O Zamandan Belliydi

On beş yıldan fazla oldu. Oğlumun İstanbul’ da üniversiteye başladığı yıllar. Şehremini’ de iki arkadaşıyla ev tuttular. Dayadık döşedik hep birlikte oturuyorlar. Biz ana babalar da sık sık ziyaretlerine gidip kontrol ediyoruz . Kıyı köşe evi temizleyip biraz tencere yemeği yapıyoruz. Çocuklar hep hazır yiyeceklerle beslenmesinler, özledikleri ev yemeklerini de yesinler diye.

İşte bu ziyaretlerimizin birinde oğlumun ev arkadaşı, eşime ”Ümit Amca siz müzisyensiniz anlarsınız. Ben bir beste yaptım ,onu size okumak istiyorum. Fikriniz benim için önemli.” dedi. Eşim memnuniyetle kabul etti. Ben de müziğe çok yabancı değilim. Kırk sene müzisyen eşi olmanın kazandırdığı bir birikim var. Sesim çok parlak olmasa da kulağıma güvenirim. İkimiz birden dikkat kesildik. Delikanlının boyu bir seksenin üzerinde. Bir metreyi bulan kollar bacaklar arasında henüz ergenlik tamamlanmadığı için senkonizasyon yok. Yürürken, hareket ederken kol bacak her biri özerk çalışıyor.

Çocuk odanın ortasına geçti. Poh, pohhhh, do,do, doi donnn. Küf, küfff , zort, zort diye bir takım sesler çıkardı. Bu arada elini kıvırıp borazan çalar gibi ağzına dayıyor, yanaklarını şişiriyor, meydanı boşaltın der gibi ortada turluyor, etrafta birileri varmış da onlara gözdağı veriyormuş gibi el kol hareketleri yapıyor. (Tövbeler olsun, bu nasıl şarkı.) diye geçiriyorum içimden. Tam bitti derken vıdı vıdı birşeyler söylüyor ama biz dediklerinden bir kelimesini anlamıyoruz. O kadar hızlı ki! Ses yükseliyor, alçalıyor, ritim değişiyor. Şarkı desek şarkı değil, türkü desek o da değil, pop değil , caz değil, gazel değil, ağıt değil…. Arabeske de benzemiyor. Acaba şaka mı diye düşünemiyoruz. Çünkü oğlan çok ciddi…

Neyse; üç beş dakika böyle şaşkınlık içinde izledik. Elinde ara sıra göz attığı bir de kağıt var. Belli ki oradan okuyor o vıdı vıdıları. ”Kağıdı verir misin? ” dedim. Verdi. Belki Bir şey anlarım, umudundayım. Oooo! Birşey değil, çok şey anlatan cümleler şiir formunda sıralanmış. Bildiğim gibi okudum, okuyunca da anladım, çok da beğendim. Hatta bayıldım. Sosyal konulardan, sorunlardan söz ediliyor burada. Güzel sözler, olumlu mesajlar var… Önce bir iki kem küm ettik. Sonra ”Çok güzel olmuş. Yalnız biraz yavaş ve tane tane okursan ne dediğin anlaşılır. Böyle okuyunca doğrusu pek anlayamadık .” dedik.

Meğer biz o gün, rap müzikle tanışmışız. Daha sonra televizyolarda görüp duyunca durum anlaşıldı.

Kuşak farkının bizde yarattığı şok, artçı şoklarla bu güne kadar devam etti. Önce gençler, sonra çocuklarla bağlarımız birer birer esnedi. Çok kez de koptu.

Geçen gün Paşakent semtine çalışan A_ 7 nolu otobüse bindim, Daha önce de benzeri pek çok duruma şahit olmuşdum. Sanırım sizler de şahit oluyorsunuzdur. Sürücü otuz, otuz beş yaşlarında yağız bir delikanlı. Hareket etmeden elindeki cep telefonuyla bağıra bağıra konuşuyor.” Yok abi, yok! Bu iş bana göre değil. Bu atmış beş yaş üstü var ya; beni kanser edecek. Abi herkes mi bu yaşta olur yaaaaaa? Bana mı bunlar denk geliyor. Kimi topal, kimi kör bastonlu …Arabaya binip inmeleri olay, yemin olsun. Bedava kartları var diye dökülmüşler ortaya. Nereye gider nereden gelirler anlamış değilim. ( Küfür…) Ardı arkası kesilmiyor. Bana kalsa; bu yaşta kim varsa hepsini kirkk !( Eliyle boğazını keser gibi yapıyor.). Anam olsa farketmez!” Bana da; şeytan diyor ki.” İki laf söyle in arabadan. Bin taksiye , bastır paranı…. Yook… Emekli maaşıyla ne mümkün her yere taksiyle gitmek! Çıkma sokağa, diyor şeytan bu defa…O da mümkün değil. Evde çarşıya, pazara gidecek, elektirik, su, doğalgaz faturalarını yatıracak genç mi var?

