
    Kumpanyaları ve İmajları Hakkında” başlığını taşır ve der ki; “Reform sürecine
    yapacakları katkıdan dolayı Tanzimat bürokrasisinin yabancı vapur
    kumpanyalarına seleflerinden daha hoşgörülü yaklaşmış oldukları
    bilinmektedir. Fakat, yabancı vapur kumpanyalarının Osmanlı Devleti’ndeki
    görünümü Tanzimat’la değil, yirminci yüzyılın başında olgunlaşmıştır ve deniz
    ticaretini kapitülasyonlar, siyasî, ekonomik zaaf ve boşluklardan dolayı ele
    geçirmiş, Osmanlı gemicilik şirketlerinin gelişmesini önlemiş, kabotaja egemen
    olmuştur.
    “Yüksek kâr sağlayan Osmanlı limanları arasındaki ticaret dışındaki tüm
    deniz ticari faaliyetleri de Avrupa’ya doğru ve yönelik yapılmaktaydı. Osmanlı
    limanları arasındaki ulaşımda, İmparatorluk yıkılıncaya kadar artan yabancı
    hakimiyeti söz konusuydu. Bu faaliyetlerin aracı olan buharlı gemiler Osmanlı
    ülkelerinin veya sahillerinin birbirleriyle olan bağını değil, sahillerin Avrupa’nın
    önemli limanlarıyla olan bağını güçlendiriyordu. Bir yabancılaşma aracıydılar.
    Bu gelişmelerin yoğun olarak yaşanmaya başladığı dönem Tanzimat devriydi
    ve sonuçları itibarıyla da merkeziyetçiliği güçlendirmeyi hedefleyen devlet
    adamlarının amaçlarının tam tersi yönünde bir gelişmeydi.
    “Medeniyetin simgesi olarak yabancı vapurlar başka bir dünyaydı. Osmanlı
    sularında hatta limanında olunsa bile vapurlar, binildiğinde serbest (farklı)
    davranılan (davranılması gereken), adeta hukukî konumlarını ifade eden
    bayrağı çekilen ülkenin toprağı haline geliyorlardı. O ülkenin kültürü,
    medeniyeti olan bu gemiler, binenlerin özenli davranışlar sergilediği, halkın,
    içinde uygulanmakta olan adet ve geleneklerine hazırlandığı, başka ülkelerin
    toprakları, özgürlük alanları gibi algılandı. Hatta duyulan hayranlıkla, özellikle
    büyük sahil şehirlerinde ekonomik, siyasî etkileri bir yana, etkin kültürün bir
    parçası haline geldiler. Başlangıçta, ilgi, hayranlık, uyandıran bu gemiler,
    yüzyılın sonunda tepkilere, boykotlara maruz kalan, hareketleri
    sınırlandırılmaya çalışılan, kabotaj düşmanı, ekonominin önünde engel, posta
    tekelini ve güvenliğini zedeleyen unsurlar olarak algılanmaya başladılar.”
    Ahmet İhsan, “Matbuat Hatırlarım” başlıklı eserinde; “Meşrutiyet sonrası
    Türklerin iktisat gözlerini kapayan kalın perde kaldırmamış ise de, o karanlık
    perdenin arasını 1908 intkilabı açmıştır ve Cumhuriyet devri bu perdeyi
    sıyırmıştır. Perde sıyırılınca etrafımızı saran ateşi çok iyi gördük, anladık.
    Tehlike anlaşıldıktan sonra çaresini bulmak mümkündür. Uğraşa uraşa,
    4
    sıkıntılar çeke çeke mutlaka bu fırtınadan kurtulacağız, benim inancım budur”
    diye yazmıştır. 4
    Yaşadığı devri şöyle resmeder; “İstanbul Başdefterdarlığı’nda bulunmuş
    olan büyükbabam Muhtar Efendi’den kalma Vaniköy’deki yalımızda ben
    dünyayı ilk görüp anlamaya başladığım vakit, aile doktorumuzun adı
    Andonaki, eczacımızın adı Petraki idi. Babamın sarrafı Artin idi. Bakkalımız
    Bodosaki, terzimiz Karnik, kuyumcumuz Garbis, berberimiz Yani idi. Yalımızın
    önünden kayıkla geçen tefeci Mişon, gevrekçi Yanko, yemişçi Vasil bize her gün
    mal satardı. Yalıda sandalcımız Dimitri idi, ayvazın adı İstapan idi; Bohçacımız
    Mannik Dudu idi.
    Biz, bu bir sürü yabancılardan alışverişi çok doğal buluyorduk. Paralarımızı
    onlara düşünmeden verirdik. Çünkü İstanbul’un Türkleri ya Mevleviyet
    Tahsisatı veya Arpalık Parası alan başı sarıklılardan, yahut maaşlı olarak
    kalemlerdeki memurlardan ve zabitlerden ibaret idi. Ticarete, sanayie,
    esnaflığa hakaretle bakardık. Bu işleri İstanbullu Beyler kendilerine lâyık
    görmezlerdi. İstanbul Türkleri hemen hep hazır yiyici idiler. Anadolu’dan ve
    Rumeli’den şehre gelen Türkler ise hamal, küfeci ve rençberlikten ileri
    geçemezlerdi ve bu zavallılara “Kaba Türk”, “Leblebici Türk” derlerdi. Bizi
    Boğaziçi’inden İstanbul’a indiren vapurların kaptanlarının hiç birisi Türk
    değildi..”
    Falih Rıfkı Atay ömrü boyunca tanık olduğu o yıllardaki cahilliği, cehaleti
    sayfalar boyunca anlatır. Bunlardan ibret alanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin
    yokluklardan nasıl bir yıldız gibi doğduğunu idrak edebilirler.
    Der ki; “Küçükten beri işittiğimiz ‘Biz adam olmayız’ sözü üzerinde gençlik
    ateşi ile tartışmalar yapıyorduk. Çocukluğumun bu son yıllarından kalma bir
    hatıram, aydınlardaki karamsarlığa karşı halk maneviyatının yerinde oluşuydu.
    Halk için bütün bozgunlardan ve kötülüklerden korkaklar, satılmışlar ve kötüler
    sorumluydu. Bir gün Rumeli Kavağı kahvesinde otururken ak sakallı bir
    balıkçılar ağasının toprak tabya üstündeki iri topu göstererek; “Bu toptan bir
    burada, bir Çanakkale’de var, üçüncüsü de İngiltere’deymiş” deyişindeki hâli
    şimdi de gözümün önüne gelir. Ona göre Rusya bir yana, bu top bir yanaydı.
    Biz son elli yıl içinde halkı yıktık. Osmanlı aydınlarından çok, biten eski tarih
    halkta destan olarak devam ediyordu. Bu halk maneviyatını ne Tanzimatçı
    padişah ve vezirleri, ne de Meşrutiyetçiler değerlendirebilmiştir.
    “Önce İstanbul’u ikiye ayıralım; Hristiyan ve Frenk semtleri, Müslüman
    semtler. Tanzimat’tan bu yana Hristiyan ve Frenklerde Batısal gelişmeler,
    Müslümanların da Saray ve Babıâli alafrangalığındaydı. Müslümanların çoğu
    hazne fıkarası, esnaf ve sokak takımı, Tanzimat çarşıları yüzde yüz
    Hristiyanların elinde. 1912’de bir Yunan vesikası bütün Osmanlı
    İmparatorluğu’nda bir tek Türk bakkal olmadığını yazmaktaydı. I.Dünya
    Harbi’ndeki millî iktisatçılık politikasına rağmen, Rumlar ve Ermeniler
    çekildikten sonra Anadolu çarşılarının nasıl kapandıklarını gözlerimle
    gördüğüme göre, bu vesika gerçeğe yakın olmalıydı.
    “Müslüman terzisi şalvar diker. Müslüman kunduracı mes, yemeni, takunya,
    nalın ve terlik yapar. Batı kılığındaki Müslümanların hepsi Hristiyan
    dükkanlarının müşterisidirler. Zengin dendiği vakit saray ve Babıâli büyükleri,
    rüşvetçiler yahut Hristiyanlarla Frenkler hatıra gelir…
    5
    “Beyoğlu’nda bir İstanbul’lu Türk ‘Yerli’liğini kolayca hisseder.
    Dükkanlardan çoğu Türkçe konuşana cevap vermez, ancak ‘tenezzül’ eder. Yan
    sokaklardan bazılarının adları Fransızcadır ve Fransızca yazılmıştır.
    “Karşı Türklerinin Türkçe konuştukları pek duyulmaz… Türklüğünden
    utanan, Türklüğünü saklayan biri ‘Alafranga’dır!
    “..Kendimize Türk demezdik. Okullarda Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut,
    Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Padişahın nöbetçileri, bekçileri,
    koruyucuları Arnavut, ağaları Zenci, Haremi Çerkez idi…
    “Pera Palas Oteli’nin geniş salon percere camı önünde koltuğuna gömülüp
    pipo veya sigarasını tüttüren ve gelip geçenlere yan bile bakmayan kırmızı
    yüzlü seyyah: En üstünü oydu.
    “Arkasında kâgir evlerinin açık kapılarından neşeli kadınlarını gördüğümüz,
    hepsi iyi giyinmiş, rahat ve farklı Hristiyanlara gıpta ederdik. Müslüman
    semtlerinde fenerler sönerken, Hristiyan semtlerinde kaynaşma geç vakitlere
    kadar devam ederdi.
    “Yanlız yabancılar değil, çoğu bir yabancı uyruku ‘Himaye’ vesikası taşıyan
    Hristiyanlar da imtiyazlıydılar.
    “Kapitülasyonları henüz bilmezdik. Fakat Osmanlı polisinin ve hafiyelerinin
    ne Pera Palas, ne de Anadolu Demiryolları İdaresi kapısından içeri
    giremeyeceğini bilirdik. Hatta eğer Yunan uyruklu ise, Rum meyhanesinde de
    ‘Dokunulmazlık’ içindeydiniz. Yabancıların zabıtası ve adliyesi konsolosluklardı.
    “Şapka puttan sonra gâvurluğun başlıca alâmeti (Simgesi) iken, bütün
    Müslümanların şapka önünde bir aşağılık duygusuna kapıldığını gösteren
    küçük tesadüfler gözümün önüne gelir.
    “Boğaziçi’ne işleyen Şirket-i Hayriye ve Adalar’a Kadıköy’ü ve Köprü’ye
    bağlayan İdare-i Mahsusa vapurlarında kaptanlar ve kamarotlar Türktendi.
    Kılıkları pek kötüydü. Hepsi kravatsızdı. Kravatlı, iyi giyimli Türk kaptan ve
    memurunu biz Anadolu Demiryolları’nın beyaz boyalı Haydarpaşa
    vapurlarında gördük.
    ‘Ah bir ecnebi kumpanyası memuru olsak’ derdik. Tramvaylar, havagazı, su,
    limanlar, fenerler, rıhtımlar, ne kadar banka varsa hepsi yabancı, kadrolarının
    yüzde doksandan fazlası da Hristiyan idi, yahut kendi uyruklarındandı. Bütün
    devlet kadrosu, bu idarelerin besleyici peşin maaşına hasret çekerlerdi..
    “Semtler sayılı kabadayıların korkusu altındaydı. Esnafı haraca kesen bu
    kabadayılar, birtakım konakların da beslemeleriydiler. Efendileri adına
    korkutur, döver yahut vururlardı.
    ‘Bir gün Hristiyanlar gibi kâgir evlerimiz olmayacak mı?’ diye Rum ve
    Ermeni evlerine gıpta ederdik.
    “Bizim Şirket-i Hayriye vapurları, hatırlı kimseler için istiflerini bozmayarak
    o hatırlı kişileri ağır ağır vapura gelinceye kadar beklemek zorundaydılar.Ne
    vapur ve ne de yolcuları vaktinde gelirdi. Ayni efendilerin Kartal
    İstasyonu’unda (Anadolu Demiryolları’nın başkanı) Hügnen’in trenine doğru
    seğirtişleri görülecek şeydi. Yabancı şirketler Osmanlı rütbesini veya
    üniformasını tanımazlardı.”
    Sayfaların imkanları bu makalem özünde Mustafa Kemal Paşa’mızı
    minnetle anmak adına, hataların düzeltilmesi için arşiv kaynaklarına dayalı bir
    fırsat olmaktadır. Kaydedeceğim hatalar çok yan konular olsa da, hemen her
    6
    yazar tarafından israrlı bir şekilde ön sıralara çıkarıldığından, tarihin
    gerçekliğini istismar etmektedirler. Umarım bundan sonra bu yanılgılar
    kullanılmayacaktır.
    Bandırma Vapuru hakkında
    Bandırma Vapuru’nun Kymi adıyla olan ve aslında var olan fotoğrafı bir
    başka ülkenin denizcilik müzesi arşivindedir. Bu fotoğrafta Kymi adıyla
    Marmara’da sefer yaparken Erdek önlerinde kayalara bindirmişti. Oradan
    kurtarılmıştır.
    Kymi adıyla Erdek önlerinde kayalıklara bindirmiş halde
    ve kurtarma çalışmaları yapılırken. Tarih: 16 Aralık 1891.
    Kaynak: Osman Öndeş arşivi.©
    İkinci fotoğraf gerçek Bandırma Vapuru’dur. Bu fotoğraf Seyr-i Sefain
    Fotoğraf Albümü’nde kayıtlı idi. Bu arşiv son yıllarından TDİ- Türkiye Denizcilik
    İşletmesi’nin Salıpazarı’ndaki bir ambarına yığılmış, karanlık, izbe bir depo
    içindeki çelik raflarda ve envanter dışı olarak duruyordu. Bu fotoğraflardan
    birçoğu zaman zaman Efemera Müzayedelerinde ortaya çıkmaktadır! Bu
    fotoğraflar 1926 ve 1927 yılı Seyr-i Sefain İdaresi Tarihçesi’nde de yer almıştır.
    Böylece resmî kurumlar ve tarih yazarları doğru bir Bandırma fotoğrafına
    kavuşmuş olacağı gibi, karikatürist/ressam Salih Erimez’in çizdiği hayali ve
    aslıyla hiçbir ilgisi olmayan Bandırma Vapuru tablosu, umarım bundan böyle
    kullanılmayacaktır.
    7
    Bandırma Vapuru. Kaynak: Seyr-i Sefain İdaresi /TDİ Fotoğraf Arşivi.
    Yanlış kullanılan bir vapur fotoğrafı hakkında da açıklama yapacağım;
    Benzetildiğinden dolayı Gelibolu vapurunun fotoğrafı bazı eserlerde,
    makalelerde vs.’de Bandırma Vapuru diye yayınlanmaktadır. Gemiler dizayn
    bakımından birbirine benzeyebilirler, hatta ayni dizayna sahip seri halde birkaç
    gemi de inşa edilmiş olabilir.
    Nitekim, çok usta bir resim sanatçısı olan Grafiker/Ressam Firuz Aşkın’ın,
    denizcilik ve gemiler çok değerli ressamı Cumhur Koraltürk’ün Bandırma diye
    çizdiği yağlıboya tablolar gerçek Bandırma vapuru değil, Gelibolu Vapuru’dur.
    Ben de, Bandırma Vapuru fotoğrafının ortaya çıkmasından önce bu tabloları
    eserimde Bandırma vapuru diye kullandım ki yanlıştır!
    Gelibolu Vapuru; Kaynak- Seyr-i Sefain İdaresi TDİ Fotoğraf arşivi.
    Tarih 6 Eylül 1917,
    8
    Saat 16.30 idi..
    Müthiş bir infilak oldu..
    Haydarpaşa Sabotajı’nın ilk saatleri. İnfilaklar diğer cephane sandıklarına
    doğru yayılarak felaketi faciaya dönüştürüyor. Çevrede, ayrıca Doğu Cephesine
    gidecek Avusturya ve Alman Ordu birliklerine ait çadırlar vardır. Kaynak:
    Alman Devlet Arşivi./IWM-Imperial War Museum arşivi.
    Bu makalemde Haydarpaşa Tren İstasyonu ve çevresinde 6 Eylül 1917
    tarihinde gerçekleştirilen sabotajı Alman Devlet Fotoğraf Arşivi ve bu arşivin
    kopyalarını kendi arşivlerinde de muhafaza eden İngiliz Imperial War
    Museum’daki fotoğraflarla belgeledim. Amacım yanılgıları tarihin penceresi
    olan o anlara ait fotoğraflarla anlatmak.
    Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa’ya vardığında şöyle
    anlatımlar vardır; “İşgal güçlerinin gösteriş geçişinin sona ermesini Haydarpaşa
    Garı’nın köşesindeki çayhaneden çaresizlik içinde 3-4 saat seyretmek zorunda
    kalan Mustafa Kemal Paşa..”
    Ben de soruyorum; “Ne çayhanesi?….”
    Haydarpaşa yıkıntı haldedir…
    İşgal Güçleri denilen İtilaf Devletleri harp gemileri Marmara’dan gelerek
    Büyükdere’ye kadar, hatta Moda Koyu’na kadar yayılarak demirleyecekler,
    bazı harp gemileri Karaköy / Galata Rıhtımı’ndan Tophane’ye kadar rıhtımlara
    aborda olacaklardır. Bu olay İstanbul’un işgalidir ve onlarca harp gemisinin ve
    yardımcı gemilerin demirlemesi veya rıhtımlara aborda olması muazzam bir
    olaydır. Haliyle saatlerce sürecektir. Özünde Osmanlı İmparatorluğu’nun
    başkenti İstanbul, 1453’den buyana ilk defa işgal edilmektedir.
    Böylesine muazzam bir işgal filosunun deniz trafiği bakımından güvence
    alınması adına, Sarayburnu – Kız Kulesi arasından Boğaz’a girişleri sırasında
    tüm diğer deniz araçlarının hareketi durdurulmuştur.
    9
    Mustafa Kemal Paşa, yaveri Cevat Abbas ve kendisini karşılamaya gelmiş
    olan eski dostu Dr. Rasim Ferid (Talay) trafik açılıncaya kadar Haydarpaşa
    İstasyonu civarında beklemişlerdir. Bazı anlatımlarda “Haydarpaşa Garı’nın
    köşesindeki çayhaneden çaresizlik içinde 3-4 saat seyretmek zorunda kaldığı”
    dahi masal halinde tasvir edilmektedir. Bu durumda 6 Eylül 1917’de berhava
    olan Haydarpaşa Garı’nın bir köşesinde çayhane olduğu ve olmadığı
    hususunun nasıl hayalsi bir ekleme olduğu, okurun bu eserdeki fotoğraflara
    bakarak değerlendirmesine bırakılmaktadır.
    Haydarpaşa’daki cehennem, tarihin değer yargısına saygı amacıyla bu
    nedenle anlatılmış ve görüntülenmiştir! Bu felaketi planlayan İngiliz İstihbarat
    Servisi SIS veya M16’nın kurucusu Mansfield Cummins, Almanların
    Kreuznach’ta çıkan bir yangında ele geçirilen bir Alman gizli belgesi sayesinde,
    Türklerin Orta Doğu’da taarruz hazırlığında olduklarını öğrenmiş ve gerekli
    silah ve cephanelerin sevk edilmek üzere Haydarpaşa İstasyonu civarında
    stoklandığını da tespit etmişti. O kadar ki, asıl cephane depolarının yerlerini
    bile böylece öğrenmiş oluyordu. Şimdi sıra süratle bir casus bulmasına
    geliyordu..Haydarpaşa’yı hava uçurmak için aradığı casus İstanbul’da yaşayan
    ve Türklere kin güden birisi olmalıydı. Nitekim bir Ermeni doktor işine yaradı.
    Gizli İstihabarat Servisi – SIS’in ilk başkanı Mansfield Smith Cummins,
    bacağındaki arazdan dolayı topallayarak yürüyen, kalın yapılı bir deniz subayı
    olarak tanındı. Ayni zamanda MI6’nin başkanıydı. Seçtiği casus adayı, yine
    MI6’da Türkiye aleyhine casusluk yapmasını sağladığı İrlanda’lı Ermeni Doktor
    Roupin idi. Adını Fransıza benzetmek için George Roupin yaptılar.
    Sabotaj sırasındaki infilaklarden en az zarar gören binalar bile birkaç duvardan ibaret
    harabeydiler. Daha kenarlardaki hatlarda olan bazı vagonlar sağlam kalmış, benzin
    yüklü variller patlamadan etrafa saçılmıştı. Kaynak: Alman Devlet Arşivi./IWMImperial War Museum arşivi.
    10
    “Roupin” soyadı, bir Fransız görünümü vermek amacıyla Ermeni Doktor
    George (Gevorg)’a takılmış yakıştırma bir soyadıdır. “Hasta Türk” olarak kayda
    geçmiştir! Hasta kelimesi, kin duyan anlamında kullanılmıştır.
    Felaket çok daha hızlı şekilde yaklaşıyordu
    İngiliz tarihçilerin deyimi ile “Yanlış ata oynadı” denilen Osmanlı Devleti’nde
    Talat Paşa Hükümeti direnmeye çalışıyordu. Sadrazam Talat Paşa Eylül
    1918’de Almanya’nın Berlin kentini ve Bulgaristan’ın Sofya kentini ziyaret etti.
    Savaşın artık kazanılamayacağını anlayarak oradan ayrıldı. Nitekim Selanik
    Harekatı olarak da bilinen Makedon Cephesi’nde, General Louis Franchet
    d’Espèrey komutasındaki İtilaf Devletleri ordusu Eylül 1918’de ani bir taarruz
    harekatı başlatmış ve Bulgar Ordusu yenik düşmüştü. Bu yenilgi Bulgaristan’ın
    sonu oldu ve 29 Eylül’de ağır şartlar içeren bir ateşkes antlaşması imzalayarak
    Bulgaristan savaştan çekildi. Bulgaristan’ın teslim olması sonucunda Osmanlı
    Devleti ile müttefikleri arasındaki kara bağlantısı kesildi.
    Haydarpaşa İstasyonu ve çevresi, sabotaj sonucu yanıyor ve
    heryer harabeye dönüyor..
    Kaynak: Alman Devlet Arşivi./IWM-Imperial War Museum arşivi.

