NASIL YAPILMALI? – I
İnsanların en ilkel yeniden-üretimlerini gerçekleştirebilmeleri için, karınlarını doyurmaları, barınmaları ve çoğalmaları zorunludur. Diğer gereksinmeler, “üretkenliğin kaynağı olan emeğin fiziki ve zihni yeteneklerin bütünü olan kapasite”lerini arttırır. “Modern” zorunlulukları “çağcıl”laştıkça, “lüks” gereksinmeler “doğal”laştıkça, insan(lar)ın Özgürlüğe doğru “çaba”ları, “davranış”ları “eylem”leştikçe, şüphesiz “Süreç”in dinamizmi de hızlanacaktır. Yeninin, eskinin yerini alması polyalektiğini engellemek, madde/hareket/zaman/mekân/enerji ve uzay varlığı açısından mümkün değildir. Bu olabilseydi, şimdi bu satırlar yazılır, basılır ve okunur (veya yasaklanır) olmazdı!
Nesnel Gerçekliklerin bize sunmuş olduğu olabilirlikleri göz önüne alarak, yukarıda analiz + sentez sonuçlarının Zorunlu AŞMA’cılığı olarak ÖZYÖNETİM tasavvurunun günümüz şartları altında ilkeleştirdik. Tarımsal işletmelerde, fabrikalarda, atölyelerde, stüdyolarda, madenlerde, agoralarda, doğal kaynak işletmelerinde, okullarda kısacası vasfı ne olursa olsun bütün kafa ve kol üretim birimlerinde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti -merkezin, partinin ya da özel, tüzel kişilerin değil- bizzat/fiilen o üretim biçimlerinde çalışan işçilerin -her türlü- tasarrufu altındadır. Bu vazgeçilmez, tavizi söz konusu olmaz bir ilkedir. Buna göre, “çalışmayana ekmek yoktur!”
Tarım; Tarım merkezleri Kır-kentlerdir. Kır-kentlerin tarımı: 1-kendine yeterlilik, 2-takas için üretim bazına göre ayarlanacaktır. Zaten çağcıl sosyalist geçiş toplumunun tüm üretim kollarında temelde bu olmalıdır. a)Doğal Tarım: Tarlaların mümkün olduğu kadar en son tekniklerle, mekanik ve ekonomik aletler ile suni gübreleme kullanılmadan işlenmesini amaçlayacaktır. b)Su ürünleri: Göl ve ırmak balıkçılığı yanında kıraç arazilerde tarla balıkçılığı ve bu besin kaynaklarının korunması. c)Hayvancılık: Bütün küçük ve büyük baş hayvanların üretimi. Süt ve yumurta yanında et kombinalarının organizasyonu. d)Ağaç ve Orman Ürünleri: Bütün meyvecilik, zeytincilik ve ormancılık alanlarının denetlenmesi, korunması, geliştirilmesi. e)Fabri-agri: Seracılığın yanında güneş görmeyen yerlerde tarım çalışmalarının organizasyonu. Yukarıda sayılan bütün tarım ürünlerinin fabrikasyonu, bütün tarım-hayvan alanlarına yaygınlaştırılan deep-freez sistemleri ile doğal yollardan besin çeşitlenmesi çoğaltılması. f)Bio-agri: Bilim-Teknolojinin tarımda kullanılması. Besin çeşitlerinin doğala özdeş olarak üretilebilmesinin bilimsel çalışmalarının yapılması. Doğal koruma ve doğayı koruma açısından tarımın denetlenmesi. Merkez Kap’a öneriler götürülmesi. g)Tarım, su ürünleri, hayvancılık, ağaç/orman, fabrikasyon-tüketim, yenilebilir ambalajcılık ve laboratuvar aletlerinin sanayi üretiminin organizasyonu.
Sanayi;Sanayi merkezleri Kır-kentlerdir. a)Hafif Sanayi: Konut-prefabrik fabrikalar, inşaat aletleri, malzemeleri vbgb. b)Tüketim Sanayi: Çağdaş ve doğal gereksinmelerin, ev aletlerinden kozmetiğe kadar, tekstilden ayakkabıcılığa kadar vbgb. c)Orta Sanayi: Elektronik ve Mekanik makinelerin, robot üretim ve parçalarının seri üretimleri. d)Ağır Sanayi: Metalürji ve çimento ile makine yapan makineler sanayileri. e)Kafa Sanayi: Sanayinin emek verimliliğini arttırmak için Bilim Teknoloji/ Patent çalışmalarının yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesi organizasyonları. Silikon Vadisinin yaratılıp, organize dağıtımının sağlanması Merkez Kap’a öneriler götürülmesi.
Madencilik;Madencilik Merkezleri Kır-kentlerdir. a)Jeoloji irtibatıyla çağdaş madencilik araştırmalarının ve en az insan emeği ile ürün sağlanmasının koşullarının geliştirilmesi. b)Bio-teknik Madencilik: Laboratuvar teknikleri ile ucuz ve kullanışlı yeni madenlerin üretimi ve doğala özdeş maddelerin kullanıma sunulması.
NASIL YAPILMALI? – II
Ulaşım; Bütün -Birim/Kır/Bilim- kentlerin arasında ulaşım ağı sağlanacağı gibi, kendi sanayileri de Kır-kentlerde olacaktır. Ulaşım’da amaç en ucuz, en rahat, en hızlı toplumsal hareketliliği sağlamaktır. Bireysel ulaşım gerekli olmaktan çıkartılıp, bir hobi aracı haline dönüştürülecektir. a)Havacılık/Uzay Sanayi: Bütün hava araç ve gereçlerinin sportif olanların da dâhil olmak üzere- üretimi. Uzay çalışmalarının ve iletişimlerinin araç ve gereçlerinin elektronik/magnetik üretim sanayinin organize edilmesi. b)Deniz/Irmak Sanayi: Kıyı kentlerle ulaşımın sağlanması yanında, tüm yurttaşların -yazlık dinlencesi anayasal hak olacağından- ilgili sporlardan faydalanması için hizmet tesislerinin ve kendi birim sanayilerinin organize edilmesi. Kanallar sisteminin yaygınlaştırılması. Su rezervlerinin korunması ve denizin doğal korunmasının sağlanması için etkin tedbirlerin alınması, Sualtı yaşam-birimlerinin kurulması. c)Demiryolu/Karayolu Sanayi: Demiryolu ulaşımının en son teknolojilere göre yaygınlaştırılması, bütün yerleşim birimleri arasında ve içinde raylı sistem ağının kurulması. Kar üstü makinelerinin üretim sanayinin geliştirilerek, zorunlu bölgelerde kurulup organize edilmesi. Sporlarının organizasyonu. Yeraltından ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi. Sanayinin organize edilmesi. d)Bio-teknik ve manyetik konularında önerilerin Merkez Kap’a iletilmesi. “Uçan araçlar”ın genelleşmesi sürecinde doğayı tahrip eden karayollarının tasfiye edilmesi…
Sağlık; Sağlık merkezleri Bilim-kentlerdir. Fakat her birim kentte olduğu gibi, her üretim ünitesinde de çağdaş sağlık tedbirlerinin ve gereçlerinin olması şarttır. Bunlar, yalnız ambulanslar değil, helikopterler ve seyyar vagon ve tır hastanelerdir. Çağdaş sağlık bilgisi ve gereçleri her bireyin bilip-kullanması zorunlu olan gereçlerdir. a)Birey-sağlık gereçleri sanayinin geliştirilmesi. b)Genel-sağlık araç ve gereçlerinin üretilmesi. c)Kadın-Çocuk-Yaşlılar-Ailelerin sorunları ve zorunlu gereksinmeleri hakkında araştırmaların ve çözümlerin üretilmesi. Toplum sağlığının önemi. Özürlülerin muhakkak üretime katılarak toplumdaki yerlerini birey olarak almaları. Eksikliklerini onlara hissettirmeden, teknolojinin onların yardımına verilmesi için bilimsel çalışmaların organize edilmesi. d)Komplike Sağlık Yurtlarının ve Uzman hastanelerin kurulması. e)Bio-kimya araştırmalarına ve sanayinin önerilerinin Merkez Kap’a iletilmesi. f)Doğal kaynaklardan sağlık örgütlenmesi olarak faydalanılması. Halk hekimliğinin bilimle güdümlü olarak kitlesel yaygınlaştırılmasının sağlanması.
Öğretim; Toplumda eğitimin değil, Poli-Teknik öğretimin temel alınması. Öğretim merkezleri olarak Bilim kentlerin kurulması. Buraları, her alanda öğretmen, uzman ve bilginlerin bilgi takas ve üretim merkezleridir. a)Çocuklar ruh sağlığı açısından beş yaşlarına kadar annelerinin yakın ilgisi ve gözetiminde kalmalıdırlar. 5–6 yaş çocuk-yuvalarıonları öğretime hazırlamalıdır. b)Orta Öğretim: 7–10 yaş grubu çocuklar poli-teknik öğrenim yaşamlarını, bu söyleşi ve deney/yapım yıllarında öğrenmelidirler. Burası, okuldan çok bir öğrenim-obası olmalıdır. c)11–14 yaş grubu çocuklar bilgisayarlı tekniklere dayanarak poli-teknik öğrenimlerini proletek-bilgiye bilince dönüştürdükleri öğrenim-yurtları buraları olmalıdır. d)Yüksek Öğretim: 15–18 yaş grubu gençler zorunlu öğretim-enstitülerinde aldıkları bilgilerin yanında yaratıcı faaliyetlerini somutlaştıracak fabrikalar burasıdır. e)Üstün zekâlı gençler için Bilim-Akademilerinde 4 yıldan başlamak üzere zamanlarını kendi özgür iradeleri ile belirleyecekleri çalışma ve yaratım olanakları sonsuz olarak onlara sunulmalıdır. Akademik öğretimciler ordusu oluşturulmalıdır… Çünkü politikacı değil, “devrimci bilim insan(lar)ı)” topluma önderlik edecektir. Bütün öğrenim odakları özerkolmalıdır. Hedef kâğıt parçası diploma değil, insanların kendileri ve dolayısı ile toplum/insanlık için yaratılacak olan ÜRÜN’dür. Bu, insanların renkli kâğıtlarla değerlendirildiği değil, ürünleri ile değerlendirildiği; En Kutsal Değer’in “YARATICI-EMEK” olduğu bir toplumun varoluşudur.
