Mysia ,Miletopolis,Kirmasti, Mustafakemalpaşa

Mysia ,Miletopolis,Kirmasti, Mustafakemalpaşa
REKLAM ALANI

Günümüzde Bursa iline bağlı bir ilçe konumunda bulunan alanın, kuzeyinde Karacabey Ovası, kuzeydoğusunda Apolloniatis Gölü (Ulubat gölü), doğusunda Mysia Olympos’u (Uludağ), Kızılelma Dağı, Kirmasti Çayı ve Orhaneli Çayı yer alır. Güneydoğusunda uzayıp giden Kirmasti Çayı’nın devamı ve Bakacak Tepesi, güneyinde Çataltepe mevkiinde yer alan Suuçtu Şelalesi vardır. Güneybatısında Makestos (Simav Çayı), batısında Poimanenon Antik Kenti (Eski Manyas) ve kuzeybatısında Daskyleion Antik Kenti yer almaktadır. Bölgenin jeopolitik ve coğrafi konumu önemini arttırmaktadır.
Eski adı Kirmasti olarak bilinen Mustafakemalpaşa’nın, yeryüzü ölçümü 1731 kilometrekaredir ve güncel nüfusu 102.000 kişidir. Biri merkez belediye olmak üzere, 7 tane belediyesi bulunan ve 104 tane köye sahip ilçenin rakımı 30-40 metre olmakla beraber en yüksek noktası Çataltepe’dir. Mustafakemalpaşa’da şuanda bulunan başlıca akarsular Mustafakemalpaşa Çayı (Kirmasti), Küçük Karadere Çayı ve Soldere Çayı’dır. İlçenin büyük bölümü ormanlarla kaplıdır.
Günümüzde Mustafakemalpaşa ilçesinin kapsadığı topraklar, antik dönemlerden bu yana sahip olduğu konum nedeni ile birçok uygarlık için, önemli bir yere sahip olmuştur. Günümüzde bunulan bölgelerden, Marmara Bölgesi ile Batı İç Anadolu ve Ege bölgeleri arasındaki kentleri birbirine bağlayan ulaşım güzergâhında yer almaktadır. Bu sebepten, bu topraklar antik dönemde de Mysia Bölgesini, Aeolis ve Lydia Bölgelerine bağlayan ulaşım yolu üzerinde bulunuyordu. Bu güzergâhta bulunan kentler de diğer imparatorluklar, medeniyetler ve polis kentleri için önem arz etmekteydi. İlçedeki en eski yerleşimin ilçeye 5 kilometre uzaklıkta bulunan, Miletopolis kentinde olduğu düşünülmektedir . Milattan sonra bir diğer yerleşim yeri ise eski adı ile Kirmasti/Klemastorya kasabasıdır.
Konumuz olan Bursa ili’ne bağlı Mustafakemalpaşa ilçesinin arkeolojik incelemesini yapabilmek için öncelikle antik dönemde içerisinde bulunduğu Mysia Bölgesinin siyasi tarihine gerekecektir. Çünkü bölgede kurulmuş olan kentlerin siyasi tarihide, bölgenin siyasi tarihi ile doğrudan ilişkilidir. Antik dönemde var olan kentlerin siyasi olarak el değiştirmeleri ve egemenlik savaşları yaşamaları, kentler için varlıklarını sürdürebilmede büyük önem arz etmektedir.

1.2. MYSİA BÖLGESİNİN KONUMU, SİYASİ GELİŞİMİ VE
MUSTAFAKEMALPAŞA

Mysia bölgesi günümüzde Güney Marmara Bölgesi ve azda olsa Kuzey Ege bölgelerini kapsamaktadır. Bölgenin sınırlarını tam olarak çizmek zor olsada günümüz illerinden Çanakkale’nin Doğusu, Balıkesir’in neredeyse tamamı ve Bursa ilinin güneyi ile doğusu Antik Mysia Bölgesine dahildir.
Bölgenin kuzeyinde Thrace (Trakya), kuzeydoğuda Bithynia doğuda Phrygia güneyde Aeolis ve Lydia Bölgeleri, batıda ise Troia bölgesi ile komşudur. Bölgenin önemli antik kentleri Lampsakos, Priapos, Zeleia, Daskleion, Stratonikeia, Dascylium, Pergamon, Assos, Perperene, Teuthrania, Adramytteion, Antandros, Kyzikos (Erdek), Abydos, Apllonia ad Rhyndacum (Gölyazı), Apameia-Myrleia (Mudanya), Kios (Gemlik), Nikaia (İznik), Apolyont (Uluabat), Hadrianoi ad Olympum (Orhaneli) ve Mustafakemalpaşa (Miletopolis)’tir. Bu kentler Helenistik ve Roma Döneminde Miletopolis’e coğrafya olarak yakın ve siyasi olarakta bölgenin önemli antik kentlerindendir. Bölgede farklı zamanlarda farklı uygarlıklar hüküm sürmüş ve hâkimiyet sürekli el değiştirmiştir.
Anadolu coğrafyasına M.Ö. 8. ve 9.yüzyıllarda farklı kavimler, göçler gerçekleştirmişlerdir. Mysia bölgesinde yaşayan Mysialıların kökenlerine bakıldığında, Thraklar’ın soyundan geldikleri düşünülmektedir. Thraklar, balkanlar üzerinden Anadoluya gelmiş ve bu topraklara yerleşmişlerdir. Bu topluluk Troia savaşı (M.Ö. 1184) sonrası bölgeye göç ederek buraya yerleşmiş ve bölgede yaşamaya başlamışlardır. Günümüzde de bilinen Trakya bölgesi, Thrakların Anadoluya geçiş güzergâhında yer almaktadır. Bölgeye bu isimin verilmesinde ise Thraklardan etkilenilmiş olma ihtimali kesin olmamakla birlikte vardır ve oldukça yüksektir.
Bu tarihsel süreç içerisinde Mysia toprakları içerisinde bulunan kentler, birçok kez Mielotopolis gibi el değiştirmiş ve farklı medeniyetlerin buyruğu altında kalmıştır. Bölgede meydana gelen siyasi değişikler kentlerin, zaman zaman zenginleşmesine, zaman zamanda savaşlar sebebi ile zayıflamasına neden olmuştur. Antik dönemde Mysia bölgesi içerisinde yer alan bugünkü Mustafakemalpaşa ilçesi (Miletopolis-Kirmasti) iki tane yerleşime ev sahipliği yapmıştır. Fakat kentlerin aynı zaman diliminde var olup olmadıkları henüz belli olamamıştır.
İlçenin en eski yerleşimi, ilçe merkezine 5 kilometre uzaklıkta Melde Bayırı/Üç karnalar’da bulunan Miletopolis antik kentidir. Miletopolis’in konumu ile ilgili geniş kapsamlı kazı çalışmaları yapılmamış olsada Melde Bayırı Mevkiinde kente ait kalıntılara rastlanılmıştır.
Kirmasti kasabası, Miletopolis Antik Kenti gibi eski bir yerleşim yeri olup, Mustafakemalpaşa sınırları içerisinde yer almaktadır ve ilçenin eski adıdır. Kirmasti, ilçede bulunan Lalaşahin mahallesi mevkiinde, Kirmasti Çayı’nı gören bir tepe yamacına ve etrafına kurulduğu düşünülmektedir. M.S. 300-330 yıllarında yerleşimin başladığı varsayılan Kirmasti kasabasında da arkeolojik araştırmalar devam etmektedir.

Şahin, Figürliche Grabstelen und Weihreliefs aus Miletupolis, s. 180.
Kültür Bakanlığı, Arkeoloji Türk Dergisi, Miletopolis Harfiyat Raporu, 1977, s. 5-39.
Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, 1985, s. 217.
Bülbül, MÖ. 2. Binyılda Mysia Bölgesi ve Mysialılar, s. 5.

Bean, 1997 Aegean Turkey, Çev. İnci Delemen, 1997.