Almanya muhtemelen ayrı bir barış arayışındayken, Osmanlılar da bunu
yapmak zorunda kalacaktı. Talat Paşa iktidar partisinin diğer üyelerini istifa
etmeleri gerektiğine ikna etti; çünkü İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’ni
I.Dünya Harbi’ne sürükleyenlerin hâlâ iktidarda olduğunu düşünürlerse çok
daha sert şartlar dayatacaklardı.
5 Ekim 1918’de Osmanlı hükümeti İspanya aracılığı ile İtilâf Devletleri’ne
barış teklif etti. Aynı günlerde Almanya ve Avusturya da benzer girişimlerde
bulundular. Ancak Osmanlı Devleti’nin hem birinci teklifi hem 12 Ekim’de
yaptığı ikinci başvuru cevapsız kaldı.
13 Ekim 1918’de Talat Paşa ve hükümeti istifa etti. 14 Ekim 1918’de İttihat
ve Terakkî politikalarına karşı olan Ahmed İzzet Paşa Sadrazam oldu. Bu
hükümette Rauf Bey (Orbay) Bahriye Nâzırı olarak görevlendirildi.
11
Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’nın ilk icraatı İtilâf devletleriyle barışı tesis
etmek için harekete geçmek oldu. Bu amaçla, Irak cephesinde Osmanlı
Kuvvetleri’ne esir düşüp Büyükada’da ikamete tâbi tutulan İngiliz Generali
Townshend’e İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında aracılık yapması teklif
edildi.
İngiliz General Charles Vere Ferrers Townshend bir ateşkes anlaşması
yapması için Müttefiklerle görüşmek üzere görevlendirildi. İngiliz Kabinesi,
Paris’te kararlaştırılmış mütareke taslağının İngiliz müzakerecilere iletileceği
esnada savaş durumunu daha genel bir açıdan masaya yatırarak, Türkiye’nin
savaş dışı kalmasıyla elde edilebilecek fırsatları ve bu doğrultuda ödenebilecek
bedeli yeniden değerlendirme altına almıştı. Aslında İngiliz Kabinesi’ni böyle
yeni bir değerlendirmeye iten gerekçe General Townsend’in Midilli’den
gönderdiği telgraf oldu.5
Mondros Mütarekesi görüşmelerinin yapıldığı Agamemnon
muharebe gemisi. Kaynak:IWM arşivi.
Mondros Limanı’nda İtilaf Devletleri’ne ait harp gemileri
ve onlarca ticaret gemisi..Kaynak:IWM Arşivi.
12
Olaylar hızla gelişiyordu; Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşat hikmet ile 8.
Ordu Kurmay Başkanı Sadullah Bey, müzakrelerde Bahriye Nazırı ve
Müzakerelerde Osmanlı Devleti’ni temsil edecek olan heyetin başkanı
Mehmet Rauf Bey’in siyasî ve askerî danışmanı olarak görev aldılar. Heyete
kâtip olarak Saray Başkâtibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey’in oğlu Ali Bey seçildi. 6
Mütareke heyeti gönülsüzce de olsa Sultan Vahdeddin tarafından onaylandı.
Heyete verilecek talimatname zaten daha önceden Harbiye ve Hariciye
Nezaretleri tarafından hazırlanmış olduğundan, Sadullah Bey dışında tüm
üyeler 24 Ekim’i 25’ine bağlayan gece yarısı Bandırma’ya gitmek üzere Peyk-i
Şevket torpidosuyla İstanbul’dan ayrıldılar. Heyetin son üyesi de Bandırma’da
hazır bekliyordu. Bandırma’dan trenle hareket ettiler ve 26 Ekim şafak
sökerken Muzaffer römorkörüyle İzmir’den çıktılar. Foça açıklarında bir İngiliz
açık deniz mayın arama tarama gemisine geçtiler. Bir açık deniz balık avlama
gemisi iken (Trawler) mayın tarama gemisine dönüştürülmüş bu küçük
gemide I.Dünya Harbi öncesinde İzmir’de İngiliz yardımcı konsolosu olarak
görev yapmış olan C.E. Heatcote Smith kendilerini karşıladı. Bu kişi Midilli’den
Batı Anadolu’daki İngiliz istihbarat faaliyetlerini yönetmekteydi. Kısa seyahat
süresince Türk heyetini etkilemeye çalışan sözler söyledi. Gemi Midilli
Adası’nın Skala Kalloni Körfezi limanı’na vardı. Burada beklemekte olan
Liverpool kruvazörüne aktarıldılar. Gemi hemen hareket etti ve 26 Ekim akşam
saat 22.000 civarında Limni Adası’nın Mondros Limanı’na ulaşıldı. Türk heyeti
ikamet edecekleri harp gemisi Agamemnon’a geçtiler. Burada Amiral
Calthorpe tarafından İngiliz nezaket protokolünün tüm kuralları ile
karşılandılar. Saatin geç olması ve deniz seyahatinin olumsuz etkilerinden
dolayı Türk tarafının isteği üzerine ilk toplantının ertesi sabah yani 27 Ekim
Pazar sabahı Saat 09.30’da başlaması kararlaştırıldı.
Toplantıda Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey başkanlığında Hariciye Nezareti
Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, Askerî Danışman Yarbay Sadullah Bey ile
Sekreter olarak Ali (Türkgeldi) Türk Heyeti olarak yeralırken, Koramiral Arthur
Gough- Calthorpe başkanlığında, İngiliz Ege Filosu komutanı Tuğamiral M.
Culme Seymour, Amiral Calthorpe’nin Kurmay Başkanı Komodor Rudolf Miles
Burmester (I.Dünya Harbi son döneminde Büyük Britanya Akdeniz Filosu
Komutanı ) ile iki İngiliz deniz subayı yeraldılar.
Görüşmelerin son oturumu için 30 Ekim akşamı Saat 21.25 itibarıyla tekrar
bir araya geldiler. Müterekeyi uygulamaya yönelik karar metni ertesi gün (31
Ekim) yerel saatle öğle vakti itibaıyle taraflar arasındaki savaş hali son
bulacaktı. Saat 10.03 itibariyle Mütereke Metni taraflarca imzalandı ve durum
telgrafla İstanbul’a bildirildi. Amiral Calthorpe da ertesi gün Londra’ya
gönderdiği bir telgrafla görüşmelerin tamamlandığını ve imzalı metindeki
maddeleri bildirdi.
Rauf Bey başkanlığındaki Türk heyeti İngiliz kruvazörü Liverpool ile gece
yarısı Mondros’tan ayrılarak İzmir’e döndüler ve Bandırma üzerinden 1 Kasım
günü İstanbul’a vardılar. Yapılan açıklamalarda İngilizlerin Türklüğün yok
edilmesine karşı oldukları, zannedilmesine rağmen memleketimizin işgal
edilmeyeceği, İstanbul’a asker çıkartılmayacağı, tersanelerimizin işgal
edilmeyeceği, Adana’nın düşman eline geçmeyeceği gibi bir sürü pembe bir
13
tablo çizilmesine rağmen, bunun tamamen hayalden öteye geçmeyen bir
safdillik olduğu çok geçmeden ortaya çıkacaktı.
İttihat ve Terakkî Partisi 1 Kasım 1918’de yaptığı olağan üstü kongrede
kendini feshetti. Partinin üç lideri, savaşın muktedir adamları Enver, Cemal ve
Talat paşalar gizlice ülkeyi terketmek mecburiyetinde kaldı.
Memleket artan bir hızla işgal edilmeye başladı. İngiliz irtibat subayları
Karasubayı Yarbayı Murphy, Yüzbaşı Hoyland ve Teğmen Dweik olmak üzere
Çanakkale’ye geldi ve buradan kendisine tahsis edilen Basra ganbotu ile
İstanbul’a intikal etti. Basra ganbotu 7 Kasım günü Galata’ta Karaköy rıhtımına
yanaştı.
Heyetin görevlerinden biri tutsak olan İngiliz askerlerinin memleketlerine
dönmeleri için gerekli uygulamaları sağlamak,Türk ordusunun silahsızlanması
için gerekli emirleri iletmek ve Mondros Mütarekesi hükümlerinin uygulamaya
başlatılmasını denetlemekti.
Galata’da toplanan Rumlar tezahürat yaptılar ve “Yaşasın İngilizler” diye
taşkınlıklarını artırdılar. Sayıları giderek artacak olan İtilaf devletleri heyetleri
için hükümet Pera Palas ve Tokatlıyan Otellerinde 80 oda ayırtmıştı.
6
İrtibat subayı Deniz Yüzbaşısı Şevket Bey Amiral Calthorpe’un
“Hükümetimden emir aldığımdan Yunan gemilerinin İstanbul’a gelmesini
men edemeyeceğim. Osmanlı hükümetinin bir karşıklık çıkmayacağına
meydan vermeyeceine eminim” cevabını aldığını iletti. Talimatlar, emirler
birbiri ardından geliyordu; Türk harp gemileri ve tüm ticaret gemileri Haliç’e
bağlanacaklardı. Türk harp gemilerindeki cephaneler çıkartılacak, ordu ve
jandarma subayları dahil bütünüyle terhis olunacaktı.
7 Kasım günü Galata’ya yanaşan Arian isimli Fransız gemisiyle Kontrol
komisyon görevlileri olarak 4 Fransız subayı kara çıktılar ve Beyoğlu’ndaki
Fransız Konsolosluğuna gittiler.
Amiral Calthorpe Bahriye Nezareti Nezareti’ne bir yazı göndererek
durumun Türk makamlarına iletilmesi istedi. Bu yazısı bir talimattı ve 10 Kasım
günü Salanik’teki İngiliz 28.ci Tümeni Gelibolu / Çanakkale bölgesindeki tüm
tahkimatları işgal etmek üzere Galibolu Yarımadası’nda karaya çıkmaya
başladılar.
Amiral Calthorpe’un gönderdiği yazı bir talimattı, kesin emirdi;
1-Mütarekenamenin 6. Maddesi uyarınca Osmanlı harp gemilerinin hangisi
faaldir, nerede bulunmaktadırlar, mevcut görevleri nelerdir?
2- Osmanlı harp gemileri; Turgutreis, Yavuz, Muin-i Zafer, Hamidiye, ve
Mecidiye ve bütün muhriplerin cephaneleri, torpidoları ve top nişangahları
çıkarılacaktır / sökülecektir.
3- Geri kalan gemiler,yani torpidobotlar, ganbotlar, şalopalar ve bütün silahlı
gemiler torpido ve cephanelerini ve üç funkluktan bütük topların
nişangahlarını çıkartacaklar / sökeceklerdir.
4- Denizaltılar torpidolarını karaya çıkartacaklardır.
5- Mayın gemileri, mayın taşıyıcı gemiler ve mayın hizmetinde kullanılan
gemiler mayınlarını karaya çıkartacaklardır.
6- Deniz zabıta hizmetlerinde kullanılanlardan başka bütün harp gemilerinin
telsiz telgraf antenleri indirilecektir.
14
7- Karadeniz’de, Boğaziçinde, Marmara ve Çanakkale bölgelerinde bulunan
bütün harp gemileri Haliç’e sokulacaktır. Haliç’e giremeyen gemiler müstesna
olup, bu gemiler İzmit’e intikal edecklerdir. Bu gemilerin demir yerleri
tarafımdan bildirilecektir.
8- İzmir’deki harp gemileri İzmir’de kalacaktır.
9- Deniz zabıta hizmetleri için en az sayıda gemilerin görevlerine devamına
müsaade olunacaktır.
10- Haliç’e sokulan gemilerde ve İzmit Körfezi’nde demirleyecek gemilerde
sadece muhafaza ve bakım amaçlı olarak personelin dörtte biri kalacaktır.
11- Gemilerde ancak bir aylık kömür ihtiyacını karşılayacak şekilde stoklama
olabilecektir.
12- Gemiler Osmanlı sancaklarını arya etmiş (İndirmiş) olacaklardır.
13- Fransız Donanması’ndan ele geçirilen Turquoise denizaltısı Fransız
bahriyesinden bir subayın İstanbul’a gelişinde, derhal teslim edilecektir.
14- Türk ticaret gemilerinin listesi, yük kapasiteleri, kömür taşımada kullanılan
gemiler, Alman ve Avusturya ticaret gemileri, tarafıma ve Amiral Amet’e
bildirilecektir.
15- Türkler veya Almanlar tarafından İtilaf Devletleri’nden müsadere edilen
ticaret gemilerinin listesi ve bu gemilerin Türk limanlarından bulunup
bulunmadıkları veya Türk mal sahiplerince seferde olup olmadıkları
bildirilecektir. Bu ticaret gemileri mümkün olan en kısa zamanda İtilaf
Devletleri’ne (Müttefikler) teslime hazır hale getirileceklerdir.
16- El konulacak gemilere römorkörler ve liman hizmet deniz vasıtaları
(Mavnalar ) dahildir.
17- Türk limanlarında sefer yapan Rus gemilerinin listesi bildirilecektir.
18- Müttefik Donanması’ndan sancak subayı veyahut kıdemli deniz subayı
yetkisini taşıyan subaylar tarafından Osmanlı harp gemileri ilk fırsatta teftiş
edileceği gibi, herhangi bir zamanda dahi teftiş edileceklerdir.
Mondros Mütarekesi ile felakete maruz kalan Osmanlı İmparatorluğu tarih
sahnesinden silinirken, kendini öz vatanında esarete düşme tehdidi altında
gören Türk Milleti Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde örgütlenerek bir
İstiklâl Savaşı ile vatanını esaretten kurtaracak ve yepyeni bir Türkiye
doğacaktır.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri harp
gemileri için artık Çanakkale Boğazı’ndan İstanbul’a ulaşmanın yolu açılmış
oluyordu.
Rauf Orbay siyasi hatıralarında, “İngilizler bizi aldatmışlardı” diye yazmıştır;
“Bütün dünyaca sözünün ehli olmak geleneğinin canlı bir örneği sayılan İngiliz
denizciliğinin en yüksek mertebelerine ulaşmış olan Amiral Calthorpe, daha bir
ay evvel, Mondros’ta gözlerimin içine bakarak; ‘Karadeniz’e çıkmaları zarureti
hâsıl olsa bile, Yunan harp gemilerinin kimseye görünmemeleri için Boğazdan
yalnız geceleri geçmelerini temin edeceğim.’ diye bana kat’i teminat vermiş
olduğu halde, şimdi Dolmabahçe önünde demirlettiği, ‘Averof’ da İstanbullu
Rumlara ziyafetler çektiriyordu. Çeşitli vazifelerle uzun zaman aralarında
bulunarak, her hallerini yakından görüp, ağır başlılıkları, çalışkanlıkları,
dürüstlükleri ve bilhassa ahde vefakârlıklarıyla takdir ettiğim İngilizler, bunlar
mı idi? Böylesine bir aldanışı, kendi kendime bir türlü izah edemiyordum”.
7
15
Tarih: 3 Kasım 1918
Ve sonrası
Wersailles’de Almanya’nın teslim şartları görüşülürken.
Kaynak:IWM- Imperial War Museum arşivi.
I.Dünya Harbi süratle Almanya’nın yenilgisi şekline dönüşmekteydi. Harbin
kaderini belirleyecek olan stratejik anahtar ise asker idi. Almanya Ocak
1918’de ABD Başkanı Woodrow Wilson’un “Fourteen Points – Ondört Koşul”
barış anlaşmasını kabul etmek zorunda kalarak ABD’ye kararını açıkladı. Ancak
Alman Hükümeti savaşın kazanılamayacağını alenen kabul ettikten sonra bir
ayaklama ve hatta bir devrim meydana geldi. Artık İtilaf Devletleri’nin ortaya
koydukları teslim olma koşullarına direnecek halleri kalmamıştı. 28 Eylül
1918’de ateşkes yolundaki kilit gelişme meydana geldi ve Alman askeri
stretejisinin mimarı sayılan General Erich Friedrich Wilhelm Ludendorff, o
akşam Hindenburg’a erken bir ateşkesin zorunlu olduğunu söyledi. Çare
kalmamıştı; Hindenburg kabul etti. Balkanlar, Fransa ve Alman ordusundaki
gelişmeler çöküşü daha da hızlandırdı.
Beklenen bir barış olsa da, bu Almanya’nın ve
Osmanlı Devleti’nin teslim olması demekti!
31 Ekim 1918’de Osmanlı Türkiyesi de ateşkes imzaladı. Almanya’da
Donanma isyan etmişti. Kiel’de Harp gemilerinde ayaklanma başlamıştı. Harp
16
gemileri Kiel’de mühimmat fabrikalarındaki işçilerle birleşerek Kızıl Bayrak
açtılar. Bu ayaklanma Kuzey Almanya’ya kadar yayıldı. 9 Kasım 1918’de geçici
sosyalist bir hükümet adı altında cumhuriyet ilan edildi, bu sırada Kaiser II.
Wilhelm Almanya’dan sürgüne gitmişti.
Ekim 1918’de, Büyük Amiral Reinhardt Scheer, Alman Donanması’nın teslim
edilmesini “Şerefsiz Barış” olarak ilan etmişti. Süratle Kraliyet Donanması’na
mümkün olduğunca fazla zarar vermek üzere göndermek için onaylanmamış
bir operasyon planladı. Bu şerefsiz barıştır diyordu!
Bu şerefsiz barışı kabul etmeyen Alman Donanması bir zaman sonrasında
sürgün edildikleri Scapa Flow’de intihar edecektir.
Alman Donanması 21 Haziran 1919 günü Scapa Flow’da gemilerinin
kinistinlerini, lumbuzlarını, ve su geçmez bölme kaportalarını açık bırakarak
intihar etmişti. Kaynak: IWM- Imperial War Museum Arşivi.
Nitekim İngiliz filosu tatbikatlar için Scapa Flow’dan ayrıldığında von
Reuter emrini yayınlamıştır! Tüm harp gemilerinin kinistinleri, torpido
kovanlarını ve lumbuzları açıldı ve gemiler yavaş yavaş batmaya başladılar. Bir
kez daha İmparatorluk Almanyası bayrağı gemilerde dalgalanıyordu.
Alman gemilerini denetlemek amacıyla Scapa Flow’da kalmış olan küçük
İngiliz kuvveti, neler olduğunu anladığında, ana filoya haber verdi ve gemilerin
bir kısmını kurtarmaya çalıştı.
Scapa Flow’da tutulan 74 Alman gemisinden 52’si (veya yaklaşık 400.000
ton malzemeye eşdeğer) beş saat içinde suya gömüldü ve bu, tarihte tek bir
günde en büyük gemi kaybını temsil ediyordu. İngilizler gemilerini kurtarmak
için yardımı reddeden dokuz Alman bahriyelisini öldürdüler ve on altısı
yaralandı.
5 Kasım 1918 tarihli ve Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından bütün
ordugahlara iletilmek üzere yirmi maddeden oluşan askerin terhis
17
talimatnamesi yayınlandı. Mütarekenin uygulanmasına yönelik ilk icraatlardan
birisi seferberlik zamanında oluşturulmuş olan Karargâh-ı Umumiye’nin
lağvedilmesi oldu.
6 Kasım’dan itibaren ilk İtilaf Heyetleri’nin İstanbul’a ulaşmasıyla birlikte,
Boğazlar’daki istihkamları ele geçirilmeye başlandı. Müttefik (İtilaf Devletleri)
Donanması’nın sorunsuz bir şekilde İstanbul’a ulaşmasının önü açılmış oldu.
Bu süre içerisinde 200 kişilik bir Müttefik kuvvet Seddülbahir’e, 400 kişilik bir
kuvvet de Kumkale’ye yerleştirildi. İtilaf Devletleri güçlerinin el koyma
faaliyetleri çerçevesinde Harbiye Nezareti de çeşitli önlemler alarak, bazı
mevki komutanlıklarını boşaltmasına dair emirler yayınladı.
7 Kasım’dan itibaren İtilaf askerlerinin temsilcileri İstanbul’a ayak basmaya
başladılar. Çanakkale’ye gelen İngiliz Heyeti’nden General Fuller ile
Müstahkem Mevki Komutanı Albay Selahattin Adil Paşa arasında istihkâmların
boşaltılmasına dair bir protokol hazırlandı. Bu protokol çerçevesinde İtilaf
Donanması’nın güvenli bir şeklinde Boğazlar’dan geçişi için mayın arama
tarama gemileri Çanakkale Boğazı’nda göreve başladılar.
General Fuller çok yakında yetmiş seksen kadar savaş gemisinden oluşan İtilaf
Filosu’nun (Müttefik) üç dört güne kadar İstanbul’a geleceğini belirtti. 8
9 Kasım tarihli İkdam gazetesinin haberine göre, Harbiye ve Bahriye
Nezaretleri bünyesinde vazife görecek olan İtilaf Heyeti’ne Türk basını çok
büyük ihtimam göstererek, heyetlerin muhtemel çalışmaları hakkında haber
ve yorumlara sayfalarında yer vermeye başladı. Yoğun bir basın ilgisi ile
karşılaşan İngiliz ve Fransız Heyetleri, göreve başlamadan evvel Sadrazam
Ahmet İzzet Paşa’yı ve daha sonrada Bahriye Nazırı Rauf Bey’i ziyaret ettiler.
Ardından heyet Harbiye Nezareti’ne geçerek, Erkan-ı Harbiye Umumi Reisi
Cevat Paşa ile görüştüler.
Büyük İtilaf Donanması’nın İstanbul’a beklendiği günlerde hükümet, başta
İstanbul olmak üzere tüm yurtta asayişin sağlanması ve bu vesile ile olası bir
işgale sebebiyet vermemek amacıyla diplomatik düzeyde derhal çalışmalarına
başlayacaktı. Bu amaçla Bahriye Nazırı Rauf Bey, Amiral Calthorpe’den siyasi
mümessil talep ederken, diğer taraftan İtilaf Devletleri Filosu ile birlikte Yunan
Harp Gemileri’nin gelmesini ve İtilaf Güçleri ile birlikte bir işgalde
bulunmalarını önlemek amacıyla derhal girişimlerde bulunacaktı. Bu görev
kapsamında Mondros’ta irtibat subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Şevket’e
5/6 Kasım gecesi gönderilen bir telgrafla; İstanbul’un Müttefik Kuvvetleri
tarafından işgalinin ancak içerde çıkabilecek bir karışıklık durumunda vuku
bulacağına dair azınlıklar arasında bir kanaat uyandırılmaya çalışıldığını ve
Patrikhane tarafından bu konuda çeşitli faaliyetler gösterildiğini, hükümet
tarafından alınan çeşitli tedbirlere rağmen gayri müslimlerin silahla
mukabeleye kararlı olduklarını ve bu suretle çıkacak karışıklıklar neticesinde
şehrin işgaline müsaade edilmesinin doğru olmayacağını belirterek, İngiliz
Filosu’nun İstanbul’a geleceği günün önceden haber verilmesinin temini
amacıyla Bahriye Nazırı olarak Amiral Somerset Arthur Gough- Calthorpe’e bir
yazı gönderdi. Ancak bütün bu girişimlere rağmen Bahriye Nezareti, Amiral
Calthorpe’den istediği cevabı alamadı. Aksine Amiral Calthorpe
“Hükümetimden alınan emir doğrultusunda Yunan gemilerinin İstanbul’a
gelmesini men edemeyeceği…” içerikli telgraf gönderdi.
18
Bu girişimden bir sonuç alamayan hükümet, işgali önlemek veya en azından
Yunan gemilerinin İstanbul’a gelmesine engel olmak amacıyla yeni bir
teşebbüste bulunarak, Boğazlar ve Trakya Müttefik Kuvvetleri Kumandanı
General Wilson’a ulaşmak amacıyla generalin irtibat subayı olarak
görevlendirilen Kurmay Yüzbaşı Sadullah Bey’den konu ile ilgili olarak
girişimlerde bulunmasını istedi. Sadullah Bey, Mondros’da Amiral Calthorpe ve
General Wilson ile yaptığı görüşmeler neticesinde Yunan gemilerinin
İstanbul’a gelmemesini bir kez daha rica etmesine rağmen, bu emrin
değiştirilmesine imkân olmadığının açıklandığı bildirildi. Yalnız, Yunan
gemilerinin Selimiye Kışlası açıklarında bırakılmak suretiyle İstanbul’dan biraz
uzakta bulundurulmasına muvafakat ettiğini de ifade etti. Bununla birlikte
Yunan diplomatik çevrelerinin Londra’da birtakım teşebbüslerde bulunarak bu
planı değiştirmeye çalışmalarının imkân dâhilinde olduğuna dair bilgilerin
alındığı da İstanbul’a telgrafla bildirdi.
İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgale hazırlandıkları artık kesinleşiyordu.
İngiliz Harp (War) Bakanlığı, Amiral Calthorpe ve General Milne’e işgalin,
İngiliz ve Fransız güçleri tarafından gerçekleşeceğine dair talimat gönderirken,
İtalyanlar’a faal bir yetki verilemeyeceğini kaydetti.
8 Kasım 1918’de Mütareke hükümleri çerçevesinde İtilaf askerleri, Boğaz
istihkâmları ile başkentin sokaklarında görülmeye başlarken, çoğunlukla iç
meselelerden dolayı, Ahmet İzzet Paşa Hükümeti istifa etmek durumunda
kaldı. Yerine Tevfik Paşa Hükümeti kuruldu ve çok zor bir şekilde Meclis’ten
güvenoyu aldı. Yeni hükümetin Hariciye Nazırlığı’na da Mustafa Reşit Paşa
getirildi.9
Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra Müttefikler Osmanlı topraklarını
işgal etmeye başladılar; 13 gün sonra, 12 Kasım 1918’de bir Fransız tugayı
İstanbul’a girdi. Ertesi gün ilk İngiliz birlikleri şehre girdi. İstanbul işgal ediliyor
ve İtilaf Devletleri tarafından bölüşülüyordu.
Tarih 8 – 13 Kasım 1918 Günleri;
İtilaf Devletleri Harp Gemilerindan oluşan
bir Donanma İstanbul’u işgal ediyor
19
Limni Adası Mondros Koyu’ndan hareket etmiş olan İtilaf Devletleri harp
gemileri İstanbul’un işgali için Çanakkale Boğazı’ndan geçmekteler. En baştaki
sancak gemisi HMS Superb kruvazörüdür. Kaynak: Imperial War Museum
Arşivi.
Bahriye Nazırı Rauf Bey, Amiral Somers Arthur Gough-Calthorpe’e İtilaf
Devletleri harp gemilerinin İstanbul’a ne zaman intikal edeceklerini bildirmesi
konusunda bir mesaj gönderdi. Amacı İstanbul’da alınacak tedbirleri ve
uygulamaları planlamaktı.
Verilen cevap doğrultusunda Bahriye Nezareti’nden bir tamim yayınlandı.
Bu tamime göre; İtilaf Devletleri harp gemlieri için planda gösterildiği üzere
Dolmabahçe ve daha ilerilere şamandıralar atılacaktı.
-13 Kasım 1918 Çarşamba günü sabah saatlerinden itibaren Karaköy
Rıhtımı’ndan, Tophane-i Amire Rıhtımı dahil olmak üzere tüm rıhtımlar
boşaltılacak ve bu rıhtımlara yanaşmış hiçbir gemi olmayacaktı.

