Ötekine Dair - İdris Erdoğdu

  ÖTEKİNE DAİR

              Ötekine dair kodlamalarımız; aslında kendi var olduğumuz durumu, noktayı ve konumu belirlemede önemlidir. Çünkü ötekinin konumu insan olarak veya insan dışı olarak tanımlandığında; bizim insan olma halimizin sınırları da belirlenir. 
             Sırp kökenli performans sanatçısı Marina Abramowiç’in 1979 yılında vücut sanat akımı çerçevesinde yaptığı “Rytm O” adlı çalışma bize bu açıklamalar doğrultusunda önemli bir farkındalık sunar. Abramowiç, boş bir sergi salonunda masanın üzerine dizilmiş cansız nesnelerle birlikte giyinik halde kendisini de nesnelerin uzantısı olarak, hareketsiz sunar.  İzleyiciler salona girdiklerinde masanın üzerinde çikolatadan çiçeğe, keklerden meyvelere, bıçaklardan kırbaca ve kurşunlarla bir tabancaya varana kadar her şey hazırlanmıştır. 
             İzleyiciler, önceleri masanın üstünde duran pasta, meyve vs. nesneler sanatçıya yedirmeye çalışırlar. Arkasından sanatçı elleri kolları farklı şekillerde durmaya zorlanır. İzleyicilerden biri sanatçıya tokat atar ve tepki gelmediğini görünce ardından gelenler şiddetin boyutunu artırarak kimisi bıçakla karnını çizer, kimisi boynundan kan akıtarak emer; birisi de eline aldığı silahı doldurarak sanatçını şakağına dayar. İçerde bulunan topluluğun duyarsızlığının arttığı en son noktada izleyicilerden biri sanatçının parçalanmış elbiselerini yırtarak; yere yatırıp tecavüze yeltenir. 
            Bu son aşamaya kadar salonda bulunan katılımcıların bir kısmı yapılanlardan büyük bir zevk alarak izlerken, küçük bir kısmı olaya sessiz kalmak dışında bir tepki vermemişlerdir. 
            Sanatçıya tecavüz girişimine, salonda bulunan kadın izleyicilerden birisi yüksek sesle karşı çıkarak tecavüzcü zorbayı itekler ve sanatçıya sarılarak ağlar. Bunu üzerine tepki vermede zorlanan sessiz küçük gurup, sanatçı ve kurtarıcı etrafında çember oluşturarak sanatçının kıyafetlerini giymesine yardımcı olurlar. Sanatçı performansını sonlandırıp konuşmaya başlayıncaya kadar salonda bulunanlar, sessiz seyirci olma hallerini devam ettirirler. Sanatçı konuştuğu anda salonda müthiş bir panik ve arkasından kaçışmalar başlar.
            Katılımcılara neden kaçtıkları ya da neden panikledikleri sorulduğunda; sanatçı konuşana kadar onun insan olabileceğini düşünmediklerini, insan olduğunu anladıklarında ise yapılanlara dair tanıklıklarından ürktüklerini ifade etmişlerdir.
            Sanatsal bir sunu olarak başlayıp sosyal bir deneye dönen bu olayda en çarpıcı sonuç; “ötekinin insan dışılaştırılmasıdır.”  İnsan, insan olma halinden çıkarak şeyleşir.  O zaman ona dair gerçekleştireceğiniz her türlü eylem ve söylemin sizi hem hukuki hem de vicdani normlardan muaf tuttuğuna dair bir yanılgıya düşersiniz.
            Hukukun yasalara hapsedilip adaletin sadece egemenin tekelinde olduğu otoriterleşme süreçlerinde; toplumsal olaylara yaklaşımda birey ve kitle psikolojisi; adına “savunma” dediği pragmatist bir duyarsızlaşma yaşar. Bu duyarsızlaşma sayesindedir ki egemen iktidar bir hamle daha yaparak otoritesini daha da belirginleştirir. Yazılı hukuk metinlerini keyfi yorumlama, kendi koyduğu yasal çerçeveyi tanımama daha da net tanımıyla “ölçülü” olmama haline evrilir. Platon’un deyimiyle iktidar artık “tanrılaşmıştır.”
            Hukuk ile etiğin çatışıp ayrıştığı yerde saf iktidar açığa çıkar. Saf iktidarın keyfi olarak kendine çizdiği sınırları denetleyecek olan araçsallaşmış yasa metinleri değil, toplumsal vicdanın sesini yükseltmesidir.
             Komşunuz olan, düne kadar oynarken susayınca pencereden su uzatıp, sırtına havlu koyduğunuz çocukları; birisi sokak ortasında tokatlamaya başlayıp yerlerde sürüklediğinde sesiniz çıkmıyorsa; onları terörist ilan edip canlarını yakıyorsa; siz onları insan olarak görmekten vaz geçtiğiniz içindir. 
              Sessizlik kötülüğü sıradanlaştırdığı gibi belki izleyenin anlık hazzını da tetikler. Ancak sessizlik suça ortak olma halini ortadan kaldırmaz. Bu gün akademinin onurunu korumak için çırpınan Boğaziçi bileşenlerinin mücadelesi, sadece kendi onurları için verilen bir mücadele değildir. Aynı zamanda sesini çıkarmayan tüm akademi içindir. Akademinin evrensel olma halinin; bağımsız ve özgür düşüncenin sınırsızlığını korumasıyla mümkün olacağını anlatan bu direniş; hukukun dışında çeşitli tanımlamalarla “insan dışılaştırılırken”, egemen söyleme karşı İnsan kalabilmek için ses çıkarmak aklın, bilimin ve vicdanın gereğidir.
 
Son söz olarak;     Çeşm-i insaf gibi kamile mizan olmaz
                              Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz
                                                                                 Talibi
             
      İdris ERDOĞDU
    Eğitim Sen İşyeri Temsilcisi
    Sosyoloji Öğrencisi

13-02-2021/EĞİTİM- SEN /BANDIRMA