Sadece CHP Değil

Hayat pahalılığından, haksızlıktan hukuksuzluktan, geçim sıkıntısından, özgürlüklerin kısıtlanmasından yana çıkan seslerde desibel gittikçe artıyor. Hiç şikayeti olmayanların; ya gerçekten tuzu kuru, sistem içinde bir çeşme başını tutmuşlar, ya da şükrede ede beklentileri bitme noktasına gelmiş. Bu sızlanma bazı siyasiler, bazı sivri dilli basın mensupları, bıçağın kemiğe dayandığı; esnaf, çiftçi, işçi ve memurlar tarafından türlü yollarla duyuruldu, engelemelere rağmen duyurulmaya da devam ediyor. Her bireyde, her kesimde beklenti ayrı olsa da; aynı feryat , aynı inilti! Acil çözüm bekleniyor. Bu çözüm kimden bekleniyor? Elbette önce; tam yetkiyle donatılmış iktidar sahiplerinden, sonra başta ana muhalefet partisi ve diğer partilerden. Acil çözüm, bu güne dek gelmediği gibi, sorunlar daha da büyüdü, kronikleşti. Yaralar zamanında tedavi edilmezse daha da derinleşir büyür, kronik bir hal alır. Neyle kaparılırsa kapatılsın; bir noktadan illaki kan sızar, irin sızar. Bütün bunların sebebi; sadece, global ekonomik sorunlar, yine tüm dünyayı zora sokan pandemi şartları, kaynayan iç mihraklar, yakın çevre ülkelerde patlayan savaşlar, kazalar afetler olabilir mi sizce..?

Seçim sistemimizin sonucu; az farkla da olsa, başımızda seçimle gelen bir iktidar, geniş yetkileri referandumla onaylanmış olan bir de Reis’ imiz var. Yaklaşık 20 yıldır kesintisiz görev başındalar. Bugün 35 yaşın altında olan vatandaşlarımız başka iktidar görmedi, tanımadılar. Tek partili dönemin de yaşayan şahidi kalmadı. Yaklaşık 1960_ 2016 arasında yaşanan, dönemi hatırlayanlar; o günlerin de güllük , gülüstanlık olmadığını iyi bilirler. Partiler arası çekişmeler, muhtıralar, sıkı yönetim, darbe denemeleri, meclis içi kavgalar, meclisten bir türlü çıkamayan kararlar, mitingler, eylemler, sokak kavgaları, yasaklar, tutuklamalar, aksayan eğitim, yine alım güçlüğü, yine gelir dağılımında eşitsizlik, art işsizlik vardı. Bu gerçeği kimse inkar edemez. Hatta bizi bu tek adam yönetimine taşıyan da; işte o günlerin acı blançosu oldu.
Peki; o günlerin bu günlerden farkı neydi?
O günlerde siyaset ve insan ilişkilerinde kalite vardı. Topluma örnek olması gereken insanlar birbirlerine küfür ve hakaret etmiyorlardı. Laik , Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ülkelerde bir saygınlığı vardı. Ne kadar uç görüşlere sahip olurlarsa olsunlar, liderler aynı masa etrafında toplanabiliyor, milletin gözünün önünde tartışabiliyorlardı. Rant savaşları, bu boyutlarda değildi. Milyarlık, trilyonluk, soygunlar yolsuzluklar, ahlaksızlık, yolsuzluklar konuşulmuyordu. Din; siyasetin içinde değil, Yüce Yaratıcı ile kul arasında yaşanıyordu. Üniversite sınavlarında sorular çalınmıyor, hiçbir önemli makama hak etmeyen kişi getirilmiyordu. Kredi borçları; bireylerin, şirketlerin boyunu aşmıyor, devlete ait hiçbir kurum veya kuruluş yabancılara satılmıyordu. Ülkemizin güvenliğinden ordumuz ve emiyet güçleri sorumluydu. Dış ülkeler bizi bu kadar dışlamıyor, vize için zorlamıyor, iç işlerimize burunlarını sokamıyorlardı. Doğu ve batı kültürünün sentezi olan ülkemizde, batı hayranlığı biraz baskın olmakla beraber, hiçbir yabancı ülkenin kültürü içimize din olarak işlemiyordu. Benzeri daha pek çok konu var. Bu değişim nasıl yorumlanmalı, bundan sonra nasıl bir yol izlenecek, yaşayıp göreceğiz. Ülkede hiçbir sorun veya imtiyaz, bir grup veya bir kesime ait olamaz, olmamalı.
Sadece; Kaftacıoğluna verilen ceza, Kavala davası, Eskişehir festivaline gelen sınırlamanın bir başlangıç olduğunu düşünenler değil, özgürlüğün hepimize gerektiğine inananların, hak ve hukuktan yana olanların birlikte yasalara uygun şekilde duyuracağı sese kulak verelim!
14-05-2022/ ULVİYE KARA AKCOŞ/BANDIRMA

12
A+
A-
REKLAM ALANI