Kültür; Kültür merkezleri Birim-kentlerdir. Birim kentler geçmişleri yüzyıllara dayanan tarihsel birikimin kentleridir. Bunlar, bütün dejenere yapılarından devrimci bir tarzda temizlenip, gerçek değerlerine kavuşacakladır. a)Bu kentlerde, Arkeoloji (Türkiye’de belli başına bir sanayi sayılmalıdır) ve Eski Eserleri Koruma öğretim odakları oluşturulacaktır. Yine buna bağlı olan Turizm bir sanayi olarak bütün gerekleri ile örgütlenecektir. b)Güzel Sanatlar (Plastik Sanatlar) ve Müzik yalnız uzmanlar için değil, bütün toplumun bireyleri için bir kültür faaliyetleri yöresel faaliyetler kombinazasyonunun içinde kitlesel hale getirilmelidir. c)Basın (Gazete-dergi vbgb.) ve Yayın (TV-Video-Sinema-Tiyatro) gibi yöresel faaliyetler birey-birim-toplum temelinde yaygınlaşacaktır. Amatör telsizcilik, radyoculuk, TV ve Sinemacılık için pratik gereçler sanayi teknolojik pratiklik göze alınarak örgütlenip, böylece ayrıcalıklı entel-’sanatçı’ rantiyerizmi önleyip, kitleselleşecektir. d)Uzman eğlence alanları, doğal zoolojik ve botanik alanlar yaratılacaktır. Elektronik eğlenceler bireyleri hem dinlendirecek, hem de öğretici bir biçimde düzenlenecektir. e)Tavsiye mekanizması, siyasal-kültürün bir parçası olarak toplum praxisi için, pratik güvenilir bir danışman olacaktır.
Doğa ve Enerji; Doğanın korunması için verimli alanlar yalnızca tarıma ayrılırken, Kır-kent ve Bilim-kentler kıraç arazilere, dağ yamaçlarına kurulacaktır. Üretim merkezlerinin dağ içlerine yerleştirilmesi hem stratejik hem de doğal açıdan tercih edilecektir. Yapılanmada Doğa’nın önceliği korunacak İnsan ona bağımlı, ama onun efendisi olacaktır. Enerji, her kent bazında elde edilecektir. Doğal ve yenilenebilir enerji kaynakları, Bilim kentlerin denetiminde sanayileri ile beraber toplumun yararına sunulacaktır. Her müstakil ev, mümkün olduğu şekilde, tüm bilim-teknoloji kullanılaraktan, kendi artezyeninden suyunu, rüzgârından elektriğini, çöpünden doğal gazını kullanır hale getirilecektir. Merkezi sistemler yedekleme olarak organize edilecektir. (Genellikle Birim-kentler için). Güneş, rüzgâr, dalgalar, ırmaklar, doğal gazlar, su füzyonları, magnetik farklar vbgb. enerjiler rasyonel biçimde emeğin/insan(lar)ın hizmetine verilmelidir.
NASIL YAPILMALI? – III
Spor-Çevre-Savunma; Spor belli bir profesyonelliğin değil, kitlenindir. Bütün sporların çevre/doğa ile bağıntısı vardır. Bütün spor alanlarının teknolojik sanayi yaratılmalıdır. Bütün ekipmanlar kaliteli olarak üretilmelidir. Birim/ Kır/ Bilim kentlerde mahalle üniteleri esas alınarak spor pratiği hizmetleri götürülmelidir. Spor alanlarının çevresi doğa tarafından kucaklanmalıdır. Öğretimle beraber, organize edilecek ve devamlı kılınacak savunma bilgisi spor da esas alınarak yaz ve ara dönemlerde verilecek kurslar ile sağlanacaktır. Savunmanın uygulanması kentler planında ise de, planlanması ve organize edilmesi doğası gereği Merkez Kap sorumluluğundadır. Çünkü askeri harekâtlar, kesinlikle merkezi bir disiplini zorunlu kılar. Fakat açıktır ki, militer olmadığı için, bizim önerimiz, her türlü önerinin Merkez’e iletilmesi ve tartışılmasıdır. Çünkü öz savunma-kitlesel savunmadır. Onun için üretim birimlerinde savunma araç ve gereçleri çok-amaçlılık esas alınarak üretilecektir. Kendini savunan bir yurt için stratejik saldırı silahları yerine, Stratejik Savunma ve Taktik Saldırı silahları tercih edilecektir. Bir buldozer, hem füze rampası, hem bir çekici, hem yürür bir kültür platformu ya da prefabrik bir ilkyardım aracı olarak kullanılabilecek biçimde tasarlanıp üretilecektir. Üstelik de, ivedilikle beş-on dakikada takıp-sökme olabilecek şekilde. Sonuç alıcılığın kesin olması için bilim-teknolojik devrimin en modern yaratımları hizmete sunulmalıdır. Bizim dışımıza, kapitalizm var olduğu müddetçe bazı kapsamlı silahlara ihtiyacımız olacaktır!
Aile-Hukuk-Ahlak;Toplumun temeli, bireyler ve onların yeniden-üretiminin araçları olan birim-topluluklar/ ailelerdir. Toplum bütün çocuklarına, özellikle de şu ya da bu şekilde anne-babasız kalmış çocuklarına sahip çıkmalıdır. Her çocuğun yalnız anne değil, baba şefkatine de ihtiyacı vardır. Bilinçli bireylerden oluşan ailelerin topluluğunu hiçbir güç yıkamaz. Toplumda kadınlar oranları nispetinde özgür iradeleri ile temsil edilmelidirler. Kadınlarının bilinçli olmadığı bir toplum asla özgür olamaz. Kadınlar amazon atalarının izinden gitmek zorundadırlar, ataerkil-özel mülkiyetçi-dinci sistemi imha etmenin başka yolu yoktur… Kadın ve çocuklara yönelik tecavüz, cinayetler, uyuşturucu, doğayı tahrip, kamu malına mafiasal tecavüz gibi toplum hak ve ahlâkına yönelik bütün suçlar ölümle cezalandırılmalıdır. Yabancı uyruklu sabotörler ile işbirlikçileri için de aynı ceza uygulanmalıdır. Fakat yabancı uyrukluların haricindeki karşı-siyasal (illegal) faaliyetler tutukluluk gerektirir. Çünkü bir “siyasal suç” söz konusu ise, önce hatayı kendimizde aramalıyız. Bunlar, bizim kapitalist ülkelerdeki tutuklu yandaşlarımız ile takas edilmelidir. Her istemeyen ülkeyi terketme (kendi için yapılan kamu harcamasını geriye ödemek koşulu ile) serbestliğine sahip olmalıdır. Her yurttaşın nüfus kâğıdı gibi pasaport kullanımı da sağlanmalıdır. Ta ki, pasaport denilen ilkel kâğıt parçası ortadan kalkana dek. İç turizm serbest olmasına karşın yer değişimi, gitmek istenilen kentin/mahallenin %75’lik onayı ile mümkün olmalıdır. “Dingo’nun ahırı” gibi, her isteyen her istediği yere gider kaosu söz konusu olamaz. Bu, “her isteyen her istediği gibi” kapitalizmi yeşertir. Bireylerin, Toplum/İnsan sevgi ve saygısı, gönüllü disiplini zorunlu kılar. İnsan(lar)ı, hayvanlardan ayrı kılan özeliklerden biri de budur. Hürriyet, hayvanlara özgüdür ve sınırı yoktur. Bu sınır, zorlamalar ve otoritelerden değil, topluma karşı sorumluluğun saygı ve sevgisinden doğan ahlâksal bir sınırdır. “Sınıf karşıtlıkları ve bu karşıtlıkların” yansıması üzerine yer alan ahlâk sorunu: “Özgür irade denilen şeye, insan sorumluluğuna, zorunluluk ve özgürlük ilişkisine kadar gitmeden, ahlâk ve hukuk gerektiği gibi incelenemez”, “ancak sınıf karşıtlıklarının sadece yenilmekle kalmadığı, ama yaşama pratiği bakımından unutulmuş da bulundukları bir toplum düzeyinde olanaklı olabilir.” (Engels). Devrimci Ahlâk; İnsan/Halk Sevgisi, Dürüstlük, Yüreklilik, Yoldaşlık Bağı ve Emek Sevgisidir. Bu alçak gönüllülük, ÖZVERİ sorunudur. Devrimci Ahlâk; Yetingenliğin ve Yaratıcılığın uzay-enerjik hareketidir; Devrimci Ruh’umuzu Sonsuz kozmosa fırlatır! Toplumsal saygı ve sevginin yüceltilmesi, İnsanlık onurunun yüceltilmesi ile özdeştir! “Herkesin Yeteneğinden Emeğine Göre” şartından, “Herkesin Yeteneğinden İhtiyacına Göre” ilkesine geçişte, Devrimci Ahlâk’ın çok önemli bir irade/enerjik güç etkisi vardır. Sınırlanmış yurtseverliği aşan ve sınırsız emekçilerin millilerarasıbirliktençilik (enternasyonal) duygusu, yine Devrimci Ahlâk’ın yansımalarıdır.