  • Sabah 07.00’den öğleden sonra saat 12.00’e kadar tüm deniz trafiği
    yasaklanmıştı. Bu saatler boyunca sandallar dahil Karaköy – Sarayburnu,
    Kızkulesi ve İstanbul Boğazı’na kadar denizde hiçbir deniz aracı sefer
    yapmayacaktı.
    Bahriye Nezareti’nden yapılan tebligat şöyleydi; “Bugün limanımıza Düveli
    İtilafiye Donanması muvasalat ve avdet edeceğinden donanmanın azimet ve
    avdetinde manevrasına halel gelmemek ve müsademe ve saire gibi kazalara
    mahal kalmamak üzere, sabahleyin sekizden badezzeval saat ikiye kadar
    İstanbul Limanı’nda her nevi sefain ve merakib-i bahriyenin mürur-u uburu
    (Gelip geçmesi) men edildiği ilan olunur.”
    Mondros Mütarekesi’nin ardından İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan harp
    gemilerinin İstanbul seferleri için hazır olmaları emri verildi. Kömür gemileri
    harp gemilerine aborda olarak tüm bunkerlere ikmal yapıldı. Diğer ikmaller
    tamamlandı. 9 Kasım günü akşamı artık hareket emrini beklemeye başladılar.
    10 Kasım 1918 Pazar günü Çanakkale Boğazı’na doğru pruva nizamında
    harekete geçtiler.
    Sancak gemisi HMS Superb idi. Diğerleri; HMS Temeraire, HMS Lord Nelson
    (Sancak gemisi), HMS Agamemnon; Kruvazörler: HMS Canterbury, HMS
    Skirmisher, HMS Liverpool, HMS Sentinel, HMS Forward, HMS Foresight ve on
    muhrip idi. Fransız skadronu muharebe gemisi Condorcet’in sancak gemisi
    olarak yeraldığı muhabere gemilerinden ve kruvazörlerden oluşuyordu.
    Üçüncü pruva hattı İtalyan harp gemilerinden ve en son Georgios Averof
    muharebe gemisinin sancak gemisi olarak yer aldığı Yunan Harp gemilerinden
    meydana gelmişti. Bu harp gemileri; Georgios Averof, Kılkıs, Aeotos, Ierax ve
    Panthir idi.
    20
    Yunan Muharebe gemisi Georgios Averof ve Kılkıs Selimiye Kışlası ve
    Haydarpaşa önlerinde demirlemiş haldeler. Kaynak:IWM.
    Mezarlıktan bezgin halde geriye bakan bir Türk paşası.. Kılıcı yok, Sadece kını
    kalmış! Ellerini umutsuzca iki yana açmış, geriye dönerek Marmara’dan
    İstanbul Boğazı’na süzülen İtilaf Donanması’na bakıyor..
    Alaylı şekilde şöyle yazılmış;
    “Türklerin Avrupa’ya getirecekleri kıyametin sonu.. Kısmet!”.
    Kaynak; The War Illustrated News, I. World War. C.II. Sf. 929.
    21
    İtilaf Donaması harp gemileri 12 Kasım 1918 günü öğleden sonra 12.30’da
    Çanakkale Boğazı’ndan girmeye başladılar. Saat 17.00 civarında ise Marmara
    Denizi’ne ulaşmışlardı. Ertesi sabah saat 07.00’den itibaren İstanbul’un işgal
    edecek olan İtilaf Devletleri harp gemileri Boğaz’a giriyorlardı. Saat 08.00’den
    itibaren gemiler demirlemeye başladılar..
    İtilaf Devletleri’ne ait İngiliz HMS Superb muharebe gemisi Karaköy
    Rıhtımlarına aborda olmuş halde. Kıç tarafında HMS Nelson ve Fransız Diderot
    rıhtıma aborda olmuş haldedir. Kaynak: IWM- Imparial War Museum.
    Fotoğraf: W.J.Brunell.
    13 Kasım 1918 tarihinde yerel saat sabah sekizde öncü 4 İngiliz
    torpidosunun ardından Donanma Komutanı Amiral Somerset Arthur GoughCalthorpe’un içinde bulunduğu “Superb Dretnotu” ve onları takiben 61
    parçadan oluşan büyük bir İtilaf Devletleri Donanması Dolmabahçe Sarayı’nın
    önünden geçerek İstanbul’a demir atmıştı. Kabataş, Beşiktaş, Ortaköy,
    Büyükdere, Haydarpaşa, Kadıköy, Moda Koyu (Penelope Kömür ikmal gemisi),
    Fenerbahçe açıkları bir anda düşman gemileri ile dolup taşmıştı. İstanbul’a
    gelen bu donanmayı İtilaf Devletleri’ne ait iki uçak havadan desteklemişti.
    İşgal Kuvvetlerine ait harp gemileri İstanbul önlerinde..
    War Illustrated News C. X, 3413’üncü sayfasını da aynen kopyalıyorum.
    “Allied Flags Fly Proudly Off the Golden Horn- Müttefiklerin Bayrakları Gururla
    Haliç’in önlerinde Dalgalanıyor.” diyor! Fotoğrafların hepsi Haliç’in Galata
    kısmında ve Boğaza doğru olan gemileri vermektedir.
    22
    Beş bacalı Fransız muharebe gemisi Concorcet ve (Altta) altı bacalı Waldeck –
    Rousseau muharebe kruvazörü İstanbul Boğazı’nda demirlemiş olarak
    görülmekte. Kaynak: IWM- Imperial War Museum Arşivi. Fotoğraf:W.J.Brunell.
    İşgalcilerin harp gemileri İstanbul Boğazında demirlerken, askerî birlikler de
    Galata rıhtımlarına yanaşan gemilerden karaya çıkmaktadırlar. Donanmanın
    İstanbul’a intikali Çanakkale Boğazı’ndan başlayarak Marmara’daki mayınların
    temizlenmesi amacıyla, güvenlik sağlanıncaya kadar on beş gün gecikmiştir.
    Mayın temizleme görevini tamamlayan mayın tarama gemileri de İstanbul’a
    23
    intikal etmiştir. Filonun bir kısmı Haydarpaşa’dan Adalar’a doğru Adaların
    önlerinde ve bazı yardımcı gemiler Yeşilköy önlerinde demir atmışlardır.
    19 Mayıs 1919’a beş ay gibi bir zaman kalmıştır! Yürekler yakan, onurları
    karartan bir fotoğraf daha; Bu fotoğrafta İşgal Kuvvetleri Komutanı Fransız
    General Frenchet d’Esperey Constantinople’e varıyor! Arkasında selam veren
    deniz subayı Fransız Yüksek Komisyoneri Amiral Amet’tir. General Frenchet
    d’Esperey, İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Sir Henry F. M. Wilson ile
    el sıkışıyor. Solda geride süklüm püklüm, onurları yerlerde sürünen, koskoca
    Osmanlı devletinin yenik düşmüş talihsiz subayları ve sivil erkânı… Diğer
    fotoğrafta ise dışında kalan aşağılayıcı bir sahne daha vardır; Frenchet
    d’Esperey’i atı beklemektedir! Müttefiklerin Bayrakları Gururla İstanbul’da ve
    Galiçya’da Dalgalanıyor.”; (Altta) General Frenchet d’Esperey Merasim Birliği
    önünden geçiyor. Kaynak: The War Illustrated News, C.X, 3413’üncü sayfa.

