Sol Parti’nin Yolu

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, (ÖDP) olağanüstü kongreyle adını değiştirdi ve Türkiye’de sosyalist sol olarak proleter kitleye ulaşma adına yeniden yapılanmak için bir dizi karar aldı.
Sol Parti adıyla Türk siyaset hayatına girilirken yayınlanan 12 maddelik manifesto ile benzer handikapların aynen geçerli olduğunu öncelikle ifade edeyim. Manifesto başlık ve içerikleri genel geçer ifadelerin çoğu proleteryanın emekçilerinin kadınlarının geleceğini düşleyen gençlerinin birinci derdi değil..(bknz.notlar)

Birinci dert ekonomiktir. Yarınım ne olacak bu sistemde ekonomiye bağlı.

Basit bir örnek vereyim Ecevit’in popüler olduğu yıllarda onun adını dağlara yollara taşlara işçiyle köylüyle adını yazdıran slogan ekonomik talepler içeren “Umudumuz Ecevit’ti..

Hesler,Çevreler,Kayyumlar vs ikincil alt başlıklar değildi.
Özgürlük ve Daynışma Partisinin neden isminin değiştirldiği üzerinde de bilgiler veren Taş, “ÖDP’yi kurduğumuzda sosyalizmin sorgulandığı bir dünyada yaşarken şimdi kapitalizmin sorgulandığı bir dünya iklimine doğru gidiyoruz. ÖDP bir tarihsel dönemin ürünüydü ve o dönem sona erdi” dedi.

Bana göre bu zorunsallığın getirdiği açıklamada durum net olarak belirtilirken neden sol parti ismine gerek duyulduğunu genel geçer söylemlerle geçiştirdi.

Geçiştirmek zorunda kalıyor. Naif yapısı gerçekleri çıplak ifade edemiyor. ÖDP serüveninde neler yaşandığını gördük . O yaşadı. Etnik Kürtçülüğe ayrımcılık isteyen HDP uğruna küsmesin darılmasınlar diye anlamsız fedakarlıklarla partininde kendisininde nasıl harcandığını izledik.

Ben daha somut yazmak istiyorum dondurucuya atılıp bekletilmek zorunda olan sorunlarda ve çözüme dair söylemlerde henüz net bir değişiklik yok. Ve bu bekletilen sorunlar orada buzlukta durdukça değişen bir şey olmayacak ve yine kapalı kendi içinde farklı düşüncelerin estirdiği fırtınalarda sürekli yara alarak yaralarını sarmakla uğraşırken enerjisini giderek kaybeden bir oarti olmaya devam edecek.

*
Öncelikle madem “sol parti” tek hedef sosyalizm olmalı.

Sol diye onlarca tanım yazabilirim.

Mesela sol kapsamda sayılan sosyal demokrat söylemler asla kullanmamalı. Sosyal Demokrasinin bugünkü anlamda proleteryaya düşük ücretli köleliğe devamdan başka bir şey vaat etmesi mümkün değil.. Üstelik bunu dünyada pek çok yerde liberaller muhafazakar kapitalistler çok daha iyi yapıyor. Sosyal Demokrasi bundan yüz yıl önce Komunizm in eş karşılığı iken ünlü dönek sosyalist iktisatçılar Karl Kautsky ve alçakça öldürülmüş Roza ile Karl’ın karşı tezcisi Revizyonist Eduard Bernstein’in uygulattığı tanımla işbirlikçilikten başka bir şey ifade etmiyor.