İnançlar; Özgür bireylerin kendi vicdanlarına ait inançlarında bir zorlama düşünülmez ve uygulanamaz. Din, toplumsal bir inanç hareketi olarak aynı kapsamda incelendiğinden, gerek dinin tanıtılması gerekse de dine karşı (ateist) düşünceler aynı kapsam içinde düşünülmelidir. Türkiye’nin tarihsel (antik) sekülarizminden süreçlenen Uygar/ToplumsallaştırılmışLaiklik uygulanmalıdır. Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalıdır. Müslümanlar ve mezhepleri, kendi liderini (baş imam) cemaatın özgür iradeleri ile oylamaları sonucunda seçmelidirler. Her caminin, İmam’ını, Müezzin’ini kendi cemaatı seçmelidir. Müezzinler, İslami kurallara göre, bizzat minareye çıkıp, kendi sesleri ile ezan okumaları o yörenin oy birliği ile olmalıdır. Ezan, ulusal lisan dışındaki başka bir lisanla olmamalıdır. Dini bayramlar resmi tatil sayılamaz. Din adamlarının ve ibadet yerlerinin masrafları cemaat tarafından ödenmelidir. Tarikatlaşma kabul edilemez. Aynı olgu aynı hakları kullanma çerçevesinde Alevilik, tüm Hristiyanlık ve mezhepleri ve Yahudilik içinde geçerlidir. Resmi-nikâh gibi bir burjuva senetleşmesinin mecbur tutulamayacağı gibi, İmam Nikâhı da gayri-resmi sayılamaz. Birim kentlerde, geleneklerini tarihsel bir canlılık olarak koruyabilirler. Aynı şekilde Alevi, Süryani, Ezidi ve tüm diğer inanış sahibi yurttaşlar aynı haklarından mahrum edilemez. Fakat enternasyonalist bütünlük temel olduğu için Merkez KAP’ın/Toplumsal onayın dışına çıkıp, çoğunluğun hilafına dini eylemlere girişemezler. Bu fiil emekçilere karşı işlenen en büyük suç kapsamında cezalandırılmalıdır. Çünkü bu fiil ötekileştirme olarak ataerkil-faşist-özel mülkçü düşüncenin temelini oluşturur…
HALİD ÖZKUL 15-06-2019 BURHANİYE
EK NOT.
Bu uzun ama okunması çok önemli olan Stalin’in analizini (Çünkü 2019’da iki satır okuyup ‘atam-tutam ben seni’ değil güncelinde (1927) yazılmış nesnel gerçekçi bir makale; ayrıca editör-mütercim Cem Kızılçeç yoldaşa tekrar teşekkürlerimizi iletelim. Makaleyi bir daha yayımlıyorum. Lütfen 10 dakikanızı okumaya ayıralım dostlar…STALİN’in 13 Mayıs 1927’de Çinli üniversiteli komünist öğrencilerle
yapmış olduğu konuşmanın Canut Yayınları editörü Cem Kızılçeç
tarafından Almancadan yapmış olduğu tercümenin metini. “Altıncı Soru”,
STALİN’in ‘Türkiye’deki Kemalist Devrim hakkındaki görüşleri.’
Sun yat sen Üniversitesi, Asya ve Doğudaki devrimci ve komünist
önderleri teorik ve pratik eğitime tabi tutan bir okuldu, Çin’in
önemli liderleri bu okulda eğitim gördüler. Bu konuşma, Çin’de Birinci
devrimci iç savaşın Çan Kay-Şek’in komünistlere karşı darbesiyle
yenilgiye uğradığı 1927 de yapıldı. Bu darbe sonucunda yüz binlerce
işçi, köylü ve komünist kıyıma uğradı. Çin devriminin doğru yolu
1935’te, Zunyi toplantısında Mao’nun partiye ve orduya önderlik
yeteneklerine sahip olduğunun Parti önderliği içinde genel kabulü ile
birlikte netleşmeye başladı. 1935’te Komintern de Mao’nun önder
konumunu destekledi ve kabul etti.
Bundan önce partide çeşitli sağ ve sol hatalar egemen olmuştu.
Özellikle sol hatalar daha yaygın ortaya çıkmıştı. 1935’ten, Zunyi
toplantısından sonra parti genellikle 1957’ye kadar sağlıklı bir hatta
ilerledi. Daha sonra yeniden sol hatalar baş gösterdi. 1966-76
arasında ise aşırı sol bir çizgi izledi.
Cem Kızılçeç
SUN YAT-SEN ÜNİVERSİTESİ Ö⁄RENCİLERİYLE BİR KONUŞMA
13 Mayıs 1927
Yoldaşlar! Ne yazık ki bugünkü konuşmamız için sadece iki üç saat
zamanım var. Belki gelecek sefer daha uzun bir konuşma yapma olanağı
buluruz. Ama bugün kendimizi, yazılı olarak sormuş olduğunuz soruları
ele almakla sınırlayabileceğimizi düşünüyorum. Elime toplam on soru
geçmiş bulunuyor. Ve bugünkü konuşmamızda bunları yanıtlamak
istiyorum. Eğer ek sorular varsa —ki var olduğu söyleniyor—, onları
önümüzdeki konuşmamızda yanıtlamaya çalışacağım. Öyleyse başlayalım.
BİRİNCİ SORU
“Radek’in, Çin kırında köylülüğün mücadelesinin feodal kalıntılardan
çok, burjuvaziye karşı yöneldiği iddiası neden yanlıştır?
[Cem : Radek, Trotski’ye yakın “sol” ]
Çin’de ticaret kapitalizminin egemen olduğu söylenebilir mi, yoksa
Çin’de feodalizmin kalıntıları mı egemendir?
Büyük sanayi kuruluşlarının sahibi olarak Çin militaristleri, neden
aynı zamanda feodalizmin temsilcileridir?
Radek gerçekten de bu soruda ifade edilene benzer bir şey savunuyor.
Anımsadığım kadarıyla Moskova Örgütü aktifi önündeki açıklamalarında
Radek, feodalizmin kalıntılarının varlığını ya bir bütün olarak
yadsımış, ya da Çin kırında feodalizmin kalıntılarının ciddi önemini
tanımamıştır.
Bu elbette Radek’in büyük bir hatasıdır.
Çin’de feodalizmin kalıntıları olmasaydı, bu kalıntılar Çin kırı için
birinci derecede öneme sahip olmasaydı, tarım devrimi için hiç zemin
olmazdı, Çin Devrimi’nin bugünkü aşamasında Komünist Partisi’nin baş
görevlerinden biri olarak tarım devriminden söz etmek anlamsız olurdu.
Çin kırında ticaret sermayesi var mı? Evet, var ve sadece var olmakla
kalmıyor, ayrıca köylüleri herhangi bir feodal beyden daha az
sömürmüyor. Fakat ilkel birikim tipindeki bu ticaret sermayesi, ondan
köylüleri sömürme ve ezmenin ortaçağ yöntemlerini alarak Çin kırında
kendine özgü bir biçimde feodal beyin egemenliğiyle, çiftlik sahibinin
egemenliğiyle içiçe geçmektedir. Mesele budur yoldaşlar.
Radek’in hatası, bu Çin’e özgü özelliği anlamamasıdır; köylülüğün
sömürülmesi ve ezilmesinin ortaçağ varı-feodal yöntemlerinin korunduğu
şartlarda Çin kırında tüccar sermayesinin varlığı ile feodal
kalıntıların egemenliğinin bu özgün içiçe geçmişliğini anlamamasıdır.
Militarizm, cucunlar, valiler, bugünün katı yürekli, soyguncu, askeri
ve askeri olmayan bürokrasisi, Çin’deki bu özelliğin üzerinde yükselen
üstyapıyı oluşturur.
Emperyalizm tüm bu feodal-bürokratik makineyi desteklemekte ve
sağlamlaştırmaktadır.
Çiftlik sahibi olarak bazı militaristlerin aynı zamanda sanayi
kuruluşlarının da sahibi olmaları — bu nokta meseleyi özünde hiç
değiştirmiyor. Vaktiyle pek çok Rus çiftlik sahibi de aynı şekilde
fabrikalara ya da sanayi kuruluşlarına sahipti, fakat bu onları feodal
kalıntıların temsilcileri olarak kalmaktan alıkoymadı.
Bir dizi bölgede köylünün gelirlerinin yüzde yetmişi küçük soylulara,
çiftlik sahibine gidiyorsa; çiftlik sahibi, gerek ekonomik alanda
gerekse de yönetim ve yargı alanında fiili iktidarı icra ediyorsa; bir
dizi ilde bugüne kadar hâlâ kadınların ve çocukların alınıp satılması
olayı varsa — bu ortaçağ ilişkileri içerisinde egemen gücün, Çin’e
özgü bir biçimde ticaret sermayesinin gücüyle içiçe geçen feodal
kalıntıların gücü olduğunu, çiftlik sahiplerinin gücü, çiftlik
sahiplerinin askeri ve askeri olmayan bürokrasisinin gücü olduğunu
teslim etmek gerekir.
Bu kendine özgü koşullar, Çin’de gelişen ve daha da gelişmeye devam
edecek olan köylülüğün tarım (toprak) hareketinin zeminini
oluştururlar.
Bu koşullar olmadan, feodal kalıntılar olmadan ve feodal boyunduruk
olmadan Çin’de tarım devrimi sorunu, çiftlik sahiplerinin topraklarına
el konulması sorunu olmazdı.