Hititler döneminde Mysia Bölgqesi Assuva adı ile anılıyordu. Geç Hitit’ten daha sonra, Kafkaslar üzerinden geldiği düşünülen Frigyalılar, bölgeye hakim olmuş ve Anadoluya doğru yayılmacı politika izleyerek bölgede yönetici konumuna gelmişlerdir. Frigyalılar da Kimmerler tarafından yenilerek dağılmış, parçalanmışlardır (M.Ö. 676). Bu parçalanmış halde bulunan topluluklar farklı coğrafyalara göç etmiş kalanlar ise M. Ö. 7.yüzyılda Lydia Krallığı’nın gücünü kabul etmek zorunda kalmışlardır. M.Ö. 6.yüzyıl içeresinde ise bölgede yer alan kentlerin çoğu Lydia egemenliği altına girmişti. Lydia uygarlığının güçlendiği zamanlarda doğuda da bir başka güç olan Pers Medeniyeti yükselmeye devam ediyordu.
M.Ö. 546 yılında Lydia krallığına tehdit oluşturan Perslerle savaşmaya başlayan Lydialılar, savaşların sonunda Pers Kralı Kroisos’a karşı savaşı kaybederek yok oldu ve Lydia nın başkenti Sardes Antik Kenti, Pers Medeniyeti’ nin satraplığı haline dönüştü. Artık Perslilere ait satraplık olan Sardes kenti olasılıkla bölgede bulunan diğer kentlerinde yöneticisi konumuna gelmişti. Mysia bölgesinde artık Persliler söz sahibi idi.
Perslilerin zaferinden sonra bu konuya bir çözüm bulmak isteyen Atinalılar, Pers istilalarından topraklarını koruyabilmek için, bölgede yaşayan kentlerle birlikte birlik kurmaya karar verdiler. M.Ö. 478 yılında adını kurulan birliğin merkezi olan Delos adasından alan ve yaklaşık 300’ü bulan kentler ile beraber Attik- Delos Deniz Birliği kuruldu.
Attik-Delos Deniz Birliğinin kurulması Atina ile Persliler arasında M.Ö. 431 ile M.Ö. 404 yılları arasında sürecek olan Peleponessos Savaşı’nın yaşanmasına neden oldu. Fakat bu da Perslileri durdurmak için yeterli olmadı ve savaş devam etti. Atinalılar yeniden birleşerek Perslileri yenmek istiyorlardı ve lider olarak Makedon Kral Büyük İskender’in babası II. Philippos’u seçmişlerdi. Fakat Kral II. Philippos, kısa süre sonra bir suikaste uğrayarak öldürüldü. Yerine intikam almak üzere oğlu olan Büyük İskender geçti.
M.Ö. 334 yılında Granikos savaşı ile başlayan ve uzun yıllar sürecek olan Büyük İskender Pers savaşları sonunda, Büyük İskender Pers hükümdarı III. Darius’u yenerek bölgedeki Pers İmparatorluğuna son vermiştir ve bu topraklarda hakimiyeti eline almıştır.
Büyük iskender’in ölümünden sonra ise ordusunda bulunan komutanları (Antigonos, Seleukos, Lysimakhos) kendi arasında bir rekabet içerisine girmişlerdir ve kalan topraklara sahip olmak istemişlerdir. Makedon komutanlar Seleukos ve Lysimakhos’un birleşmesi ile öncelikle Antigonos M.Ö. 301 yılında yapılan savaşta öldürülür . Kalan topraklar ise Seleukos ve Lysimakhos arasında paylaşılır. Fakat bu büyük güç savaşında komutanlar daha fazlasını istemetedirler. M.Ö. 281 yılında Kurupedion savaşında Makedon komutan Lysimakhos’u yenen Seleukoslular bölgenin yeni hakimi olmuşlardır. M.Ö. 3.yüzyılda da Miletopolis kenti artık Seleukosların hakimiyetinde bulunuyordu.
M.Ö 3.yüzyılın son çeyreği ile M.Ö. 2.yüzyıl içerisinde Galatlıların başta Roma olmak üzere, batı anadoluda yer alan polis kentlere karşı yapmış oldukları istila hareketleri, dönemselde olsa kentlerde bir durgunluk dönemi yaşatması olağandır.
M.Ö. 190 yılında ise Magnesia yakınlarında karşı karşıya gelen Romalılar ve Seleukoslular olmuşlardır. Romalılar müttefik olarak yanlarında bulunan Bergama Krallığı ile Seleukoslularla savaşmış ve bu savaştan galibiyetle ayrılmışlardır.
Savaşın ardından Mysia Bölgesinde polis devletleri aracılığı ile Roma söz sahibi olmuştur. M.Ö. 188 yılında ise Roma ile Seleuokoslular arasında yapılan Apameia Barışı ile Seleoukoslular ağır vergiler ödemeye mahkûm edilmişti ve toprakları paylaşılmıştı. Seleukos toprakları ve Mysia Bölgesi artık Anadoluda en büyük güç haline gelen Bergama Krallığının elinde bulunuyordu.
Roma İmparatorluğunu kurulması ile birlikte Batı Anadoluda yer alan kentler ve Mysia Bölgesi kentleri artık Roma’ya bağlı bir polis devleti idiler. M.Ö. 64 – M.S. 24 yılları arasında yaşamış olan antik dönem yazarı Strabon ise, Miletoplis’in M. S. 1. Yüzyıl içinde Kyzikos eğemenliğinde olduğundan bahseder.
Roma İmparatoru Hadrianus (M.S. 116 – M.S. 138) kenti imparator olduğu dönemde ziyaret etmiştir. 1975 yılında yapılan kazılarda İmparator Hadrian adına basılmış sikkeler bulunmuştur. Yaşanmış olan depremler, doğal afetler ya da savaşlar, kentlerin zayıflamasına sebep oluyordu. İmparatorda kentleri gezerek, onlara yardımlarda bulunuyordu. Kentler bu yardımlara karşılık imparator adına şölenler düzenlemekte, tapınaklar adamakta ve imparator adlarına sikkeler basmaktaydılar. Tüm bunlar M.S. 2.yüzyılda Miletopolis’in maddi olarak hala iyi durumda olduğunu, merkez yöetimi ile ilişkilerinin iyi olduğunu ve varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
İlerleyen zamanlarda Mysia Bölgesi, Doğu Roma’nın etkisi altında varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Fakat Romalılardan sonra Mietopolis Antik Kenti etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Roma Devletinden sonra Bizans Devleti bölgede söz sahibi olmuş ve bölgedeki ihtişam ve zenginlik iyiden iyiye azalmaya başlamıştır.
Bölgede, 1081 yılında başlayan Büyük Selçuklu Dönemi 1097 yılında meydana gelen Haçlı seferleri sonrasında sona ermiştir. Daha sonra ise beylikler döneminde, Karesioğulları beyliği sonrasında ise Osmanlı İmparatorluğu sınırlarını belirttiğimiz Mysia bölgesinin ilerleyen zamanlardaki yöneticileri olmuşlardır ve günümüz sınırları meydana gelmiştir.
Mustafakemalpaşa ilçesinde antik dönemde birden fazla yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Fakat bu yerleşimlerle ilgili pek az arkeolojik bulgu ve yazılı kaynak bulunmaktadır. Bölgedeki ilk yerleşim yeri olan Miletopolis ile diğer yerleşim yeri olan Kirmasti Çayı üzerinde bulunan ve köprünün doğu yakasındaki tepe sırtlarında ilk yerleşiminin olduğu düşünülen Kirmasti arasında bir ilişki olup olmadığı henüz bilinmemektedir.
Miletopolis’in konumu ile ilgili tartışmalar uzun süre devam etmiştir. İlk iddia Miletopolis’in bugünkü Karacabey (Mihaliç)’in olduğu yerde bulunduğudur. Fakat farklı görüşlerde vardır. Kentin Apolloniatis (Ulubat) Gölü’ne yakın olması gerektiği birçok yazar tarafından belirtilsede 1975 yılında yapılan İstanbul-Bursa arasındaki yol çalışması sırasında ortaya çıkan arkeolojik bulgular Mustafakemalpaşa’nın Kuzeybatısında bulunan Melde Bayırı / Üç Kurnalar Mevkiinde olduğunu göstermiştir. Miletopolis Antik kenti, M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren yerleşim yeri olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Fakat yerleşimin ne zaman sona erdiği veya kentin ne zaman terk edildiği ile ilgili bilgi sahibi olduğumuz arkeolojik bir bulgu veya kaynak mevcut değildir. Miletopolis Kenti ile ilgili günümüzde detaylı bir kazı çalışması yapılmamıştır ve bölgede yapılacak arkeolojik çalışmalar ile bir çok konu netlik kazanacaktır.
Bu bilgi doğrultusunda M.S. 301-331 yılları arasında Mustafakemalpaşa ilçesi Lalaşahin mahallesi bölgesine yapılan yerleşim yeri olan ve günümüzde de yerleşimi devam eden Kirmasti (Kirmastorya)‘nın Miletopolis ile aynı dönemde yer alıp almadığı veya Kirmasti’nin Miletopolis Antik Kenti’nin devamı olan bir yerleşim yeri olup olmadığı tam olarak bilinmemektedir. Konu ile ilgili araştırmalar devam etmektedir.
Sonuç olarak Mysia Bölgesi, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Büyük medeniyetler olarak bakıldığında Lydialılar, daha sonra Pers Uygarlığı, Büyük İskender İmparatorlugu, Pergamon Krallıgı ve Romalılar bölgede söz sahibi olmuşlardır. Bu kadar önemli medeniyetler arasında değişimler yaşanaması, bölgenin ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunun bir kanıtıdır.
Mustafakemalpaşa (Miletopolis – Kirmasti), ve antik dönem içerisinde yer aldığı Mysia Bölgesi ile ilgili antik yazarların yanı sıra, modern yazarlarda bölgede incelemelerde bulunarak bilgi ve gözlemlerini bizlere aktarmışlardır. Zaten az olan arkeolojik bulgular dışında, hakkında kısıtlı kaynaklara sahip olduğumuz Miletopolis Antik Kenti ve Kirmasti için modern yazarların söyledikleri de çok değerlidir.