Patronlarla seçkinler oligarşiyle vahşice emekleri sömürülen üretenlerin arasını bularak birlikte barış içinde yaşamak!. Bu mümkün mü? Almanya benzeri batı ülkelerinde oldu ama nasıl oldu. Az gelişmiş ülkelerin halklarını sömürerek elde edilen bir zenginleşme. Kısaca biri yer biri bakar sürünürken yerelde ve dünyada toplumsal barış nasıl olur ki? Zorla baskıyla faşizm şartlarıyla dini telkinlerle kısa sürelerde olur. İçi boşalmış çakma Sosyal Demokrasi iktidara geldiğinde adaletli paylaşım yapabilirmi.? Sermaye oligarkları buna izin verir mi vermez göz boyar. Sosyal demokratlar hem dünyada hem Türkiye’de tarihin en büyük kafa karışıklığını yaşıyor. Sosyal Demokrasi sadece gericiliğin yobazlığın karşıtı bir tanım mı? Mevcut düzenin nasıl değiştirileceğine dair adil paylaşımımın nasıl yapılacağına dair en ufak bir fikirleri yok. Hızla teknolojiye kayan dünya üretiminde işçinin tanımı ne olacak var mı bir anlatan? Sadece iktidar ya da ortağı olup demokratik hukuk devletinin asgari koşullarına geri dönmeyi umut vermek proleteryanın neyine merhem olacak?. Örneğin 20 yıllık İktidar AK parti’nin bir azınlık kesimi mutlu diğer büyük bir kesimi mutsuz ettiği o giderse milyonlarca insanın bunu bir “devrim” olarak karşılayacağını düşünüyorlar. Böyle saçma sapan bir algı var. Türkiye müthiş zengin kaynakları olan bir ülke.Türkiye’nin zenginliği Türk halkına eşit paylaştırılmalıdır. Türk halkının tamamının yüksek yaşam standartlarında yaşaması hakkıdır ve bu zor değildir. Ülkenin ürettiği katmadeğerin yüzde doksanı belli seçkinci oligarşı gruplarca el konulurken geriye kalan yüzde on yaşama tutunma karşılığı üreten kitleye veriliyorsa sorun partinin adı değildir. Proleterya kalkmadıkça asla adil düzen kurulamaz. Proleterya bu anlamda ürettiklerinden hak ettiği payı alamayan sınıf anlamında bugün her alanda acıklı durumdadır.

.Eğitimde talebimiz nedir ? Sol Parti nasıl bir eğitim sistemi hayal ediyor? Kemalist dönemde bu ülkede bir kaç yabancı okul dışında eğitimde birlik varken bugün tam anlamıyla geliri az ailelerin çocukları sürünsün zengin varlıklı olanların çocukları en kaliteli okullarda okusun özel eğitmenlerle büyüsün acımasız sınav yarışında haksız rekabetlerde yok sayılsın!. Bunun için ne diyeceksin! Alçakça bir eşitsizllik içermesine rağmen bu haksızlığı sineye çeken kitleyi nasıl ayağa kaldıracaksın! Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen sermaye elitlerince ele geçirilmiş CHP yönetimi bu sorunu o yüzden dillendirmiyor? Çünkü fark yok. Sermaye oligarşisine tam teslimiyet. Buna mecbur değiliz. Sol Parti bunu tüm çıplaklığıyla dile getirebilmeli.
Sol bir parti isen emeği örgütleyeceksin. Ama Atütürk’ü eleştirerek örgütleyemezsin, dincileri dışlayarak örgütleyemezsin, örneğin bugün Türkiye’nin en büyük kitlesel İşçi Partisi halen AK Partidir. Çünkü neredeyse işçilerin tamamına yakını AK Partiye oy veriyor. Oylarını geri alacaksan reddederek değil kendilerine ait çatıyı göstererek anlatacak farklı yollar bulacaksın. Bu anlamda Sol Parti’nin CHP nin oylarını bölecek diye bir endişe geçersiz çünkü hedef oylar bana göre başka yerde.
Bu yazıyı yazarken spontane aklıma gelenleri tuşluyorum,benimle aynı fikirde olmayabilirsiniz ama benim yazdıklarımdan çok daha fazla konu başlığı var. Örneğin işçi ücretleri.

Bugün Türkiye’nin hemen her yerinde kamu kurumlarında ustaca dayatılan kadrolu işçi taşeron işçi ayrımı, kamu özel işveren oligarşının başardığı en önemli kontrol ve disiplin aracı özelliğini koruyor.