Arada bir, eşe dosta gitmek de gerekiyor. Yaşıyoruz sonuçta! Bu delikanlıda belli ki Hitler geni var. Bugün yaşlıları, yarın engellileri( kirkk ) yok edecek. Sonra da kendine benzemeyenleri..Ah be yakışıklı oğlum! İnsan yaşarken; yaşamaya dair hep iki seçenek vardır önünde. Ya genç ölürsün; ya da yaşlanırsın, o boğazlamak istediğin insanlar gibi. Üçüncü seçenek tanınmaz kimseye! Ben senin yaşamanı dilerim. Kıyamam sana! Sakın genç ölme! Daha çok öğreneceğin şey var önünde. Emekli maaşları, sağlık giderleri batıyor göze biliyorum. Ne yapalım ki varız, vergimizi veriyor, oyumuzu kullanıyoruz. Biz bu toprakların demirbaşlarıyız.

Ayrıca insan her yaşta ortama uyum sıkıntısı çekiyor. Bak aklıma ne geldi. Henüz 1959 yılları. Sivas merkezde askeriyeye ait bir gazino var. Her hafta sonu burada canlı müzik oluyor. Ablam yüksek okula başladı. Ağabeyim damsız girilemediği için beni dansa götürüyor oraya. Evde dans çalışıp yeni figürler öğreniyorum kendi kendime. Yine bir hafta sonu böyle yerlere giyebileceğim ablamdan kalma iki elbiseden birini giyip süsleniyorum. Saçlarım didik didik krepe. Müzik başlayınca, piste ilk fırlayanların arasında oluyoruz mutlaka.. Gazinoya gittik. Biz yine meydandayız. Ama müzikle, bizim bildiğimiz dans figürleri arasında bir anlaşmazlık var. O tarafa, bu tarafa sekiyoruz. Kıvrılıyoruz ama olmuyor. Ayaklarımız birbirine dolaşıyor. İnatla dans etmeye çalışıyoruz. Oturanlar arasında ablamın EV İDARESİ öğretmeni Rahmetli Nadide Hanım var. Bizi gösterip kahkahalarla gülüyor. Orkestra acemi herhalde. Şaşkınız! Sonunda oturuyoruz hevesimiz gursağımızda. Bizim gibi biri çift daha çıkmış piste. Onlar bizden beter. Bir ayağını öne alıp parmaklarıyla böcek ezer gibi topuğu sağa sola sallarken, kollar ileri geri ritmik şekilde oynuyor. Ara sıra ayak değiştiriyor, arasıra da iki ayakla yapıyorlar aynı hareketi.. Hafifçe çöküyor, kalkıyorlar Beden, sırt üstü düşecekmiş gibi geriye kaykılıyor. Solist gırtlagı yırtılacakmış gibi twist, twist diye bağırıyor. Meğer bu dans yeni çıkmış. Belki de çok önce çıkmış da bize yeni ulaşmış… Bilmiyoruz.

Fiyaskoyla biten o günün arkasından biz bu dansı öğreniyoruz. Hem de Rahmetli Sadri Alışık’ın ”Abidik, gubidik twist” şarkısını söyleye söyleye….

Hayat böyle Bir şey. İnsan yaşam boyunca farklı nedenlerle alışılmışlara ters düşüyor. Çizginin üstüne çıkıyor, altında kalıyor. Vakit gelmeyince ölmüyor. Eli ayağı tuttuğu sürece dört duvar arasına kapanmak da istemiyor. Sen o kör topal deyip yok olmalarını istediğin insanlara alışmaya bak. Birikimlerinden, deneyimlerinden yararlan. Bedava yolculuk kartlarına sınırlama getirildi. Hadi gözün aydın mı demeliyim. Belki de yakında tamamen alırlar elimizden. Arabalar, yollar gençlere kalır. Mutlu olacak mısın? İşini sevecek misin o zaman? Hiç sanmam.Çünkü senin kavgan uyumlanamadığın yaşam koşullarıyla. Yaşlılarla değil.

Eminim; her ne kadar kızsa lar da yarın yaşlanacaklarını idrak eden birçok genç kartların elimizden alınmasına ; üzülecek!

ULVİYE KARA AKCOŞ/20-02-2020/BANDIRMA

13
A+
A-
REKLAM ALANI