Bu koşullar olmadan Çin’de tarım devrimi anlaşılamazdı.
İKİNCİ SORU
“Marksistler bir partide tek bir sınıfın bir hâkim olacağını
savunduklarına göre Kuomintang’ın küçük-burjuva bir parti olduğunu
söyleyen Radek, ne ölçüde haksız?”
Bu soruya ilişkin birkaç şey söylemeliyim.
Birincisi. Soru doğru konulmamış. Biz hiçbir zaman Kuomintang’ın
birçok sınıfın partisi olduğunu söylemedik ve söylemiyoruz da. Daima,
Kuomintang’ın birçok ezilen sınıfın blok partisi olduğunu söyledik ve
söylüyoruz. Bu birçok sınıfın partisi ile aynı şey değildir,
yoldaşlar. Kuomintang birçok sınıfın partisi olsaydı, Kuomintang’la
ilişkisi olan sınıflardan hiçbiri, Kuomintang dışında kendi partisine
sahip olmazdı, Kuomintang’ın kendisi ise tüm bu sınıfların ortak ve
biricik partisini oluştururdu. Fakat gerçekte böyle mi? Kuomintang’da
temsil edilen Çin proletaryası, aynı zamanda kendi öz, özel partisine,
Kuomintang’dan farklı olan ve kendi öz, özel programı olan, kendi öz,
özel örgütü olan Çin Komünist Partisi’ne sahip değil mi?
Kuomintang’ın, birçok ezilen sınıfın partisi değil, kendi parti
örgütlerine sahip birçok ezilen sınıfın blokunun partisi olduğu
açıktır. Dolayısıyla bu soru doğru konulmamıştır. Gerçekte bugün
Çin’de Kuomintang’dan ancak ezilen sınıfların blokunun bir partisi
olarak söz edilebilir.
İkincisi. Marksizmin, ezilen, devrimci sınıfların blokunun bir
partisini ilke olarak tanımadığı, Marksistler için böyle bir partiye
üye olmanın ilkesel olarak doğru olmadığı doğru değildir. Bu,
kesinlikle doğru değildir. Gerçekte Marksizm, Marksistlerin böyle bir
partiye üyeliğini sadece ilke olarak caiz görmekle kalmamıştır (ve
kalmaz), aynı zamanda belirli tarihsel koşullarda bu üyeliği pratikte
de gerçekleştirmiştir. Marx’ın 1848 yılında Alman Devrimi sırasında
bizzat verdiği bir örneğe işaret edebilirim. O dönemde Marx ve
yoldaşları Almanya’daki burjuva-demokratik Birlik [146]üyesiydi ve
orada devrimci burjuvazinin temsilcileriyle birlikte çalışıyorlardı.
Bilindiği gibi, bu burjuva-demokratik Birlik, bu burjuva-devrimci
partiye, Marksistlerin dışında, devrimci burjuvazinin temsilcileri de
üyeydi. Marx’ın başyazarı olduğu “Neue Reinische Zeitung”[147]
gazetesi bu burjuva-demokratik Birlik adlı örgütün yayın organıydı.
Ancak Almanya’da devrimin hızını yitirmeye başladığı 1849
ilkbaharındadır ki Marx ve yoldaşları, bağımsız bir sınıf politikası
izleyecek tamamen bağımsız bir işçi sınıfı örgütü kurmaya karar
verdikten sonra bu burjuva-demokratik dernekten ayrılmışlardır.
Gördüğünüz gibi Marx, Kuomintang’a kendi özel örgütüne sahip olan
bağımsız proletarya partisi olarak katılan günümüzün Çinli
komünistlerinden daha ileri gitmiştir.
Marx’ın yoldaşlarıyla birlikte, mutlakıyete karşı devrimci
burjuvaziyle birlikte mücadele etmenin söz konusu olduğu 1848 yılı
koşullarında, Almanya’nın burjuva-demokratik derneğine üyeliğinin
amaca uygun olup olmadığı konusunda farklı görüşlerde olunabilir. Bu
taktik bir sorunudur. Ama Marx’ın böyle bir partiye üye olmayı ilke
olarak geçerli saydığı — bu konuda hiçbir kuşku olamaz.
Üçüncüsü. Çin Vuhan’daki Kuomintang’ın bir küçük-burjuva partisi
olduğunu söyleyip, bununla yetinmek temelli yanlıştır. Kuomintang’ı
böyle olduğunu ancak ne Çin’de emperyalizmi, ne de Çin Devrimi’nin
karakterini birazcık da olsa kavramamış biri söyleyebilir. Kuomintang
“sıradan” bir küçük-burjuva partilerden değildir. Küçük-burjuva
partiler değişik türden olabiliyor. Rusya’da Menşeviklerle Sosyal-
Devrimciler de küçük-burjuva partilerdi, ama bunlar aynı zamanda
emperyalist partilerdi, çünkü Fransız ve İngiliz emperyalistleriyle
militan bir savaş ittifakı yapmışlardı ve onlarla birlikte başka
ülkeleri —Türkiye, İran, Mezopotamya, Galiçya— fethediyor ve
eziyorlardı.
Kuomintang’ın emperyalist bir parti olduğu söylenebilir mi?
Söylenemeyeceği açıktır. Tıpkı Çin Devrimi’nin anti-emperyalist bir
devrim olması gibi, Kuomintang da anti-emperyalist bir partidir.
Burada temelli bir fark vardır. Bu farkı görmemek ve anti-emperyalist
Kuomintang’ı, emperyalist partiler olan Menşevikler ve Sosyal-
Devrimcilerin partileriyle karıştırmak — Çin’in ulusal-devrimci
hareketinden hiçbir şey anlamamak demektir.
Kuomintang emperyalist bir küçük-burjuva parti olsaydı, Çin
komünistleri elbette onunla bir blok oluşturmaz, bilakis canı
cehenneme derlerdi. Ama mesele tam da şu ki, Kuomintang Çin’de
emperyalistlere ve onların ajanlarına karşı mücadele eden anti-
emperyalist bir partidir. Bu anlamda Kuomintang, Kerenski ve Tsereteli
ayarındaki emperyalist”sosyalistler”den kat kat üstündür.
Kuomintang’ın sağ kanat temsilcisi Çang Kay-şek bile, sol
Kuomintang’cılara ve komünistlere karşı akla gelebilecek her türlü
entrikayı çeviren 1927 darbesi öncesinin Çang Kay-şek’i bile — o
zamanlar darbesi öncesinin Çang Kay-şel bile Kerenski ve Tsereteli’den
daha üstündü, çünkü Kerenski ve Tsereteli, Türkiye, İran, Mezopotamya
ve Galiçya’nın boyunduruk altına alınması için savaşır ve böylece
emperyalizmi güçlendirirken, Çang Kay-şek —kötü mü, iyi mi savaşıyor,
bunu bir yana bırakalım— Çin’in boyunduruk altına alınmasına karşı
savaşıyor ve böylece emperyalizmin zayıflatılmasına yardım ediyordu.
Radek’in hatası —ve bir bütün olarak bizdeki muhalefet blokunun
hatası—, Çin’in yarı-sömürge konumunu görmezden gelmesi, Çin
Devrimi’nin anti-emperyalist karakterini görmemesi ve Vuhan
Kuomintang’ının, sağ kanat Kuomintang’cılardan arınmış Kuomintang’ın,
Çinli emekçi kitlelerin emperyalizme karşı mücadelesinin merkezi
olduğunun farkına varmamasıdır.
ÜÇÜNCÜ SORU
“Sizin tarafınızdan yapılan, Kuomintang’ın iki gücün —Komünist Partisi
ve küçük-burjuvazi— bloku olduğu değerlendirmesi(Stalin’in 18 Mayıs
1925’te Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi öğrencilerinin
toplantısında konuşma) ile Komintern kararında yapılan, Kuomintang’ın
büyük burjuvazi de dahil dört sınıfın bir bloku olduğu değerlendirmesi
arasında bir çelişki yok mu?
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de proletarya diktatörlüğünün varlığı
koşullarında Kuomintang’a üye olması mümkün müdür?”
İlkönce şunu tespit etmeliyim ki, Komintern tarafından Aralık 1926’da
(VII. Genişletilmiş Plenum) yapılan Kuomintang içindeki gerçek durumun
değerlendirilmesi, “soru”nuzda doğru koyulmuyor yani tam orada olduğu
gibi yansıtılmamış. “Soru”da, “büyük burjuvazi de dâhil” deniyor.
Ama kompradorlar da büyük burjuvazinin içindedir. Bu, Komintern’in
Aralık 1926’da komprador burjuvaziyi Kuomintang içindeki blokun üyesi
olarak gördüğü anlamına mı gelir? Bu anlama gelmediği açıktır, çünkü
komprador burjuvazi Kuomintang’ın amansız bir düşmanıdır. Komintern
kararında bir bütün genel olarak büyük burjuvaziden değil, “kapitalist
burjuvazinin bir bölümü”nden sözedilmektedir. Yani burada söz konusu
olan her türden büyük burjuvazi değil, komprador burjuvazi tipine
dâhil olmayan ulusal burjuvazidir.
İkinci olarak, bu iki Kuomintang değerlendirmesi arasında çelişki
görmediğimi söylemeliyim. Çelişki görmüyorum, çünkü burada
Kuomintang’ın iki farklı bakış açısından değerlendirilmesi söz
konusudur, bunlardan hiçbirisine de yanlış denemez, çünkü ikisi de
doğrudur.