Aynı kurum içinde torpillilerin tanıdık akrabaların yakın yandaşların genelde yoğunlukta olduğu kadrolu işlerde iki üç misli yüksek maaşlar alınırken taşeron işçilerine parya ücretleri verildiğini herkes bilir.. Asıl emek veren gerçek üretenler taşeron işçilerdir ama ücretleri en düşük sınıf onlardır. Taşeronların zaman zaman eylemsel başkaldırışlarına kadrolu kader arkadaşları asla destek vermez. Hiçbir eylemlerine katılmaz dinlemez hatta görmezden gelirler. Kapitalist sistemde yetişen insanın mizacı budur. Kendi sınıfına Yabancılaşma. Bu nedenle aynı işe aynı ücret bile söz konusu edilemez. Kadrolu taşerondan daha çok aldığı için susra taşeronda bir gün kadrolu olabilirim hayaliyle pasif kalır. böyle gider. Sol Parti paylaşımda farklılığını ortaya koymalıdır . Çünkü acı duymayan acıya ortak olmaz.

*
Sol Parti Kongresinde ÖDP’nin programı, tüzüğü ve örgütlenme anlayışlarını değiştirerek, bugünün ihtiyacına yanıt verecek devrimci bir dönüşüm iradesiyle “Sosyalizmin politik hattını daha belirgin kılacağız”açıklaması yapıldı. Evet ama bu sözler tanıdık genelgeçer söylemler kimseye heyecan vermez.. Ülke ekonomisi için gerekli enerji sulama gibi önemli gereksinimleri karşılayan boşa akan dereleri islah eden HES leri bir iki kötü planlanmış proje yüzünden tümden reddetmek kimsenin mantığına gelmiyor. CHP’nin solunda güçlü bir partiye, etkili bir sosyalist harekete bugün değil her zaman ihtiyaç vardı. Bu ülkeyi neo-liberal yağmacılara, gericiliğe ve faşizme bırakmamak için.. Birlik, dayanışma, mücadele ve cesaret öncelikli şarttı. Niye olmadı? Çünkü insanın homo ekonomikus özelliği göz ardı ediliyor.Asgari ücretli bir işçi dahi olsa öncelikle korkusu kölelik şartlarındaki işini kaybetmemek o insana önce korkuyu yok edeceksin.
Bu öncelikler havanda su dövmekle lafla peynirle olmaz.
Sol Parti şunu demeli.
Sendikalar Kapatılsın.!
Ya da açıkça diyelim. Sendikalar için rekonstrüksiyon şart. Mimari ve aynı zamanda Jack Derrida’yla bütünleşen felsefi bir terim olan Rekonstrüksiyon mevcut yapıyı yıkıp aynı elemanlarla yeniden yapmak olarak anlarsak sendikaların bu haliyle misyonunu tamamlamış halini tümden değiştirilmesini önereceksin. Sendika yönetimleriyle anlaşmak demek ait oldukları kitleyi ilgilendirmiyor. Bütünlük yok. Evet tüm artık tabelaya dönüşmüş işçi örgütleri kapatılsın yada kendini lağvetsin. Çünkü bugünkü günde sendikalar beyaz yakalı olsun ağır emek çalışanı olsun haklarını korumak sınıfsızlık talebini praxis eylemsellikle ortaya koymak yerine yerine işçinin sırtından nemalanan bir asalak kurumlar haline gelmiştir. Ve bu ülkemize ait bir durum maalesef. Bugün ayakta kalabilmiş tek işçi birliği olan DİSK de dahil kendini lağvetmeli. Tüm maaş alan kadrolar kaldırılmalı özüne dönülmelidir. Sendikalar kapatıldığı taktirde tüm kurumlar fabrikalarda çalışan işçiler kendi örgütlenmelerini gerçek dayanışma birliklerini o anda yeniden kuracaklardır. Elbette Devlet kanunlar buna izin vermemek için gereken her türlü provekasyon yapar.

Devrimci Yol geleneğinin legal örgütlenmesi olarak siyasi düzlemde yer alan ÖDP’nın çıkmazlarından biri kitleye açılırken kapalı üst yapıyı koruma endişesiydi. Endişeler geçerliydi ama bu kısır döngüye yol açtı. Ben Sol Parti’de “hidayete ermiş” sakallı imam ,papaz,haham ,dede görmek isterim. Akılları beyinleri çalınmış yurum insanlarına ansıl ulaşabilirsin ki başka! Alan açılmalı.Güney Amerika coğrafyası örnektir.

