Patron Bizmiyiz,Gerçekten ?

PATRON BİZ MİYİZ, GERÇEKTEN?

Her akşam Fox haber bülteninde defalarca duyuyoruz; “Patron sizsiniz!” diye. Haber sunucusu, açlık, yoksulluk, yolsuzluk, artan hayat pahalılığı haberlerini yapıyor; haberden çok yorum yapıyor ve arkasından da müstehzi bir gülüşle ; “Eee, bu işler böyle olmamalı, patron sizsiniz, seçimlerde kararınızı ona göre oluşturun!” mealinden bir cümleyle noktayı koyuyor.

Hükümete muhalif kanal sayısı çok fazla olmadığından, televizyonda günlük haberleri takip amaçlı, Fox haberi izliyorum. Haber/yorum şeklindeki haberleri dinlemek, bizim gibi tek kanal dönemini yaşamış eski kuşak mensuplarına çok da anlamlı gelmiyor ama seçeneksizlikten, biçare, çağa ayak uydurmak zorundayız.

Son zamanlarda, televizyon, kitlelerin tek eğlence, tek haber alma aracı oldu, çıktı. Ekonomik sıkıntıların ve bozuk gelir paylaşımının etkisiyle evlerine kapanan büyük çoğunluk, televizyon kolik oldu ne yazık ki! Radyo dinlemek, sinemaya gitmek veya tiyatroya gidip oyun seyretmek, neredeyse unutulmak üzere. Televizyon, kültürel açıdan olsun, eğlence, gösteri açısından olsun hızla rakipsiz konumuna gelmekte.

Kendi adıma, tiyatroya gitmeyi özlüyorum. Mutlaka, içinizden sinemaya gidip, sinemada film izlemenin keyfini sürmek isteyenleriniz olacaktır. Bunun yanı sıra, belirli bir yaş grubundan, belirli eğitim almış insanların konser salonlarında ruhunu tazelemek istemeleri gayetle mümkündür! Ama ister zamanın ruhu diyelim, isterse ekonomik koşullar, trafik sorunları, ulaşım sıkıntıları diyelim, ya da hepsi birden, insanları evlerine hapsediyor ve televizyon başına kilitliyor.

Televizyon, insanların düşüncelerini, hayallerini, yaratıcılıklarını, mizah anlayışlarını dumura uğratıyor. Ekranlardan sana ne sunuluyorsa onu düşünüyorsun, yorumlamaya fırsat bile bulamadan, olduğu gibi kabulleniyorsun. Köreliyorsun, düşünemiyorsun; ekran çerçevesinden dışarı çıkamıyorsun. Hangi kanalı izliyorsan, senin ideolojin de onun doğrultusunda şekilleniyor.

Televizyon izleyerek vakit geçirmek bana göre bir şey değil, sadece haberlerini ve tesadüf edersem eğer ekonomi yorumlarını dinliyorum, ama haber sunumu yerine yoruma ağırlık verilmesi gittikçe canımı sıkıyor. Benim yapmam gereken yorumu, sunucu yapıyor ve sen düşünme, biz senin yerine düşünüyoruz diyor adeta. “Patron sizsiniz!” vurgulaması, önceleri ironi gibi geliyordu; seçmen sensin, oy kullanmak, seçim yapmak senin elinde, ona göre seni yönetecek partiyi belirle, demek isteniyor diye düşünüyordum. Ama aynı vurgulama durmaksızın, her yorumun ardından geldikçe, “patron” ile “aç insanın” tezat durumu, bende, paradoksal bir ifadeyle, zihinlere kazınmak istenenin farklı bir şey mi olduğuna dair kuşku uyandırdı.

Patron demek, herkesin bildiği gibi sermaye sahibi demek, işveren demek. Patron demek, yönetici demek, müdür demek, bürokrat demek, bakan demek. Yumurtanın hesabını yapan, çocuklarına peynir, zeytin alamayan, okula gönderirken yanlarına harçlık veremeyen anne babalara sürekli patron sun demek, ironi yapmayı da aşıyor. Sadece elinde “oy” olan insanı, seçimden seçime oyunu doğru partiye kullansın diye uyarmak, belki haberleri hazırlayanları, ya da yorumcu/sunucuyu rahatlatır ama gerçek sermaye sahiplerini, yönetici konumunda olanları sadece güldürür. Karnını doyuramayan, televizyon ekran boyutu kadar düşünen insanların “patron” diye nitelendirilmesi, olsa olsa 23 Nisanlarda, bakan koltuklarına oturtulan çocuklara benzetilebilir.

Toplum, soyut bir kavramdır, patron ise bireysel, somut bir tanımlamadır. Toplumu patron diye tanımlayamazsınız, ancak toplumsal sınıflardan bahsedebilirsiniz ki, içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde iki ana sınıfın birisi burjuvazi ise diğeri de işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının geleceği de kullanacağı oyun rengine, şekline göre belirlenmez, işçi sınıfını da “patron” diye taltif edemezsiniz.

25.11. 2022, Sedat Pamuk, İzmir