Osmanlı aydını ve Türk doktordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularındandır.
Doğum tarihi: 1860, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 1931, Kahire, Mısır
DR. ŞERAFEDDİN MAĞMUMİ’NIN NOTLARI
BANDIRMA KASABASI ( 1 )
Arabaya binerek “ Manyas” gölünü uzaktan seyrederek, birkaç saat daha gittikten sonra Bandırma’ya girdik.Değirmenlerin bulunduğu set engel olduğundan içine girilmedikten sonra kasabayı görmek olanağı yoktur. İstanbul’un Divanyolu’ndan geniş ve düz, sahile kadar inen mükemmel bir caddeden geçerek belediye dairesinin önünde durduk.ve hizmet arkadaşlarımdan Doktor Sami Bey ve tütsü memuru Hamdi efendiyi buldurarak onların yardımı ile otele yerleştik.
Bandırma kendi adını taşıyan körfezin güneybatısında kurulmuş bir kasabadır. On sekiz mahalleden oluşup, on beş yıl önce çıkan ve bir iki mahalle dışında ötekileri tamamiyle kaldıran yangın felaketinden sonra düzgün bir plan çizilerek ve onun gereğince şimdiki evler inşa edildiğinden araları birbirine paralel ve düzdür. İskele başımda ve belediye dairesi önünde yarım daire biçiminde bir meydancık olup, kasabanın bütün sokakları buradan başlar. Kasabayı tam ortadan keserek buraya varan birinci sınıf caddesi bu kadarcık bir yerde “ Bulvar” adına hak kazanıyor. Kasabaya dama tahtası biçimini veren sokakların tümü balıksırtı kaldırımla döşenmiş olup tümüyle yaya kaldırımları da vardır. Sahili kazıklarla sınırlanmış ve imtiyazı belediyenin olan rıhtımın inşası da kararlaştırılmıştır. Önündeki körfez yalnız doğudan açık bir boğazla Marmara’ya bitişmiş ve daire biçiminde olduğundan, poyrazdan başka rüzgardan ve fırtınadan korunmuş ise de poyraz estiği zaman deniz tekneleri barınamadığından doğu yönüne 120-140 metre uzunluğunda bir kordon inşasıyla liman yapılması yerel belediyeye verilmiş ve şimdiye kadar 50 metrelik yere taş dökülmüştür.
Liman ve rıhtımın inşasıyla Balıkesir’e kadar bir de demiryolu uzatılacak olursa Bandırma’nın ufak bir İzmir olacağına kuşku yoktur. Kasabanın içinde yüksek ve taş binalar olmayıp, bir çok cami içinde, iskele başında ve orta cadde üstünde yeniden inşa edilen “Haydar Çavuş Camisi” kasabanın tek bezeğidir. Bu süslü bina uzaktan tıpkı “ Ortaköy Camisi”ni andırır bir biçimde ve resimde olup yıldırımsavarı ve taş alemli minaresi de çok sevimlidir..
Kasabanın uzun bir iskelesi, önünde ufak bir belediye dairesi, üç dört eczanesi, yalı boyunda iki kıraathanesi vardır.
Gerek bu kıraathanelerde gerek öteki kahvehaneler ve gazinolarda her şey vardır. İçlerine girilince çoğunun ortasında bilardo masası, açıkta bir kahve ocağı, çivilere fincanlar, alt başa içki kadehleri dizilmiş. Rafta nargileler altına konyak şişeleri sıralanmış. Ocağın yanında kahve ve şeker kutusu, üst taraflara meze tabakları konmuş. Kısaca tümü hem kahvehane, hem kıraathane, hem gazino hem meyhanedir.
Kasabanın sözü edilecek binaları arasında yapımı bitmek üzere olan Daire-i Askeriye ve redif deposu belirtilmelidir. Beldenin üstündeki yüksek bir tepedeki bu sağlam ve süslü bina ulu askerlik yapıtlarındandır. Karşısında kalın bir direk üstünde rüzgârın esme yönüne döndürülüp hareket eden birkaç tane yel değirmeni var. Kenarında somaki taşından güzel bir çeşme yapılmaktaydı. Yarım saat uzaklıkta da çıkarma işlemi durdurulmuş somaki taş ocakları bunmaktadır.
Kasaba günden güne büyümekte ve imar edilmekte olup yerleştirilen gözmenler tarafından askerlik dairesinin bulunduğu yere kadar yeni evler yapılarak mahaller oluşturulmuş ve nazım plandan ayrılınmayarak düzenli yerleşmenin sürdürüldüğü görülmektedir.
Bandırma’da otel taklidi bir kaç han olup biz de deniz kenarındaki “ Bandırma Oteli”nde kaldık. Her türlü otel gerecinden yoksun; odaları bir masa ve bir sandalye ile bir karyoladan oluşuyorsa da yatakları cidden pek temiz ve güzel takımlı idi.
Yalnız yemek konusunda sıkıntı çektik. Başvurulacak yer ancak çarşı boyundaki bir iki aşçı dükkânı idi. Oralarda ise sofraya oturur oturmaz iştahımız kapanırdı. Nasıl kapanmasın ki, gözümüzün önünde sofradan kalkan müşterilerin tenekeden yapılma çatallarını bir bezle silivererek önümüze koyuyorlar. Verilen peşkirler rengini yitirmiş uzaktan ağır bir koku yayıyor. Bunlar bir tarafa, sergi gibi pencerenin önüne dizilmiş olan tencere ve tepsiler herkes tarafından ziyaret ediliyor ve birçokları gözleriyle yemeklerin türünü anlayamadığından mıdır nedir, parmaklarıyla tavuk kızartmalarını, söğüşleri evirip çevirmeye sonra da elini yalayıp ötekini muayeneye kadar varıyor ve bu haller hep gözlerimizin önünde oluyordu.
Bir iki gün sonra baktım ki olmayacak arkadaşlara önerdim. Kasaptan et alıp fırına vererek tam bir iştahla yedik ve doyduk. Bu da bir iki kez tekrarlandı. Daha sonra otelimizin karşısında yeni bir lokantanın açılması hepimizi sevindirdi. Fırın yöntemine son vererek temiz ve nefis lokantaya gitmeye başladık.
Bandırma’da yaşamımız hoşça geçiyordu. Bursa’da mangal başından ayrılmayacak, geceleri elimizi yorgandan çıkaramayacak kadar kuru soğuktan, Keşiş’in döktüğü ayazdan canım yanmıştı. Bandırma’ya gelir gelmez havayı pek ılımlı buldum. Sonbaharın son haftası çok yumuşak geçti. Geceleri saat bire kadar mangal başında değil, çerçevesi ( camı ) kalkık pencere önünde oturuyorduk. Aralık ayı ile birlikte kış yağışları poyraz ve gün doğusu fırtınaları da başladıysa da yakıcı soğuk yoktu. Yalnız rüzgârın önüne düşüp ardı ardına karaya saldıran dalgalar rıhtıma çarptıkça oteli sarsmaktaydı.
FoTo . 1906
Deniz haydarçavuş camii kıyılarında