Savruliye ve Balkon Meral.

 SAVRULİYE VE BALKON MERAL
 Haydar iki günlüğüne, Beylice Köyüne düğün için çağrıldı. İki gece  köyde muhtarın misafiri olacak. Önce kız evinde kına töreni, sonra gelin alma ve oğlan evinde davul çalacak. İyi güzel de; Haydar'da haber geldiğinden beri saklayamadığı bir heyecan var. Adam yerinde duramıyor, uyku tutmuyor. Gündüz vakti, bir de bakmışsın; birkaç şişe bira almış, kurmuş masayı, açmış teybi, fıstıkla, leblebiyle içiyor da içiyor. Bir dalgınlık, bir unutkanlık... Ha bir de acıklı acıklı şarkıları özellikle seçip dinliyor. Bütün bunlar Savruliye' nin dikkatinden kaçmıyor ama evde çok iş var. Köyden  turşuluk sebze ve yeşil zeytin gelmiş. Zeytinler, çizilip kırılıp pet şişelere konacak, turşu kurulacak. Bu işler geciktirmeye gelmez.

*
 Haydar'ın Beylice Köyün'de  yaşayan bir gençlik arkadaşı var. Yıllar önce arkadaşını ziyaretine gittiğinde; orada, dört kocadan ayrılmış  Balkon Meral adlı  hanımla Haydar bir düğün sırasında tanışıyor. Bu hanımı bir tanıyan bir daha asla unutmaz. Güzel mi güzel, işveli mi işveli. Bu özelliği bir yana; minyon bir kadın olmasına rağmen, çok ama çok iri göğüsleri var. İnsan, onunla  konuşurken ne tarafa bakacağını şaşırıyor. Haydar, her nefes alışında patlayacakmış gibi duran bu göğüslere takıyor kafayı. Kadın, diğer köy  kadınlarına hiç benzemiyor. Süslü, bakımlı ve rahat.  Ne hikmetse, köyde hiçbir erkek onunla ilgilenmiyor,  hatta uzaktan gören yolunu değiştiriyor.       Meral, Fadime Teyze' nin Almanya 'da yaşayan oğlundan olma torunu. Orada iki evlilik yapmış, bazı tatsız olaylara karışmış, bundan böyle köyde yaşamaya karar vermiş. Küçükken karate dersleri almış. Bedeninden beklenmeyen bir güce sahip. Köyde kendisini taciz eden iki delikanlıyı meydanın ortasında çevire çevire dövmüş. O günden beri Balkon Meral deyince erkekler bir kez daha düşünüyorlar. Haydar bunları kulakta duyma bilse de; gönül bu! Meral'e sırıl sıklam aşık oluyor. Ama ne aşk!  Her fırsatta buraya geliyor. Arkadaşına nasıl aşk acısı yaşadığını salya sümük ağlaya, ağlaya anlatıyor. Gözü öylesine  dönmüş ki; nasihat dinlemiyor. Gece olup el ayak çekilince; kış demiyor, soğuk demiyor, Meral'in mahallesine  gidip evinin  çevresinde dolaşıyor. İkinci katın minik penceresinden sızan lamba ışığına bakıp hayaller kuruyor. Hele perdenin önünden bir gölge  geçerse; yüreği ağzına geliyor. Aşk acısı dayanılır gibi değil! Bir gece aşkın heyecanına iyice kapılınca, kadının penceresine minik bir taş atıp duvarın kenarına saklanıyor. Az sonra pencere açılıyor, Meral camdan sarkıp etrafa bakınıyor.  Kimseyi göremeyince giriyor içeriye. Haydar bu heyecanı yeniden yaşamak için bir taş daha atıyor. Meral yine cama çıkıp etrafa bakınıyor ve ( Niye saklanıyorsun yakışıklı, çık da boyunu bosunu göreyim?) diyor. Haydar bu sözlerden cesaret alıp cama yaklaşıyor. Bu defa Meral( Sen misin, Haydar' cığım?) diyor. Yumuşacık bir sesle ve ( Orada bekle, geliyorum!) diye ekliyor. Bu sözü duyunca, Haydar' ın dizlerinin bağı çözülüyor istese de bir adım atamaz. Az sonra Meral tekrar camda görünüyor, elindeki bir kova suyu Haydar' ın kafasına boşaltıveriyor. Daha suyun etkisi geçmeden beynine bakır kova zınk diye iniyor. Meral içeri girip  pencereyi kapattıktan sonra; onları uzaktan izleyen arkadaşı yanına gelip Haydar'ı yerden kaldırıyor. Sabaha kadar başı zonklayan Haydar  güneş doğmadan köyden ayrılıyor.  

