iNSAN; yarı erkek , yarı kadından oluşan bir bütündür. Bu iki yarı birbirini tamamlamak üzere yaratılmış olarak bilinir. Çünkü bunlardan biri olmasa insan türü üremez.
Kadın erkek eşitliği yoktur, zaten mümkün de değildir. Yaratıcı güç onları farklı özelliklerle donatmıştır . Bu klişe cümleleri farklı şekil ve yerlerde çoğumuz duyduk. Hatta mental olarak kabul de ettik. Ancak; her toplumun, bu iki yarıya yükledikleri anlam ve sorumluluklar oldukça farklı. Bizi, bizim ülkemiz etkiler. Bu nedenle önce kendimize bakalım diyeceğim, ama; muhafazakar ve seküler aile yapılarında erkek ve kadının yeri bambaşka.
Kadına fiziksel ve psikolojik şiddet devamlı gündemde. Öldürülen, dövülen, evden atılan, tehdit altında yaşayan kadın sayısı çok fazla. Psikolojik şiddet yaşamayan kadın yok denecek kadar az. KADES UYGULAMASI, ÖNEM VERDİĞİMİZ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ( bugün işlevini yitirmiş olsa da), KADIN SIĞINMA EVLERİ,MOR ÇATI,KADINLARLA DAYANIŞMA DERNEĞİ,KADIN ADAYLARI DESTEKLEME DERNEĞİ, KADIN EMEĞİNİ DEĞERLENDİRME VAKFI,KADINLARA HUKUKİ DESTEK MERKEZİ,KAMER, KADIN VE DEMOKRASİ DERNEĞİ, KADININ İNSAN HAKLARI… kadınlar için var. Kadın haklarını korumak üzere başka kurulmuş dernekler , kuruluşlar da var. Yürüyüşler yapılıyor, broşürler dağıtılıyor. Bu konuyla ilgili TV programları var. Görünüşte kadın için çalışan çalışana… Bütün bunların varlığı, kadına güç mü veriyor, yoksa kadının güçsüzlüğünü, çaresizliğini mi vurguluyor? Kadına şiddet önlenebiliyor mu ? Ne yazık ki; hayır! Gün geçmiyor, gazetelerde, sosyal medyada tatsız, çirkin olayları içimiz acıyarak öğreniyoruz.
Ya erkekleri korumak için, kurulmuş bir dernek yok mu? Var tabii! Olmaz olur mu ? Onlara da psikolojik ve hukuksal konularda destek veren bir kuruluş var. Egosu fazla obezleşmemiş erkekler de oradan destek alabiliyorlarmış. Ama onların egolarını öyle beslenmiş ki; çoğu ne kadar ihtiyaç duyarsa duysun bu derneğe başvurmayı kendine ar sayıyormuş. Aslında fiziksel ve psikolojik şiddet gören erkek sayısı tahmin edilenden çok daha fazlaymış. Fiziksel şiddet bir yana; şimdi yazacaklarımın hepsi kocaya psikolojik şiddet sayılıyormuş. Erkeğin eşini ve ailesini koruma, geçindirme sorumluluğu onun kalbini yıpratıyormuş. Onu isterim bunu isterim diye eşini yapamayacağı şeylere zorlayan kadın, kocasının, küt diye devrilip ölümüne sebep olabiliyormuş. Allah korusun! Eve geç gelen erkeğe ( Nerde kaldın ? ) dememek gerekmiş. Erkek erkeğe buluşup sohbet etmelerine, maç izlemesine , kumandayı eline alıp ekranın karşısına geçmesine, canı isteyince çilingir sofrasını kurmasına, eve arkadaş getirmesine, kirli çoraplarını sağa sola atmasına karışmak adamın ömrünü kısaltıyormuş. Güzel bir kadın görünce ağzını toplayamaması, dekolte görünce içine düşmesi onun doğasında varmış. Hoş görmek, anlayışlı olmak gerekmiş. Fırsatını bulunca ihanet etti diye küsmek, kırılmak , eleştirmek çok yanlışmış. Kadın kayınvalidesi ve eşinin ailesini kocaya şikayet etmeyecek, onları baş tacı edecek, kendi ailesini gerekirse karşısına alacakmış ki; kocası mutlu olsun, strese girmesin. Hele bir de kadın kocasına surat asıyorsa; kesin, planlı cinayet ! Aman hanımlar! Bir zarif goncaymış kocalarımız da haberimiz yokmuş. Goncalarımıza sahip çıkmak asil görevimiz. Hepimize kolay gelsin! Görüldüğü gibi onca kadın koruma derneği bizi koruyamıyor. Bir tek erkekten yana çalışan kurum var. Orantısız, adaletsiz sistem, sağ gösterip sol vuruyor. Belli ki; bize kimseden fayda yok. Ya güçlü olup dik duracağız, ya bu düzene boyun eğeceğiz. Karar bizim!
28-12-2023/ ULVİYE KARA AKCOŞ