1.3. İLÇE İLE İLGİLİ ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR

Antik kaynaklara bakacak olursak Plinius, ‘’The Natural History’’ adlı eserinde Miletopolisten, Artynias Gölü kıyısında bir kent olarak bahseder.  Strabon, ‘’Geographika’’ adlı eserinde yaşadığı dönem içerisinde (M.Ö. 64 – M.S. 24) Anadolu coğrafyasından bahsetmiş ve gözlemlerini çizdiği haritalar ile anlatmıştur, Aynı zamanda Strabon, Miletopolisi Kyzikos’un gölgesinde kalmış bir kent olarak anmıştır. Cramer-John Antony, Asya Kıtası ve Anadolu coğrafyasında 1832 yılından önce yapmış olduğu gezileri ‘’A Georaphical and Hisdtorical Description of Asia Minor With a Map’’ adlı eserinde çizmiş olduğu haritalarla değerlendirerek bu bilgilerden yararlanmamızı sağlamıştır. 
Margarethe Bıllerbeck ise ‘’Stephani Byzantii Etnica’’ de Miletopolis’in Bizans dönemine kadar varlığını sürdürdüğünü ve Rhyndakos (Orhaneli) Çayı yakınında bir kent olduğundan bahseder. 
 J. Arthur R. Munro ve H. M. Anthony 1897 yılında yayınladığı ‘’The Geographical Journal’’ kitabında Rhyndacus (Orhaneli) Çayı’nın Kirmastiye doğru uzandığından bahsetmiştir. 
Henrich Kiepert, 10 bölüm olarak 1881 yılında kaleme aldığı ‘’A Manuel of Ancient Geography’’ adlı kitabında Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında bulunan antik yerleşimler hakkında bilgiler vermiş aynı zamanda antik dönem bölgeleri hakkındada gözlemlerini anlatmıştır. 
Leon Dorez tarafından 1899 yılında yazılan ve Presses Üniversitesi (Fransa) tarafından yayınlanan ‘’Revue Archéologique’’ adlı kitabında Kirmasti yakınlarında bulunan bir heykelcikten bahseder. 
J. Arthur R. Munro 1912 yılında yayımladığı ‘’The Journal of Hellenic Studies’’ adlı çalışmasında Mysia Bölgesi ile ilgili araştırmasında Miletopolis ve Kirmastiden bahseder. 
W.J. Hamilton 1842 yılında Kirmasti (Mustafakemalpa)’ya gelmiş, kasabaya bağlı Kestelek Köyünde bir gece konaklamış ve gözlemlerini anlattığı ‘’Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia’’ adlı eserini yayımlamıştır. 
Yine Modern seyyahlardan olan F. W. Hasluck 1910 yılı içerisinde bugünkü Mustafakemalpaşa çevresine gelerek antik dönemde Mysia Bölgesi ile ilgili gözlemlerini ve araştırmalarını anlatan ‘’Cyzicus’’ adlı eserini çıkarmıştır ve bizlere Miletopolis, Melde eve Mihaliç’in ogünkü görüntüsü hakkında önemli bilgiler vermiştir. 
David Maggie’nin 1950 yılında yazmış olduğu ‘’Rule in Asia Minor’’ adlı kitabının çevirisini 2001 yılında Nezih Başgelen - Ömer Çapar yapmıştır. Kitabında Anadolu coğrafyasında yaşaış olan Roma halkı ve imparatorları hakkında bilgiler öğrenmekteyiz. 
Altan Akat, Jale Dedeoğlu, Bedri Yalman, Oya Kozaman’ın 1975 yılında Türk Arkeoloji Dergisi’nde yayımlanan ‘’Miletopolis Harfiyat Raporu’’ adlı içerikte yer alan makalelerinde Miletopolis ile ilgili yapılan ilk kazı çalışması hakkında bilgiler yer almaktadır. 
Elsa Gibson 1978 yılında yayınladığı ‘’Zeitschrift für Papyrologie und Epigraphik’’ isimli makalesinde Mustafakemalpaşa İlçesi sınırları içinde bulunan Kirmasti’ye ait bir yazıttan bahseder. 
Elmar Schwertheim’in 1980 yılında yayımladığı ‘’Die Inschriften von Kyzikos und Umgebung’’ Teil II. Miletupolis  Inschriftenund Denkaler isimli çalışmasında Miletopolis ile ilgili bilgiler yer almaktadır. 
J. Michael Padgett 1995 yılında yayımanan ‘’A Chalcedony olarak bahsettiği küçük kristal cam malzemden yapılmış bir Aphrodite heykelciğinden bahseder. 
Elmar Schwertheim’in 2000 yılında yayımladığı ‘’Miletupolis-Miletopolis’’ adlı makalesinde Miletopolis ile ilgili bilgiler yer almaktadır. 
Mustafa Şahin’in 2000 yılında yayınlamış olduğu ‘’Miletopolis Kökenli Figürlü Mezar Stelleri ve Adak Levhaları’’ kitabında yer alan figür ve yazıtlarda miletopolis hakkında bilgiler yer almaktadır. 
Suna Çağatay’ın 2011 yılında yayımlanan ‘’Reconsıderıng Bıthynıan Structures and Theır Buılders on the Byzantıne-Ottoman Cusp’’ isimli makalesinde Kirmastide bulunan Osmanlı ve Bizans dönemine ait yapılardan bahseder. 
 2011  ve 2016  yıllarında belediye tarafından gerçekleştirilen ‘’Uluslararsı Mustafakemalpaşa Sempozyumu’’ nda yer alan makaleler Miletopolis ve Kirmasti (Kirmastorya)‘nin coğrafyamızdaki yeri, tarih sahnesindeki siyasi yeri ve kentlerin önemi hakkında  bilgiler vermektedir.
2013 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan, ‘’Mustafakemalpaşa’da İz Bırakanlar Sempozyumu’’ bildiri kitabı yayımlanmış ve içerisinde çeşitli konulardaki makaleler ile kentin geçmişine ışık tutulmuştur. 
Bursa Nilüfer Belediyesi’nin destekleri ile Fahri Yıldırm’ın araştırmalarını konu alan, ‘’14.yüzyıldan Cumhuriyet Dönemi’ne Kadar Yabancı Seyyahların Gözünden Bursa İli’ndeki Mimari eserler’’ adlı iki ciltlik esernin 1.cildinde Mustafakemalpaşa ya uğramış seyyahların gözünden kent anlatılmaktadır. 
Aslında bahsetmiş olduğumuz eserlerin dışında daha birçok kaynaktan da Mysia Bölgesi, Miletopolis ve Kirmasti hakkında bilgiler öğrenmekteyiz. Fakat genel olarak bakılacak olursa tezin konusu hakkında daha detaylı bilgileri bahsetmiş olduğumuz kaynaklardan bulmak mümkündür.

