Seks Sadece Seks Değildir

AŞKI KURTARMA OPERASYONU: SEKS SADECE SEKS DEĞİLDİR ..

Psikoterapist Aygün ÖZER

Canlılığın ilk kuralı hayatta kalmaksa, ikincisi türünün devamını sağlamak yani üremektir.Bu konuda biyoloji biliminin bulguları bizleri aydınlatıyor.Hayatın devamlılığında da genlerin ve gen seçiliminin ne kadar belirleyici olduğunu öğrenmiş durumdayız.Bu seçilimde, sol beynimizle verdiğimiz kararlardan önce,sürüngen beynimizin ve hayatımızın ilk üç yılında yapılanan sağ beynimizin faal olduğunu biliyoruz.Bu durum da bize aslında aşk gibi ciddi bir bağlanma eğiliminin, ilkel-sezgisel hayvani yanımızla, koklamak,görmek gibi duyularımızın kaynağı biyolojik donanımızla ilintili olduğunu gösteriyor.

Bu bilimsel olma iddiasındaki ruhsuz anlatım, adına aşk denilen sırça köşkü yerle bir etme potansiyelini taşıyor elbet.Ne yani aşk yalan mı,her şey üremenin yani seksin hizmetinde mi soruları aşka koşulsuz şartsız iman edenlerin canını fena halde sıkabilir,ciddi bir hayal kırıklığına kapı aralayabilir.Ancak unutulmamalıdır ki,insanlardan istediğimiz cevapları alamayabiliriz; bu anlamda hayal kırıklığına uğramamız kaçınılmazdır.Her açıklama sınırlı ve kusurludur,çünkü bizler öyleyiz.

İnsan doğanın içinde bir varlık olarak önsel bir doğaya sahiptir. Varoluşunda canlılığın bildiğimiz bütün belirtilerini, süreçlerini yaşamaya ehil ve mahkumdur. Doğar,yaşar ve ölürüz.Fakat, öte yandan insan diğer türlerden farklı olarak deyim yerindeyse içine ikinci kez doğduğu, geniş anlamda adına kültür denilen insan ürünü maddi ve manevi bir yapıyı ortaya çıkarmıştır.Bu yapının içinde nelere ihtiyacımız olduğu,nasıl yaşayacağımız,nasıl hissedeceğimiz gibi soruların cevaplarını,kısaca benlik ve kimliğimizi ediniriz.

Kültür, dünya yüzeyinde homojen bir dağılım göstermez; topluluk ve toplumlarda otantik özellikler,farklılıklar görülür.Bu çeşitliliğe rağmen,bütün insan toplumlarında ortak bazı temalar vardır.Aşk da bunlardan birisidir.Aşk geniş bir kavram,bir kimseye yönelik olabileceği gibi başka bir canlıya,bir nesneye ya da ilahi bir varlığa yönelik de olabilir.Biz burada cinsel aşkı konuşuyor olacağız.

Her şeyden önce insan türü için varoluş tarzımızın verili ve güdüleyici olduğunu varsayarak işe başlayabiliriz.Yani biyolojik bir varoluşumuz sözkonusu,bir organizma olarak inanç dünyamızdaki ilahi varlıklardan farklı, sınırlı,kısıtlı ve kusurlu bir yapıdayız.Bu yapıdan dolayı da,hayatımızı sürdürmek için hareket etmek ve çözümler üretmek zorundayız.

Tür olarak tekil,izole bir hayat yaşama yeteneğinde değiliz.Bağlanma ve ilişki kurma ihtiyacındayız.Zihinsel ve duygusal yanımız, beraberinde hayatımızda anlam bulma dolayısıyla anlam arayışı içinde olmayı getiriyor.Varolmak için başka insanların tanıklığına ve bütünlüğü olan bir hikaye oluşturmaya ihtiyaç duyuyoruz.

