SEVGİ ve VEFA
Geçen gün komşumla sohbet ederken, yirmibeş yıl öncesinden bir hayat hikayesi geldi aklıma ve bunu yazmak istedim.
Küçük bir kasabada mutlu bir aile. İki kız çocuktan sonra bir erkek evlat sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Baba çalışıyor ama nüfus çoğaldıkça ve ilerleyen zamanla birlikte geçim zorlaşınca, kadın da çalışmak istiyor ama çocuklarla ilgilenecek birini bulmak zor. Yakında yardım alacakları bir akraba da yok. Bu arada, yan binada ki boş daireye bir kiracı geliyor. Yeni evli genç bir çift. Adam subay, ama Türk değiller, Amerikalı. Görev gereği gelmişler. Üç yıl kalıp göneceklermiş.
Kadın pek Türkçe bilmese de, komşuluk duyguları henüz unutulmadığı yıllarmış o zamanlar. İki kadın lisan bilmeden de anlaşmayı başarmışlar. Amerikalı kadın eğitimli ve zeki, komşu ne söylese hemen not alıyor ve kısa zamanda, iletişim kuracak kadar Türkçe öğrenmeyi başarıyor. Komşu kadın bebeği de hep kucağında geliyor, onlar konuşurken uslu uslu dinliyor. Çok tatlı, sevimli, tombul yanaklı bir bebek. Bu iki kadının dostlukları sıcak bir sevgiye dönüşüyor kısa zamanda.
Bu arada, ingilizce ismi söylemek zor geldiği için ona "Ceren" ismini vermiş komşu kadın Fatma. Ceren, İnce , zarif, çok kibar ve güzel gözlü olduğu için bu ismi uygum görmüş ona Fatma komşu. Sevgi dolu bir yüreği varmış Ceren’in, doğayı, hayvanları, insanları çok severmiş. Bebekleri daha da çok severmiş. Yeni evliler ya, henüz bebek düşünmüyorlarmış onlar. Memleketlerine döndüklerinde olsun diye planlamışlar.
Bu iki kadın, her gün birlikte zaman geçirmeye başlamışlar, artık Türkçe konuşmayı öğrendiği için konuşmalar iletişimden çok sohbete dönüşmüş.. Komşu kadın Fatma, çalışmak istediğini söyleyince Ceren; ben çocuklara bakarım, kızlar zaten büyük, bebek de çok uslu, hem bana da alıştı, ben de onu çok sevdim. Biz burada kaldığımız sürece ben bakarım bu tatlı bebeğe… hem katiyen para falan da almam. Sevdiğim için bakarım. Burada yabancı bir çevre, yalnızım evde, bana da can yoldaş olur, onların sevgileri beni de mutlu eder, demiş.
Kadın çok sevinmiş bu teklife. O zamanlar iş bulmak da kolaymış, şimdiki gibi aslanın ağzında değil, her yerde herkes daha kolay iş buluyormuş. Kısa sürede işe başlamış Fatma. Ceren de tam bir anne gibi sevgiyle bakmış çocuklara. Zaten kızlar büyük, sorun olmuyor. Bebekle Ceren arasında çok büyük bir sevgi bağı oluşmuş. Kendi doğurmasa da gerçek bir anne gibi bakmış bebeğe. Anne de gönül rahatlığı ile işe gidip gelmiş. Ekonomik durumları düzelmiş.. Her gün dua etmiş Ceren’e Buraya geldiklerinde, üç yıl nasıl geçer, uzun zaman burada yalnız ne yaparım diye üzülmüş biraz Ceren ama, ailenin sıcak ilgisi ve bebek onun hayata bağlamış, mutlu olmuş, zamanın nasıl geçtiğini anlamamış.
Cerenin eşi zamanının çoğunu görev yerinde geçirdiği için aileyle fazla iletişim kuramamış olsa da, eşinin mutlu olduğunu gördükçe zaman zaman aileye ilgi ve sevgilerinden dolayı teşekkür etmeyi de ihmal etmemiş.
Sayılı gün çabuk geçer derler ya, nihayet ayrılık günü gelmiş. Ayrılıklar hep hüzünlü olur ama bu daha farklıymış, arada kilometreler var. Bir daha görüşme umudu yok. Ceren ve eşi ,gözyaşları ile veda etmişler aileye ve bebeğe. Bir süre mektuplar gelip gitmiş. Sonra unutulmuş.
Çocuklar büyümüş. Kızların biri öğretmen, biri hemşire olmuş. Ceren’in baktığı bebek de doktor olmuş.
Günler aylar, yıllar, öyle hızlı geçmiş ki, çocuklar unutmuşlar Ceren ablalarını.
Bir yaz günü evlerinin bahçesinde oynarken , İki genç kız la birlikte, orta yaşlı bir kadın gelmiş karşılarına. Kendini tanıtmış , ben Ceren.. Geçen uzun yılların etkisi ile bozulan Türkçesi ile, birlikte yaşadıkları günleri anımsatmış… Yıllar önce…. Diye anlatmaya başlamış.. O aileyi görmeye geldim. Bu ev miydi, hala burada mı oturuyorlar ? derken, .. Çocukların annesi Fatma ,evden sesleri duyup gelmiş… Hemen hatırlamış yaşananları. Sarılmışlar ağlaşmışlar. Ben sizleri hiç unutmadım, hep özlemle hatırladım ve kızlarıma da anlattım, demiş. Fatma, çocuklara dönmüş, bakın çocuklar, küçükken size bakan size annelik yapan Amerikalı , Ceren anne. Çocuklar da duygulanmış.
Sarılmışlar , hoş geldin demişler ama çok uzun zaman geçtiği için pek fazla şey hatırlamamış, yabancı gözlerle bakmışlar.
Ceren anne, kucağımda uyuttuğum Küçük bebek bu mu demiş, delikanlıyı göstererek, evet, bu.. Ceren artık duygularına hakim olamamış, gözyaşları yağmur gibi dökülürken, dizlerinin bağı çözülmiüş, delikanılnın önünde diz çökmüş. Ben seni gerçek evladım gibi sevdim.. Bak bu iki kız senin kardeşlerin. Amerikada da bir evin var, ne zaman imkan bulursan, kardeşlerini görmeye gel.
Sakinleştikten sonra eve geçmişler, güzel bir kahvaltı ve sohbet. İki gün süren ziyaret , herkes için doyumsuz olmuş. Anılar tazelenmiş. Ayrı geçen zamanda yaşananlar anlatılmış. Ve yine o hüzünlü ayrılık saati gelmiş. Adresler telefonlar verilmiş.
Ayrılıklarda hep su dökülür , eller sallanır ya. Sular dökülmüş , Beyaz mendiller sallanmış.
Gözlerde yaş, yüreklerde sevgi , herkes kendi hayatına geri dönmüş.
VEFA denen kelimenin anlamını o gün daha iyi anlamış herkes.
Uzun zaman komşulara anlatılmış bu vefa ziyareti.
Günümüzde böyle vefalı dostlar bulmak çok zor olsa da, hepinize vefalı dostlar bulmanızı dileyelim.
SEVİL AĞTAŞ -BANDIRMA