CHP gibi Alevilerin toplanma yeri damgası yaftası da sıkıntılı bir durum.. Türkiyenin en aydın ileri görüşlü özgür insanlarının ÖDP de de olması gayet doğaldı. . Ama doğal olmayan Alevi kökenlilerin yapısal olarak sunni denilen ortodox kitleyle deist olsalar dahi birlikte enerji üretme adına uyum sorunu yaşamaları.

Sağlık sistemi kim ne derse desin 20 yıldan öncesini bilenler için geldiği yer başarılı ama yetmez. Herkesin aynı konforda eşit hizmet alması için yüm sağlık birimleri yerel yönetimlerle işbirliğinde devletleştirilmeli diyebilmeli. Sadece müşteri garantili şehir hastaneleri geyiğinden başka bir söylem üretemezsen o derdi birebir yaşayanlarla yabancılaşmışsın demektir.

Kürt sorunu başlığına gelince . Bana göre bu konuda artık somut tavır ortaya konmalı. İkircikli idare edici açıklamalara son verilmeli. Halkların kardeşliği asla denmemelidir. Bu çarpık söylem terkedilmelidir. Halklar kelimesi içinde ayrımcılığı barındıran bir tanımdır Etnik, dinsel, ataerkil kimlik siyaseti partinin içine konu başlığı olarak dahi sokulmamalıdır. Kürt sorunu söylemi muğlak belirsizlik içerir. Somut söylem şudur. Kürdistan sorunu. Kürt sorununa çözüm demek halka göre Kürdistan’a evet demektir. Yani bu ülke sınırları içinde Kürdistan adında diğer komşu ülkelerden toprak kazanıp çoğunluk etnik aidiyetli bir devlet kurmak SOL PARTİ nin derdi değildir. Derdi olan HDP gibi öznesine etnik milliyetçiliği öncelik alan ayrımcılığı öneren partiler siyasi alanda kendi mücadelesini versin. Bir savaşta 5 Milyon metre kare toprak kaybederek küçülmüş İmparatorluktan sonra bağımsız ve kanla gözyaşıyla binbir zorlukla var olarak özgür bir yaşam alanı yaratmış Türkiye Cumhuriyetini bölmek amaçlı söylemler küstahlıktır. Bu nedenle sık sık söz edilen Kürdistan sorununu barışçıl çözüm diye bir söylemin altı boştur uzak durulmalıdır. Silahla olması olanaksız zaten. Kendisi sömürülen emperyal oligarşinin esaretindeki bir ülkede UKKTH mücadelesi sınıf mücadelesinin önüne geçemez. ol Partinin mücadelesi işçi sınıfının üstüne çöken etnik kimliği olmayan burjuvazidir. Bu ülke sınırları içinde ülkeyi bölecek insanları ırksal niteliklerine göre ayrıştıracak her türlü ayrımcılık hedef mücadeleden kopartacak en önemli unsurdur. PKK lıların partisi dendi mi işi biter.
Yine söylüyorum sosyalist hedefi olacaksa Sol Parti’de tek hedef proleteryanın sınıfsızlık mücadelesi olmalıdır. Kürt olsun laz olsun her türlü etnikçi ve bağlı dini gruplaşmalar her türlü tarikatlarla ilişki reddedilmelidir. Kültürel haklar başlığı altında tüm taleplerin hepsi kendiliğinden çözülecek sorunlardır.

Birinci hedef sosyalizmi gerçekleştirmektir.
Sınıfları ortadan kaldıracak yola girmektir.

Sol Parti’nin yolu sosyalizm olmayacaksa en kestirmeden hiç enerji harcamadan CHP ye dahil olsun. Boşuna oyalamayın. Söylenmiş bir sözdür ” Dünyada iki sınıf vardır. Biri işçi sınıfı diğeri burjuvazi .Biriyle birlikte olmayan diğeriyle birliktedir”. Altı okundan Devletçiliği ,sürekli devrimciliği, halkçılığı unutturulup ötelenmiş edilmiş partide daha faydalı olunabilir orada şimdi herkes var zaten.

29-12-2019/BANDIRMA

ek not.

