Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi ...

‘Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı. ‘

Emma Goldman.

Bölüm 1:

Geçen hafta sonu Gencer’le birlikte Bandırma Kent Konseyi Türk Sanat Müziği Topluluğu’nun konserindeydik .Baştan söyleyeyim konserde çok eğlendim,bildiğim eserlere coşkuyla katıldım.Gencer de eğlendi sanırım arada uyumuş olsa da.

 Bu yazının konusu başlıktan da anlaşılacağı üzere bahsedilen konser değil tabiî ki.Önümüzdeki yerel seçimler üzerine birkaç kelam etme ihtiyacından bu yazıya bir giriş yapmaya çalışıyorum.Hah tamam şöyle bağlayabilirim sanırım.

Benim genel olarak politika yapma anlayışına,politik olanın tarifine ilişkin bazı itirazlarım var.İtirazın da ötesinde birtakım tespitlerim ve önerilerim olacak.Size çok tanıdık dolayısıyla sorgulanmayan bir durumu, bir ön kabulü arzetmek istiyorum.

Efendim, otoriteyle uzun zamandır sorunum olduğu doğrudur. Otoritenin ve hiyerarşinin her türlüsünden hazetmez, açıkça söylemek gerekirse tiksinirim.Tiksinmek temel bir duygu olarak canlılığın devamı için çok elzemdir.Tiksinmeseydik zehirlenir,bir tür olarak yitip giderdik. Naçizane görüşüme göre kişiliğimiz,kimliğimiz otantik varoluşumuzu yaşamak için sahip çıkmamız gereken değerlerimizdir.Tek insanın varoluşu da benzersiz ve biriciktir.Fakat bu varoluşun hiyerarşik,yöneten-yönetilen ilişkisinde tekamül edemeyeceğine inanmaktayım.

Tekrar konsere gelirsek orada ne gördüğümü söyleyeyim.Konserin sunucusu açılışta resmi buluşmaların hepsinden bildiğimiz bir klişeyle başladı konuşmasına.’Sayın protokol,sayın misafirler vs.’Protokole yerimde dikilerek şöyle bir baktım.Bandırma’nın her yerindeki afişlerden tanıdığım müstakbel belediye başkanı vakurla yerini almıştı.Şimdi ne var bunda diyenleri duyar gibiyim yazı hala okunuyorsa. 

Neden protokol diye bir kavram var,protokol ne demek?

Protokol halk denilen kitleyle sınır çizme,yöneten tarafta olma ihtiyacından doğan bir yapı değilse nedir o zaman? Saygınlık için böyle bir konuma neden ihtiyaç duyar protokoldekiler?Hani siz halkçıydınız? Halkçı olmakla her zaman ayrıcalıklı,ayrılmış bir alanda bulunmak bir çelişki değil midir? Nasıl olsun o zaman? Rasgele bir koltuğa oturduğunuzu düşünelim ve sunucunun sizi katılımcılardan ayırmadığı bir giriş konuşması yaptığını.Gözünüzde canlandırın,bu ufak çapta bir devrim olur

Bölüm 2:

Seçimlere gelince…Önümüzdeki yerel seçimlerle yine bir seçme-seçilme oyunu sahnelenecek. Bir tarafta seçmen denilerek etkisizliği baştan kurgulanan, hiçbir zaman değişmeyecek bir yazgıya mahkum edilmiş silik bir kitle. Kitlenin parçası haline getirilmiş, etkililiği ancak tüketici,vatandaş,vergi yükümlüsü,seçmen gibi kategorilerle onaylanan bütünlüğü kalmamış zavallı bizler.Diğer tarafta onayını sermayeden ve birikmiş güçten alan kitleyi de peşine takmış değişmez gibi görünen hegomonik bir iktidar.

Elbette bu tabloda yer almayan direniş alanları, ilişkileri de var. İşte asıl umut buralarda. Halen tek evimiz olan dünyayı daha iyi bir yer haline ancak el birliğiyle getirebiliriz. Bunu da yerelden başlayarak yapabiliriz, ezberleri bozarak, baş-ayak ikiliğini bozarak . Bunlar aklıma gelenler, her şeyi bilemem. Daha fazla yatay bir araya gelişlere,daha fazla ağza,daha fazla düşünüşlere ihtiyacımız var.

Büyümek zor bir süreç biliyorum. Büyümeye ihtiyacımız var.

AYGUN ÖZER- 14-03-2019 -BANDIRMA