1.4. KİRMASTİ

Kirmasti, bugün Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesi sınırları içerisinde yer almaktadır ve Mustafakemalpaşa’nın eski adı olarak bilinmektedir. Sahip olduğu coğrafyası, akarsulara ve göllere yakınlığı, bölgeyi değerli kılmış ve antik dönemden bu yana bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Mustafakemalpaşa’nın Kuzeybatısında bulunan Melde Bayırı/Üç Kurnalar Mevkiinde kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılan hamam, çeşme ve antik kalıntılar bu bölgede antik bir yerleşimin olduğunu işaret etmektedir. Miletopolis Antik Kentinin, bu bölgede yerleşiminin bulunduğu düşünülmektedir.
Kirmasti, Prusa (Bursa) dan güneye doğru gelirken Apollpnia (Uluabat) Gölünü geçtikten sonra güneyde yer alır. Apollonia Gölüne yaklaşık 16 kilometre mesafede bulunmaktadır. Kirmasti Çayı Kirmasti (Mustafakemalpaşa)’yi ortadan ikiye ayırmaktadır ve kasabanın ilk yerleşim yeri köprünün doğu yakasında bulunan Lalaşahin Mahallesi dolaylarında tepe sırtında olduğu düşünülmektedir.
Yine ilçede incelemerde bulunan başka modern seyyahlarda kasabanın merkezinin olasılıkla doğu yakasında bir yamaçta olduğundan bahsetmişlerdir.
M.S. 300-330 yıllarında bir yerleşim yeri olduğu düşünülen Kirmasti (Kirmastorya)‘nin daha öncesi için ‘’Germe’’ olarak tanımlayanlarda olmuştur. Günümüzde kent ile ilgili çok az bilgi yer almaktadır. Kirmasti için edinilen bilgiler modern dönem seyyahlarından, eski Osmanlı Devleti kayıt defterlerinden ve günümüze çok azı ulaşmış olan birkaç mimari yapıdandır. Bahsedilen alanda detaylı arkeolojik ve epigrafik incelemeler henüz tamamlanmamıştır ve çalışmalar devam etmektedir.
Kirmasti Çayı’nın her iki yakasına kurulmuş olan Kirmasti Kasabasında Miletopolis’e ait olduğu düşünülen bazı yapı parçalarının devşirme olarak kullanıldığını görmekteyiz. Kirmasti (Kirmastorya)’de Osmanlı döneminden kalan tek yapı Lala Şahin Paşa türbesidir. Ve hakkında edindiğimiz çoğu bilgi dolayısı ile Osmanlı dönemine aittir. Daha önceki dönemleri ile ilgili bilgi veren bir kaynak bulunamamıştır.
Anadoluda 11.yüzyılda var olan Bizas hakimiyeti, Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i yenilgiye uğratması Türklerin eline geçmeye başlamıştır. Bu zafer ile Anadolu, Türk yurdu haline gelmiş ve Türkleşmeye başlamıştır. Mustafakemalpaşa (Kirmasti)’yı içine alan Güney Marmara Bölgesi ve Batı Anadolu’da 1071 yılında Malazgirt Savaşı ile hakimiyeti başlayan Büyük Selçuklu Dönemi, hükümdarlarların ölümü, taht kavgaları ve Haçlı seferleri ile zayıflayarak son bulmuştur (1157).
Haçlı seferleri sonrasında, Analodu’da bir kaos ortamı hakim olmuş ve derebeylikler oluşmuştur. Bu Dönemde Anadolu Selçuklu Devletinin güçlenmesi ve Anadoluya hakim olması ile son bulur (1077-1386). İkinci Beylikler döneminde Kirmasti’nin içinde bulunduğu Güney Maramara Bölgesi Karesioğulları beyliğinin hakimiyetinde idi (1293—1359). Bu yıllarda Kirmasti bir Rum askeri kalesi olarak kullanılıyordu. Sonrasında ise 1299 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu büyüyerek Anadoluya hakim olmuş ve bu bölgeyi uzun yıllar yönetmişlerdir.
Orhan Gazi Karesi seferi öncesinde, stratejik bir bölge konumunda olan Kirmasti ve Mihaliç (Karacabey)’i 1335 yılında ele geçirmiştir. O dönem Mihaliç’in yöneticisi durumunda bulunan kişi Mihalce/Mihaliçe idi. Kirmastinin başında ise Mihalice’nin kız kardeşi olan Klemastorya/Kirmastorya yer almakta idi. Bölgenin fethinden sonra Mihaliçe ve Klemastorya yönetici olarak bir süre daha kalmaya devam etmişlerdir. Lala Şahin Paşa nın Kirmasti kasabasının başına yönetici olarak ne zaman geçtiği şuana kadar kaynaklardan edilinilen bilgiler dahilinde öğrenilememiştir. Kirmasti’nin adının da dönemin kadın yöneticisi Klemastorya/Kirmastorya’dan geldiği düşünülmektedir.
Kirmastinin ilerleyen döneminde, Gazi Orhan bey zamanında ilk kez Osmanlı topraklarına katıldığını ve bölgesinin bilinen ilk önemli yöneticisinin Lala Şahin Bey olduğu söylenebilir. Lala Şahin Paşa’nın babasının adı Abdülmuîn’dir ve bu isim Lala Şahin Paşa’nın babasının sonradan Müslüman olduğunu göstermektedir. Osmanlı döneminde şehzadelere lalalık yapan kişilerin devşirme müsman olmasıda bu düşünceyi destekler niteliktedir. Lala Şahin Paşa Orhan Bey’in oğlu Murat Bey’e lalalık yaptığı için bu isimle anılmaktadır. Kirmasti’nin Osmanlı himayesine geçtikten sonra kasabada ilk imar faaliyetlerini Lala Şahin Paşa’nın yaptırdığını söyleyebiliriz.
Lala Şahin Paşa’nın Kirmasti için yapmış olduğu imar faaliyetlerini, 1339 yılına ait Lalaşahin Paşa Vakfiyesi’nden öğrenmekteyiz. LalaŞahin Paşa’nın kent için yaptığı bu imar faaliyerlerinden günümüze çok azı ulaşabilmiştir. Lala şahin paşa o dönem sadece Kirmastide değil 1348 yılında Bursa’da bir medrese yaptırdığını da ele geçen kayıtlardan bilmekteyiz. Bu durum Lala Şahin Paşa’nın, bölgenin kalkınmasında büyük bir role sahip olduğunu göstermektedir.
Lala Şahin Paşa Kirmasti’den geçen Kirmasti Çayı’nın üzerinde bir köprü yaptırmıştı ve tarihi 14.yüzyılda yapıldığını göstermektedir Köprü için modern seyyahlar yaptıkları araştırmada, ahşap ve 140 metre olduğundan bahsetmişlerdir ve yer yer debinin azaldığına işaret etselerde Kirmasti Çayı’nın çoşkun aktığı zamanlarda, yatağının küçük gelerek taşkınlara sebebiyet verdiğinden söz etmişlerdir.
Meydana gelen bu su taşkınları, Mustafakemalpaşa’nın Kuzeybatısında bulunan Melde Bayırı/Üç Kurnalar Mevkiinde yerleşimi olduğu düşünülen Miletopolis Antik Kenti için önemli bir veri olabilir. Çünkü Miletopolis’in bir göl kenarında kurulmuş olacağıda varsayılırsa, Kirmasti Çayı’nda meydana gelen taşkınlar oldukça olağan olmalıdır. Mustafakemalpaşa’da toprağın günümüzde bile hala yer yer bataklık alanlardan oluşması (ilçede bulunan Sırmalar Mahallesi, Atariye Mahallesi, Hamzabey Mahallesi, Cumhureiyet Mahallesi), doygun olması ve meydana gelen taşkınlar, Kirmasti’nin kendinden önce kurulmuş olan Miletopolis antik şehrinin gücünü kaybettikten ve unutulmaya başladıktan sonra yerleşiminin Kirmasti’ye taşınmış olabileceği düşüncesini akıllara getirmektedir. Miletopolis’in şuanki bunulunan konumunun daha düz bir alanda yer alması ve Kirmasti’nin bir tepe yamacında olması düşünceyi desteklesede konu ile ilgili kesin kanıtlara henüz ulaşılamamıştır ve çalışmalar devam etmektedir.
İlerleyen zamanlarda Lala Şahin Paşa Kirmasti’yi imar faaliyetleri ile yeniden canlı tutmaya çalışmış, kasabaya köprü dışında külliye, mektep, mescid, dergah, hamam, dükkan ve çeşmeler yaptırmıştır. Bunun yanı sıra yaptırmış olduğu dükkanlar, Kirmasti’nin ticari hayatı için önemli olmuştur. Bu eserler günümüze ulaşamamıştır. Fakat Kirmasti Çayının doğu yakasında bir tepe üzerinde yer alan Lalaşahin Paşa Türbesi zaman içerisinde değişikliklere uğrayarak günümüze kadar gelebilmiştir.
Türbe’nin yapımında kullanılan yapı parçalarının bir kısmı, büyük olasılıkla kasabanın kuzeybatısında bulunan Melde Bayırı/Üç Kurnalar Mevkiinde ortaya çıkarılan Miletopolis Antik Kentine ait yapı parçalarıdır. Lalaşahin Paşa Türbesi’nin duvarları arasında daha eski dönemlere tarihlendirilen ve yapı parçası olarak değerlendirilen bir çok taş parçası, günümüzde görülmektedir.

Şekil 4: Lala Şahin Paşa Türbesi.

