Tarafsız düşünce ve eleştiriler yapılması gerektiğini anlatan güzel sözlerimizden biridir(Hem nalına, hem mıhına.) Bilmeyenler için kısaca yazacağım. At ,eşek gibi ağır yük taşıyan, bozuk, taşlı yollarda yürümek zorunda kalan, tek tırnaklı hayvanların, ayaklarının altı sert bir tırnak dokusu ile kaplı olmasına rağmen sık sık kırılır, aşınır, taş , çakıl batar. Hayvan sakatlanır, yürüyemez olur.. Bunu önlemek için; bu hayvanların tabanlarına sert metalden yapılmış nal çakılır. Nal çakılırken hayvanın canını yakamamak için de ; bu iş ustalık gerektirir. Çivilerin, boyu doğru ayarlanmalıdır. Çakarken, sadece çiviye değil, dengeyi sağlamak için nalına da vurmak gerekir. Bu işi yapanlara nalbant denir. Artık unutulmak üzere de olsa, sözün anlamı her dönemde olduğu gibi bu gün de geçerlidir.
Oldukça geniş topraklara sahip, üzerinde farklı etnik kökenlerden gelen insanların yaşadığı bir ülkenin bireyleri olarak hep bir kaos içindeyiz. Gelmiş geçmiş iktidar ve muhalafatlerin arasında hep bocaladık. Kimimiz yandaş oldu, kimimiz yoldaş. Bazen iktidarlar canımıza okudu, bazen atr niyetli muhalefetlerin dolduruşuna geldik. Çoğumuz doğru eğitim alamadık, düşüncelerimizi özgürce ifade edecek şartlarımız olmadı. Genelde görüş alanımız sınırlandı, bakış açımız daraltıldı. Aklını kullanabilen, doğruları gören, aydınlığa yürüyen, ışık tutan insanların önü hep kesildi. Kuyruğundan direğe bağlanmış bir at gibi olduğumuz yerde debelendik , şahlanmaya çalıştık.
Bırakın ilerlemeyi, geriye bakmayı da beceremedik.
( Bütün bunları sıradan bir vatandaş olarak niye yazıyorum?) diye soruyorum kendime; galiba canım acıyor! Eminim benim gibi canı yanan, çok insan var. Defalarca umutlanmak, sonra çakılmak, güvendiğimiz dağlara karların yağması, tek bir doğruda el ele omuz omuza olamamaktan yorgunuz. Yaşlılar, geriden gelenlere güvenli bir ortam bırakamamanın ağırlığı ve vebali altında eziliyor. Her gün trajikomik olaylara şahit olmak ayarlarımızı bozdu. Yaa! Nasıl oluyor da; pazarda atık sebze meyve toplamak zorunda kalan insanın, uzaya bir kişi gödereceğiz diye sevinmesini bekliyoruz? Nasıl oluyor da; muhalefet lideri bir takım yolsuzluklarla ilgili açıklama yaptı diye umutlanabiliyoruz. Asırlar öncesine değil; şöyle bir kaç yıl, ay, hatta gün öncesine başımızı çevirip bakamıyoruz. Daha dün( 128 milyar dolar nerede ?)diye sorulan sorunun cevabını duyduk mu? Tapeler, uyuşturucu trafiği, haksız tutuklamalar, iddea edilen yolsuzlukların, hırsızlıkların hesabı soruldu mu? Atı alıp Üsküdar’ ı geçenin arakından giden, çevirmeye çalışan oldu mu? Daha dün, kazanılmış seçimi paşa paşa tekrarlamadık mı?( Kaybetsem de gitmeyeceğim!) sözünü ne çabuk unuttuk! Burası ABD değil. ABD Başkanı bu sözü söyler, sonra orada işleyen demokrasi çarkı onu alır savurur. Biz hangi demokrasimize güveniyoruz? Geççek, gitcek, olcek, bitcek… Demeyle olmuyor. Birer birer konserler engelleniyor. Belediyelerin sırtına ağır yükler verilerek, çalışma tempoları düşürülüyor. Altı lider bir araya gelmiş, ortada; belirlenmiş ne bir başkan adayı, ne bir plan, ne bir proğram var! Muhalefet lideri kılıcını çekmiş, tek kurtuluşu en tepeye çıkmak mı? E, hadi görelim inşallah! Eğer bir seçim fiyaskosu daha yaşanırsa; değil tepeyi görmek, başkanlık koltuğu da gider altından. Olan yine bu millete olur ! Sorun; sen, ben, o değil artık. Bizim görüş ayırımcılığı lüksümüz yok ! Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak ve yaşatmak . Tek yol, tek hedef!
ULVİYE KARA AKCOŞ /27-05-2022