Selam Sayın Kraliçe.

SELAM SAYIN KRALİÇE,

Ben Türkiye' de sıradan bir emekli öğretmen. Sıradan bir anne, sıradan bir kadın. Benim ülkemde her kız çocuğu, bir gün bir yerlerde kraliçe olmayı hayal eder. Başına, karton ya da plastik bir taç taktığında; kraliçe olduğunu sanır. Dünyalar onun olur. Onun için, gelin olurken gelinlik giyilir. Duvağın üzerinde bir de taç vardır. Sıradan kadınların bir günlük saltanatıdır bu . Birçok kadın, bu saltanı da yaşayamaz. Ayrı yol, ayrı kaderleri vardır onların. Bu taç kimseyi kraliçe yapmaz. Biz zaten kraliçeyi masallardan tanırız. Sanırız ki; kraliçenin hiç derdi tasası yoktur. Kraliçe ne derse o olur! Kraliçe hiç ağlamaz! Kraliçe soğan doğramaz, hamur yuğurmaz. Kraliçenin bizim gibi( kraliçe olma )hayali de yoktur. O herşeyin en güzelini yer içer, saraylarda yaşar. En değerli takılar, en güzel giysiler onundur. O acaba gerçekten mutlu mudur? Hiç düşünür mü; çocuklarının peşinde koşan, çamaşır yıkayan, eşiyle kavga eden, komşusuyla kahve içip dertleşen kadın olmayı? Hiç üzülür mü yeni bir ayakkabı alamadığı için.

Zor değil midir dünyadaki tüm kadınların sesi, yüreği olmak. Zor değil midir kurallarla yaşamak, hiç görmediği bilmediği insanların sorumluluğunu taşımak.

Benim ülkemde sıradan insanların sesi duyulmaz. Yönetici kadrolarında görev yapanlara ulaşılmaz. İnsanların yarısı, kendisine sunulan kalıplara uyum sağlar, olanla yetinmeyi öğrenmiştir. Ayağını yorganına göre uzatır. Hatta yorganı başına çeker uykusu bölünmesin diye. Çocuklarını dindar yöneticelere teslim ettiğinde bütün sorumluluğu bitmiştir. O artık, sadece ibadet eder. Tek derdi umre için para biriktirmektir. Ama , toplumun diğer yarısı; konuşmaktan, düşünmekten yanadır. Bu yarı, diğer yarıya hiç ama hiç benzemez. Eğitim der, özgürlük der, hak der, hukuk der, adalet der... Eşitlikten söz eder. Okur, yazar, anlamaya, anlatmaya çalışır. Bilim der, teknik der. Uyanın der uyuyanlara ( inanmayın der her duyduğunuza sorgulayın, araştırın, aklınızı kullanın der!).... Bu yarı; sevmez kapalı kapıları, sevmez yüksek duvarlarla çevrilmiş kapalı mekanları.

İşte ben; bir yarısı, diğer yarısına hiç benzemeyen toplumun içinde savrulan annelerden biriyim.

Dünyada ne çok ülke var. Ve de bu ülkelerde yaşayan çeşit çeşit insan. Hiç birinin yaşamı diğerine benzemiyor. Londra caddelerinde renk renk kadınlar, erkekler, çocuklar. Sokakta sahipsiz tek bir kedi köpek yok. Dilenen yok. Yanlış yere park etmiş araç yok. Korunma önlemleri alınmamış inşaat, geçmekte zorlanacağın bozuk yol yok. Dükkanların önüne mallar sergilenmiyor. Yol kenarında tavla oynayan esnaf yok. Almayı düşündüğün her malın üzerinde fiyat bildiren etiket var. Aldatılma korkun yok. Haber bültenlerinde; kadın cinayetleri, şehit haberleri öncelikli değil. Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, İsviçre, Hollada caddeleri de böyle. Bitti mi? Sadece biz değiliz düzeni oturtamayan. Biliyorum çok daha beter yerler var. Düzelmeyi, düzeltilmeyi bekleyen. Kim sağlayacak bu düzeni? Yorganı başına çekenler mi? Canını dişine takanlar mı?

Zaman seli üzerimizden akıp giderken, bir yerlere tutunup kalanlar görecekler sonucu. Çok ve sağlıklı yaşayın. Görün yarınları. Gördükleriniz bekledikleriniz, istedikleriniz olsun.

Sevgili Kraliçe; bir çok sorunla, kendini yenilemeye çalışan dünyada; bu emekli sıradan kadının yazdıkları size ulaşırsa şaşarım. Ama bilmenizi istiyorum. Her sakallı dedemiz değil, her müslüman da terörist değildir. Vize verirken gösterilen titizliği anlıyorum ama, sanırım insanları aşağılayan, rencide eden, üzen, yoran uygulamalar da var. Benim sesimi yine benim halimden anlayanlar duyacak, bu yazımı onlar okuyacak, onlar yorumlayacak. Kusura bakmayın; ben de sevgimi önce onlara gönderiyorum...

ULVİYE KARA AKCOŞ