Lalaşahin Paşa Külliyesi içerisinde farklı yapı kalıntılarıda göze çarpmaktadır. Bu kalıntılar olasıklıkla külliyenin değer yapılarını oluşturan mimari yapıların kalntılarıdır. 1897 yılında bölgeye gelerek gözlemlerde bulunan modern dönem seyyahları külliye içinde yer alan ve sonradan Lalaşahin Paşa Türbesi olarak kullanılan yapının pencerelerinin bir Bizans kilisesine benzediğinden bahsetmişlerdir. 
Kasaba Osmanlı himayesine geçtikten sonra 15.yüzyıla kadar ihtişamlı bir dönem geçirdiğini ve Osmanlı için önemli olduğunu Osmanlı arşivlerinden bilmekteyiz. Fakat 16.yüzyıldan sonra patlak veren Celali İsyanları Bursa bölgesi ve civarında olan yerleşim alanlarını etkileyerek zararlar vermiştir. 
17.yüzyılda kaza statüsü alan Mustafakemapaşa (Kirmasti), 1881 yılında ise bir ilçe merkezi olmuştur. 1922 yılında Kirmasti’nin adı Belediye Meclisi’ nin aldığı kararla, kente çok fazla yardımlarda bulunmuş olan ve kasabanın bilinen il önemli yöneticisi olan Lalaşahin Paşa nın adı verilmiştir. Fakat Başka bir ilde de Lalaşahin adında başka bir ilçenin bulunması nedeniye 1922 yılında Belediye aldığı yeni bir kararla ilçenin adının Mustafakemalpaşa olmasına karar verilmiştir. 
Kont A. De Moustier 1862 yılında yaptığı seyahatlerde, Kirmasti’nin Rhyndacus (Kirmasti) Çayı üzerinde bir köprü vasıtası ile girilen bir kasaba olduğundan bahsetmiştir. 
Auguste Visquesnel ile 1847 yılında yapmış olduğu Anadolu seyahatlerinde, Kirmastinin Hüdavendigar’a bağlı bir kasaba olduğu belirtmiştir. 
Vital Cuinet Anadolu coğrafyasında yaptığı gezilerde Kirmasti’nin Apollonia (Gölyazı) Gölü’ne 20, Mihaliçe’e ise yaklaşık 22 kilometre mesafede olduğunu söyler ve ormanlık bir arazi içeriside olduğu bilgisini vermiştir. 
Ahşap bir köprü ile şehrin diğer yakasına bağlanan Kirmasti kasabasında, şehre hakim bir noktada karşı yakada Lalaşahin Paşa Türbesi yer alıyordu. Hemen yanında aynı bahçe içerisinde eski bir kale ve kilisenin kalıntıları vardır ve göz alıcı bir şekilde varlığını sürdürmektedir.   
1842 yılında bölgeye gelelerek gözlemlerini aktaran W.J. Hamilton, Kirmasti (Mustafakemalpaşa) ‘ye bağlı Kestelek Köyüne uğramştır. Bu ziyaret esnasında ilçe ve köy ile ilgili gözlemlerinden bahsederken, köy civarında bir kale kalıntısına rastladığından söz eder. 
Modern seyyahlardan olan Charles Texeier 1082 yılında bölgede yaptığı gezi hakkında, Kirmasti için bir Bizans şatosu yakınlarında yer aldığından ve Rhyndakos Nehri’nin her iki yakasında yer aldığından bahseder.  Mustafakemalpaşa (Kirmasti) İlçesine bağlı Kestelek Köyünde bulunan Orta Çağ’a ait olduğu düşünülen kale kalıntısının, bahse konu olan Bizans Şatosu olması, bazı kaynaklarda kuvvetle muhtemel belirtilsede günümüze ulaşan kule ve duvar kalıntısına bakıldığında çok daha çükük bir yapı  olduğunu göstermektedir. Kestelek Köyünde bulunan kalıntıların dönemin kasabası için bir uç nöbetçi gözlem kulesi olabileceğini söylemek mümkündür. Kestelek köyünün tarihi hakkında yararlanabilecek kaynak bulunmamakla birlikte, günümüzde kaleye ait bir kule ve sur duvarının yalnızca bir kısmı ayakta kalabilmiştir.
Kale ve sur duvarının tarihlemesine bakacak olursak bir temel kalıntısı üzerine 11.yüzyılda inşa edilmiş vaziyette olduğu düşünülen yapının daha sonrada onarılarak tekrar yapılmış olması mümkündür. 
Bölgede askeri ve idari bir yönetim anlayışına sahip olan Kirmasti kasabasının korunması için, yakınlarında bulunan bazı tepe yamaçlarında küçük kale kalıntılarının bulunması (uç gözlem evi) oldukça olağandır. Nitekim yapılacak olan saldırılara karşı kasaba kendini savunmak için bu kalelere ihtiyaç duymuş olabilir. Fakat günümüzde sadece sur ve kale duvarının bir parçası ayakta kalmış yapı ile ilgili daha fazla bilgiye sahip olabilmek için, kalenin bulunduğu alanda yapılacak olan bir arkeolojik kazı çalışmasına ihtiyaç vardır. günümüzde kaleye ait bir kule ve sur duvarının yalnızca bir kısmı ayakta kalabilmiştir.
Kale ve sur duvarının tarihlemesine bakacak olursak bir temel kalıntısı üzerine 11.yüzyılda inşa edilmiş vaziyette olduğu düşünülen yapının daha sonrada onarılarak tekrar yapılmış olması mümkündür. 
Bölgede askeri ve idari bir yönetim anlayışına sahip olan Kirmasti kasabasının korunması için, yakınlarında bulunan bazı tepe yamaçlarında küçük kale kalıntılarının bulunması (uç gözlem evi) oldukça olağandır. Nitekim yapılacak olan saldırılara karşı kasaba kendini savunmak için bu kalelere ihtiyaç duymuş olabilir. Fakat günümüzde sadece sur ve kale duvarının bir parçası ayakta kalmış yapı ile ilgili daha fazla bilgiye sahip olabilmek için, kalenin bulunduğu alanda yapılacak olan bir arkeolojik kazı çalışmasına ihtiyaç vardır. 

Şekil 5: Kestelek köyünde bulunan kule kalıntısı.

Kirmasti’nin lokalizasyonunuu modern dönem seyyahları ve yazarlarının kitaplarından, Osmanlı arşivlerinden yapılan çalışmalardan öğrenmiş olsakta, Kirmasti ile ilgili detaylı bir kazı çalışması yapmak mümkün olmamıştır. Çünkü devamında süre gelen yıllar içerisinde yerleşim devam etmiş ve günümüze kadar sürmüştür. Yerleşimin devam etmesi, yeni yapıların yapılmasına ve eski yapıların yıkılarak yenilerinin yapılmasına neden olmuştur. Bu sebeple Kirmasti’nin kurulduğu yıllardan günümüze çok az yapı kalıntısı ulaşmıştır. Şuanda yeri bilinen tek yapı Lala Şahin mahallesinde yer alan Lala Şahin Türbesi’dir.

Kirmasti’nin tarihi hakkında çok az yazılı kaynak bulunması ve bölgenin yerleşiminin devam etmesinden dolayı arkeolojik çalışmalara elverişli olmaması, hakkında kısıtlı bir bilgiye sahip olmamıza sebep olmuştur.

1.5. MİLETOPOLİS

Miletopolis Antik Kenti hakkında şuanda yararlanabilceğimiz kaynaklar çok kısıtlıdır. Kentin bugün bulunduğu düşünelen alanda kapsamlı bir kazı çalışması henüz yapılmamıştır. Kent hakkında edindiğimiz bilgiler antik ve modern dönem yazarlarına, 1975 yılında kısa süreli yapılmış olan kazı çalışmaları sırasında bulunan sikkeler, mezar stelleri ve adak levhaları, yapı kalıntıları, yazıtlar gibi arkeolojik bulgulara dayanmaktadır.

Miletopolis’e ilk defa ne zaman yerleşildiği ile ilgili kaynaklar az ve birbiri ile çelişki içerisindedir. Fakat olasılıkla kentin M.Ö. 6. Yüzyılda kurulduğundan ve yerleşimin başladığından bahsedilmektedir.
Kentin kurucusu yada kurucuarı hakkında da görüş birliği oluşmamıştır. Strabon, Thrak soyundan gelen Dolionlar ve Mygdonar’ın kentin kurulduğu tarihlerde bu bölgeler yaşadıklarından bahsetmektedir. Bazı modern seyyahlar kentin Atina kökenli bir yerleşim yeri olduğunu belirtirler.
Kentin kurucusunun kim olduğu için ise farklı düşünceler vardır. Fakat genel olarak kentin kurucusunun Miletos olduğu düşünülmektedir. Schwertheim ise bunu doğrular biçimde Miletopolis’in kurucusunun Miletos soyundan olduğunu belirtmiştir. Kente ait kazılarda bulunan sikkelerde ise Miletos’un tasvir edilmesi, burada yaşamış olan insanlarında bu düşünceye sahip olduklarının bir kanıtı olabilir.
Kentin kalıntılarının bulunduğu Melde Bayırı bölgesine adını vermiş olan Melde sözcüğünün kökeni, aslında Miletostur. Daha sonra Meletos ve son olarak Melde olarak evrildiği düşünülmektedir.
Kentin kurucusunun Atinalılar olmaması onlarla ilişkilerinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Miletopolis kenti Atina’ya vergi ödemekteydi ve iyi ilişkiler kurmaktaydılar. Kazılar esnasında bulunmuş olan bronz Athena büstü, Atina tanrılarının buradada kabul gördüğünü ve kentin Atina’dan etkilendiğini göstermektedir. Zaten bu iki kent arasında ilişkileri bulunmasıda oldukça normal bir durumdur.
Miletopolis antik dönemde Mysia Bölgesi sınırları içerisinde yer almıştır. Yapılan bazı çalışmalarda Miletopolis ‘in Mihaliç (Karacabey)’de olduğu pek çok kaynakta geçmektedir. Ve uzun bir süre kentin konumu hakkında karmaşa hakim olmuştur. Konu ile ilgili söylenen düşüncelerin çoğu gerçeklerle örtüşmemektedir. Antik ve modern yazarların söyledikleride birbirleri ile çelişmekteydi ve bir fikir birliği söz konusu değildi.
J. A. R. Munro ve H. M. Anthony 1897 yılında bölgede yaptıkları keşiflerde Miletopolis’in Apolloniatis gölü (Ulubat gölü)’ ne yakın olması gerektiğinden bahsetmişlerdir ve olasılıkla Mihaliç ( Karacabey) bölgesinde kentin yer aldığından söz ederler. Aynı zamanda kentin Rhyndacus nehrinin doğu yakasında olduğunu düşünmüşlerdir.
Günümüz modern seyyahlarından W.M. Ramsey 1890 yılında bölgeye gelerek incelemelerde bulunmuştur. W.M. Ramsey’e göre Mustafakemalpaşa’nın en eski yerleşimi olan Miletopolis iki nehirin (Makestos ce Rhyndakos) birleştiği Karacabey (Mihaliç) te olduğunu belirtmiştir.
Kent hakkında bilgi aldığımız bi diğer yazar Schwertheim ise, 1978 yılında bölgeye gelerek araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmalar neticesinde Apollonia’nın (Ulubat) bugün bulunduğu yerde, ondan önce kurulmuş bir başka kent olan Miletutechos tan bahseder ve bu kentin Miletopolis’in himayesinde bir kent olduğu fikrini benimser. Stephanos Byzantion ise Miletopolis’in Bithynia bölgesi ile Kyzikos kenti arasında bir alanda olduğunu savunmuştur.
Frederick Wiliam Hasluck ise 1910 yılında yayınlamış olduğu Cyzicus adlı kitabında, bölge hakkında bilgiler verirken Miletopolis’i Mustafakemalpaşa sınırlarında yer alan Melde Bayırında olduğundan bahsetmiştir.