24
13 Kasım 1918’de General F.M. Wilson’un kumandasında karaya 2,616
İngiliz, 540 Fransız, 470 İtalyan olmak üzere toplam 3,626 asker, çıkarılmıştı.
Wilson bu birliklerin işgal tasavvuru ile değil askeri harekat için İstanbul’a
geldiklerini bildirmişse de, işgal kuvvetleri İstanbul’un faklı noktalarına
dağıtılmışlardı. İngiliz birlikleri Beyoğlu’nu ve Haliç’in kuzeyinden itibaren
Karadeniz Boğazı’nın Rumeli tarafını, Fransız birlikleri İstanbul-Çekmece hattı
ile bu bölgeden itibaren Marmara Denizi’nin Rumeli tarafını, İtalyan birlikleri
ise İstanbul’un Anadolu yakası ile Marmara Adalarını işgal etmişlerdi. İngilizler
Harbiye Mektebi’ni, Fransızlar İstanbul’daki Şehremaneti binasını, İtalyanlar
ise Nişantaşı’nda Cevdet Paşa Konağı’nı işgal ederek karargah olarak
kullanmaya başlamışlardı. Böylece İstanbul fiilen işgal edilmişti.
13 Kasım 1918 sonrası günlerde Karaköy Kemankeş Caddesi’ndeki Çinili
Gümrük Han, işgal güçleri adına Fransız Deniz Kuvvetleri Karargahı yapılmıştı.
Bir tarafta Fransız bayrağı dalgalanırken, denize bakan tarafta “Base Navale
Française” yazısı okunuyordu. Galata rıhtımları İngiliz ve Fransız harp gemileri
tarafından Tophane’ye kadar işgal edilmişti. Kaynak: IWM- Imperial War
Museum, Fotoğraf: W.J. Brunell.
25
İtilaf Devletlerine ait İngiliz muharebe gemisi HMS Caesar, Karaköy Rıhtımı’na
aborda olmuş halde. Arkada HMS Lord Nelson muharebe gemisi ve
bordalarına bağlamış muhtelif yardımcı gemiler yeralmakta..
Kaynak: IWM,Fotoğraf: W.J.Brunell.

Amiral Calthorpe’un talimatı üzerine Türk harp gemileri Haliç’te bağlandılar.
Cephaneleri, torpidoları çıkartıldı ve nişangahları söküldü, telsiz antenleri
indirildi. Fotoğrafta görülen Turgut Reis kruvazörü ve iskele bordasında Muin-i
Zafer korveti vardır.
26
Hareketten men edilerek Haliç’e bağlanan Türk harp gemilerinden Hamidiye
kruvazörü ve diğer yardımcı harp gemileri Kasımpaşa Deniz Hastahanesi
sahilinde kıçtankara bağlı olarak görülmekte.
Kaynak:IWM- Imperial War Museum arşivi.
Tarih 13 Kasım 1918
Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da

Cevat Abbas Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye geçişlerini şöyle anlatır;
“Atatürk’le ben askerî sevkiyatın bir köhne motörü ile
deniz ortasında yasalanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk”.
Kaynak: Cevat Abbas Gürer’in hatıratından.
27
13 Ekim 1918 gününden başlayarak Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a geldiği
13 Kasım 1918’e kadar Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı konusundaki
gelişmeler de adı gibi yıldırım hızıyla gelişmişti; 30 Ekim 1918’de Ahmet İzzet
Paşa Yıldırım Orduları Grubu komutanlığı’na gönderdiği bir telgrafla, Liman
Von Sanders’in komutayı Mustafa Kemal Paşa’ya devrederek İstanbul’a avdet
etmesini bildirmişti. Bu telgrafında;
“Yıldırım Ordu Grubu Kumandanlığı’na,
Grup mıntıkasında bulunan bilumum Alman kıtaatıyla, münferiden memur
Alman zabitan ve efradının derhal Dersaâdet’e sevk ve iadelerini zât-ı
devletlerinden rica ederim. Bundan maada zât-ı devletlerinin de grubun emir
ve kumandasını Mustafa Kemal Paşa’ya tevdi ederek Dersaâdet’e avdet
buyurmalarını rica ederim. 30/10/34, Sadrazam ve Başkumandanlık Erkân-ı
Harbiye Reisi Ahmet İzzet”.
Ahmet İzzet Paşa gönderdiği telgrafla Mustafa Kemal Paşa’nın da
bilgilendirilmesini istemişti. Liman Von Sanders 31 Ekim 1918 günü
beraberinde bazı Alman subayı olmak üzere Adana’dan trenle hareketinden
önce Mustafa Kemal Paşa ve Adana’da bulunan bütün subaylar kendisini
uğurlamak amacıyla tren istasyonuna gelmişlerdi.
7 Kasım 1918’de Ahmet İzzet Paşa 7.Ordu Kumandanlığı’na gönderdiği bir
yazı ile müracaat halinde İskenderun’un boşaltılıp General Allenby tarafından
tayin edilecek müddet zarfında teslim edilmesinin memleketin selameti için
elzem olduğu bildirecektir. Ayni gün İrade-i Seniyye ile Yıldırım Orduları Grup
Komutanlığı’nın ve 7.ci Ordu Karargâhı’ının lağvedilerek, Mustafa Kemal
Paşa’nın Harbiye Nezareti emrine verildiği tebliğ edilecektir.
Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı telgraf makinası başına
çağırarak, İstanbul’da bulunmasının uygun olacağını ve Harbiye Nezareti
tarafından Nihat Paşa’ya yapılan tebliğ ile bu cephedeki birliklerin
kumandanlığına tayin edildiği tebliğ edilecektir. Mustafa Kemal Paşa kendisine
yapılan tebligat üzerine Yıldırım Ordusu’na bağlı birliklere veda ederek 10
Kasım günü özel bir terenle Adana’dan İstanbul’a hareket edecektir.
Mustafa Kemal Paşa Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye geçiyor
Tarihin ve o anların tanığı Yaver Cevat Abbas Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye
geçişlerini şöyle anlatır; “Atatürk’le ben askerî sevkiyatın bir köhne motörü ile
deniz ortasında yasalanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk”.
Bu gerçeği bilmemezlikten gelerek, Kartal isimli ve o tarihte mevcut
olmayan bir römorkörle Sirkeci’ye geçti diye yazanlar olmuştur.
Hatta, elindeki bir defteri açarak fotoğraf çektirmek suretiyle kendini önemli
göstermek isteyene de rastlanılmıştır. Cevat Abbas’ın “Askerî Sevkiyat” dediği
“Harbiye Nezareti Askerî Sevkiyat ve Nakliyat, Muamelât Şubesi” dir. 10
16 Mayıs 1919’a kadar
İstanbul’daki günler
Cevat Abbas Gürer Anıları’nda 11 19 Mayıs’ın hazırlık aşamasını, Mustafa
Kemal’in Şişli’deki evinde tanık olduğu görüşmeleri ve bizzat katıldığı “Samsun
Yolculuğu”na şu cümlelerle anlatmıştır;“Ciddiyet, samimiyet, vefa, sabır,
tahammül, geniş görüş, derin duyuş, azim, irade, metanet, cesaret, fedakârlık,
kahramanlık, kurtarıcılık gibi en yüksek insanî meziyetlerin o büyük adamda
ortaya çıkışını ifade edecek olan hatıratımı göz bebeğimiz kadar
28
benimsediğimiz Türk gençliğine 19 Mayıs Bayramı hediyesi olarak
sunuyorum.”
Yunan hafif kruvazörü Kılkıs’tan Yunan kruvazörü Averof İşgal altındaki
İstanbul’da. Kaynak: IWM arşivi.
İngiliz harp gemisi HMS Ceasar Tophane’de
şamandıraya bağlı halde. Kaynak- IWM Arşivi.
29
Samsun’a Giden Yol
16 Mayıs 1919 Cuma günkü gazeteler, siyasi ölçü ve tercihleri içinde
İzmir’in işgalini, İtilaf sansürünün tanıdığı standara göre veriyorlardı. Bazıları
siyah çerçevelerle, bazıları beklenen neticeyi bildirircesine, bilhassa Rum ve
Ermenice çıkanlar zafer başlıklarıyla sayfalarına taşımışlardı..
Olaylar böyle bir hızla devam ederken, Mustafa Kemal de son hazırlıkları
tamamlamaktadır. Mustafa Kemal Paşa başka ziyaretlerde de bulunmalıydı.
Harbiye Nazırı’nı, Sadrıazam’ı, Dahiliye Nazırı’nı arar. Hiçbiri makamında
değildir. Toplantı halinde olduklarını öğrenir. Sadaret bekleme salonuna alırlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini duyan bazı nazırların da heyecanla salona
geldiklerini görerek biraz şaşırırlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle devam edelim; “Bâb-ı âli’dekiler İzmir’in
işgalinin şaşkınlığı içindeydiler. Kendilerine bu işgallerin devamının
beklenmesini hatırlatmakla yetindim. Dünkü ve bugünkü kabulünde Padişah
endişa içindeydi. Benim oralarda alacağım önlemlere karşılıklı mukavelelerle
engel olacağımdan emin olduğunu söyledi.”
Sonra Refet Paşa’ya dönerek sorar: “Rauf’a vapurun batırılacağı söylentisi
üzerinde görüşlerini sordun mu?”
Refet’e verdiğim cevabı ona da tekrarladım; “Kaptanı çağıralım da rota ve
öteki hususları beraberce kararlaştıralım.” dedi. İsmail Hakkı Kaptan geldi ve
konuları teker teker ele aldık. Vapur Kızkulesi açıklarında (Sarayburnu – Sirkeci
arası) idi. Ordu Müfettişi kadrosu, daha evvel vapurda toplanacak, daha sonra
Mustafa Kemal, Refet ve yaverler Bahriye Nezareti’nin tahsis edeceği motorla
gemiye çıkacaklardı.
Bandırma Vapuru Hazırlanıyor
Kaptan İsmail Hakkı kumandasında Samsun seferine çıkmak üzere
Bandırma Vapuru’nun ikmali yapılır ve Sarayburnu’na yakın bir şamandırada
beklemeye başlar.
Mustafa Kemal Paşa şöyle anlatır; “Karargâhımızdan olanlar belirlenen saatte
rıhtımda toplanmış olacaklardı. Otomobil kapımın önünde idi. Evdeki vedaları
bitirmiştim. Tam o sırada gelen bir dostum aldığı bir habere göre, benim ya
hareketime müsaade edilmeyeceğini, yahut vapurun Karadeniz’de
batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun
müddet yanımda çalışan bir kurmay subay da gelerek, maiyetinde çalıştığı
Damad’dan ayni şeyleri öğrendiğini bildirdi. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm.
Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar
mıydı? Beynimden bir şimşek geçti. Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek!
Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır..
…Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim.
Baktım ki, rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur uzaklardadır.
Sandallarla vapura gittik.
… Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı.. Ben kaptan
köşkünde idim. Subay ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik.”
30
Osmanlı Donanması harp gemileri gibi, ticaret gemileri de Amiral Calthorpe’un
tebliği (Emirleri) doğrultusunda Haliç’te bağlandılar. Kaynak: IWM- Imperial
War Museum Arşivi. Fotoğraf: W.J.Burnell.(Imperial War Ministry Resmî
fotoğrafçısı).

