Ölümünün 101.Ylında Abdülhamit'in İzleri

ÖLÜMÜNÜN 101. YILINDA ABDÜLHAMİT’İN İZLERİ

Türkiye, son on beş yıldır çarpıtmaya dayalı bir süreç yaşıyor.

Çarpıtma ve takiyye politikadan başlayarak yazılı ve görsel basına, her alana özellikle de tarihe yönelik sistemli bir şekilde aralıksız devam ediyor. Televizyon dizilerinden tutun, profesör unvanı taşıyan soytarılara kadar el birliğiyle Türk Kurtuluş Savaşını küçümsemeyi, Osmanlıcılığı yükseltmeyi amaçlıyor. Böylelikle kurucu kadroları “üç beş sarhoş” olarak niteleyip, Osmanlı Tarihinin en yobaz, en diktatör padişahı Abdülhamit yüceltilmeye çalışılıyor.

Bu plan dahilinde bizleri aydınlık bilimsel düşünceden esirgemeyen Onyedi Eylül Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekai Mete Abdülhamid’in ölümünün 101. Yılında ‘’Bandırma ve Civarında İzlerini’’ aradılar.

Bizim kültürümüz genelde sözlü kültür olduğu için söyleyenin kim olduğundan çok söylenene bakarız. Hele ki eskilerin dediği gibi bir şeyi kırk kez söylersen başına gelir felsefesiyle aynı yalanı ne kadar çok tekrarlarsan bir süre sonra kabul görmeye başlar. Çünkü biz yazılı kültürü olmayan, okumayı sevmeyen, araştırmayan, sorgulamayan ve söylenen her şeyi emir telakki eden bir topluma dönüştürüldük.

Aslında bu yalan ve çarpıtma son on beş yıla ait değil. Tarihsel geçmişi Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki çok partili sistem denemelerine dayanıyor. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu öğretisinden geçmiş kuşakların içinde bulunduğu siyasi partilerin söylemleriyle devam ediyor. Yani bu işin kökeni çok yakın tarih itibariyle Erbakan’a ve O’nun dava arkadaşlarına dayanıyor. Bu aralar zirve yapmasının nedeni de bu kadroların devletin tüm olanaklarını ellerine geçirmiş olmaları.

Siz hiç İstanbul’un Fethi kutlamaları dışında Fatih Sultan Mehmet’in adını duydunuz mu? Ya da köhnemiş yapıyı reforme etmeye çalışan III: Selim ya da II. Mahmut’un adını? Duyamazsınınz. Çünkü onlar ilerici padişahlardı. Köhneleşmiş sistemi yıkıp çağına göre modern bir sistem üstünde çalışıyorlardı. Matematik biliyor, bilime inanıyor, edebiyatla uğraşıyorlardı. Ama Abdülhamit’in adı dillerden düşmez.

Kimdir Abdülhamit?

Abdül, kul demektir. Hamit ‘de şükreden. Yani şükreden kul. Acaba öyle mi? Eloğlu bizim gibi söylenene bakmıyor. Yazılı tarihi var. Kütüphanesi, arşivi var. Soruyor, araştırıyor, sorguluyor. “Bir lokma bir hırka”ile yola çıkıp sonra suyun başını tutup, hep bana, Rabbena ilahileriyle nemalananlar elbette her zaman şükreden kullar yani Abdülhamit’ler olacaktır. Tarihi TV dizilerinden öğrenen bir nesli de suya götürüp susuz getirirken, politik alanlarda kandırmak hiç de zor olmayacaktır. Her ile, böyle giderse her köye, bir üniversiteyle yandaş ve bilimsellikten uzak ‘’Prof.’’lar bulundukça işin akademik kısmının da kılıfı uydurulmuş olacaktır.

Abdülhamit’in izlerini birlikte birde aşağıdaki çerçeveden arayalım.

Osmanlı ve İslam Tarihi uzmanı Robert Mantran yönetiminde hazırlanan Osmanlı Tarihi kitabında Abdülhamit nasıl tanıtılıyor?