Şekil 6 : Miletopolis’in konumunu gösterir harita.

1977 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Türk Arkeoloji Dergisi içerisinde yer alan 1975 Miletopolis Harfiyat Raporu ile yapılmış olan kazı hakkında bilgiler verildi. 1975 yılında dönemin Bursa Arkeoloji Müzesi Müdürü Altan Akat başkanlığında Bedri yalman, Oya Kozaman ve Jale Dedeoğlu ile birlikte gerçekleştirilen kazılarda Miletopolis’in konumu hakkında belirsizlikler devam ediyor olsada artık bazı şeyler netleşmeye başlamıştır. Elde edilen arkeolojik buluntular ışığında artık kabul gören görüş, kentin ilçe merkezine 5 kilometre yakınında bulunan Melde Bayırı mevkiinde bulunduğu yönündedir.
Antik yazar Strabon’da Miletopolis’in Miletopolis gölü yakınında olduğunu söyler. Strabon’un kitabında bahsettiği üç göl; Apollonitias (Ulubat) Gölü, Dascylitis (Manyas) Gölü ve sonuncusu olan Miletopolis Gölüdür. Fakat Miletopolis Gölü’nün belirsizliği, konunun gerçekliğini tartışmaya açmaktadır. Bu gölün konumu ile ilgili günümüzde farklı görüşler ortaya atılmakta ve konu ile ilgili araştırmalar devam etmektedir.
Günümüzde göllerin küresel ısınma, kuraklık, kıtaların yükselip alçalması ve insanların yanlış kullanması gibi bir çok sebebe bağlı kalarak, zaman içerisinde küçülerek yok olduklarını bilmekteyiz. Geçmiş zamanlardan günümüze doğru gelecek olursak göllerinde sularının azalma ve yok olma hızlarının arttığını söylemek doğru olacaktır. Miletopolis’in tarihi ile şimdiki zaman arasında geçen bin yıllar vardır. Miletopolis’in adınıda aldığı Miletopolis Gölü kıyısında olduğundan bahseden Strabon tarihi kaynaklara göre M.Ö. 63 M.S. 24 yılları arasında yaşamış ve ölmüştür. Bahsettiği eserinide bu tarihlerde yazmış olmalıdır ki bu zamanın üzerinden yaklaşık 2000 yıl geçmiştir. Bu sebeplede Miletopolis Gölü’nün kuruyarak kaybolmuş olma ihtimali yüksektir. Diğer iki göl olan Apollonitias (Ulubat) Gölü ve Dascylitis (Manyas) Gölü ise günümüzde de varlıklarını sürdürmektedirler. Var olan iki göl ve kayıp olan Miletpolis Gölünü o günün şartlarında düşünecek olursak günümüzden daha büyük bir konuma sahip olmaları olasıdır. Buradan sonuçla kentlerin varolduğu tarihlerden de geriye gidildiğinde aslında tek bir gölün coğrafyada var olduğunu düşünmek olasıdır. Bu büyük gölün zaman içerisinde kuruyarak, kıtaların hareketlerine ve bir çok sebebe bağlı olarak üçe bölündüğünü, zaman içerisinde de bu 3 gölden birisi olan Miletopolis Gölü’nün kuruyarak kaybolduğunu, diğer iki gölün ise varlıklarını sürdürdüğünü söylemek farklı bir yaklaşımdır ama olasıdır.
Bölgede gözlemlerde bulunan başka araştırmacılar, Melde Bayırında yer alan tepelerden doğuda yer alan tepenin arkasında bulunan bataklık kalıntısın Miletopolis kentinin limanı olduğunu söylemektedir.
1842 yılında bölgede bulunan Hamilton, Mustafakemalpaşa ve çevresinin bir bataklık ovasında bulunduğundan bahsetmiştir.
Miletopolis Gölü’nün, kentin kalıntılarının bulunduğu olan Melde Bayırı mevkine kadar gelebilmiş olması mümkün gözükmektedir. Çünkü göllerin konumunu göze alacak olursa birbirlerine yakın olmalarıda daha öncesinde tek bir büyük gölün var olmuş olabileceğini desteklemektedir.

İmparator Hadrian’ın impatorluk yıllarında himayesinde bulunan kentlere düzenlediği gezilerde, kentlere yardımlarda bulunmuştur. Kentler de buna karşılık İmparator adına sikkeler bastırmıştır. Ele geçen onlardan bir tanesinde ön yüzünde İmparator Hadrian ın portresi yer alırken arka yüzde bir gemi betimlemesi Miletos betimlemesi vardır. Bu bilgiler kentin bir liman kenti olması ihtimalini güçlendirmektedir. Miletopolis’in konumu için en anlamlı yer ise Kirmasti yakınında bulunan Melde’dir.
Bu söylemleri göze alarak bölgede yapmış olduğumuz çalışmalarda ilçe merkezinde bulunan Sırmalar mahallesi, Hamzabey Mahallesi ve Atariye Mahelleleri mevkiinde yer yer bataklık alanları ile sazlıklar bulunmakta ve bunların ıslah edilerek konut yapılarının yapıldığı bilinmektedir. Yine aynı şekilde Mustafakemalpaşa’lıların söylemlerine göre Etibank çay bahçesi arkasında bulunan Cumhuriyet mahallesinde toprağın yumuşak bi dokuya sahip olduğundan bahsedilmektedir. Son dönemlerde bölgeye gelen modern seyyahlarda Melde Bayırı mevkiinde bataklık alanlarının bulunduğundan bahsetmişlerdir. Bu bilgiler doğrultusunda antik kaynaklardan öğrendiğimiz üzere Mietopolis’in bir liman kenti olması oldukça olağandır. Ve bu konu ile ilgili yapılacak olan araştırmalar konuya netlik kazandıracaktır.
Miletopolis kentinin kalıntılarına 1973 yılında yapılan Bursa otoyolunın inşası sırasında ulaşılmıştır. Melde bayırı denilen doğu ve batı şeklinde iki ayrı tepecikten oluşan bu bayırın tam ortasından Bursa otoyolu geçmektedir. Yol çalışması sırasında bulunan eserler ile ilgili 1975 yılında detaylı bir çalışma olan ‘’1975 Harfiyat Çalışması’’ yayımlanmıştır.
Gerçekleştirilen yol çalışmaları sırasında bulunan bir çok arkeolojik bulguya rastlanılmıştır. Yapılan çalışmalar esnasında hamam yapısı olduğu düşünülen kalıntılar ve bir tapınağa ait parçalar bulunmuştur. Tapınağa yakın bir noktada bulunan yazıtta ‘’İmparator Hadriandan Olympuslu kuratrıcı Zeus’a’’ ibaresi yer almaktadır. Büyük olasılıkla İmparator Hadrian adına bir tapınak parçalarının bulunmuş olması, şehrin neokorluk ünvanına sahip olmuş olabilceğini işaret etmektedir. Merkez Roma’ya yüksek miktarlarda vergi ödeyen, imparator adına tapınaklar kült ve tapınağına sahip kentlere verilen bu ünvan, kentinde o dönem zengin ve ihtişamlı bir süreçten geçtiğini bizlere işaret etmektedir. Roma İmparatoru Hadrian’ın Miletopolis’e geldiği bilgisi bu tezi doğrulamaktadır. Ve kentte İmparator Hadrian’a adanmış bir tapınak olduğundan bahsedilmektedir. Buluntular bize kentin kuruluş dönemleri ve Roma dönemi de dahil olmak üzere bir çok yapının var olduğunu işaret etmektedir.
Yine aynı noktada yapılan kazı çalışmalarında bazı yerleşim yeri temel kalıntılarına ulaşılmış ve bu kalıntılar Miletopolis’in Klasik Dönem, Hellenistik Dönem, Roma Dönemi ve Bizasn dönemlerinde aktif olarak kullanıldığını göstermektedir.
Yapılan bir başka sondaj çukuru kurtarma kazı alanında, Roma dönemine ait lahit parçaları ve M.Ö. 4. Yüzyıla tarihlenen bir sikke de ele geçirilmiştir. Sikkenin tarihi olan Büyük İskender dönemi kentin o zamanlarda da kullanılmış bir yerleşim olabilceğini göstermektedir. Fakat bunun dışında o döneme tarihlenen başka bir sikke yada arkeolojik buluntu olmadığı için bunun sadece bir varsayım olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Bölgede yapmış olduğumuz araştırmaları, Melde bayırı mevkiinde bulunan arkeolojk yapı kalıntılarını ve bulunan eserleri dikakte aldığımızda kentin sınırlanırının henüz belli olmadığını, çok kısmi bir arkeolojik kazı çalışması yapıldığını söyleyebiliriz. Çünkü burada ortaya çıkarılan mimari yapı parçaları ve arkeolojik kalıntılar yağmur sularının toprağı kaydırması ile bu alana taşınmış olabilir. Bu sebeple belirsizlik devam etmektedir.
Bursa İzmir karayolunun İzmir istikameti güney, Bursa istikameti kuzey yönlüdür. Bu yolun çalışmalar esnasında ikiye ayırdığı bu tepelerden batıda yer alan tepenin arkası gene aynı şekilde irili ufaklı ve en yükseği 200 metre olan tepeciklerden oluşmaktadır. Bu alan Karacabey Tarım İleşmeleri Genel Müdürlüğü toprakları içerisinde yer almaktadır ve 1.derece arkeolojik sit alanıdır. Batısında yer alan tepenin arkası ise kısmen düz bir ovaya sahiptir.