12 MADDELİK MANİFESTO
EMPERYALİZMLE BÜTÜN ANLAŞMALAR İPTAL EDİLMELİ
Emperyalizmle yapılmış bütün açık ve gizli antlaşmalar iptal edilmeli, NATO gibi emperyalist ittifaklardan çıkılmalı, başta İncirlik olmak üzere yabancı üsler kapatılmalıdır. Dış politikanın üzerinde yükseleceği zemin daha çok silahlanmak, daha çok militarizm değildir.

SİYASAL İSLAMCI HAYALLER
Siyasal İslamcı hayaller en derin etkisini Ortadoğu’da gösterdi. Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenerek kan gölüne dönmesinde AKP’nin mezhepçi ve yayılmacı politikalarının doğrudan etkisi vardır. İhvan destekçiliği sonuçta bütün bölgeyi bir felaketin eşiğine taşımış, Türkiye’yi emperyalist merkezlerin Ortadoğu’da giriştikleri çıkar kavgasının piyonu haline dönüştürmüştür. Türkiye Ortadoğu’daki yangına emperyalistler tarafından sürüklenmiş durumdadır. Bu cendereden derhal çıkılmalıdır. Halklar arasında bütün dinsel, etnik, mezhepsel farklara karşın bir arada yaşamanın tesis edilmesi Türkiye’nin dış politikasının temeli olmalıdır.

SURİYE KADERİ SURİYELİLER TARAFINDAN TAYİN EDİLMELİ
Yanı başımızda en yakıcı sorun olan Suriye’nin kaderi yine Suriyeliler tarafından tayin edilmelidir. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere bütün dış güçler ve Suriye’ye konuşlandırılan El Nusra, IŞİD gibi cihatçı güçler Suriye’den çıkarılmalıdır. Türkiye’nin dış politikası bölge barışı ve kardeşliği temelinde Sünni İslamcılığa dayandırılmadan yeniden kurgulanmalıdır. Savaşın yarattığı yıkım sonucunda ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan insanlar için güvenli bir yaşam ve gelecek inşa edilmelidir.

BU REJİM ORTADAN KALDIRILMALI: Siyasal İslamcı rejim 17 yıllık iktidarı boyunca halkı birbirine düşüren bir kutuplaşma politikası izledi. Kendi iktidarını desteklemeyen her kesimi teröristlikle suçlayarak bir terör ve korku rejimi yarattı. Demokrasi , yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar rafa kaldırılarak bir tek adam rejimi inşa edildi. Parlamento ve toplumsal örgütlenmeler bütünüyle etkisizleştirildi.

Bu rejim, halka karşıdır ve derhal ortadan kaldırılmalıdır. Bu, halkın sorunlarına hiçbir çözüm üretmeyen eskinin parlamenter rejimine geri dönülerek yapılamaz. Kuvvetler ayrılığına dayanan, halkın söz, yetki ve karar süreçlerine dahil edildiği, yerel yönetimlerin ve yerinden yönetim anlayışının temel alındığı yeni bir düzen kurulmalıdır.

GERİCİLERİN DEVLET İÇİNDEKİ ÖRGÜTLENMELERİ DAĞITILMALI
Bu dönüşüm, İslamcı kesimlerin devleti ele geçirmek için yarıştıkları, hem devleti hem toplumu dinselleştirdikleri ve bunun için kanlı ya da kansız darbelere başvurdukları bir ortamda gerçekleşemez. Yeni siyasal zemin, mutlaka ve mutlaka laiklik temeli üzerinde tarikatların ve dinsel cemaatlerin etkisizleştirildiği bir anlayışla kurulmalıdır. Bunun için tarikat ve cemaatlere sunulan tüm devlet desteğine son verilmeli, gerici örgütlenmelerin devlet içindeki kadroları dağıtılmalıdır. Dinin devlet işlerini ve toplumsal hayatı düzenlemeyeceği bir siyasal yapı kurulmalıdır. Başta Aleviler olmak üzere bütün farklı inanç odaklarının özgürce inançlarını yaşamaları sağlanmalıdır.