Gemi Süvarisi İsmail Hakkı Kaptan halatın şamandıradan fora edilmesini
takiben gemiye yol verdi. Bandırma Vapuru’nda; gemi mürettebatı 23 kişiydi.
Mustafa Kemal Paşa ile kurmay heyeti 25 kişiydi. Çavuş, onbaşı, neferlerden
oluşan 23 erat listesi ile birlikte gemide 71 kişi vardı!
Bu kapasitedeki bir vapur için bu son derece büyük bir rakamdır. Kesinlikle çok
meşakkatli bir yolculuk yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını
Bandırma vapuruyla üç günlük zor ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Samsun’a
götürmeyi başaran Kaptan İsmail Hakkı’nın,Ulus Gazetesi’nde yer alan
anılarında Milli Mücadele’nin ateşini yakan bu yolculuğu hayli özet bir şekilde
anlatmıştır;
12
31
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a varmasından 28 yıl sonra Ulus gazetesi
birinci sayfasından başlayarak “O’nun nice sabırlar yüklü iç dünyasını
“Milletinin bütün acıları Onun yüreğinde toplanmıştı” diye adlandırmıştır.
Ulus Gazetesi’nde yazı şöyledir; “19 Mayıs 1919, garip bir tesadüfle üç 19’u
yanyana getiren gün, Türk milletinin kalbinde unutulmaz bir tarih olarak daima
nakşedilmiş kalacaktır.
19 Mayıs 1919 günü, büyük ve şerefli bir milletin, asırlardan beri daima
makus gitmekte olan talihini değiştirecek, Türk’e kendi büyüklüğüne lâyık yeni
bir mukadderat yaratacak olan üst adam, tarihi ve heybetli misyonuna
başlamak üzere Samsun’da karaya iniyordu. Yoksul bırakılmış mazlum milletin
sayısız harplar ve yolsuzluklardan arta kalmış herşey gibi, küçük ve fersude bir
tekne, Bandırma gemisi, bu büyük ve şanlı yolculuğu koynunda barındırarak
dünya değer hamulesi ile günlerce Karadeniz’in kendi boyundan aşkın
dalgaları ile çarpışmıştı.
Artık herşeyin kaybedildiğine inanıldığı bir sırada milletinin asalet ve
cesaretinden kuvvet alarak, bütün dünyayı hayrete düşürecek muazzam bir
tasavvuru dimağında taşıyan büyük adamla, onun şerefli seyahatine vasıta
olan bu küçük gemi ne aşikar bir çelişki idi. Fakat, daha nice mücadele yılları
türlü tezadlarla dolu geçecek ve bu tezadların içinden kurtuluş güneşi
doğacaktı. Yedi mil süratle ve ufacık teknesi ile Karadeniz’in dalgaları ile boy
ölçüşen bu gemi adeta kurtarıcının memleketin mütevazı imkanları ile giriştiği
büyük ve çetin mücadeleyi sembolize ediyordu, denilebilir. Bu küçük gemi,
erişebileceği en büyük şerefe kavuşarak, bir millet yaratacak ve bir vatan
kuracak olan dahi adamı tam zamanında vatan toprağının en müsait parçasına
çıkarmak suretiyle tarihi vazifesini gördükten sonra, ömrünü tamamladı.
Bugün ayni ismi taşıyan gemide plakasından başka onunla ayni olan bir tarafı
yoktur. Fakat bu tarihi seyahati idare etmiş olan kaptanın kim olduğunu hiç
düşündünüz mü? Biz, bu şerefe erişmiş olan mesut adamı aradık ve bulduk.
İdarenin en eski kaptanlarından olan Kayserili İsmail Hakkı Durusu, bu
seyahatin intibalarını gazetemiz için yazarak bize göndermiştir. Sözü, Kaptan
İsmail Hakkı (Durusu) ya bırakıyoruz; “1919 tarihinde Bandırma vapuru ile
Atatürk’ü İstanbul’dan alıp Samsun’a götürdüğümüz seferde gerek
hareketimizden evvel, gerekse yolda şahidi olduğum ahvalden hatırıma
32
gelenleri aşağıya yazdım; Hareketimizden birgün evvel Paşa beni İdareden
Harbiye’de dairesine çağırtmıştı. Gittim ve kabul buyuruldum. Sureti
hareketimize dair bir takım istizahta (açıklayacı bilgi istemek) bulundular.
Lâzımgelen cevapları verdim. Ertesi gün öğle üzeri hareket edileceğini ve ol
vechile geminin hazır bulundurulmasını emir buyurdular. Filhakika o gün
zevalde gemiyi teşrif ettiler. Kontrol heyeti geldi. Hemen hareket
edebileceğimizi söylediler. Derhal hareket ettik. Boğaz’dan çıkarken müthiş bir
fırtınanın icrayı hükmetmekte olduğunu gördük. Ne kadar şiddetli fırtına
olursa olsun yolumuza devama karar vermiştik. Böylece yolumuza devam
ettik. Maiyetlerindeki zevatı bittabi deniz tutuyor ve herkes birer birer
kamaralarına yatıyordu. Mamafih Paşa kıç taraftaki köşkte bir köşeye
dayanmış oturmakta ve kendilerinde fıtrî bir haslet olan harik-ülbeşer
metânetikalbiyelerinin (Kalp sağlamlığının) âsarı olarak bilâ fütur
(Aldırmaksızın) ve daimi bir tefekkür (düşünce/düşünme) içerisinde
bulunmakta idiler.
Son süratimiz olan yedi mil ile Karadeniz’in bîaman (Aman vermeyen) dalgaları
arasında yuvarlana yuvarlana İnebolu ve Sinop’a uğrayarak bin türlü müşkülat
içerisinde birgün şafak vakti Samsun’a vardık. Paşa bu iskeleye çıktılar. Ondan
sonra vukua gelen halatı bittabi kendileri daha iyi bilirler. 19 seneden sonra o
mesut seferimizi bu kadar hatırlayabildim.”

12 Aralık 1891 gecesi Erdek’te kayalıklara bindirmiş olan Kymi (Bandırma).
(Fotoğraf 16 Aralık 1891 tarihlidir) @ Osman Öndeş arşivi.
16 Mayıs 1919
Ve Bandırma Vapuru
Birçok makalede ve hatta yakın yıllarda neşredilmiş “Nutuk” bağlantılı bir
eserde Bandırma Vapuru diye yer alan gemi resmi “Bandırma Vapuru”
değildir!
. Clyde Built Ships arşivindeki kaydında belirtildiği üzere; Bandırma Vapuru’nun
inşa adı “Trocadero” dur!
33
.1878 yılında McIntyre & Co. Paisley Phoneix Works kızaklarında 21 Kızak
Numarası ile inşa edilmiş Yük /Yolcu gemisidir.
. O yıllarda Gemi Sicil kayıtlarında Tipi (Cargo Ship / Yük Gemisi) yazılıdır.
Ancak, yük gemileri ayni zamanda yolcu taşımakta ve yük / yolcu seferleri
yapmaktadır.
. Tescil Numarası: 79625, bayrağı İngiliz’dir. Temmuz 1878’de denize
indirilmiştir.
. 328 grt. , 1921 nrt. olup, Tam boy: 150.1 ft., Genişlik: 22.4 ft., Derinlik: 11.4
ft.’dir.
. Ana buhar makinesi Glasgow’da kurulu Hutson & Corbett imâlatıdır. 2
genişlemeli (20 & 35 x 24 inç), tek pervaneli olup, azami 60 hp.(Beygir Gücü)
güç üretmektedir.
. Geminin ilk armatörü Londra’da kurulu Dansey & Robinson olup, gemi 14
Ağustos 1878 tarihinde Londra Limanı’na tescil olunmuştur.
. Geminin ilk süvarisi Kaptan J.Young’dır. 1880’de Londra merkezli W.H. Sollas
firmasına satılmıştır.
. 1885 Armatör H. Psicha satın almış ve “Kymi” adını vermiş, Yunan gemi
siciline kaydettirmiştir. Kymi, Osmanlı karasularında/ Marmara’da yük/ yolcu
seferlerinde çalıştırılmıştır!
. 1888’de E. Arvaniti satın almış ve Yunan bayrağına tescil edilmiş olmasına
rağmen yine Marmara iskeleleri uğraklı seferlerine devam etmiştir. Kymi,
Erdek dahil olmak üzere Marmara iskeleleri arasında yolcu ve yük taşımacılığı
yaparken 12 Aralık 1891’de Erdek’te kayalıklara bindirmiştir.
. Kaptan Andreadis, Kymi’yi kayalıklarda olduğu şekilde satın almış ve
kayalıklardan kurtardıktan sonra, Haliç’te büyük onarımını yaptırmıştır. Sefere
hazır olduğunda yine Yunan bayrağına tescil edilmiş olarak (Yani Osmanlı
karasularında ve iskeleleri arasında Yunan bayraklı olarak) Kymi adıyla
seferlerine devam etmiştir.
. 1892 İstanbul’lu G. Dandelos & P. Dandelos kardeşler satın almış ve
“Panderma” adını vermişlerdir. Panderma Yunan bayrağındaki seferlerine
devam etmiştir.
. 1893’de İstanbul’da Rama P. Derasmo satın almış ve adını değiştirmemiştir.
. 1894’de Idare-i Mahsusa satın almış ve “Bandırma” adını vermiştir. 1910’de
Osmanli Seyr-i Sefain İdaresi’ne devredilmiştir.
. Bandırma Vapuru hiç batmamıştır. Oysa Bandırma vapuru konusunda tebliğ
verenler arasında bile Bandrma’yı üç defa bile batırıp çıkanlar olmuştur!
. Bandırma vapuruna Ağustos 1915 tarihinde Marmara’da İngiliz Denizaltısı
E14 tarafından atılan torpido isabet etmemiştir.
. 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ve maiyetindekilerle birlikte Samsun’a
hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a varmıştır.
. 1923’de Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’ne devredilmiştir.
. 1925 yılında “Müze Gemi olarak restore edilerek korunması gerekirken”
hurdaya çıkarılmış ve Hüseyin İlhami tarafından Balat Haliç’te sökülmüştür.
İnanılması imkansız
Asıl mesleği çocuk doktoru olan Dr.Fethi Tevetoğlu ve Şevket Süreyya
Aydemir’in ilgili anlatımlarında “Pusulası da biraz bozuk..” diye bir ifade
geçer.. Bu ifade birçok yayında tekrarlanmaya devam etmiştir. Bir miyar
34
pusula, yani miknatisi pusula, vetetler arasında ayarlaması yapılarak kullanılır.
“Miyar pusula biraz bozuk, az bozuk, çok bozuk” lâfı, ancak başıbozuk bir
ifadedir!
Bir geminin miyar pusulası bozuk ise, yani ayarlaması yapılmamış ise, o
gemi ancak çok zorunlu hallerde, ancak ve ancak hava koşulları iyi ise, kıyı
seyri yapabilir. Hava kötü ise, gece ise seyir yapamaz!
Bandırma Vapuru 16 Mayıs 1919 ikindi saatlerinden başlayarak 19 Mayıs 1919
sabahına kadar gündüz ve gece seyri yapmıştır!
16 Mayıs 1919 hazırlıkları
Mustafa Kemal Paşa’yı ve maiyetindekileri Samsun’a götüren Bandırma
Vapuru Mürettebat listesi Kaptan İsmail Hakkı’nın şahsi dosyasında yer
almaktadır. Devlet Denizyolları İdaresi Umum Arşiv Dairesi’nde mevcut “Mülga
Seyr-i Sefain İdaresi Maaş Kayıt Defteri”ndeki belgeden aynen çıkartılan
mürettebat listesindeki Bandırma vapuru personeli 25 değil, 23’dür. Devlet
Denizyolları İdaresi Muamelât ve Muhaberat Dairesi’nin 12 Mayıs 1960 Tarih
ve 1/226-878 Muhaberat Müdürlüğü Umumi Arşiv Sayılı yazısıyla Personel ve
sosyal İşler Müdürlüğü’nün 4 Mayıs 1960 Tarih ve 20/6289 Sayılı derkanerına
şu cevabî yazı gönderilmiştir; “Aziz Atatürk’ü 15 Mayıs 1919 ‘da İstanbul’dan
alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî Bandırma Vapuru Süvarisi
İsmail Hakkı Kaptan’ın biyografisi, bir resmi, ve merhumun ailesinin adresi ile o
tarihteki sefere iştirak eden mürettebatın isimleriyle vazifeleri Arşiv
kayıtlarımızdan tespit edilmiş ve iki nüsha tanzim olunan kayıt örnekleri iki
dosya halinde Neşriyat Müdürlüğü’nün bu husustaki 2 Mayıs 1960 Tarih ve
6/954 Sayılı yazısı ile birlikte ilişik olarak gönderilmiştir. Bilgilerinizi rica
ederim. Muamelât ve Muhaberat Müdürü Yardımcısı.”
Devlet Denizyolları İdaresi Umumi Arşiv Dairesi’ndeki, “Aziz Atatürk’ü 15
Mayıs 1919’da İstanbul’dan alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî
Bandırma Vapuru’nun personel listesidir ” başlıklı ve 10 Mayıs 1960 tarihli
Umumi Arşive ait mürettebat listesi şöyledir; 13
1.Süvari : Kayserili Ahmet oğlu İsmail Hakkı
2.İkinci kaptan : Üsküdarlı Tahsin
3.Kâtip : İsmail
4.Lostromo : Hasan Reis
5.Serdümen : Göreleli Şükrü oğlu Temel
6.Serdümen : Ali oğlu Basri
7.Ambarcı : Silivrili Hasan oğlu Ahmet
8.Ambarcı : Rizeli Süleyman oğlu Maksut
9.Tayfa : Süleyman oğlu Cemil
10.Tayfa : Hüseyin oğlu Rahmi
11.Tayfa : Mesut oğlu Temel
12.1.ci Kamarot : Muharrem oğlu Hacı Tevfik
13.2.ci Kamarot : İbrahim oğlu Mehmet
14.Kamarot Yamağı : Mustafa oğlu Halit
15.Aşçı : Osman oğlu Hacı Hamdi
16.Serçarkçı : Ağa oğlu Hacı Süleyman (Çarkçı Başı Mehmet Ağa Oğlu Hacı
Kadir Süleyman-Gür soyadını almıştır)
17.İkinci makinist : Deraliyeli Emin
35
18.Ateşçi : Koyulhisarlı Yusuf oğlu Halil
19.Ateşçi : Rizeli Arif oğlu Mansur
20.Kömürcü : Hasan oğlu Mehmed
21.Kömürcü : Mehmed Ali oğlu Ömer Faik
22.Vinççi : İsmail Hakkı
23.Vinççi : Ali oğlu Galip
Belge: 10 Mayıs 1960- Umum Arşiv Servisi / İmza
Karaköy’de bir zamanlar var olan TDİ Kültür ve Sanat Merkezi’nden görünüm.
Buranın sorumlu Ali Bozoğlu idi. Özelleştirme sonrası dağıtılmıştır. Sağda
Mustafa Kemal Paşa portresi altında yeralan tablo Salih imzalı yakıştırma
Bandırma Vapurudur. Yerdeki dümen dolabı simidi Bandırma Vapuru’na ait
diye yazılı olmasına rağmen Envanter’de başka bir vapuru ait olarak kayıtlıdır!
Bile bile herhalde fark edilmez diye herhangibir gemi dümen dolabı simidini
“Bandırma Vapuru’nun dümen dolabı simidi” diye sergilemişlerdir.
Bandırma Vapuru sanılan yağlıboya tablo
Bandırma Vapuru’na ait Ressam Salih imzalı yağlıboya tablo Karaköy’deki
TDİ (Türkiye Denizcilik İşletmeleri) Özel Müzesi envanterinde idi. T.C. Kültür
Bakanlığı Anıtlar Ve Müzeler Genel Müdürlüğü “Türkiye Denizcilik İşletmeleri
Özel Müzesi” adıyla bu müzedeki eserlerin envanterini hazırlamış ve
hazırlanan defter “23–7–1983 gün ve 18113 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe giren “2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu” ve buna dayalı olarak hazırlanan 22–1–1984 gün ve 18239 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Özel Müzeler ve Denetimleri
Hakkında Yönetmelik” gereğince bastırılmıştır.
Müzenin Adresi ; “Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü, Rıhtım
Caddesi Merkez Han No: 4, 34425 Karaköy / Beyoğlu – İstanbul” ve müdürü Ali
36
Bozoğlu idi. Vakıa teşhir edilen tablodaki Bandırma Vapuru, hayali ve
Bandırma Vapuru ile alâkası olmayan bir gemidir. Ne yazıktır ki, konuyu doğru
bilmeyenler tarafından bu tablo dahi Bandırma Vapuru olarak eserlerde yer
almıştır!
Adı Denizcilik Kültür ve Sanat Merkezi olsa da, aslında “Devlet Deniz Ticareti
Denizcilik Müzesi”ne ait demirbaşta kayıtlı olan 926 eser TDİ’nin
özelleştirilmesi sırasında muhtelif kurumlara devredilmiş ve deniz ticareti
kavramındaki Türkiye’nin ilk denizcilik müzesi yok olmuştur.