*
Bu kadar kötü sonla bitmiş olsa da; yıllar sonra Meral' i yeniden görme ihtimali  Haydar'ı etkiliyor. Gün evvelden en şık kıyafetlerini hazırlıyor. Savrulye işin içinde bir çapanoğlu olduğunun  farkında. Beraber gitsem mi acaba diye düşününüyor, ama çok da işi var. Gitmeden bir gece önce Haydar, gece geç vakit eve serhoş geliyor. Elinde bir tüp  saç boyası. Saçlarını küllü sarıya boyatacak. Böylece ağaran birkaç tel beyaz saç da kapanmış olacak. Savruliye yapma etme dediyse de; serhoşa laf anlatmak ne mümkün! Sabah erkenden arabayla gelip Haydar' ı evden alacaklar. Boyama işini ertesi güne bırakmak da mümkün değil! Söylene söylene Haydar' ın saçlarını boyuyor. Ne var ki saçlar yıkanıp boyadan arınınca turuncu bir kafa çıkıyor ortaya. Koyu renk saçlar oryalle açılmadan  açık renk boya sürülmez. Sürülürse de tutmaz.  Savruliye onun kafasına bakıp bakıp kahkahalarla gülüyor. Bu arada ayılan Haydar' ın  utanmaktan başka yapacağı birşey yok.  Sabahleyin Arabayla gelip evden alıyorlar. Kafasına bir kasket geçirip gözüne koyu renk gözlükler takıyor, üç gün boyunca Meral' le karşılaşmamak için dua ediyor.  Dönüşte kimseye görünmeden doğru berbere gidip ustura ile saçlarını kazıtıyor.  Bu defa da cascavlak kafayla sokağa çıkmaya utanıyor pazardan bordo renkli şık bir kasket alıyor. Ertesi gün şapkasını takıp 15 km uzaklıktaki kasabaya bisikletle gidiyor. Davulun  metal kısımlarını temizleyip parlatmak için kavil alacak. Yolda bir yaz yağmuruna yakalanıyor. Sağanak hızla gelip geçse de Haydar iç çamaşırlarına kadar sırıl sıklam oluyor. Çarşıya gitmeden önce bir çorbacıya giriyor. Orada çorbasını içerken giren çıkan herkes Haydar' a sırıta sırıta bakıyor. Haydar bu bakışlardan rahatsız olup alel acele çorbasını içiyor. İnsanlar ne kadar garip. Sanki kafasını ustura ile kazıtmış bir adamı ilk defa görmüşler. Ayrıca sırıtacak ne var acaba? Çarşıda dolaşıyor, alacaklarını alıyor. Ama ne zaman şapkasını çıkartsa; Herkes onun başına bakıp sırıtıyor. Bisiklete binip kendi köyüne dönüyor. Eve gitmeden kahvede arkadaşlarına uğruyor. Haydar kahvenin kapısından girer girmez bir kahkaha kopuyor. E, bu kadarı da fazla yani! Bir anda tepesi atıyor. ( Ne var ya! Ne oluyor?) diye  gürlüyor. Kahveci ( Abi, kafayı kazıtmışsın anladık da niye bir de kırmızıya boyadın ?) diyor.

Haydar şaşkın bir şekilde arka taraftaki tuvalete koşuyor. Duvardaki minik aynada kafasının kıpkırmızı boyalı olduğunu görüyor. Meğer; yeni aldığı kasket, yolda yağmur suyu ile ıslanınca boyası akmış Haydar' ın kafası kıpkırmızı  boyanmış. Dışarıda insanların bakıp bakıp niye güldüklerini o zaman anlıyor. Kumaş boyası zor çıkar. Haydar eve gidip kafasını defalarca yıkıyor, kolonyalı pamukla bastıra bastıra siliyor.

Birkaç gün evden dışarı çıkamıyor.
ULVİYE KARA AKCOŞ- BANDIRMA - 22-01-2022