Ben 1925 yılında ben Kuomintang’dan işçilerin ve köylülerin blokunun
partisi olarak sözettiğimde, amacım kesinlikle Kuomintang içindeki
fiili durumu analiz etmek, 1925 yılında Kuomintang’a gerçekten hangi
sınıfların dahil olduğunu analiz etmek için değildi.
O günlerde Kuomintang’dan söz ettiğimde, sadece, Doğu’nun ezilen
ülkelerinde, özellikle Çin ve Hindistan gibi ülkelerde, kırda ve
kentte işçilerle küçük-burjuvaziye dayanmak zorunda olan bir devrimci
halk partisi modeli olarak Kuomintang’ı kastetmiştim. O zaman doğrudan
şöyle demiştim: “Bu ülkelerin komünistleri, ulusal birleşik cephe
siyasetinden, işçilerin ve küçük-burjuvazinin devrimci bloku
siyasetine geçmelidir.” (Bkz. Stalin Leninizmin Sorunları) Yani
genelde devrimci halk partilerinin, özelde de Kuomintang’ın o andaki
gerçek durumunu değil, gelecekte olabilecekleri bir durumu
kastetmiştim. Ve bunda tamamen haklıydım. Çünkü Kuomintang gibi
partiler ancak işçilerin ve küçük-burjuvazinin blokuna dayanmaya
çalıştıklarında bir geleceğe sahip olabilirler, burada küçük-
burjuvaziden sözedilirken, kapitalist gelişme bakımdan geri kalmış
ülkelerde küçük-burjuvazinin ana gücünü oluşturan, esas olarak
köylülük akla gelmelidir.
Komintern’i ise, sorunun bir başka yanı ilgilendiriyordu. VII.
Genişletilmiş Plenum’da Komintern Kuomintang partisinigeleceği
açısından, ne olacağı açısından değil, o andaki durum açısından,
Kuomintang’ın içindeki fiili durumun nasıl olduğu ve 1926 yılında
Kuomintang’da hangi sınıfların gerçekten bağlantılı olduğu açısından
değerlendirmiştir.
Ve Komintern, Kuomintang’ın, Kuomintang içinde henüz bir bölünme
olmadığı günlerde gerçekten de işçilerin, (kent ve kır) küçük-
burjuvazisinin ve ulusal burjuvazinin bir bloku olduğunu söylediğinde
tamamen haklıydı. Burada, Kuomintang’ın sadece 1926’da değil, 1925’te
de bu sınıfların blokuna dayandığını ekleyebiliriz. Hazırlanmasına
aktif olarak katıldığım Komintern kararında, da doğrudan
“proletaryanın, kendi çıkarları için aktif mücadeleye girişen
köylülükle, kent küçük burjuvazisi ile ve kapitalist burjuvazinin bir
bölümüyle blok oluşturdu”ğu, “güçlerin bu birleşiminin siyasi
ifadesini, Kuomintang Partisi ve Kanton Hükümeti içindeki buna uygun
yapılanma ve gruplaşmalarda bulduğu” söylenmektedir. (Bkz. Karar.
[149])
Ama Komintern, 1926 yılındaki fiili durumla yetinmeyip, Kuomintang’ın
geleceğine de değinmiş bu blokun ancak geçici bir blok olduğunu, bu
blokun aşılarak yerine önümüzdeki dönemde proletarya ve küçük-
burjuvazinin blokunun geçirilmesi gerektiğini saptamadan edememiştir.
Tam da bu yüzden Komintern kararında devamla, “hareket şu anda üçüncü
aşamanın eşiğine gelmiştir ve sınıfların yeni bir gruplaşmasının
arifesinde bulunmaktadır”, “bu gelişim aşamasında hareketin esas gücü,
kapitalist büyük burjuvazinin daha büyük bölümü dıştalanarak,* yerine
proletarya, köylülük ve kent küçük-burjuvazisinin daha da devrimci bir
bloku olacaktır” denmektedir. (Aynı yerde.)
Kuomintang’ın bölünmesinden ve ulusal burjuvazinin ayrılmasından sonra
Vuhan’da daha şimdiden oluşmaya başlayan işçilerle küçük-burjuvazinin
(köylülüğün) bloku, Kuomintang’ın geçmişte de dayanması gerektiği
olduğu ve benim 1925 yılında Doğu Emekçileri Komünist
Üniversitesi’ndeki konferansımda (yukarıya bakınız) sözünü ettiğim
bloktur.
Dolayısıyla böylece Kuomintang’ın iki farklı açıdan değerlendirilmesi
sözkonusu:
a) şu andaki durumu açısından, 1926 yılında Kuomintang içindeki fiili
durum açısından;
b) geleceği açısından, Doğu ülkelerinde bir devrimci halk partisi
inşasının modeli olarak Kuomintang’ın neyi temsil ettiği açısından.
İki değerlendirme de haklı ve doğrudur, çünkü Kuomintang’ı iki farklı
açıdan değerlendirmekte ve sonuçta kapsamlı bir tablo ortaya
koymaktadır.
Çelişki bunun neresinde?
Sorunu daha da açıklığa kavuşturmak için, İngiltere’deki “İşçi
Partisi”ni ele (“Labour Party”) alalım. Bilindiği gibi İngiltere’de,
fabrika işçilerinin ve hizmetlilerin sendika örgütlerine dayanan
işçilerin özel bir partisi var. Hiç kimse bu partiye işçi partisi
demekten kuşkulanmaya kalkışmaz. Sadece İngiltere’de değil, başka
ülkelerde de Marksist yayınlarda bu partiye böyle denir.
Ama bu partinin gerçekten bir işçi partisi, işçilerin burjuvaziye
karşı duran bir sınıf partisi olduğu söylenebilir mi? Bu Partinin
gerçekten tek bir sınıfın, işçi sınıfının partisi olduğu, diyelim ki
iki sınıfın bir partisi olmadığı söylenebilir mi? Hayır, söylenemez.
Gerçekte, İngiltere’deki İşçi Partisi, işçilerin ve kent küçük-
burjuvazisinin blokunun partisidir. Gerçekte, bu parti iki sınıfın
blokunun bir partisidir, ve bu partide kimin nüfuzunun —burjuvaziye
karşı direnen işçilerin nüfuzu mu, yoksa küçük-burjuvazinin nüfuzu mu—
daha güçlü olduğundan söz edilecek olduğunda, bu partide küçük
burjuvazinin etkisinin hakim olduğunu söylemek gerekir.
Zaten İngiltere’de İşçi Partisi’nin gerçekte liberal-burjuva partinin
bir uzantısı olması da bununla açıklanır. Hala Marksist literatürde
ona işçi partisi deniyor. Bu “çelişki” nasıl açıklanabilir? Bu
partinin, işçilerin partisi olarak nitelendirilirken, genellikle bu
parti içindeki andaki fiili durumun değil, bir işçi partisinin inşa
tipi olarak görülmesiyle açıklanır. Bu parti gelecekte belirli
koşullar altında, işçilerin burjuva dünyasına karşı çıkan gerçek bir
sınıf partisine dönüşmesi beklentisi ve tahminine dayanır. Bu durum,
söz konusu partinin gerçekte bu an için olarak işçilerin ve kent
küçük-burjuvazisinin blokunun partisi olmasını dıştalamaz, bilakis tam
tersine bunu görür.
Biraz önce Kuomintang’la ilgili söylediklerimin tümünde nasıl bir
çelişki yoksa burada da herhangi bir çelişki yoktur.
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de proletarya diktatörlüğünün varlığı
koşullarında Kuomintang’a üye olması mümkün müdür?
Bunun amaca uygunsuz ve bu nedenle imkânsız olduğunu düşünüyorum.
Sadece proletarya diktatörlüğünün varlığı koşullarında değil, işçi ve
köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulduğu koşullarda da onun
Kuomintang’a dâhil olması amaca uygunsuzdur. Çünkü Çin’de işçi ve
köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulması ne anlama gelir?
Bir ikili iktidarın kurulması anlamına gelir. Kuomintang ile işçi ve
köylü temsilcileri Sovyetleri arasında iktidar uğruna mücadele
anlamına gelir. İşçi ve köylü Sovyetlerinin kurulması, burjuva-
demokratik devrimden proleter devrime, sosyalist devrime geçiş için
hazırlık anlamına gelir. Bu hazırlık, ortak bir devrimci-demokratik
partiye bağlı olan iki partinin önderliği altında gerçekleşebilir mi?
Elbette hayır. Devrimin tarihi, proletarya diktatörlüğünün
hazırlanmasının ve sosyalist devrime geçişin ancak tek bir partinin,
Komünist Partisi’nin önderliği altında gerçekleştirebileceğini
öğretmektedir, tabii ki bu devrimin gerçek bir proleter devrim olması
önkoşuluyla. Devrimin tarihi, proletarya diktatörlüğünün ancak bir
partinin, Komünist Partisi’nin önderliği altında kazanılıp
geliştirilebileceğini öğretmektedir. Bu olmadan emperyalizm
koşullarında gerçek ve tam bir proletarya diktatörlüğü yoktur ve
olamaz.
Bu yüzden Komünist Partisi yalnızca proletarya diktatörlüğünün varlığı
koşullarında değil, bilakis bu diktatörlüğün var olmasından önce bile,
Çin’in Ekim’ini sırf kendi önderliği altında hazırlamak için işçi ve
köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulduğu aşamada Kuomintang’dan
çıkmak zorunda kalacaktır.
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de işçi ve köylü temsilcileri
Sovyetlerinin kurulduğu ve Çin’in Ekim’inin hazırlandığı dönemde,
Kuomintang içindeki bugünkü blokun yerine, Kuomintang dışında, diyelim
ki bizim Ekim Devrimi’ne geçiş döneminde sol Sosyal-Devrimcilerle
oluşturduğumuz blok türünde bir bloku geçirmek zorunda olduğunu
düşünüyorum.