Firuz Aşkın imzalı Bandırma vapuru sanılan tablosu.
Bu tablodaki gemi Gelibolu Vapuru’dur.
Kaynak: İstanbul Deniz Müzesi .
Bandırma Vapuru konulu Firuz Aşkın İmzalı
Yağlıboya tablodaki gemi “Gelibolu” vapurudur.
Bu tablo “Bandırma Vapuru” olarak İstanbul Deniz Müzesi’nde
sergilenmektedir. Ancak, Firuz Aşkın imzalı bu tablodaki vapur Bandırma
Vapuru değil, Gelibolu vapurudur.. Anlaşılan, sanatçı Bandırma Vapuru
yanılgısı yaratan Gelibolu Vapuru’nun yağlıboya tablosunu yapmıştır.Firuz
Aşkın web sitesinde bu tablonun “Gelibolu Vapuru” olduğu yazılıdır.
Gelibolu Vapuru Bandırma Vapuru benzerliği
Ne zaman ve hangi yazar “Gelibolu” vapurunu Bandırma vapuru
zannederek kullandıysa, bu hata çığ gibi başka makalelere ve hatta eserlere
kadar sirayet etmiştir. Oysa bu iki vapur ayrı zamanlarda, (1867-1873) ayrı
tersanelerde inşa edilmişlerdir. Dikkatle inceleyenler ve haliyle denizcilik
mesleğinden olanlar bu iki geminin farklı endazelere sahip olduğunu hemen
göreceklerdir. Sadece akıbetleri ayni olmuştur; Her iki gemi de Balat- Haliç’te
Hüseyin İlhami (Söker) tarafından sökülmüştür!
Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuruna nasıl geçti.
Hatalı algılamalardan biri de; Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuruna
nasıl geçtiğidir; Muhtelif metinlerde, Bandırma’nın Kız Kulesi önlerinde olduğu
yazılıdır. Bu ifade Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımından yapılan tekrarlamadır.
Falih Rıfkı Atay da bulunduğu semtten Harem – Salacak taraflarına doğru
bakınca “Kız Kulesi önleri” diye yanılgılı bir ifade kullanmıştır. Mustafa Kemal
Paşa, tüm bu heyecanlı telaş içersinde, ister Galata’daki rıhtımdan, ister
bindiği sandaldan veya çıktığı gemiden bakarak “Kız Kulesi karşısında idi”
37
sözünü kullansın, bu ifadesi doğrudur. Ancak, o saatlerde Bandırma Vapuru
stim üstündedir ve Sarayburnu – Sirkeci arasındadır.
Metinlerde “Demirli bulunmaktadır” denilmektedir. Nereden bakarsanız,
bulunduğu mevkiyi ancak “Kız Kulesi karşısında” diye izah edebilirsiniz. Bu,
Bandırma Vapurunun gerçek anlamda Kız Kulesi’nin karşısında olduğunu
göstermez. Böyle bir mevkiye denizcilik kavramında zaten demirleme
yapılamaz! Bunlar bütünüyle olamayacak hatalı algılamalardır.
Bandırma Vapuru İngiliz liman ekibinin evrakları incelemesinden hemen
sonra İstanbul’daki bu tehlikeli bölgeden Samsun’a doğru yola çıkabilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Beşiktaş’tan motorla gemiye geçtiğine dair hayali
yazılar vardır; Bunlar dikkatsizce, bilgisizce yapılmış yakıştırmalardır. Mustafa
Kemal Paşa; “Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı” ifadesini
kullandığından Kaptan İsmail Hakkı “İhtiyar” zannedilmiştir. Bu ifade yirmi yedi
yıllık deneyimli kaptan olarak algılanmalıdır.
Bandırma Vapurunun Süvarisi Kaptan İsmail Hakkı 1873/74 (Mezar taşında
1870 yazılıdır) doğumludur. Yani Mustafa Kemal Paşa’dan 8-10 yaş büyüktür.
Samsun’a hareket edileceği günlerde 45- 46 yaşındadır. Bu tarihten sonra 26
sene daha yaşamıştır!
İsmail Hakkı Kaptan, 1891-1919 yılları arasında 21 ticaret gemisinde
muhtelif kademelerden gelerek süvarilik yapmış çok deneyimli bir denizcidir.
Mesleki birikimine ait ayrıntılar Şahsi Dosyası’ndaki kayıtlarda yer almaktadır.
16 Mayıs 1919 tarihi “Kurtuluş’a bir adım”dır. Bu safhada Mustafa Kemal
Paşa Yaveri Cevat Abbas vasıtasıyla Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın yardımını
sağlamıştır. Karadeniz seferinin tüm hazırlıkları Bahriye Nazırı Avni Paşa
sayesinde yaptırılmıştır.
Karadeniz seyahati için “Bandırma” Vapurunun seçilmiş olması önemli bir
karardır. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun seyahati için Bahriye Nazırı Avni
Paşa’ya mevcut bağlamış gemilerden en uygun olanın Bandırma Vapuru
olduğunu öneren muhakkak bu gemiler hakkında bilgisi olan bir denizci
şahsiyet olmalıdır. Avni Paşa bu yönlendirme ile geminin süvarisinden,
çarkçısına ve sair mürettebatına kadar hazırlanmasını sağlattığı gibi, Tersâne-i
Âmire depolarından kömür ve yağlama yağı ikmali yapılmasını, İstanbul İşgal
Kuvvetleri Komutanlığı’ndan aldığı müsaade sayesinde tamamlatmıştır.
Bu husus şu gerçeği açıklamaktadır; Bandırma Vapuru için Bahriye Nazırı
vasıtasıyla Müttefiklerarası Kömür Komisyonu’ndan İstanbul – Samsun –
İstanbul seferine yetecek şekilde kömür tahsisi talebi yapılmış ve Bandırma
Vapuru Kasımpaşa’daki Tersane-i Âmire kömür Deposu’ndan yüklenen
mavnalardan kömür yüklemesi yapabilmiştir.
Müttefiklerarası Kömür Komisyonu, İstanbul’a gönderilecek olan kömürün
dengeli bir şekilde dağıtımını yapmakla tek yetkili idi. 14
Kumanya ikmali Mustafa Kemal Paşa maiyetindeki 25 zabit ve sair asker ile,
gemi mürettebatına 4 güne yakın seyahat esas alınarak yine Bahriye Nazırı
Avni Paşa talimatıyla temin edilmiştir. Kuşkusuz yolcuların, geminin son derece
yetersiz kalan iskan ve uyuma alanları dikkate alınarak, puşide, yatak, hamak
ihtiyaçları da ayni doğrultuda sağlanmıştır.
İlk adı Kymi olarak başlarsak, Bandırma Vapuru hep Marmara Denizi
iskeleleri arasında yolcu / yük seferleri yapardı. İlkkez Süvarisi İsmail Hakkı
38
Kaptan’ın komutasında nadirattan 16 – 19 Mayıs sabahına kadar Karadeniz’de
fırtınalarla karşılaşmadan seyrederek Samsun’a ulaşmış ve İstanbul’a avdet
etmiştir. Bandırma vapuru, neyse ki, seyri süresince sisle veya sağanak
yağmurla karşılaşmamıştır! Gündüz kıyı seyri yaptığı bilinmektedir.
Ve Nihayet
Geldikleri Gibi Gitmektedirler
Geldikleri gibi gidiyorlar…..Sir General Charles Harington bukez İşgal Orduları
Komutanı olarak tüm birlikleriyle İstanbul’dan ayrılmak üzere Selahattin Adil
Paşa ile Dolmabahçe’de . Tarih 2 Ekim 1923..
Geldikleri gibi gidiyorlar..
General Charles Harington İstanbul’u geldikleri gibi gitmek üzere terk
etmeye çok az zaman kaldığını görmüştür! İstanbul Askerî Asayiş Kumandanı
Selahattin Adil Paşa’yı ziyaret eder. Bu ziyaretinde barışın Türkiye’ye refah ve
mutluluk getirmesini temenni eder. Türk ve İngiliz orduları arasında eski
dostluğun yeniden kurulacağına inandığını belirtir ve İtilaf Kuvvetleri’nin
İstanbul’dan en kısa zamanda ayrılmaları adına yardımcı olmalarını rica eder.
Ayrıca arkalarında binlerce askerin naaşını bıraktıklarını ve onların hatıralarına
saygı gösterileceğinden emin olduğunu söyler. Artık bunca zalimce işgal
ettikleri aziz vatanımızdan yüzleri asık ayrılmaktadırlar.
Mustafa Kemal Paşa’nın “Geldikleri gibi giderler” dediği tarihten o yana bu
ulusun, canı bahasına kahramanlıklarla dolu dört yılı geçmiştir. Herşeye
rağmen Türkiye yeniden sönmez bir meşale gibi parlayacaktır.
39
EKLER
EK-1
Bandırma Vapuru ve Personeli Hakkında
Arşiv kayıtları, Bilgiler-Belgeler