Seks de burada aslında bir turnusol işlevi görüyor.Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim.Burada seks sonrası duygularımızı araştırmamızı öneriyorum.Cinsel eylemlerin, ki buna fantezilerimiz de dahil,sonrasında hissettiklerimiz,gerçekten nasıl bir deneyim yaşadığımızı bize gösteriyor.Cinsel deneyimin tortusu pişmanlık,boşluk,doyumsuzluk gibi hislerden birisi ise bir şeylerin ters gittiğini düşünmeliyiz.Burada performans,zaman,teknik gibi bileşenler iş görmüyor.Buna karşın seksle at başı giden ve sonrasında da varlığını duyuran aşk,sevgi,şefkat,onaylanma,muhabbet,içten ilgi gibi göstergeler doğru yolda olduğumuzu işaret ediyor.

Seks,seks ve pornografi bağımlılarının eylemleri de dahil olmak üzere sadece üremeye,boşalmaya yönelik bir eylem değildir.Kişinin bağlanma,ilişki,sevgi,şefkat,onaylanma,aynalanma ihtiyaçlarının cinselleştirilmiş halidir.Bu pozitif durumun dışında, bir ötekinin üzerinde kontrol ve güç hissiyatının cisimleştiği karmaşık bir habis örüntüyle de kendini gösterebilir.

Toplumsal cinsiyet rollerinin,iddiamıza göre insan doğasından kaynaklanan onaylayıcı,destekleyici,değer bilen hayatsever eğilimini kapattığı,güç ilişkilerinin hakim olduğu günümüz ataerkil özellikli baskın toplumlarında,cinsel aşk da, seks de güç ilişkilerine, kontrol ve hiyerarşi belalarına kurban verilmektedir.Oysa bildiğimiz kadarıyla libidinal enerji canlılık,neşe ve üretkenlik için asıl kaynağımızdır.Bu kaynak içinde cinsel enerji de önemli işlevler görmektedir.Sekste aradığımız şey ,çoğunlukla bedensel boşalma değil, altta yatan bir çift tatlı söz,sevecenlikle bedenimizin okşanması,değerli olduğumuzun hissettirilmesi gibi deneyimler ve bunlara eşlik eden duyguları yaşama ihtiyacımızdır.

Çocukluk yaşantılarımızda,bize bakım veren kişilerle özellikle annemizle kurduğumuz ilişkiyi deneyimleme şeklimiz ve buna eşlik eden duygularımız sonraki hayatımızda yer edecek duygu-düşünüş-davranış örüntülerine,şemalara kaynaklık etmektedir.Hayatımızın bu ilk döneminde kurduğumuz ilişkide ihmal,işgal ya da zulme uğradığımızı hissediyorsak, bu hissiyat hayatımızın sonraki dönemlerinde insanlarla ve dünyayla kurduğumuz ilişkide kendini tekrarlama eğiliminde olan bir beyin yapılanmasına yol açar.

Konumuz aşk ve seks olduğuna göre,çocukluktaki bağlanma ve ilişki sağlıklı ise,aşk ve seksin de sağlıklı olma ihtimali yüksektir.

Çocuklukta ihmal,işgal ya da zulüm varsa,aşk ve seks de kaçıngan,vur-kaç tarzı ya da sadistçe olacaktır.

Aslında burada olan biten ,insanın kendisini hayatta tutmak için zaman içinde bulduğu savunmaları,stratejileri yürütmeye çalışmasıdır.Bunlar ilkel,ikili ve sosyal ilişkileri sabote eden uyumsuz özellikte olabilirler.Ancak insanla ilgili hiçbir şey neredeyse değişmez değildir.Savunmaları da daha olgun,yapıcı hale dönüştürmek mümkündür.Her şeyin olup bittiği beyin, sosyal ve değişken bir yapıdadır.

İnsan biyolojik olduğu kadar psikolojik ve sosyal bir varlıktır.Sosyal bağlam içinde,yalnızlaştırmayan,çoğaltan,destekleyen aşk,insanın duygusal potansiyelinin en güzel dışavurumlarından,göstergelerinden birisi olacaktır.

Elbetteki bu aşk,cinsel bir aşktır.

Aygün Özer/Psikoterapist

BANDIRMA/04-01-2021