Oğuzhan Müftüoğlu ile ÖDP’nin neden dönüşüm gerçekleştirdiğini, SOL Parti’yi ortaya çıkaran koşulları, SOL Parti’nin çağrısını konuştuk
ÖDP, 8.Olağanüstü Kongre’sinde isim değişikliğine karar verdi. Böyle bir değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu?
12 Eylül sonrasının Türkiye ve dünya koşullarına denk gelen bir dönemde kurulan ÖDP uzunca bir süredir misyonunu tamamlamış bir görüntü içindeydi. Son yerel seçimler sonrasında başlatılan bir tartışma sürecinde, beş altı ay boyunca bu konular tartışıldı. Ben de birçok bölgede bu toplantılara katıldım. ÖDP’nin kuruluşundan bu yana izlediği siyasetler, bu konular etrafında yürütülen tartışmalar ve ayrışmalarla birlikte bugünkü mevcut siyasi ve örgütsel duruma dair değerlendirmeler oldu.
Sonuçta bugün ülkenin karşı karşıya olduğu siyasi koşullar dikkate alınarak böyle bir karar alındı. Ülke siyaseti ve geleceği iktidar ve muhalefet blokları arasındaki emekçi sınıflar için umut vermeyen bir alana sıkıştırılmış durumda. Ülkenin ilerici-devrimci, emekten özgürlükten, barıştan yana potansiyellerinin etkin bir siyasal temsiliyeti (ÖDP dahil) var olan siyasi yapılar tarafından yeterince gerçekleştirilemiyor.
Bu gerçeklik karşısında ÖDP’nin geriye çekilerek sol için bir yenilenme sürecine yol açmasının çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum; ‘örgüt fetişizmine’ has saplantıları bir yana bırakarak tarihsel devrimci sorumluluk anlayışına dayanan doğru bir adım olduğunu düşünüyorum.
Aslında böyle bir yenilenme ihtiyacı sadece ÖDP açısından değil böyle bir anlayışa değer veren bütün sol yapılar açısından da geçerli olmalı.
Yoksa, ülkenin ve solun ‘hal-i pür melali’ ortadayken ve ülke çok önemli bir tarihsel kırılma sürecinden geçiyorken, ‘iki lokma bir hırka’ misali, var olanla idare etmeye çalışarak, ilerde çıkacak fırsatları bekleyerek... ne devrimcilik yapılabilir ne sosyalistlik ne de komünistlik...
ÖDP’nin misyonunu tamamlaması nasıl anlaşılmalı, daha da ilerisinde SOL Parti’nin bugün üstleneceği misyonu nasıl ifade ediyorsunuz?
ÖDP’nin kuruluşu hem Türkiye’de hem de dünyada bir geçiş döneminin başlangıcına tekabül ediyordu. 20. yüzyıl boyunca hâkim durumda olan sosyalist hegemonyanın kırıldığı, kapitalist hegemonyanın güçlendiği bir dönemdi. Türkiye’de de sol hareketin 12 Eylül askeri faşist darbesiyle yıkıma uğratıldığı, dağıtıldığı bir süreçti. ÖDP, böyle bir dönem içinde kuruldu.
ÖDP’nin kuruluşuna farklı anlamlar yükleyenler olmakla birlikte, benim o dönemdeki beklentim emekçilerin kazanılmış halklarının ve Cumhuriyet döneminin kazanımlarının ortadan kaldırılmasına yönelik emperyalizm merkezli neo-liberal saldırı dalgasına karşı birleşik bir savunma mücadelesine olan ihtiyaçtı. Böyle bir geçiş partisi içinde solun devrimci hareketin kendisini yenileyerek toparlanması beklentisiydi.
Bu dönemde Türkiye faşist bir siyasal İslamcı rejime sürüklenirken bu sürecin sivilleşme ve demokratikleşme olduğunu değerlendirerek destekleyen anlayışlar genel olarak solda olduğu gibi ÖDP içinde de ortaya çıktı ve ciddi ayrışmalara yol açtı. ÖDP’nin politikalarını hayata geçirmekteki eksiklikleriyle birlikte, bu iç çatışmalar ve bunların yarattığı güç kaybı önemli bir handikap olarak ortaya çıkmıştır. Bu süreç sonucunda kademe kademe çok şey kaybedilmiş, Türkiye faşist-İslamcı bir rejime sürüklenmiştir.
(Bu konular etrafındaki ayrışmalar zaman zaman ÖDP’ye ve bizlere karşı bir eleştiri ve haksız suçlama konusu olarak da kullanılabiliyor. Oysa tarih bütün tartışma konularındaki haklılığımızı ortaya çıkardı. Buna karşı başta yetmez ama evetçiler olmak üzere, AKP değirmenine su taşıyanlar, iktidar gücünü sermaye medyasını arkalarına alarak, Taraf ve Zaman sayfalarından devrimcilere saldırmayı marifet sayanlar tarihin çöplüğüne gittiler....)
Bugün siyaset arenasında sadece ÖDP’nin değil, bir bütün olarak solun, yaşanan siyasi gelişmeler karşısında etki gücü son derece zayıf. Faşist bir rejim karşısında bir direnme odağı olarak oluşan muhalefet bloğu kimi muhalif sağ partilerin de içinde yer aldığı bir ittifak olarak gerçekleşti. Bu ittifak, düzeni restore etmeye odaklanan ve ağırlıkla sağ bir siyasete yönelmiş durumda.