Bandırma Vapuru Süvarisi İsmail Hakkı Kaptan.
Kaynak: TDİ Emekli Arşivi.
İsmail Hakkı Efendi Kaptan müteveffa Ahmet Efendi’nin mahdumudur. Bin
iki yüz seksen dokuz senesi ( 1289/1873-74) senesi hicriyesinde (Sene-i Maliye
1287) Kayseri’de tevellüt etmiştir. (Doğmuştur) Leylî (Yatılı) Ticareti Bahriye
Mektebi’nde mürettep dersleri tahsil ederek 1 Mart 1307 /13 Mart 1891
tarihinde mezun olmuştur. 21 Temmuz 1326/3 Ağustos 1910 tarihi ile Esfarı
Karibe Süvariliği diploması almıştır.
Kaptan İsmail Hakkı Durusu emekli olduktan sonra kendine çekilmiş ve 1940
yılında vefat edene kadar sakin ve mütevazi yaşamıştır. Kasımpaşa’da bahçeli
bir evi vardı. Meyve ağaçları ve çiçeklerle dolu bahçesinde vakit geçirirdi. 22
Aralık 1940 tarihinde İstanbul’da Kasımpaşa’daki evinde vefat etmiştir.
40
Cenazesi 23 Aralık 1940 Cuma günü Kasımpaşa Güzelce Kasım Paşa Camii’nde
kılınan öğle namazını müteakiben Feriköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Eşi Fatma Durusu 11 Kasım 1947’de İstanbul’da vefat etmiş ve Feriköy
Mezarlığında eşinin mezarından ayrı, bir başka yere defnedilmiştir. Kızı Safiye
Ulugöl’ün naaşı da aynı mezardadır. Damadı Emekli Tuğbay S.Fehmi Ulugöl ise
kayınvaldesinin vefatından 9 yıl sonra vefat etmiş ve Kaptan İsmail Hakkı
Durusu’nun mezarının bulunduğu yere defnedilmiştir. Fatma Durusu’ya 22
Aralık 1940 tarihinden itibaren 8 Lira 17 Kuruş maaş tahsis edilmiştir.
Bandırma Vapuru Çarkçıbaşısı
Mehmed Ağa oğlu
Hacı Süleyman Kadir (Gür)
TDİ Emeklilik ve Sicil Müdürlüğü arşivinde yer alan bir kayda göre,
Çarkçıbaşı Mehmed oğlu Hacı Süleyman Kadir (Gür) 1867 yılında Ordu’da
dünyaya gelmiştir. Sicil Numarası 3998’dir.
Süleyman Nutku’nun hazırladığı ve neşrettiği 1913 tarihli ilk “Bahriyye-i
Ticâriyye Sâlnâmesi”nde tüccar gemilerinde, Seyr-i Sefain İdaresi’nde, Şirket-i
Hayriye’de çalışan kaptanların ve makine zabitlerinin isimleri, nerede mezun
oldukları, diplomalarının derecesi, limandaki kayıd numaraları verilmiştir. Bu
listede Hacı Süleyman bin Mehmed (Mehmed oğlu Hacı Süleyman)
Fabrika’dan yetişmiş ve diploması (Şahadetnamesi) 1.ci Derece olarak
kayıtlıdır. Ayrıca İstanbul Limanı’ndaki Kayıt Numarası: 112’dir.
1913 yılında Seyr-i Sefain İdaresi Makinistleri arasında yer almaktadır.
Kasımpaşa’da Türabi Baba Sebili’nin civarında Camiikebir, Sıraberberler
Sokağında evi vardı. Burada vefatına kadar eşi Selvet Hanım’la oturmuştur.
1974 yılında bu evde vefat etmiş ve Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığı’nda
defnedilmiştir.
Bandırma Vapuru II.Kaptanı
Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı)
Bandırma Vapuru II. Kaptanı Üsküdarlı Tahsin (Dalaylı) Nisan 1913 tarihli
Bahriyye-i Ticâriyye Sâlnâmesi’ndeki kayıtlara göre bu tarihte Üsküdarlı Tahsin,
Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin Gayret Vapuru’nda II. Kaptan olarak görev
yapmaktaydı. 1923 tarihinde Osmanlı Seyr-i Sefain’i Türkiye Seyri Sefain
İdaresi olarak unvan değişikliği yapmıştır. Bu tarihte Üsküdarlı Kaptan Tahsin
41
de Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi kadrosunda göreve devam etmiştir. 1932
tarihine göre Ortaköy’de Yelkovan Sokak No.2 olan evde oturmaktaydı. Büyük
Mecidiye Camii (Ortaköy Camii) Muallim Naci Caddesi hemen arkasında ahşap
olan bu ev halen mevcuttur ve restore edilmiş olup, bir lokanta işletmesine
aittir. 1937 yılı tarihli bir mektubunda Ortaköy’de Değirmenci Sokak No.8’de
oturduğu görülmektedir. Kagir olan bu ev de, Ortaköy’de Çırağan Caddesi ile
Muallim Naci Caddesi’nin kesiştiği bir noktada Esma Sultan Yalısı’nın
bulunduğu semtin arka taraflarındadır.
İhtiyat II. Kaptan Tahsin Dalaylı 1940 yılı ortalarında belirgin şekilde sağlığını
kaybetmeye başlamış ve hastalığı ilerlediğinden dolayı Devlet Deniz Yolları’nın
Tophane’deki Denizyolları ve Limanları Hastahanesi’ne yatırılmıştır. Son
derece zayıflamış haldeydi ve verem şüphesi ile yoğun bir tedavi altına
alındıysa da, durumu ciddileştiğinden 27 Aralık 1940 ve 1103 Sayılı yazıyla
Hastahane Başdoktorluğundan Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme
Umum Müdürlüğü’ne acilen Ortaköy Şifa Yurdu’na nakledilmesi gerektiği
iletildi.
Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü vasıtasıyla ayni
gün Zat İşleri Müdürlüğü’ne İhtiyat İkinci Kaptan Tahsin Dalaylı’nın Ortaköy
Şifa Yurdu’na yatırılması onayı verildi ve bu müsaade Başdoktorluğa Zat İşleri
6542 Sayı ve 27 Aralık 1940 tarihli yazıyla iletilerek, hastane ücreti Devlet
Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü İdaresi’nce ödenmek
üzere Şifa Yurdu’na yatırılmasına ait Umum Müdürlük olurunun tasdikli örneği
bağlı olarak bildirildi. Ayni yazıyla hastanın hemen Şifa Yurdu’na yatırılmasına
bağlı işlemlerin hemen yapılması istendi.
Neyazıktır ki, artık çok az sayılı günler kalmıştı. Kaptan Tahsin Dalaylı
Ortaköy Şifa Yurdu’na yatırıldıktan 18 gün sonra 14 Ocak 1941 Salı günü
sabaha karşı vefat etti. Cenazesi Beylerbeyi Hamidi Evvel Camii’nde kılınan
öğle namazını müteakiben Beylerbeyi Küplüce Mezarlığı’nda defnedildi.
Gemi Sökümcüsü ve Armatör Hüseyin İlhami Söker
P. T. T. hulefasından Hamid Bey’in oğlu olan Hüseyin İlhami Söker’in 2 erkek
bir kız olmak üzere 3 kardeştiler.. I. Dünya Harbi yıllarında büyük yoksulluk
çeken aile, sonunda Fatih, Çarşamba’da oturdukları evi Emniyet Sandığı’na
42
rehin vererek harp yıllarını geçirmeğe çalıştılar. Altı sene Sultanselim
Rüşdiyesi’ne devam eden Hamidzâde Hüseyin İlhami, bu okulda Osmanlı
Tarihi, Arapça, Farsça, Coğrafya dersleri gibi Mebadi-i Hendese (Geometriye
giriş), Hesap ilmi (Aritmetik) dersleri okudu. Ailece taşındıkları Kuzguncuk’ta
babası Fransızca öğrenmesi için Musevi Cemaatine ait Kuzguncuk Alyans
İsrailit Mektebi’ne yazdırdı. Bu okulda iki sene öğrenim gördü. Babası memur
olmasını istemesine karşı gelerek evden kaçtı. Mütareke sırasında Haliç
Vapurları Şirketi tarafından kullanılır ümidi ile satın alınan ve İngilizlerin harpte
kullandıkları Amerikan denizaltı takip gemileri çok masraflı olduğu gerekçesiyle
satışa çıkarıldığında, Musevi ahbabı Sami Bali ile bu gemileri satın alıp sökmek
ve satmak suretiyle hurdacılığa başladı. Son derece tutumlu olmasından dolayı
adı “Cimri”ye çıkan Hüseyin İlhami Söker eşi Selma Hanım’la özellikle
ilkokullardaki yoksul öğrencilere erzak yardımlarıyla da anılmıştır. Hüseyin
İlhami Söker gemi kazası meydana geldiğinde, kazaya kurban giden gemiciler
için açılan yardım kampanyalarına en üst sıralardaki yardımlarıyla katılırdı.
Cumhuriyet Gazetesi’nde “Sıfırdan Milyoner olanlar; Eski gemi alıp sökerek
satan İlhâmi Söker” başlıklı söyleşi, yaşamı hakkında ayrıntılı bilgiyi ve
görüşlerini içermektedir.
Birtarafta Haliç, Balat’ta gemi sökümcülüğüyle çok yoğun olan Hüseyin
İlhami Söker, Kanlıca Koyu’nda Sipahiler Ağası Mehmed Emin Ağa Yalısı’nı
satın almakla kalmamış, Nişantaşı’nda Güzelbahçe Kliniği’ni, Cihangir’de
devrinde büyük beğeni gören Ege Bahçesi’ni de satın almıştır. Erenköy’de 7
dönümlük araziyi satın aldığı arazide tavuk çiftliği kurmuş, cins inekler ve yarış
atları yetiştirmiştir. Bu yatırımları çok başarılı bir müteşebbis olduğu kadar,
zevk sahibi olduğunu da gösterir. Cihangir’in ünlü Ege Bahçesi Susam Caddesi
sırasındaydı ve sahipleri 1933 yılına kadar Alexandros Ağaroğlu ve Anastas
Theodoridis’e ait idi. Ege Bahçesi, eski Cihangirlilerin maziyi hayal ettikleri
“Eski güzel günlerin ayrı bir dünyası” sayılırdı. Çok varlıklı olmasına rağmen
çok da tutumlu biriydi. Hergün yemeği evinden sefertasıyla gelir, yemeğini
öyle yerdi. Ama muhteşem bir adamdı.
Hüseyin İlhami Söker, gemi sökümcülüğünden sağladığı varlıkla ayni
zamanda 1959 yılında 1942 Kanada Vancouver, BC. – West Coast Shipyards
inşa “Fort Glenlyon” isimli gemiyi Söker Vapur Donatımı adına satın aldı ve
“Söker” adını verdi. Bu gemiyi 1964’de Cerrahoğulları Umumi Nakliyat
Vapurculuk ve Tic. Satın aldı ve “M.Ereğli” adını verdi. 1967’de hurda amaçlı
olarak Hüseyin İlhami Söker’e devredildi ve Haliç’te söküldü.
Bandırma Vapuru’nu Balat sahilindeki şantiyesinde söken Hüseyin İlhami
Söker, 2 Mayıs 1979 günü vefat etmiştir. Mezarı İçerenköy’deki aile
kabristanındadır.
EK- II
43
Kartal römorkörü yanılgısı
Mustafa Kemal Paşa –
Kartal Römorkörü bağlantısı bir uydurmadır.
Bu makalemin amacı, yürekleri tüm iyilikler dolu, Mustafa Kemal Paşa
inancıyla bir hizmet üretmek isteyenlerin derin yanılgısını üzüntüyle işaret
etmek ve bu vahim hatayı düzeltmek olacaktır. Ancak sıradan bir römorkör
konusunda yanılgı yaratarak tarihi tahrif etmek isteyenler olduğu gibi ve hatta
bu sıradan römorköre Türk Loydu vasıtasıyla “Onur Belgesi” verildiği de
görülmüştür.
Bu konuda defalarca yazdım. Eserler yayınladım.. Yanılgıyı Cimer’e, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı’na, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na, hatta
muhtelif resmî kurumlara da duyurdum. Sıradan Kartal Römorkörü arşiv,
belge araştırması yapılmaması yüzünden milli kahraman hale getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti yeniden doğuştur.. O’nu yaratanları minnet ve
rahmetle analım. Deniz Ticareti Tarihi’ni de belgelerden okuyarak öğrenelim.
Bu yapılmaz ise, iş gösterişe dönüşür!
Bir Kartal römorkörü dalgası yarattılar… Ben de o sırada “Mustafa Kemal
Paşa ile İstanbul’dan Samsun’a” başlıklı eserimi çalışıyordum. Koskoca Türkiye
Cumhuriyeti’nde Bandırma Vapurunun fotoğrafı bulunamıyordu.. Oysa Seyr-i
Sefain İdaresi fotoğrafları arasında albüm olarak vardı. Nedense araştırılmadı!
Kartal römorkörü yanılgısının kaynağı
Dr. Fethi Tevetoğlu’nun “Atatürk’ün Güvendiği bir kişi: Doktor Râsim Ferid
Talay” konulu makalesi. Sayfa 632 ve 633 – Yayın Tarihi 1991!
Dr. Cihat Fethi Tevetoğlu’nun Atatürk konulu asıl eseri 1971 yılında Ayyıldız
Matbaası’nda basılmış olan “Tevetoğlu, Cihat Fethi, 1916-Atatürk’le Samsun’a
çıkanlar / Fethi Tevetoğlu – Ankara : Atatürk ve Çevresi Yayınları” dır.
Dr.Fethi Tevetoğlu’nun “Doktor Rasim Ferid Talay’ı Mustafa Kemal Paşa ile
aralarında teati ettikleri mektuplarıyla naklederken, olayları da ekler. Hangi
kaynaktan yararlandığını (14) Numara ile işaretlemiştir. Belirttiği eser; Cevat
44
Abbas Gürer: Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak,
İstanbul, 1939. S.166” dır.
Cevat Abbas Gürer’in 1939 Halk Basımevi yayını olan bu eserinin 166.cı
sayfasının kopyasını aynen ve tam sayfa olarak yayınlıyorum;
Bu eserin 166.cu sayfasının tam sayfa kopyasını okurlar için aynen esere
ekledim ve Dr. Fethi Tevetoğlu’nun kaynak diye gösterdiği anlatımı da
işaretledim. Aynen şöyle yazılı; “Atatürkle ben askerî sevkiyatın bir köhne
motörü ile deniz ortasında yaslanan bu çelik ormanının içinden geçiyorduk.
Atatürk’ün zarif dudaklarından ‘Geldikleri gibi giderler’ cümlesini işittiğim
zaman; mütarekenin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal
unutmuştum.”
Kaynak gösterilen sayfada “Kartal istimbotu” diye bir nesne yok! Aksine
“Askerî Sevkiyatın bir köhne motörü ile” diyor..
Dr. Fethi Tevetoğlu, bu anlatımı değiştirmiştir..
Dr. Fethi Tevetoğlu, nedense bu anlatımı değiştirmiştir.. Bir de Kartal
istimbotu diye bir isim eklemiştir.
Bu değişikliği yapmaya neden ihtiyaç duymuştur?
Neden Askeri Sevkiyat’ın köhne bir motörü ifadesi yerine “Kartal
römorkörü” diye bir yanılgıya yönelmiştir?
Allah rahmetini üzerinden eksik etmesin, ama günümüze kadar bir
römorkör adı üzerinden nice vahim yanlışlıklara ve tarihsel skandala neden
olmuştur!
Dr. Fethi Tevetoğlu’nun bu makalesi yapılan yeni alıntılarla günümüze
kadar yanlışın doğru gibi tekrarı alışkanlık yaratmıştır. Bu hata, tarih önünde
düzeltilmek zorundadır!
45
EK- III
Karikatürist Salih Erimez
Bandırma Vapuru’nun fotoğrafı Seyr-i Sefain İdaresi fotoğraf arşivinde
bulundu halde ve bu arşivdeki fotoğraflar, fotoğraf albümleri TDİ arşivine
intikal etmesine rağmen hiçbir sorumlu bu arşivi dikkate almamıştır!
Vahim hatanın başlangıç noktası;
Karikatürist Salih Erimez’in Bandırma vapuru dediği,
fakat Bandırma Vapuru olmayan kurmaca bir vapur tablosudur!
Ressam Salih’in bir karikatürü: Beyoğlu’nda dadısıyla alışverişe çıkmış bir
hanımın peşinden giden piyasa çapkını iki erkek.. Yıl:1931
Karikatürist sanatçı Salih Erimez karikatürlerinde “S” ve daha sonraki
yıllarda “Salih” imzasını kullandı. Evi, Kadıköy Merdivenköy Mahallesi’nde idi.
Evinin olduğu sokağa “Ressam Salih Erimez Sokağı” adı verilmiştir.
Karikatürlerini “Tarihten Çizgiler” isimli bir eserde neşretti. Cumhuriyet
Gazetesi’nde 1960 yılında “Bir Çiçekle Yaz olmaz” başlığını verdiği çizgi romanı
yer almıştır. 1967 yılında “Papağan” mizah dergisinde toplanan devrin ünlü
karikatüristlerinden biri olmuştur. Karikatürlerini “Ne idik; ne olduk?” başlıklı
eserinde yayınlamıştır.
Karikatürist Salih Erimez’in kimliğini anlatan tanıtımda şöyle
yazıyor;“Karikatürist. (1901 – 1974) İstanbul Erkek Lisesi ve Viyana güzel
sanatlar akademisi mezunudur. Cumhuriyet, Papağan, Akbaba, Son Saat, Yeni
Ses, İkdam, Zaman, Yedigün, Karikatür, Şaka, Akşam, Dünya, Nasreddin Hoca,
Tercüman gibi dergilerde ve gazetelerde çalıştı. Uzun yıllar Tarihten
46
Çizgiler başlığını taşıyan, Osmanlı İmparatorluğu devri yaşantılarını yansıtan
karikatürler çizdi. Uzun yıllar sonra da tarih çizgilerini albüm haline getirdi.”
Collins veya sair uluslar arası lûgatlarda “Karikatürist” şöyle tanımlanıyor;
“Sosyal, politik ya da kendi oluşturduğu tiplerde olayları ve kişileri tasvir
ederek karikatürler çizen kişidir.” Bir başka değerlendirmeye göre, “Karikatür
yapan ressamdır”
Hikmet Münir Ebcioğlu, Karikatürist Salih Erimez’i şöyle anlatmıştır;1
“Otuzla kırk yaş arasında, otuzdan daha uzak, kırka daha yakın karikatür
sanatkârlarımızdan biri de Salih Erimez’in yaptığı karikatür kompozisyonları,
millî inkılâp sahamızda en şayanı dikkat hizmetlerden biri sayılacak eserlerdir.
Bu kıymetli sanatkâr bize, dünkü Türk cemiyeti ile bugünkü arasındaki farkı, en
muktedir muharrirlerin yazılarından çok daha kuvvetle göstermeye muvaffak
olmuştur denebilir. Bu sebeple, ‘dün’ ün hayatını tetkik için okumadığı eski
eser, konuşmadığı yaşlı insan kalmamıştır.
Bugünkü Cumhuriyet devrinde, bir mektebin üstün hususiyetlerini mi
göstermek istiyor? Salih Erimez falakası, hocası, kalfası ve çoraplı, cüppeli
talebesiyle dünkü mektebin iptidaî, gülünç halini tasvir eden bir karikatür
çizer… Bugünkü imtihanların dürüst ve isabetli mahiyetini mi anlatmak istiyor?
Eski zamanlarda bir mektep talebesinin, sınıf geçmek için, hiç bir suale cevap
veremediği halde, meselâ “Padişahım çok yaşa!” diye haykırmayı akıl ederek,
korkak mümeyizlerin müdahaneci zaaflarını avlamak suretiyle imtihanı
kazanmak şeklindeki komik ahvalini canlandırır. Eski zamanların hayatını
tetkikte, karısının, yine tetkik ve araştırma neticesinde elde ettiği bilgiç en
istifade eder. Yedi yaşında kendisi gibi resme âşık oğlunun bu istidadım
ilerletmek, başlıca zevklerinden biridir.

