Ne zaman eski adıyla TC ZİRAAT BANKASI’NIN önünden geçsem.
İçim acıyor.
Evcilik oynarken ütü olarak kullandığım ilk metal kumbaramı anımsıyorum. Tank gibi kasa gibiydi. Kurum adının başında TC harflerini arıyorum. Kime ne zararı olduysa kaldırıldı. Yaklaşık yarım yüz yıllık bankama gidemez oldum. İstemeye istemeye maaşımı başka bankaya aktardım, bütün banka işlerimi başka bankayla yapar oldum. Yıllardır bildiğim caddelerin , sokakların hatta okulların adı değişti. Öğretmenlik mesleğini öğrendiğim okulumun yerinde yeller estiğini gördüm, kahroldum. Şeker Kurumu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, geçen bir yıl içinde OHAL kapsamında 26 Kanun hükmünde kararname ile yüzlerce kurum kapatıldı. Lisanslar iptal edildi. Doktor, pilot gibi meslek gruplarında açıklar oldu. SIKINTILAR YAŞANIYOR Güvenlik güçleri artırıldı. İşsizler ordusu ülkenin başlıca sorunlarından biri şu anda. Atanamayan , iş bulamayan üniversite mezunları perişan. Üstüne üstlük cemaat, FETÖ sorunuyla temellerimiz sarsıldı.
Atatürk’ün başlattığı kurumlar birer birer kapatıldı. Sınıfımın duvarını değerlendiren, her sabah öğrencilerimle birlikte okuduğum ant unutulmaya terk edildi. Milli marşımla açılan yine onunla kapanan televizyonumda o canım marşı duymaz oldum. Özlüyorum. Hayatımdan çıkan değerlerin yeri hep boş kalıyor.. Sonra ülkemin en yetkili insanı milli marşımın bestesini eleştirdi diye, uykularım kaçtı. Hele bir de ilahi ve mehter marşı formunda istiklal marşı okunduğunu duyunca yaşamaktan soğudum. Bu da yetmedi, içime bir korku girdi. Bir sabah kalktığımda adımın değiştirilmiş olduğunu duyacakmışım gibi bir hisse kapıldım…Hatta bir gece de kabus gördüm; güya aradan yıllar geçmiş ülkemizde daha pek çok değişiklik olmuş. Zamanın lideri türk bayrağının üzerindeki ay yıldızı az bulmuş. Sağına soluna birkaç ay yıldız eklemek iyi olur diyormuş. Kan ter içinde uyandım. Elim ayağım buz kesti. İnsan yaşlandıkça değerlerine daha çok bağlanıyor. Onları kaybetmekten çok korkuyor. Yenilikleri kabul etmekten çok eskileri unutmak zor geliyor.
Kurtuluş savaşından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda üst üste gerçekleşen yenilik hareketleriyle insanlarımız böyle ağır kültür şoku yaşamışlar. Yeni kıyafetlere alışamayanlar, bir türlü fes ve sarığı bırakıp şapka takamayanlar. Yeni türk alfabesini, ölçü birimlerini reddedenler olmuş. Türk Dil Kurumu’nu istemeyenler, yeni kimliğe alışamayanlar olmuş. O günün cehaleti içinde bütün bunların, ülkenin çağdaş ülkeler seviyesine getirilmesi, modernleşme, yeni dünyaya, gelişmekte olan bilim ve tekniğe uyum için yapıldığı anlatılamamış. İ. Bergman’ın dediği gibi; İnsan yaşlandıkça, dağa tırmanan bir seyyah kadar yoruluyor, nefes nefese kalıyor; ama yükseldikçe de görüş açısı genişliyor; dünü bu günü bir arada görüp kıyaslayabiliyor. Ülkemiz büyük kurtuluş savaşıyla düşmanlardan temizlenip yeni temeller üzerine kuruldu. Yeni rota belirlendi, yenilikler yapıldı. Tam kavradık, alıştık, benimsedik, kabullendik derken farklı kesimlerden farklı sesler çıkmaya başladı. Önümüze yeni engeller kondu. Eteğimize yapışıp bizi geriye çekenleri farkettik. Durduk, hatta gerilemeye başladık. İnsanımız bu çekişmede ya ileri ya geri taraf olmak olmak istemiyor. Güçlerimizi birleştirelim; yönümüzü, yolumuzu bilelim. Ya da geride kalmak veya durmak isteyenler; ilerlemek, dünya standarlarına yetişmek isteyenlere engel olmasınlar.
Bir elimizde son teknoloji telefon, altımızda lüks araba ile zamana ve teknolojiye ayak diretmek mümkün değil. İnsan açık havadan, güneşten, denizden yararlanmak için yaz aylarında sahillere koşar. Bütün bedenini kapatıp sahilde tatil yapmanın bir açıklaması olmalı. Vizyonlar sarmal halde (Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu). En lüks otelde çocuğunun doğum gününü rep müzik eşliğinde kutlarken, Pakistan yerel kıyafetleri giymiş anne, hacı sakallı takkeli baba, LS Waikiki marka kıyafetli, saçlarını jöle ile ibik yapmış çocuğun aynı aileden olduğuna inanmak zor açıkcası. Eskilerin kullandığı (Fransız kaşığıyla arap pilavı yemek.) deyiminin karşılığı bu ise; biz bunu beceremiyoruz.
Komik oluyoruz, abes duruyoruz.
Ülkemizin konumu gereği büründüğümüz doğu batı sentezi bu kültürü, biraz yenir yutulur hale getirmemiz gerekiyor.
ULVİYE KARA AKCOŞ -BANDIRMA GERÇEK