Şekil 8A : Melde Bayırı Mevkii kuzey yönü.

Şekil 8B : Melde Bayırı Mevkii güney yönü.

Miletopolis konumu itibari ile bir ulaşım yolu üzerinde yer almakta idi. Kyzicus kenti kuşkusuz ki Asya coğrafyasına açılan bir kapı görevindeydi. Ve Kyzicus kentinden geçen üç yoldan biri güneye doğru uzanarak Miletopolis’ten geçmekteydi.  

Son dönemde yapılan bazı araştırmalar (1975 Harfiyat Raporu) ile günümüzde Bursa (Prusa) iline bağlı Mustafakemalpaşa (Kirmasti)’nın Kuzeybatısında Melde Bayırı/Üç Kurnalar Mevkiinde bulunan arkeolojik kalıntıların Miletopolis’ ait olduğu netleşmiştir. Fakat kentin akropolü ve kent uzantısının hangi tarafa doğru gittiği henüz tespit edilememiştir ve detaylı bir arkeolojik kent kazısı henüz yapılmamıştır.
Antik bir yol olan Prusa (Bursa) – Apollonia (Gölyazı) yolu önce Prusa’dan başlayarak ilk olarak Apollias Gölü’ne oradan Uluabat ve Miletopolis’e ardındanda Kirmasti’ye varmaktaydı. Bazı modern araştımacılarda Pergamon’dan gelen yolun Miletopolis’e ulaştığından bahsetmişlerdir.
Avrupa ile Asya kıtaları arasında köprü olan İstanbul’dan Asya kıtasına geçtikten sonra Güney Marama’ya doğru ilerlerken yol önce Yalova (Pylaia)’ya, Gemlik (Kios)’e, daha sonra Bursa (Prusa) üzerinden Mustafakemalpaşa (Miletopolis)’ya uzanmaktaydı ve buradanda batı anadoluda yer alan kentlere olan ulaşım sağlanmaktaydı.
Miletopolis hakkında bir kent idaresinde mi yoksa bağımsız bir kent olgusu ile mi varlığını sürdürdüğü bilinmemekle birlikte M.S. 1. yüzyılda Kyzikos’a bağlı (Roma) bir kent olduğu düşünülmektedir. Fakat M.Ö. 4. Yüyılda kent darphanesi tarafından basılan sikkelerde, ön yüzde Athena başı arka yüzde ise başkuş sembollerinin olması kentin daha önceleri Atina ile yakın ilişki halinde olduğunu kanıtlamaktadır. Bursa Arkeoloji müzesinde bulunan Atinalı Demokrates’in oğlu Daiokrates için yapılmış olan mezar anıtı, Miletopolis’te bulunmuştur Bu bilgi Atina’nın Miletopolis ile yakın ilişki içeririnde olmuş olabileceğini göstermektedir. Aynı zamanda Miletopolis’in M.Ö. 4.yüzyılda sikke basabilecek bir darphaneye sahip olması kentin Klasik Dönemde zenginliğinin bir göstergesidir.
Yine aynı şekilde kentin var olduğu süre içerisinde kendine has tarzı ile bazen siyasi sebeplerle kesintiye uğramış olsada, genellikle devamlı bir biçimde stel üretmesi ve önemli bir atölyeye sahip olduğunun düşünülmesi o dönem içerisinde kentin zenginlik işaretlerinden birisidir. M.Ö. 3.yüzyıldan ile başlayıp M.Ö. 2.yüzyıla kadar kesintisiz biçimde stel ürettiğini şimdilik ele geçen eserler neticesinde öğrenmekteyiz Kent içerisinde yaşayan insanların inançları ve kültürel özellikleri gereğide olsa stel üretimi konusunda bu denli hareketli yıllar geçirmeleri insanların ve kentin varlıklı bir konumda olduğuna işaret etmektedir.
M.Ö. 323 yıılında Mysia bölgesininde içinde bulunduğu toprakların yöneticisi olan Büyük iskender’in ölümünden sonra yaşanan iç karışıklar, Miletopolis’in zarar görmesine neden olmuştur. Ordu komutanları (Antigonos, Seleukos, Lysimakhos)‘nın Büyük İskender’den kalan topraklara tek başlarına sahip olmak istemeleri, savaşları beraberinde getirmiş ve bölgedeki kentlerin zayıflamasına neden olmuştur. Seleukos ve Lysimakhos’un kurduğu ittifak ile önce komutan Antigonos M.Ö. 301 yılında yapılan savaşta öldürülür . M.Ö. 281 yılında Kurupedion savaşında ise daha önce müttefik olan Lysimakhos ve Seleukoslular bölgenin yeni hakimi olmak için savaşmışlardır. M.Ö. 3.yüzyılda kent artık Seleukosların hakimiyetinde geçmiştir fakat yaşanan savaşlardan ötürü zarar görmüştür.
Kurulduğu günden itibaren kent geçirmiş olduğu savaşlar ve coğrafyanında pek çok kez el değiştirmesinden dolayı, farklı hakimiyetler altında varlığını sürdürmüştür. Klasik dönemde basılan sikkeler, Atina ile olan ilişkisini göstermektedir. M.Ö. 281 yılında Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos ile Seleukos arasında yapılan savaş neticesinde, galip gelen Seleukos Anadolu coğrafyasına sahip olmuştu. Bu yıllarda Miletopolis, Seleukos hakimiyetinde bulunuyordu.
Büyük İskemder’in ölümünden sonra Batı Anadolu’da yönetici olan Bergama Krallığı, Miletopolis’in olasılıkla bir sonraki yöneticisiydi. Daha sonraki zamanda Bithynia Krallığı etkisi altında kaldığını kanıtlayan sikkeler bulunmuştur.
M.Ö. 64 yılında Amesia (Amasya)‘da doğmuş olan antik dönem yazarı Strabon Kyzikos’u coğrafik olarak belirtirken Miletopolis’i de bu sınırlar içerisinde göstermiştir. Bu yıllarda kentin Kyzikos idaresinde olduğunu söylemek mümkündür.
Kent M.S. 1.yüzyılda ticari faaliyetlere ağırlık vermiştir ve bu büyük bir gelir kaynağı oluşturmuştur. Bu döneme tarihlenen ve ele geçen yazıtlarda, ürünlerin sevkiyatından ve satışından bahsedilmektedir. Helenistik dönemle birlikte Erken Roma dönemi için, kentin en ihtişamlı olduğu yılları, olduğunu sölemek olasıdır. İlerleyen dönemlerde bölgede yaşanan hem coğrafi hemde siyasi bir takım gelişmelerden dolayı Miletopolis, eski gücünü kaybetmeye başlamıştır. M.S. 2.yüzyılın ilk çeyreğinde bölgede meydana gelen depremler kentlere büyük zararlar vermiştir. Kentin güç kaybetmeye başladığını ayrıca Geç roma ve daha sonraki tarihlere ait bulgulardan, sikkelerden ve eserlerin kalitelerinin düşmeye başlamasından anlamaktayız.
Mysia ve Bithhynia bölgelerinde yer alan Gotlar, M.S. 3.yüzyılda diğer coğrafayalara yağmacılık politikası izlemiş, bu yağma hareketlerine karşı mücadele edilmiştir. Gotların bu stratejileri bölgede yer alan tüm kentlerin güç kaybetmesine neden olmuştur.
Gotlar, ilk yerleşim yeri olan İskandinavya’dan gelerek tarihin farklı zamanlarında farklı coğrafyalara yerleşmişlerdir. M.S. 3.yüzyılda Karadeniz ile Baltık Denizi arasına yerleşerek Anadolu coğrafyasında yaşayan kentlere yağmacı ve istilacı tutumlar sergilemiş ve imparatorlukların, kentlerin zayıflamasına neden olmuşlardır. M.S. 268 yılında Maramara Bölgesine inen Gotlar Kyzikos’a saldırmış başarılı olamasalarda zayıflamasına sebep olmuşlardır.
Miletopolis bu yönetim değişiklikleri ve savaşlar yüzünden, artık güç kaybetmeye başlamıştır. Bu güç kayıpları kent darphanesinde basılan sikkelere ve üretilelen lahitlerin işçilik ve kalitesine de yansımıştır. M.S. 2.yüzyılın son çeyreği – 3.yüzyılın ilk çeyreğinene tarihlenen stellere bakıldığında kentin maddi olarak zayıfladığını söyleyebiliriz.
Kent ile ilgili Bursa Arkeoloji müzesinde sergilenmekte olan Miletopolis Antik Kentine ait sikkelere bakıldığında kentin, M.Ö. 4.yüzyıl ile M.S. 3.yüzyıl arasında ara vermeden sikke üretmeye devam ettiğini görmekteyiz. Bu bilgiye dayanarak kentin M.S. 3.yüzyıl sonlarından itibaren zayıflamaya başladığını söylemek mümkündür.
M.S. 3.yüzyıla gelindiğinde ortaya çıkan bu karmaşa kentin zayıflamasına ve tarih sahnesinden silinmeye başlamasına neden olur. Bizans çağında ise kent hristiyanlığın etkisi ile dini bir yapıya bürünür. Daha sonra ise artık gücünü kaybettiği için küçülerek unutlmaya yüz tutar.


sonuç .