ÖDP’nin ve solun bu gelişmeler karşısında toplumdaki etki gücü açısından yetersiz kaldığı ve bir yenilenmeye ihtiyaç duyduğu çok açıktı. ÖDP’nin yaptığı, iktidar ve muhalefet blokları karşısında kamuculuğu, laikliği, bağımsızlığı, emekçi sınıfların çıkarlarını, daha büyük bir güçle savunan siyasal bir oluşum için kedisini geri çekmek ve bir yenilenme alanı açmaktır. Bunu bugünün Türkiye gerçekliği içerisinde yapılabilecek en doğru hareket olarak görüyorum.
Bugün ülke siyaseti İktidar ve muhalefet blokları arasındaki bir ikileme sıkışmış durumda. Önümüzdeki dönemde Solun bu konuda izleyeceği siyaset de önemli bir tartışma konusu olarak görülüyor.
Bu konuda bu güne kadar izlenen ‘siyasal islamcı faşist rejime karşı birleşik muhalefet (Haziran) siyaseti’ kuşkusuz doğruydu. Her ne kadar yerel seçimler sonrasında ciddi bir yenilgi almış da olsa bütün gücü elinde tutan iktidarın ülkenin geleceği için ciddi bir tehlike oluşturmaya devam ettiği koşullar altında özellikle belirli kritik kırılma noktalarında bu anlayışın geçerliliğini koruması gerektiği söylenebilir. Ancak bu politikanın muhalefet blokunun giderek daha açık bir şekilde egemen sermaye çevreleri için (sağ) bir seçenek olarak şekillenmesine teslim olmak anlamına gelemeyeceği de açıktır. Bu anlamda Haziran siyasetinin bu gerçekliğe uygun şekilde yeniden güncellenmesi gerektiği ortadadır.
Bu çerçevede Solun laiklik başta olmak üzere, kamuculuğa, bağımsızlıkçılığa, emekçi sınıfların, gençlerin ve kadınların haklarını savunmaya dayanan devrimci bir sol muhalefet hareketinin geliştirilip güçlenmesi hayati bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin geleceği açısından daha olumlu bir gelişmenin ufku ancak bu yolla açılabilir.
SOL Parti’nin ilanının ardından, CHP de sol, başka örgütler de var, ‘‘o zaman SOL Parti’nin bunlardan farkı ne’’ sorusu gündeme geldi? Farkı nedir SOL Parti’nin?
CHP kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlıyor. Tabanında küçümsenmeyecek bir sol-ilerici potansiyel taşıdığı bir gerçek. Ancak merkez siyaseti her zaman devlet ve düzen siyasetinin bir parçası olageldi. Bugün de merkez siyaseti, iktidar ve muhalefet blokları arasında kilitlenen noktada, tek adam rejiminden kurtuluşu parlamenter sisteme dönüşe odaklamış, sağa yatık bir özellik gösteriyor. Bu çizgisiyle bugün ülkede gelişen ilerici toplumsal potansiyel ve direnme odaklarının oldukça uzağına düşüyor.
Bugün CHP’nin dışında genel olarak solda yer alan çok sayıda parti ve örgütler var. Bu yapılar arasında çok önemli farklılıklar olduğu da bir gerçek. Bu konuda kendi varlığını diğerlerine karşı mücadele ile sınırlayan bir anlayış ne kadar yanlışsa bu farklılıkları görmezden gelmenin de doğru olmadığını düşünüyorum.
İster sağda olsun, ister solda, siyasal örgüt veya yapıların niteliğini belirleyen şey, taşıdığı isimleri değil, ülkede yaşanan sınıfsal toplumsal mücadeleler karşısındaki misyonları, kısacası eylem ve söylemlerinin muhtevası olacaktır. Kuşkusuz bu SOL Parti için de böyle olacak.
SOL Parti’nin yayınladığı manifesto, izlenecek siyaseti ana hatlarıyla ortaya koyuyor. Daha geniş ölçekte programını, tüzük ve yapısını ve yeni çalışma tarzını kuruluş süreci içinde gerçekleştirmeyi önüne koyuyor. Burada önemli olan, siyaset yapma tarzı, örgütlenme anlayışıyla birlikte bir dönüşümün gerçekleştirilmesi. Türkiye’nin tüm direnme dinamikleriyle birleşmeyi önüne koyan, bu siyasi gereklilik doğrultusunda mücadele edecek emekçilere, gençlere, kadınlara alan açarak kendisini örgütleyen bir hareket olması. Bir katılım çağrısının ötesinde, solu özneleştirecek bir hareketi birlikte örgütlemeye dayanan bir anlayışla, tabandaki büyük dinamiklerle birleşerek ilerlenmeli diye düşünüyorum.
29-12-2019 BİRGÜN PAZAR EKİNDEN ALINMIŞTIR https://www.birgun.net/haber/solu-oznelestirecek-bir-hareketi-birlikte-orgutlemeye-dayanan-bir-anlayis-281943