DÖRDÜNCÜ SORU
“Vuhan Hükümeti, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü
müdür, eğer değilse, demokratik diktatörlüğü kurma uğruna mücadelenin
diğer yolları hangileridir?
Martinov’un, proletarya diktatörlüğüne geçişin ‘ikinci’ bir devrim
olmaksızın mümkün olduğu iddiası doğru mudur, eğer doğruysa, Çin’de,
demokratik diktatörlük ile proletarya diktatörlüğü arasındaki sınır
nerededir?”
Vuhan Hükümeti, henüz proletarya ve köylülüğün bir demokratik
diktatörlüğü değildir. İleride olabilir. Tarım devrimi bütün gücüyle
gelişirse, Vuhan Hükümeti muhakkak bir demokratik diktatörlük
olacaktır, ama o henüz böyle bir diktatörlüğün organı değildir.
Vuhan Hükümeti’nin proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünün
organı olabilmesi için ne gereklidir? Bunun için en azından iki şey
gereklidir:
Birincisi, Vuhan Hükümeti’nin, Çin’de köylülerin tarım devriminin
hükümeti olması, bu devrimi bütün yol ve araçlarla destekleyen bir
hükümet haline gelmesi gereklidir.
İkincisi, Kuomintang’ın yönetici kademelerini köylülerin ve işçilerin
saflarından gelen tarım hareketinin yeni önderleriyle değişmesi ve alt
organlarının köylü birliklerini, işçi sendikaları konseylerini ve
kentteki ve kırdaki devrimci örgütleri alt örgütleri içine alarak
genişlemesi gerekir.
Bugün Kuomintang yaklaşık 500 000 üyeye sahip. Bu azdır, Çin için
korkunç azdır. Kuomintang milyonlarca devrimci köylü ve işçiyi
saflarına katarak milyonların devrimci-demokratik güçlü örgütü
olmalıdır.
Ancak bu koşullarda Kuomintang’ın, proletarya ve köylülüğün devrimci-
demokratik diktatörlüğünün organı olabilecek devrimci bir hükümet
kurması mümkün olacaktır.
Martinov yoldaşın gerçekten de proletarya diktatörlüğüne barışçıl bir
geçişten söz edip etmediğini bilmiyorum. Martinov yoldaşın makalesini
okumadım, okumadım çünkü günlük yayınlarımızın tamamını izlemem
olanaksız. Ama o gerçekten de Çin’de burjuva-demokratik devrimden
proleter devrime barışçıl bir geçiş imkânından söz etmişse bu
yanlıştır.
Çinli Çhugunov bir kez şöyle bir soru sormuştu bana: “Sizce Stalin
yoldaş, dolambaçlı değil de kestirmeden giderek, Kuomintang sayesinde
barışçıl bir yoldan proletarya diktatörlüğüne geçmemiz mümkün değil
mi?” Çugunov’un sorusunu soruyla karşılamıştım: “Çin’de durum nasıl,
Çugunov yoldaş? Ülkenizde sağ kanat Kuomintangcılar, kapitalist bir
burjuvazi, emperyalistler var, değil mi?” Sorumu evet diye
yanıtlamıştı Çugunov. “Eh, o zaman savaş olmadan olmaz”, demiştim.
Daha 1927 Çang Kay-şek darbesinden önceydi bu. İlkesel olarak Çin’de
devrimin barışçıl gelişmesi imkânı sorusu elbette ortaya atılabilir.
Örneğin Lenin belli bir dönem 1917 de Rusya’da devrimin Sovyetler
sayesinde barışçıl bir gelişimini mümkün görmüştü. Nisan-Temmuz 1917
arası dönemdeydi bu. Ama Temmuz yenilgisinden sonra Lenin, proleter
devrime başırçıl bir geçişin imkânsız görülmesi gerektiği
düşüncesindeydi. Ben, Çin’de proleter devrime barışçıl geçişin
Rusya’dakinden daha da imkânsız görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Neden?
Çünkü birincisi, Çin Devrimi’nin düşmanları —gerek iç (Çang Tsolin,
Çang Kay-şek, büyük burjuvazi, küçük soylular, çiftlik sahipleri vs.),
gerekse dış (emperyalistler) düşmanları—, devrimin ciddi sınıf
çarpışmaları, ciddi bölünmeler ve saf değiştirmeler olmadan
gelişeceğini düşünmemize imkân vermeyecek kadar çok ve güçlüdür.
İkincisi, devlet örgütlenmesinin Kuomintang tarzı biçimini burjuva-
demokratik devrimden proleter devrime geçişte amaca uygun bir geçiş
biçimi olarak görmek için hiçbir neden yoktur.
Ve sonuncusu: Örneğin Rusya’da, proleter devrimin klasik biçimini
oluşturan Sovyetler sayesinde proleter devrime barışçıl geçiş başarıya
ulaşmamışsa, böyle bir geçişin Kuomintang sayesinde başarıya
ulaşabileceğini varsaymak için hangi neden var ki?
Bu yüzden ben, Çin’de proleter devrime barışçıl bir geçişin imkânsız
olarak görülmesi gerektiği görüşündeyim.
BEŞİNCİ SORU
“Vuhan Hükümeti neden Çang Kay-şek’e karşı taarruza geçmiyor da Çang
Tso-lin’in üstüne yürüyor?
Vuhan Hükümetinin ve Çang Kay-şek’in, Kuzey güçlerine karşı aynı
zamanda taarruza geçmesi Çin burjuvazisine karşı mücadelesi cephesini
bulanık hale getirmez mi?”
Vuhan Hükümeti’nden çok şey bekliyorsunuz, yoldaşlar. Çang Tso-lin’i,
Çang Kay-şek’i, Li Ti-sin’i ve Yang Sen’i aynı anda yenmek elbette çok
güzel olurdu. Ama Vuhan Hükümeti’nin bugün içinde bulunduğu durum,
dört cephede birden saldırıya geçmesine izin vermiyor. Vuhan
Hükümeti’nin Kuzeydeki Mukden’lilere karşı saldırıya geçmesinin en az
iki nedeni var.
Birincisi, Kuzey Mukden kuvvetleri Vuhan üzerine ilerleyip Vuhan
Hükümeti’ni tasfiye etmek istedikleri için; bundan dolayı Mukden
kuvvetlerine karşı harekete geçmek ertelenemez acil bir savunma
önlemidir.
İkincisi, Vuhan kuvvetleri Feng Yu-hsiang’ın birlikleriyle birleşip,
devrimin tabanını genişletmek için daha da ilerlemek istedikleri için,
ki bu da Vuhan Hükümeti için şu an çok önemli bir askeri-politik
görevdir.
Bir yanda Çan Kay-şek cephesine karşı, öte yandan Çang Tso-lin cephesi
gibi iki önemli cephede birden eşzamanlı bir taarruza geçmek, şu an
Vuhan Hükümeti’nin gücünü aşan bir iştir. Batı’da Yang Sen’e ve
Güney’de Li Ti-sin’e karşı taarruza geçmenin sözünü bile etmiyorum.
İç savaş sırasında biz Bolşevikler daha güçlüydük ve buna rağmen,
bütün cephelerde başarılı saldırı operasyonları geliştirmeyi
başarazmadık. Hangi hakla Vuhan Hükümeti’nden şu an daha fazlasını
talep edebiliriz?
Ve devamla: Kuzey’den Mukden kuvvetlerinin ve Vu Pei-fu
taraftarlarının Vuhan üzerine ilerlediği şu anda Şanghay’a karşı
saldırıya geçmek ne anlama gelecektir? Bu, Mukden kuvvetlerinin işini
kolaylaştırmak ve doğuda hiçbir şey elde etmeden Feng’in birlikleriyle
birleşmeyi belirsiz bir zamana ertelemek anlamına gelecektir. Bunun
yerine varsın şimdilik bırakın Çang Kay-şek şimdilik Şanghay
bölgesinde ıklasın sıklasın ve orada emperyalistlerle aşna fişne
olsun.
Şanghay uğrunda daha çok savaşlar olacaktır ve bunlar bugün Çangçou
vs. uğruna yapılan savaşlar gibi de olmayacaktır. Hayır, orada daha
ciddi savaşlar olacaktır. Emperyalist grupların en önemli çıkarlarının
kesiştiği dünyaca önemli bir kavşak olan Şanghay’ı emperyalizm öyle
kolay kolay elden çıkarmayacaktır.
İlkönce Feng’le birleşmek, askeri açıdan yeterli güce kavuşmak, tarım
devrimini var gücüyle desteklemek ve geliştirmek, Çang Kay-şek’in
cephe gerisini ve cephesini sarsma ve moralini bozma çalışmasını
yoğunlaştırmak ve sonra Şanghay sorununu bütün gücümüzle öne çıkarmak
daha amaca uygun olmaz mı? Ben, bunun daha amaca uygun olacağını
düşünüyorum.
Bu yüzden burada söz konusu olan asla, Çin burjuvazisine karşı
cephenin “göz ” edilmesi değildir, çünkü tarım devrimi gelişirse
burjuvazisine karşı mücadele zaten örtbas edilemez ve tarım devriminin
geliştiği ve daha da gelişeceğinden — bundan şimdi hiç kuşku olamaz
sanırım. Dediğim gibi, burada sözkonusu olan “örtbas” etmek değil,
amaca uygun bir savaş taktiği saptamaktır.
Bazı yoldaşlar, bugün bütün cephelerde taarruzu devrimci azimle
karıştırıyorlar.