Abdülhamit, Kadiri tarikatındandı. Saltanat biçimini ‘Tanzimat’ anlayışından ayıran en önemli özellik, İslam dininin devlet politikasının merkezine oturtulması oldu. Kızıl Sultan’ın tahta geçişiyle saraya ‘seyyid’, ‘hoca’ ve ‘molla’lar dolduruldu. Daha çok cami yapımına hız verildi, okul programlarındaki din dersleri arttırıldı. Osmanlı’nın gücünü İslamiyet çerçevesinde pekiştirmek isteyen Abdülhamit; Cezayir, Mısır, Hindistan ve Çin Müslümanlarına özel elçiler gönderdi. Bu elçileri özellikle Rifai ve

Kadiri tarikatı müritleri arasından seçti. (Şimdikilerde bir dönem Fetullahçılardan seçmişti şimdi favori Menzilciler.)

Saraydaki tarikatçıların en önemlisi de zaten, Suriye asıllı “Osmanlı Rasputin’i”, Rifai tarikatından Şeyh Ebülhüda idi.

Bu arada Doğu Anadolu bölgesinde kurdurduğu Hamidiye Tabyaları ile bölgedeki aşiret ve şeyhlerin gönlünü hoş tutmak için saraya adam yetiştirdi. Bölgedeki huzur ve güvenliği sağlamak adına Osmanlı Tarihinde ilk kez bölge topraklarını etkili Kürt Beylerinin emrine verdi ve babadan oğula geçmesini sağladı. Böylece Osmanlı Toprak düzeni de O’nun döneminde bozulmuş oldu.

Buraya kadar olan kısım devlet yönetimi şekliydi. Dünyevi öncelikleri ve yaşamı nasıl dı? Yine aynı kaynak bakın Abdülhamit’i nasıl anlatıyor. “Sade bir yaşam sürer gibi görünen Abdülhamit, sultanlığı sırasında görkemli bir servet toplamıştı. Bu serveti, Osmanlı topraklarında bırakmak istemedi. saltanatının başında “paralanma” dersleri aldığı Galatalı banker ve sarraf Agop Zarifi aracılığıyla Avrupa’daki bankalara yatırdı.

Abdülhamit’in topladığı servet öylesine muazzamdı ki, ölümünden sonra paylaşımı için iki yabancı finans şirketinin yıllarca çalışması gerekti!”

Sultanımız bu kadar zenginleşirken elbette halk da yoksulluk içinde değildir diye düşünüyorsunuz değil mi? Ona da aynı kaynaktan bakalım. Ülkede asayiş yok olmuş, Doğu ve Güneydoğudaki Kürt beyleri bölge halkını canından bezdirmiş durumdaydı. Anadolu halkı açlık sefalet içinde savaştan savaşa koşarken Sultan, Yıldız Sarayında dört duvar arasında sadece kendi can güvenliği derdindeydi. Rus Orduları Yeşilköy’e kadar gelmişken Sultanımız halen bir kahramandı. Ekonomik olarak da; “Kızıl Sultan, Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını yapılandırmak için ‘Düyun-u Umumiye’yi kurarak, imparatorluğun Mısır ya da Tunus gibi ‘ödeyemez’ duruma; dolayısıyla Avrupa’nın pençesine düşmemesini amaçlıyordu. Ancak kazın ayağı, pençeye karşı koyamadı ve Düyun-u Umumiye, bir süre sonra devlet içinde devlet haline geldi. Ülke sathında 750 şubesi vardı, maliye bakanlığından çok daha fazla personel, tam olarak 5500 kişi çalıştırıyor ve devlet gelirinin yüzde 30’una el koyuyordu.”

Bu nedenle Abdülhamit sayesinde Osmanlı İmparatorluğu, yirminci yüzyıla “yarı sömürge” olarak girdi.

Dini bütün Ulu Hakan devletin dizginlerini yabancılara öylesine kaptırmıştı ki; 1907 yılında Japonya, Osmanlı mülkünde büyükelçilik açmak için İngilizler, Fransızlar, Almanlar gibi ‘kapitülasyon’ ayrıcalıkları talep ediyordu!

Bunların üstüne birde baskıcılığını, sansürcülüğünü ve gaddarlığını ekleyin.

Sonra Yeni Sığırcı ve Kocagöl’ e 1704 yılında Kafkaya’dan ‘’Don Kazakları’’ nın neden geldiğini düşünün?

Sonra Kızıl Sultan Abdülhamit’in izlerini ve dizisini geçin televizyonun karşısına izleyin.

İyi uykular.

cedetayanlar@gmail.com