Karikatürist Salih Erimez’in “Tarihten çizgiler” başlıklı
eserinde topladığı karikatürlerinden biri;
“Hassa Ordusu Müşirliğine tayin edilen Şehzadenin kılıç talimi.”
İstanbulludur; Anadolu yakasında sakin bir evi vardır. Yaz kış orada oturur.
İnkılâp tarihini mukayeseli surette canlandıran “Ne idik; ne olduk?” isimli üç
yüzü mütecaviz karikatürden mürekkep eserlerini bir servet itinasıyla
koleksiyonları arasında saklar. Kütüphanesinin başlıca ziynetlerini Ahmet
47
Rasim, Hüseyin Rahmi, Sermet Muhtar, Ömer Rıza, Ercüment Ekrem, Refik
Halid gibi hem yeni hem eski içtimai hayatımızın en mühim hususiyetlerini
göstermiş müelliflerin eserleri teşkil etmektedir. Bir karikatür kompozisyonu
üzerinde asgarî dört saat çalışmaktadır. On beş seneden beri karikatür yapıyor.
Buğday renkli, orta boylu, zarif giyinir ve ağır hareketlidir. İlk bakışta göze
çarpan gümrah, mütecaviz kaşları, sakin fakat mânâlı yüzüne hususî bir heybet
vermektedir.”2
T.İşBankası Kültür Yayınları’ndan olan “50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü”
başlıklı eserde “Osmanlı toplum düzenin ‘Komik’ yönleri ‘Tarihten Çizgileri’yle
uzun yıllar Salih Erimez’de yansır.” övgüsü ve karikatürist olarak sanatçı yanı
ifade edilmiştir. Diğer kaynaklarda da benzer övgüler ve değerlendirmeler hep
sanatçının karikatürist olarak gösterdiği başarı üzerinedir. 3

Mülga TDİ Genel Müdürlük Binasındaki Kültür ve Sanat Merkezi’nde
teşhir edilmeyen tablolar
Bir zamanlar Karaköy’deki TDİ Genel Müdürlük binası girişi sol kısmında
olan Denizcilik Kültür ve Sanat Merkezi de TDİ’nin özelleştirilmesi sırasında
dağıtılmış olup, artık mevcut değildir. Bu merkeze ait envanterin kopyası
benim arşivimdedir. Bu envantere göre; Diyarbekirli Tahsin, Şemsi Aral,
Ayetullah Sümer, Hüseyin Cahit Derman, Sami Lim, Şevket Dağ, Nazlı Ecevit,
İbrahim Çallı, İzzet Kenzler, Cevat Dereli gibi çok tanınmış Türk ressamların
eserleri yanında, ayrıca 1947 tarihinde Rod Cladus, Harry Pandeli imzalı iki
tablo daha ilave edilmiştir. Tanınmış ressamların sayısı 2’yi geçmeyen tabloları
yanında Salih Erimez’in 31 adet tablosu oluşu, ancak sanatçının birbiri
ardından bir vapur tablosu yapıp bunu idareye kolaylıkla satması olarak
değerlendirilebilir!
TDİ Genel Müdürlük Binası’nda Karikatürist Salih Erimez’in 31 yağlıboya
gemi tablosu kayıtlı iken tablolarının 29’u depoda muhafaza edilmekteydi.
Geri kalan 2 tablodan “Bandırma Vapuru” adını verdiği tablo, (Envanter
No.39, Demirbaş No. 2294) Genel Müdürlüğün giriş katında solda yeralan
Kültür ve Sanat Merkezi adı verilen “Müze” de yer almıştır. Diğer ressamların
eserleri odalarda veya koridorlarda asılı bulunuyordu. Ayrıca, İzzet Kenzler
imzalı 3, Ayetullah Sümer imzalı 2, Diyarbekirli Tahsin imzalı 2, diğer tanınmış
ressamlara ait 1 tablo varken, Salih Erimez’e ait 31 tablo oluşu dikkat
çekicidir.
“TDİ Özel Müzesi” olarak tanımlanan bu sanat merkezindeki her obje Kültür
Bakanlığı Anıtlar Müzeler Genel Müdürlüğü Özel Müze Eser Envanter
Defteri’nde kayıtlıydı. Ticaret gemileri konulu en fazla yağlı boya tablosu olan
sanatçı Salih Erimez’dir. Envanterde tespit ettiğim üzere sayıları 31 olan Salih
imzalı bu tablolardaki gemilerin hemen tamamı, çizimleri açısından maalesef
endazeden yoksun, ölçüleri uyumsuz, velhasıl çok genel hatları ile ve son
derece basit resmedilmiş tablolardır.
Sanatçının karikatür dışında yağlıboya olarak çalıştığı eserler sadece TDİ
envanterindeki bu gemi tabloları olmuştur. Seçtiği gemiler; Ege, Babil, Bahr-ı
Cedid, Gelibolu, Gemlik, Hayrettin, Hereke, Kaplan, Karaköy, Kılıçali, Konya,
Maltepe, Marmara, Marmara 1, Medar-ı Tevfik, Musul, Sadıkzâde, Selanik,
Selanik 1, Şehber, Vesile-i Ticaret, Akdeniz, Tayyar, Tarabya, Hudeyde, Canik,
48
Bandırma, Büyükada, Cumhuriyet, Heybeli, Maltepe idi. Bunların, sanatçının
karikatürist olarak başarıları yanında çok iptidai oluşunu belirtmek çaresizdir.
Karikatürist Salih’in “Bandırma Vapuru” adını verdiği tek yağlıboya tablosu
“Bu vapur Bandırma vapuru mu, değil mi” diye bakılmaksızın en mutena bir
köşede, 19 Mayıs 1919 adına ayrı bir bölümde teşhir düzeninde yeraldı.
Nitekim “Müzenin Batıya Bakan Cadde Duvarının Ortasında asılı” olup, müzeyi
gezenlerin 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan Bandırma Vapuru diye
seyrettiği bir öngörünümlü alandaydı!
Karikatürist Salih Erimez’in karikatür sanatında unutulmaz başarısına,
ustalığına, hiciv yoluyla, nükteyle verdiği ve biçimlendirdiği kişilere karşın,
neden özellikle armatörlere ait vapurların tablolarını yapmaya yöneldiği ve
bunları Münakalat Vekaleti Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletmesi Umum
Müdürlüğü zamanından başlayarak TDİ’ye kadar gelen bir devlet kurumunun
neden incelemeden tümüyle sahiplendiği soru işareti olarak duruyor! Olumlu
bir cevap şu alabilir; Bu tabloların 2’si hariç hepsi depodaydı.
Tablolarını teker teker inceledim; Allah bu sanatçımıza rahmetini eksik
etmesin diye dua edeceğim. Fakat bu tablolardaki gemilerin endazesi, aslı ile
karşılaştırıldığında alabildiğine başarısız bir çizim nedeniyle, zaten çok sıradan
kalmakta. Sonuçta Salih imzalı “Bandırma vapuru” tablosu ülkeye yayılacak
vahim bir hataya neden olmuştur!
T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından
zamanında bu sanat merkezinin envanter kaydı yapılmıştır. Nevar ki resimler
için “Eni boyu veya bakımsız, bazı çatlaklar var..” gibi bilgiler dışında eserin
resim sanatı niteliği hakkında hiçbir değerlendirme yapılmamıştır.
Karikatürist Salih Erimez’in gemiler veya başka konularda yağlıboya
tabloları var mıdır konusunda defalarca araştırma yaptım. Müzayede
katologlarını inceledim, eserleri neler ise bunlara ulaştım. TDİ envanterindeki
bu vapur tabloları dışında “Salih” imzalı başkaca yağlıboya hiçbir gemi tablosu
yok! Bu tablolar, gemileri yansıtmıyor. Bu çarpıklık, sanatçının diğer
tablolarındaki vapurlarda görülmektedir. Tablolarını, gemilerin fotoğraflarıyla
karşılaştırdım. Nitekim; bir zamanlar TDİ Genel Müdürlük binasında depoda
saklanan tablolarından biri olan “Hudeyde Vapuru” tablosu, Hudeyde
vapurunun fotoğrafı ile kıyaslandığında, Karikatürist Salih Erimez’in Hudeyde
vapuru ile alâkası olmayan, fakat Hudeyde Vapuru dediği ve çok başarısız
çizilmiş bir vapur tablosu ile karşılaşılmaktadır.
TDİ’nin özelleştirilmesiyle Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki tüm objeler
muhtelif devlet sanat kurumlarına dağıtılmıştır. Bunlar arasında yeralan
“Bandırma Vapuru” adlı tablo, Resim ve Heykel Müzesi arşivine devredilmiştir.
Bu noktada yetkililerin bu tabloyu ola ki bir gün sergilerlerse, enazından altına
veya kenarına bu tablonun Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan Samsun’a
götüren Bandırma Vapuru olmadığını uyarı olarak yazmaları, vahim hatanın
devamını önlemek adına ciddi bir sorumluluk olmalıdır. Ayrıca bu tablolar,
ileriki yıllarda başka hatalara neden olmaması amacıyla, resim sanatı açısından
değerlendirmek kaydıyla ve gemiler konusunda izahat verilmek suretiyle
açıklanmalıdır!

49

1 Hikmet Münir Ebcioğlu; “Bizi güldüren Sanatkârlar: Ramiz Gökçe-Cemal
Nadir-Salih Erimez”, Yeni Mecmua, 1939, Sayı 61.
2 Salih Erimez-Türk Mizahının Öncüleri, Milliyet, 28.08.1981; Erdem Zekeriya
İskenderoğlu, Veli Koç; Belediye Hizmetlerinin Karikatürlerle 100 Yılı (1872 –
1972); Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları Kitap No.43, Yıl 2017.
3 Cumhuriyetin Ellinci Yılı Dizisi 14; 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü,
T.İşBankası Kültür Yayınları.
DİP NOTLARI
1 Prof.Dr. Tolga Başak; “Mondros Mütarekesi Görüşmelerine İlişkin İngiliz
Kayıtları Ve Görüşmelerle İlgili Değerlendirmeler” , Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi XVIII/Özel Sayı (2018), Atatürk Üniversitesi, Atatürk
İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü.
2 Recaizade Mahmut Ekrem; “Araba Sevdası”, 1896;İletişim Yayınları, 2004.
3 Prof.Dr. İlhan Ekinci; “Osmanlı’da Yabancı Vapur Kumpanyaları
ve İmajları Hakkında”, Kebikec Dergi Yıl. 2006, Sayı 21.
4 Ahmet İhsan; “Matbuat Hatıralarım 1888-1914”, T.İk Kültür Yayınları 2012.
5 Tarık Saygı; “General Charles Thowsend ve Türkler”, Doktora Tez, 2006.
6
John Foster Fraser; “The Land of Weiled Women”, Cassell, London, 1911.
David Fromkin; “Barışa Son Veren Barış”- Yayına hazırlayan: Şemsi Yeğin,
Epsilon Yayınevi, 2004.
Paul C. Helmreich; “From Paris Sevres: The Partition of the Ottoman Empire at
the Peace Conference of 1919-1920”, Colombus Ohio, Ohio State University
Press 1974.
Blackwood’s Magazine; “A bow with two strings -İki telli bir yay” Haziran 1934.
7 Rauf Orbay; “Cehennem Değirmeni- Siyasi Hatıralarım”, Emre Yayınevi, 1993.
8 Ahmet İzzet Paşa; “Feryadım”, Timaş Yayınları 2019.
9 Cevad Abbas (Gürer); “Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin tarihinden
birkaç yaprak”, İstanbul Halk Basımevi, 1939; Sf. 164-165;
-Turgut Gürer; “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer”, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 2017.
10 Ulus Gazetesi 20 Mayıs 1947.
11 Devlet Denizyolları İdaresi Umumi Arşivi., “Aziz Atatürk’ü 16 Mayıs 1919’da
İstanbul’dan alarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkaran tarihî Bandırma
Vapuru’nun personel listesidir”.
12 Naci Çavdar; “Birinci Dünya Harbi Sonunda İstanbul’da Kömür Kıtlığı Ve Buna
Bağlı Sıkıntılara Çözüm Arayışları”, Atam Dergi, Sayı:7, Yıl 2014.
Ertan Ünal; “Haydarpaşa’daki Büyük Facia”, Popüler Tarih Dergisi Eylül 2002
Sayısı.
50
KAYNAKÇA

  • Murat Bardakçı; “Şahbaba”- Samsun Belgeleri, Pan Yayıncılık, 1998.
  • Falih Rıfkı Atay; “Batış Yılları”, “Kurtuluş”, Pozitif Yayınları, 2008-2011.
  • Falih Rıfkı Atay; “Çankaya”, Pozitif Yayınları, Kasım 2012.
  • Osman Öndeş; “Modalı Vitol Ailesi”, Tarihçi Yayınevi, 3.Baskı.2017.
  • Yrd. Doç. Dr. Necati Çavdar; “Birinci Dünya Harbi Sonunda İstanbul’da kömür
    kıtlığı ve buna bağlı sıkıntılara çözüm arayışları”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi
    Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü / Tokat, Temmuz 2014 Sayı 89.
  • John Godolphin Bennett; “Withness”, Turn Stone Books, Londra 1974.
    -Çiçek Öztek; “Tanık”, YKY Yayını 2006. John Foster Fraser; “Constantinople” –
    “The Illustrated War News, Cilt X, Sf.932-933. Sir Edwin Pears; “Life of Abdul
    Hamid”, “Fourty Years in Constantinople – 1873-1915”, Herbert Jenkins Ltd.
    Arundel Place Hay Market; London, 1916.
    -Yaşar Karaduman; “Atatürk’ü Samsun’a Götürdük”; Röportaj: Kerim Kelleci –
    Songül Altun, İlayda Erol; Ünye Kent Gazetesi, 2014.
  • Dr. Nejat Tarakçı, “Bandırma Vapurunun Hikâyesi”, Deniz Tarihçisi ve
    Jeopolitikçi; – Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri II,
    Cumhuriyet Kitapları s. 33.
  • Oktan Keleş; “Kız Kulesi 1919”, 31 Temmuz 2012., Cumhuriyet, Milliyet, Ulus
    Gazeteleri arşivi.
  • Lloyd’s Register of Shipping. Clyde Built Ships. Tyne Built Ships. Tees Built
    Ships. Greek Shipping Miracle arşivi.
  • T.D.İ. Arşivi.
  • Ahmet Güleryüz; “Ertuğrul, Savarona ve Türk Devlet Yatları”, Denizler
    Kitapevi, 2007.
  • Prof.Dr. İlhan Ekinci; “Osmanlı’da Yabancı Vapur Kumpanyaları ve
    İmajları Hakkında”, Kebikec Dergi Yıl. 2006, Sayı 21.
  • Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay; “Çanakkale’de Batan Gemilerin Enkazının
    Çıkarılması ve Satılması”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü
    Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 54, Sayfa: 001-024 Yayın Tarihi: 2013 Sf.242
  • Ertan Ünal; “Haydarpaşa’daki Büyük Facia” , Popüler Tarih Dergisi, Eylül
    2002.
  • Baha Özler; “Haydarpaşa Garı’nı havaya uçuran adamı tanıdım”, Yıllarboyu
    Tarih Dergisi Ekim 1980.
  • Prof.Dr. Dursun Kırbaş, Berkan Serdel, Can Koyak;“Birinci Dünya Savaşı’nda
    Ermeni Hekimler”,Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi 2015, ss.115-135.
  • Candan Badem; “Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin, 1878-1918” Aras
    Yayınevi,2020.
  • Bernd Langensiepen- Ahmet Güleryüz ; “Osmanlı Donanması 1828 -1923” ,
    Denizler kitabevi, 2007.
  • Blackwood’s Magazine; “A bow with two strings” Haziran 1934.
  • Doç. Dr. Candan Badem; “Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin, 1878-
    1918”, Aras Yayınevi, 2018.
  • “General Allenby’nin Hatıratı” – Hazırlayan FarukYılmaz, İz Yayınları, 2013.
    51
    Cevad Abbas (Gürer); “Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk’ün Zengin tarihinden birkaç
    yaprak” İstanbul Halk Basımevi, 1939; Sf. 164-165;
  • Andrew Mango; “Atatürk”, Sabah kitapları, İstanbul, 2000,S.193.
  • Prof. Dr. Tolga Başak ; “Mondros Müterekesi ve Uygulama Günlüğü”, IQ
    Kültür Sanat Yayıncılık,İstanbul,2013.
    7 Rauf Orbay; “Cehennem Değirmeni- Siyasi Hatıralarım”, Emre Yayınevi, 1993.
  • Briton Cooper Bush; “Mudros to Lausanne; Britain’s Frontier in West Asia;
    1918- 1923” State University of New York Press, Albany, 1976.
  • Resul Yavuz / Danışman; “Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Sevr Barış
    Antlaşması’na Giden Süreçte Türk Diplomasisi” – Dokuz Eylül Üniversitesi
    Atatürk İlke Ve İnkılapları Tarihi Enstitüsü 2016,Doktora Tezi .
  • Abdurrahman Bozkurt; “İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi”
    Doktora Tezi, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilimdalı 2009.
  • Osman Öndeş; “Vahdeddin’in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor”, Timaş Yayınevi,
    3.Baskı 2017.
  • Ahmed İzzet Paşa;“Feryadım” 1 ve 2 Cildler, Nehir Yayınları 1992-1993.
  • Ahmet Semih Mümtaz;“Hayal Olmuş Hakikatler”, İbrahim Hilmi Çırağan,
    Hilmi Kitabevi, İstanbul 1948.
  • Cemal Kutay; “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Yüzyılımızda Bir İnsan- Hüseyin
    Rauf Orbay (1881-1964)”, Kazancı Yayıncılık, 1992.
  • Cemal Kutay; “150’likler Faciası”, Sıralar Matbaası, Ankara, 1955.
  • Turgut Gürer; “Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer – Cepheden Meclise
    Büyük Önder ile 24 Yıl”, Gürer Yayınları, 2008,İstanbul.
  • Falih Rıfkı Atay; “Atatürk’ün bana anlattıkları /Mustafa Kemal’in Ağzından
    Vahidettin”, Pozitif Yayınları 2008.
  • Murat Bardakçı; “İddialar ve Cevaplar”, Haber Türk, 19 Mayıs 2014.
  • Murat Bardakçı; “100.Yıldönümünü Kutladığımız 19 Mayıs’ın sembol gemisi
    Bandırma Vapuru’nun ikinci kaptanının Atatürk’e yazdığı açlık ve sefalet
    mektupları”, Haber Türk, 7 Mayıs 2019.
  • Dr.Fethi Tevetoğlu; “Atatürk’le Samsun’a Çıkanlar”, Kültür ve Turizm
    Bakanlığı Yayınları No.757. 1987.

29-06-2023 – OSMAN ÖZDEŞ

13
A+
A-
REKLAM ALANI