ALTINCI SORU
“Kemalist bir devrim Çin’de mümkün müdür?”
Ben onu Çin’de ihtimal dışı ve bu yüzden imkânsız görüyorum.
Kemalist devrim, hiç ya da neredeyse hiç sanayi proletaryası olmayan
ve köylülerin güçlü bir tarım devriminin cereyan etmekte olmadığı,
Türkiye, İran ve Afganistan gibi ülkelerde mümkündür. Kemalist Devrim,
bir üst tabaka (en üst) devrimidir; milli ticaret burjuvazisinin
devrimidir, yabancı emperyalistlere karşı mücadele süreci içinde
ortaya çıkan bir devrimdir ve daha sonraki gelişmesi içinde esasen
köylülere ve işçilere karşı yönelen, bir tarım devrimi olasılığına
karşı konumlanan bir devrimdir.
Kemalist bir devrim Çin’de imkânsızdır çünkü:
a) Çünkü orada, Çin’de köylüler arasında muazzam bir otoriteye sahip
olan, mücadeleci ve aktif ve militan belirli bir minimum sanayi
proletaryası vardır;
b) Çünkü orada, büyüme yolu üzerindeki feodalizmin kalıntılarını silip
süpüren, gelişkin bir tarım devrimi cereyan etmektedir.
Tüm bir dizi eyalette şimdiden toprak ve araziye el koyan ve
mücadelesinde kendisine devrimci Çin proletaryasının önderlik ettiği
sayısı pek çok milyonu bulan köylülük — Kemalist Devrim adı verilen
bir devrim olasılığına karşı bunlar panzehiridir.
Kemalistlerin partisi ve Vuhan’daki sol kanat Kuomintang’ın partisi
aynı kefeye konamaz, tıpkı Türkiye ve Çin’in aynı kefeye konamayacağı
gibi. Türkiye’de Şanghay, Vuhan, Nanking, Tientsin vs. gibi merkezler
yoktur.
[Cem: emperyalistlerin kontrolünde limanlar]
Ankara Vuhan’ın çok gerisindedir, aynı şekilde Kemalistlerin partisi
de sol Kuomintang’ın çok gerisindedir.
Çin ile Türkiye arasında uluslararası alanda aldıkları konum açısından
var olan fark da göz ardı edilmemelidir. Türkiye ile ilgili olarak
emperyalizm, Suriye, Filistin, Mezopotamya ve emperyalistler için
önemli olan başka bölgeleri Türkiye’nin elinden alarak daha şimdiden
tüm bir dizi temel talebini gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Türkiye şimdi 10-12 milyon nüfuslu küçük bir devlet boyutuna
indirgenmiştir. Emperyalizm için ne ciddi bir pazar ne de önemli bir
yatırım alanıdır. Bunun böyle olmasında, diğer şeylerin yanında, eski
(Osmanlı) Türkiye’nin bir milliyetler konglomerası (yığışımı) olması,
sınırlı bir Türk nüfusun sadece Anadolu’da bulunması etkili olmuştur.
Çin’de durum başkadır. Birkaç yüz milyon nüfusuyla tüm dünyada en
önemli meta pazarını ve sermaye ihracı pazarını oluşturan Çin, ulusal
bakımdan bütünlüğü olan bir ülkedir.
Emperyalizm, Türkiye’den, Osmanlı’nın doğusundaki bir dizi çok önemli
bölgeyi Türkiye’den koparmakla yetindi, bunu yaparken eski Türkiye
içinde Türklerle Araplar arasındaki ulusal çelişmeleri kullandı.
Emperyalizm Çin’de eski konumlarını muhafaza etmek ya da bu
pozisyonların en azından bir bölümünü elde tutmak için, bıçağı ulusal
Çin’in kalbinin ta orta yerine saplamak, Çin’i parça parça etmek ve
koskoca eyaletleri onun elinden almak zorundadır.
Bundan dolayı, orada, Türkiye’de emperyalizme karşı mücadele,
Kemalistler bakımından kısa kesilen güdük [Cem: yukarıda kalan] bir
anti-emperyalist devrimle son bulabildi.
Oysa, Çin’de emperyalizme karşı mücadele, gerçek geniş kapsamlı bir
halk karakteri, belirgin ulusal bir karakter almak, adım adım
derinleşmek, emperyalizme karşı amansız savaşlara girişmek, bütün
dünyada bizzat emperyalizmin temellerini sarsmak zorunda kalacaktır.
Muhalefetin (Zinovyev, Radek, Trotsky) en büyük hatası, Çin ile
Türkiye arasındaki tüm bu çok önemli farkı görmemesi, Kemalist
Devrim’i tarım devrimiyle karıştırması ve bütün bunları gelişigüzel
aynı kefeye atmasıdır.
Çin milliyetçileri arasında Kemalist fikirleri taraftar olanların
bulunduğunu biliyorum. Kemal rolüne talip az insan yok şimdi Çinde.
Bunların başında Çang Kay-şek geliyor. Bazı Japon gazetecilerin Çang
Kay-şek’i Çin’in Kemal’i olarak değerlendirmeye eğilimli olduklarını
biliyorum. [Cem: Stalin, Çin’de Türkiye’de olduğu gibi bir Kemalist
burjuva diktatörlüğü kurulamaz demek istiyor aşağıda açıyor.]
Ama bütün bunlar düş ve ürkmüş olan burjuvaların hayallerinden başka
bir şey değildir. Çin’de geçici zafer ya Birinci olasılık: Çang Tso-
lin ve Çang Tsun-çan gibi Çinli Musolini’lere ait olacak, fakat böyle
olsa bile daha sonra onlar tarım devriminin temizlik hamlesiyle
devrilmiş olacaklardır; İkinci olasılık ya da Vuhan hükümeti zafer
kazanacaktır..
Bu iki kamp arasında orta bir konum bulmak için uğraşan Çang Kay-şek
ve taraftarları, kaçınılmaz olarak devrilecek ve Çang Tso-lin ile Çang
Tsun-çan’ın kaderini paylaşacaktır.
YEDİNCİ SORU
“Bugün Çin’de köylülerin acilen toprağa el koyması şiarı atılmalı
mıdır ve Hunan’da topraklara el konulması olguları nasıl
değerlendirilmelidir?”
Bu şiarın atılması gerektiğini düşünüyorum. Topraklara el konulması
şiarı bazı bölgelerde şimdiden fiilen gerçekleştirilmektedir. (Cem
Mao’nun çalıştığı bölgeler) Hunan, Hupe vs. gibi tüm bir dizi
bölgelerde köylüler aşağıdan topraklara elkoyuyor, kendi ceza
mahkemelerini örgütlüyor, düşmanlarının hesabını kendileri görüyor ve
kendi özsavunmalarını inşa ediyorlar. Yakın zamanda Çin’in tüm
köylülüğünün, topraklara el koyma şiarının gerçekleştirilmesine
geçeceğini sanıyorum. Çin Devrimi’nin gücü burada yatmaktadır.
Vuhan zafer kazanmak istiyorsa, gerek Çang Tso-lin ve Çang Kayşek’e
gerekse de emperyalistlere karşı gerçek bir kuvvet yaratmak istiyorsa,
köylülerin feodal çiftlik sahiplerinin topraklarını ele geçirmek için
tarım devrimini bütün yol ve araçlarla desteklemelidir.
Çin’de feodalizmin ve emperyalizmin tek başına yalnızca askeri güçle
yere serilebileceğine inanmak aptallık olurdu. Tarım devrimi olmadan
ve Vuhan birlikleri köylülerin ve işçilerin milyonluk kitlelerin aktif
desteği olmaksızın böylesi güçleri yere sermek imkânsızdır.
Çang Kay-şek darbesi, Sovyetler Birliği’ndeki “sol” muhalefet
tarafından sık sık Çin Devrimi’nin gerilemesi olarak
değerlendirilmektedir. Bu bir hatadır. Çang Kay-şek darbesini Çin
Devrimi’nin gerilemesi olarak değerlendiren, aslında Çang Kay-şek’ten
yana tutum almaktadır, aslında Çang Kay-şek’in Vuhan Kuomintang’ına
yeniden dahil edilmesinden yanadır. Bu kişiler besbelli, Çang Kay-şek
döneklik etmeseydi devrimin daha iyi ilerleyeceğini sanıyorlar. Saçma
ve devrimci olmayan bir düşünce bu. Çang Kay-şek darbesi aslında,
Kuomintang’ın pislikten arınmasını ve Kuomintang’ın çekirdeğinin sola
kaymasına yolaçmıştır. Elbette Çang Kay-şek darbesi, işçilerin bir
dizi bölgede kısmi geçici yenilgiye uğramadan cereyan edemezdi. Ama bu
sadece kısmi geçici bir yenilgidir, sadece geçici bir yenilgidir.
Gerçekte devrim, Çang Kay-şek darbesiyle, gelişmesinin bir bütün
olarak daha üst bir aşamasına, tarım devrimi hareketi aşamasına
girmiştir.
Çin Devrimi’nin gücü ve kudreti burada yatmaktadır.
Devrimin seyri kesintisiz bir biçimde yükselen bir çizgi boyunca
hareket olarak görülmemelidir. Bu, devrim hakkında gerçek olmayan ve
hayata yabancı bir düşüncedir. Devrim her zaman zikzak iniş ve çıkış
çizerek seyreder; bazı bölgelerde taarruz halinde olur ve eski düzeni
yerle bir eder, bazı bölgelerde ise kısmi yenilgilere uğrar ve geri
çekilir. Çin Devrimi’nin seyrinde Çang Kay-şek darbesi, devrimi
pislikten arındırmak ve güçlü bir tarım hareketinin yolu üzerinde
ilerletmek için gerekli olan böyle bir zikzaktır işte.
