NANKÖRLÜKTÜR !..
Osmanlının son yıllarında:
Karayolları yazın kullanılsa da kışın geçit vermiyor,
demiryolları yetersiz, denizcilik acınacak halde;
köylü topraksız, un bile yurt dışından geliyordu.
*
Hayvanlar vebadan ölürken, insanlar:
Trahom, sıtma, tifüs, tifo, verem, frengiden kırılıyor;
doktor sayısı yetersiz;
eczaneler pek az şehirde hizmet verebiliyor;
yeni doğan bebeklerin yarıdan fazlası ölürken,
eğitim yaşına gelen çocukların anca dörtte biri okula gidebiliyordu.
*
Anadolu insanı, tefecilerin eline düşmüş;
elektrik yok denecek kadar az;
sanayi bitik, kiremit ve toplu iğne yurt dışından getirtiliyordu.
*
Savaşlardan yenik çıkan ordu dağıtılmış;
Yorgun ve bezgin halk unutulmuş;
Padişah, kendi derdi ve geleceği için İngilizlerin peşinde koşuyor,
Hilafet, saltanat ve hilafetin korunması şartı ile
Mondros’u Rauf Orbay’a imzalatıyor,
Davit Walder: “O derece işbirlikçi idiler ki,
bundan dolayı işgal güçleri güç durumda kalıyordu” diye yazıyordu.
**
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu ilk günden, 1938’e kadar:
Milli bankalar kuruluyor,
Demiryolları inşasına başlanıyor,
Sanayi teşvik ediliyor;
Yerli malı öne çıkarılıyor,
Ameleler, işçi oluyor;
Kadın hakları tanınıyor;
Fabrikalar kuruluyor;
Medeni kanun kabul ediliyor;
Etibank, Sümerbank, Denizbank;
Şeker fabrikaları, PTT, AOÇ, THY, MTA hayata geçiriliyor;
Yabancı sermayenin elindeki stratejik hizmetler devletleştiriliyor;
Dış borçlar ödenmeye devam ediyordu.
Hem de:
Hata noksan payı kalemine bu günkü gibi
nereden geldiği belli olmayan on üç milyar dolarlık bir para girmiyordu.
**
2015 yılında birileri çıkıp:
“10 Kasım kurtuluş bayramınız kutlu olsun” veya
“Zulüm 1938’de son buldu” diyebiliyorsa,
“Olamasaydın olurduk” dediğinde sırtları sıvazlandığındandır.
Nankörlükten başka bir şey de değildir…
**
Bir fıkra ile bitireli mi?
Tilki dereyi geçmek için hazırlanır iken sazlar arasındaki yılan, en tatlı sesi ile:
“Tilki kardeş, ben de karşıya geçmek istiyorum,
boynuna dolanıversem de karşı kıyıya birlikte çıksak olmaz mı?” diye sormuş.
Güler yüz ve şirinliklerle yapılan bu istek karşısında, tilki:
“Tamam, hadi sarıl” cevabını vermiş.
Derenin ve yolun yarısına geldiklerinde, yılan tilkinin boynunu sıkmaya başlamış.
Canı acıyan tilki, boğuk bir sesle sormuş:
“Yılan kardeş, boğulursam ikimizde ölürüz; neden sıkıyorsun?
Yılan, tıslayarak cevaplamış:
“Fıtratımda var.”
Tilki, düşmanca bu harekete çok üzülmüş ama ne yapsın?
“Öyleyse vedalaşalım, boynunu uzat; ben de son bir kez yüzünü göreyim…” deyivermiş.
Yılanın boynunu uzatmasıyla, tilkinin yılanın kafasını ısırması saniye sürmemiş…
Kanlar içinde kalan yılan can çekişmeye, tilki de karşı kıyıya yüzmeye devam etmiş.
*
Kıssadan hisse:
İyi ve doğru yapana kötülük yapmak NANKÖRLÜKTÜR!..