Günümüzde olduğu gibi Antik Mysia Bölgesi’nde yaşanan savaşlar, göçler, siyasi sebepler bölgenin hakimiyetinin sürekli el değiştirmesine sebep olmuştur. Bunun en önemli sebebi, bölgenin konumunun, Trakya bölgesinden Batı Anadolu ve Ege bölgesine geçiş güzergahında yer alması ve kıyısı olan bir çok antik kentten oluşmasıdır. Coğrafyası ve konumu değerli olduğu Mysia Bölgesi’nde yer alan kentler bu değişimlerden doğal olarak etkilenmiş, hakimiyetin el değiştirmesi ile birlikte zaman zaman güçlenmiş, zaman zaman da zayıflarak zor durumlara düşmüştür.
Mustafakemalpaşa ilçesinde ilk yerleşimin (M.Ö. 6. yüzyıl) yapıldığı kent olarak bilinen Miletopolis Antik Kenti de bölgede meydana gelen siyasi değişimler ve doğal afetlerden etkilenmiştir.
Miletopolis’in konumu ile ilgili sorunsal yakın zamana kadar devam etmiştir. Antik yazarlardan edindiğimiz kaynaklarda bile çelişkili bilgiler yer almaktadır. Yakın zamana kadar, modern yazarların da bölgede yapmış olduğu gezilerden edindikleri gözlemlerde ve bölge ile ilgili bahsettikleri eserlerinde de aynı sorunsal devam etmiştir. Fakat bu sorunsala rağmen, çoğu kaynakta Miletopolis’in göl kenarında yer aldığı bilgisi ortaktır. Dikkat çekici olan bu bilgiye bakarak, Miletopolis’in günümüzde var olan bir göl kenarında olduğunu söylemek doğru olmayabilir. Nitekim bu bilgiyi, göllerin kuruma ve kaybolma hızına bakarak değerlendirirsek, Miletopolis’in kıyısında bulunduğu, Miletopolis Gölü’nün de kurumuş olması oldukça mantıklıdır.Miletopolis kenti ve Miletopolis Gölü’nün konumu ile ilgili tartışmaların devam ettiği yıllarda ele geçen bazı kalıntılar ile bu konunun cevabı netleşmiştir. 1975 yılında İzmir-Bursa otoyolunun yapımı için gerçekleştirilen yol çalışmalarında bazı arkeolojik kalıntılara ulaşılmıştır. Dönemin Bursa Arkeoloji Müzesi Müdürü Altan Akat’ın başkanlığında yapılan kurtarma kazısında Miletopolis’in konumu netleşmiştir. Fakat kentin kalıntılarının bulunduğu alan olan Melde Bayırı Mevkii/Üç Kurnalar‘da detaylı bir arkeolojik kazı henüz yapılmamıştır. Elde edilen bulgular kentin konumu ile ilgili sorunu ortadan kaldırmış olsada kent akropolünün nerede yer aldığı ve kentle ilgili detaylı bilgiler ancak yapılacak olan detaylı arkeolojik çalışmalar ile netleşecektir.
Kentin konumunun belli olması ile birlikte, kıyısında bulunduğu Miletopolis Gölü’nün Melde Bayırı Mevkii/Üç Kurnalara kadar gelmiş olması düşünülebilir. Çünkü modern seyyahlar, bu alanda (Melde Bayırı) bataklık alanların bulunduğundan bahsetmişlerdir. İlçede benim de yapmış olduğum çalışmalarda Sırmalar Mahallesi, Atariye Mahallesi, Hamzabey Mahallesinde yer yer sazlıklardan oluşan bataklık alanların bulunması bu düşünceyi desteklemektedir. Yine aynı şekilde Cumhuriyet Mahallesinde toprağın yumuşak olması bir diğer bulgudur. Bölgede açılan artezyen kuyularından da yıllardır verimli bir şekilde su gelmesi bölgenin altında hala suların bulunduğunu kanıtlamaktadır. Tüm bunlar şuan kesin olmasa da bahsettiğimiz ihtimali güçlendirmektedir. Bölgede yapılacak olan detaylı arkeolojik kazılar ile bu konu netlik kazanacaktır.
Farklı medeniyetlerin ve krallıkların yönetiminde kalan bölgede yer alan kentler, oluşan siyasi boşluklarda bağımsız olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. M.S. 4.yüzyıl itibari ile eski ihtişamını kaybetmeye başlayan kent, tarih sahnesinde unutulmaya başlamıştır.
Mustafakemalpaşa’nın bir diğer yerleşimi olan Kirmasti’de de M.S. 4.yüzyıl itibari ile yerleşimin başladığı düşünülmektedir. Bu dönem ile ilgili yararlanabileceğimz kaynak çok azdır. Miletopolis’de yaşanan su baskınları kentte yaşayanların yerleşimi Kirmasti’ye taşımış olma ihtimalini düşündürse de konu ile ilgili hiçbir bulgu yoktur.
İlerleyen zamanlarda bir Rum uç beyliği olarak varlığını sürdüren Kirmasti kasabası, Orhan Gazi tarafından Karesi Seferi öncesi 1335 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kasabaya atanan ilk yönetici, Lala Şahin Paşa olmuştur. 1339 yılına ait Osmanlı kaynaklarından elde ettiğimiz Lalaşahip Paşa Vakfiyesinde, Kirmasti’ye bir takım imar faaliyetleri ile kalkındırmaya çalışan Lalaşahin Paşa kasabaya külliye, çeşmeler, medrese, köprü ve dükkanlar yaptırmıştır. Fakat günümüze ulaşan tek yapı şuan Lalaşahin Türbesi olarak bilinen devşirme taşların kullanılarak yapıldığı türbedir.

1922 yılında adı Mustafakemalpaşa olarak değişen bölgede, yerleşim devam etmektedir. Eskiyen yapılar yıkılarak yerlerine yenileri yapılmış yada yenilenerek yerleşimin devam etmesi sağlanmıştır. Yerleşim devam ettiği için arkeolojik çalışmaların yapılması zor olsa da bölgede çalışmalar devam etmektededir.
Bu yüksek lisans tezinde, günümüzde Mustafakemalpaşa ilçesi olarak bilinen bölgede, yerleşimi olduğu düşünülen Miletopolis ile yerleşimi halen devam etmekte olan Kirmasti’nin, geçmişi hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Miletopolis ve Kirmasti’den kalan (özellikle hala sahada var olan) arkeolojik eserlerin kataloğu çıkarılmıştır. Bu tezin yapılacak olan diğer çalışmalara ve bölge hakkında yapılacak olan araştırmalara ışık tutması beklenmektedir.medrese, köprü ve dükkanlar yaptırmıştır. Fakat günümüze ulaşan tek yapı şuan Lalaşahin Türbesi olarak bilinen devşirme taşların kullanılarak yapıldığı türbedir.

1922 yılında adı Mustafakemalpaşa olarak değişen bölgede, yerleşim devam etmektedir. Eskiyen yapılar yıkılarak yerlerine yenileri yapılmış yada yenilenerek yerleşimin devam etmesi sağlanmıştır. Yerleşim devam ettiği için arkeolojik çalışmaların yapılması zor olsa da bölgede çalışmalar devam etmektededir.
Bu yüksek lisans tezinde, günümüzde Mustafakemalpaşa ilçesi olarak bilinen bölgede, yerleşimi olduğu düşünülen Miletopolis ile yerleşimi halen devam etmekte olan Kirmasti’nin, geçmişi hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Miletopolis ve Kirmasti’den kalan (özellikle hala sahada var olan) arkeolojik eserlerin kataloğu çıkarılmıştır. Bu tezin yapılacak olan diğer çalışmalara ve bölge hakkında yapılacak olan araştırmalara ışık tutması beklenmektedir.
KAYNAKÇA

Akat, Altan. Sayı Türk Dergisi Miletopolis Harfiyat Raporu, Sayı XXIV-1, 1977, Varol Matbaası s.6

22-10-2021 – MAKALE /TEZ: MUSTAFA ERMAN UYAR /- not: Arkeoloji öğrencileri ve araştırmacılar için bilgi ve araştırmaya yönelik paylaşılmıştır/ çoğaltılamaz

27
A+
A-
REKLAM ALANI