Ama bu tarım hareketinin sağlam biçimler alabilmesi için evrensel bir
şiarı olmalıdır. Bu şiar, feodal çiftlik sahiplerinin topraklarına el
koyma şiarıdır.
SEKİZİNCİ SORU
“Çin’de Sovyetlerin örgütlenmesi şiarı bugün neden yanlıştır?
Hunan’da halihazırda işçi Sovyetleri kurulduğu göz önüne alınırsa, Çin
Komünist Partisi hareketin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya
değil midir?”
Cevap: bu soruda hangi Sovyetlerden söz ediliyor, proleter
Sovyetlerden mi, yoksa proleter-olmayan Sovyetlerden, “köylü”
Sovyetlerinden, “emekçilerin” Sovyetlerinden, “halk” Sovyetlerinden
mi? Komintern II. Kongresi’ndeki tezlerinde Lenin, Doğu’nun geri
ülkelerinde “köylü Sovyetleri”nin “emekçi Sovyetleri”nin kurulmasından
sözediyordu. Lenin bununla “hiç ya da nerdeyse hiç sanayi proletaryası
olmayan” Orta Asya gibi ülkeleri kastediyordu. İran, Afganistan gibi
ülkeleri kastediyordu. Lenin’in tezlerinde bu ülkelerde proleter
Sovyetlerinin örgütlenmesi hakkında tek sözcük bile söylenmemesi de
zaten bununla açıklanabilir.
Ama buradan görülüyor ki, Lenin’in tezleri “hiç ya da nerdeyse hiç
sanayi proletaryası olmayan” bir ülke olduğu söylenemeyecek olan Çin’i
değil, Doğu’nun diğer daha geri ülkelerini konu edinmektedir.
Dolayısıyla sorun Çin’de işçi ve köylü Sovyetlerinin derhal kurulması
doğru mudur? Dolayısıyla bu sorunun çözümünde, Lenin’in tezlerinin
değil, yine Komintern II. Kongresi tarafından kabul edilen, Çin ve
Hindistan gibi ülkelerde işçi ve köylü Sovyetlerinin kurulmasından söz
eden Roy’un tezlerinin dikkate alınması gerekir. Roy’un tezlerinde
ise, bu ülkelerde işçi ve köylü Sovyetleri, burjuva-demokratik
devrimden proleter devrime geçerken kurulmalıdır, denmektedir.
İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri nedir? İşçi ve köylü
temsilcileri Sovyetleri esas itibariyle, mevcut iktidara karşı
ayaklanma organları, yeni devrimci iktidar uğruna mücadele organları,
yeni devrimci iktidar organlarıdır. İşçi ve köylü temsilcileri
Sovyetleri, aynı zamanda devrimin örgütlendiği merkezlerdir.
Ama işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri ancak mevcut iktidarı
devirme organları, yeni devrimci iktidar organları olduklarında
devrimin örgütlendiği merkezler haline gelebilirler. Eğer yeni
devrimci iktidar organları değillerse, devrimci hareketin örgütlendiği
merkezler de olamazlar. İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin
Leninist kavranışına karşı savaş açan “sol” muhalefet, bunu kavramak
istemiyor.
Bugün, diyelim ki Vuhan Hükümetinin hareket alanı içerisinde işçi- ve
köylü temsilcileri Sovyetleri kurmak ne anlama gelir? Bu, ikili
iktidarın hayata geçmesi için mücadele yani, Vuhan Hükümetine karşı
ayaklanma organları kurmak anlamına gelir. Çin komünistleri Vuhan
Hükümeti’ni şimdi devirmeli midir? Bunu yapmamaları gerektiği açıktır.
Tam tersine, Vuhan Hükümeti’ni desteklemeli ve Çang Tso-lin’e, Çang
Kayşek’e, feodal çiftlik sahiplerine ve küçük soylulara, emperyalizme
karşı bir mücadele organına dönüştürmelidir.
Komünist Partisi’nin, bugün Vuhan Hükümeti’ni devirmemesi gerektiğine
göre, şimdi işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri neden kurulacak ki?
İkisinden biri doğrudur:
Ya şimdi derhal, Vuhan Hükümeti’ni devirmek için işçi ve köylü
temsilcileri Sovyetleri kurulacaktır, ki bu yanlış ve izin verilemez
olurdu,
Ya da komünistler şimdi, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri
kurduklarında, Vuhan Hükümeti’ni devirmeye yönelmeyecekler, Sovyetler
yeni devrimci iktidar organlarına dönüşmeyecekler — ve o zaman sönüp
gidecekler ve Sovyetlerin bir aldatma parodisi haline gelecekler.
Lenin, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulmasından söz
ettiğinde, bu ikinci tehlikeye karşı sürekli uyarıda bulunmuştur.
“Soru”nuzda, Hunan’da işçilerin Sovyetleri kurulduğu ve Çin Komünist
Partisi’nin, eğer Sovyetler kurma şiarıyla kitlelere yönelmezse
hareketin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu
söyleniyor. Bu çok saçma, yoldaşlar. Bugün Hunan’da hiçbir işçi
temsilcileri Sovyetleri yoktur. Bu, İngiliz basınının uydurduğu bir
havadistir. Orada “Kızıl Mızraklar”* var, Köylü Birlikleri var, ama
işçi temsilcileri Sovyetlerinden şimdilik iz bile yok ortada.
“Bugün Çin’de düzenli bir Kızıl Ordu kurma sorunu gündeme alınabilir
mi?”
Perspektif olarak bu sorunun mutlaka dikkate alınması gerektiğini
düşünüyorum. Ama bu bugün için pratik bir uygulama sorunu ortaya
atılırsa, bugünkü ordunun yerine şu an yeni bir ordu, bir Kızıl Ordu
geçirmek imkânsızdır ve bu da basitçe şundan dolayıdır, çünkü şimdilik
onun yerini tutabilecek bir şey yok ortada.
Şimdi asıl sorun, eldeki bütün imkânlarla mevcut orduyu iyileştirmek
ve devrimcileştirmek ve bu yolla, tarım devrimi okulundan geçmiş
devrimci köylülerden,—bu orduya bağlı— ve devrimci işçilerden
oluşan yeni devrimci alay ve tümenler kurulması için şimdiden
temelleri atmak, güvenilir komuta kadrolarına sahip yeni, gerçekten
güvenilir bir dizi kolordular kurmak ve bunları Vuhan’daki devrimci
hükümetin kalesi haline getirmektir.
Bu kolordular, daha sonra Kızıl Ordu’ya dönüşecek yeni ordunun
çekirdeği olacaktır.
Bu, gerek cephelerdeki gerekse cephe gerisindeki her türlü karşı-
devrimci ayaklanmalara karşı savaş için zorunludur.
Bu olmadan cephe gerisinde ve cephede başarısızlıklara, düşman saflara
geçmelere ve ihanete karşı güvencemiz olamaz.
İzlenecek bu yolun şimdilik biricik mümkün ve amaca uygun yol olduğunu
düşünüyorum.
ONUNCU SORU
“Şimdi, burjuvaziye karşı mücadele anında, Çin işletmelerine el koyma
şiarını atmak mümkün müdür?
Çin’de yabancıların fabrikalarına el koymak hangi koşullarda mümkündür
ve bu Çinlilerin işletmelerine de eşzamanlı el koyma olacak mıdır?”
Genelde durumun henüz Çinli kapitalistlerin işletmelerine el koymayı
gündeme getirecek kadar gelişmediğini düşünüyorum. Ama Çinli
işverenelerin inatçı sabotajlarının, bu işletmelerden bir dizisinin
kapatılması ve yapay biçimde işsizlik yaratılmasının, Vuhan
Hükümeti’ni daha şimdiden bu işletmelerden bazılarını millileştirmeye
ve Vuhan Hükümeti’nin bizzat kendi güçleriyle yeniden çalıştırmaya
zorlayabileceği ihtimali dıştalanamaz.
Vuhan Hükümeti’nin, bazı durumlarda, özellikle kötü niyetli ve karşı-
devrimci Çinli girişimcilere karşı önlem olarak şimdiden bu yola
başvurmak zorunda kalması mümkündür.
Yabancı işletmelere gelince, bunların millileştirilmesi geleceğin bir
sorunudur. Bu işletmeleri millileştirmek, emperyalistlere doğrudan bir
savaş ilanıdır. Ama böyle bir savaş ilanı için şimdikinden biraz
farklı, daha uygun koşulların varlığı gerekiyor.
Böyle bir önlemin, devrimin bugünkü aşamasında, devrim henüz
güçlenmediği için erken ve bu nedenle de amaca uygun olmadığını
düşünüyorum.
Şimdi görev bu değil, bilakis tarım devriminin ateşini tüm güçle
körüklemek, bu devrimde proletaryanın hegemonyasını (önderliğini)
güvence altına almak, Vuhan’ı güçlendirmek ve onu Çin Devrimi’nin
bütün ve her türlü düşmanlarına karşı mücadelenin merkezine
dönüştürmektir.
[Vuhan Çin’in orta bölgesinde bir eyalet.]
Bütün görevleri aynı anda yüklenip kendini zorlamak ve yıkıma
sürüklemek doğru olmaz. Kaldı ki, Kuomintang ve hükümeti, hem Çin hem
de yabancı burjuvaziyi mülksüzleştirmek gibi temel görevleri çözmek
için hazır değildir.
Böylesi görevleri çözmek için başka bir durum, devrimin başka bir
aşaması, başka devrimci iktidar organları gerekmektedir.