TÜM VARLIKLAR YENİDEN KAMULAŞTIRILMALI
Neo-liberalizmin sınırsız bir sömürüye dayanan ve başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halk kesimlerini yoksulluğa ve sefalete sürükleyen politikaları tam anlamıyla iflas etmiş durumdadır. Emperyalist-kapitalist sistemin içine sürüklendiği kriz, Türkiye’de de neo-liberalizmin halk düşmanı politikalarını göz kırpmadan uygulayan AKP’nin neden olduğu derin bir ekonomik krize yol açtı. Özelleştirmelerle haraç mezat satılan kamu varlıkları, yap-işlet-devret politikalarıyla yağmalanan kamu kaynakları, işlerinden edilen, sendikasızlaştırılan işçiler ve bütün halk sınıfları yoksullaştırıldı. Krize son vermek, bu yağmaya dur demekten geçiyor. Bütün bir ekonomi rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş perspektifiyle ve kamu çıkarını gözeten bir anlayışla baştan aşağı yenilenmelidir.

İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLMELİ
Eğitim ve sağlık gibi yaşamsal hizmetler kesinlikle parasız olmalıdır. İnsanları hastalandırmayan koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmeli, parası olmayanların hastane kapılarında ilaç ve sıra beklediği bir politika derhal durdurulmalı, özel hastaneler halkın sağlığı için kamulaştırılmalıdır. Benzer bir durum eğitim için de geçerlidir. Parasız eğitim olmazsa olmazdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Eğitimin içeriği de bütünüyle ırkçı, cinsiyetçi ve dinsel ögelerden arındırılarak bilimsel bir temele oturtulmalıdır. Özel okullar ve vakıf üniversiteleri kisvesi altında kurulan ticarethaneler bilim değil kâr merkezidir. Bu kurumlar kamulaştırılmalı, üniversiteler YÖK gibi zincirlerden kurtarılarak özgürce bilim üretilen odaklar haline dönüştürülmelidir.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE ACİL ÖNLEM ALINMALI
Şiddete maruz bırakılan, cinayetlere kurban giden kadınların can güvenliğinin sağlanması, erkek şiddetine son verecek önlemlerin alınması son derece acildir. 6284 sayılı yasa hiçbir bahaneye yer bırakmayacak şekilde uygulanmalıdır. Kadınların her tür ezilme biçimi ve her düzeyde erkek egemenliği ortadan kaldırılmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak her türlü önlem alınmalıdır. Her türlü cinsel kimlik ve cinsel yönelim ayrımını ortadan kaldıracak, insanların özgürce ve korkusuzca yaşayabilecekleri bir toplumsal ortam yaratılmalıdır.

ÇEVRE
Kapitalizm içinde yaşadığımız gezegeni bitmek bilmez bir kâr hırsıyla ölüme doğru sürüklüyor. Küresel ısınma, iklim krizi geleceğimizi bir kâbusa çeviriyor. Bu ülkemizde de farklı değil. Maden aramaları ormanları yok ediyor, ardı ardına çevre felaketleri yaşanıyor. HES’ler , JES’ler, termik ve nükleer santraller doğada geri dönülmez bir tahribat yaratıyor. Çevrenin kâr için talan edilmesine derhal son verilmelidir. Gezegeni yok olmaktan kurtaracak, kapitalizmin kâr hırsına ‘dur’ diyecek her türlü önlem alınmalıdır.

TARIM VE HAYVANCILIK
Siyasal İslamcı iktidar tarafından uygulanan neo-liberal politikalar ülkemizde tarım ve hayvancılığı tümüyle çökertti. Bu alanlarda halkın sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşabilmesi ve gıda egemenliğinin sağlanması için kooperatifçilik, küçük üreticilerin desteklenmesi, yerel tohumların korunması vb. önlemler acil olarak devreye sokulmalıdır.

KÜRT SORUNUNDA BARIŞÇIL ÇÖZÜM
Kürt sorunu hem ülke hem de bölge açısından en acil sorunların başında geliyor. Kürt sorununun barışçıl bir temelde ve halkın nasıl yaşamak isterse öyle yaşamasını kabul eden bir yerinden demokrasi anlayışıyla çözülmesi gereklidir. Şiddet politikaları halkları birbirine düşman etmenin yanı sıra çözümü de imkânsızlaştırmaktadır. Sorunun çözümünde silahlardan arınmış bir barışçıl siyasal süreç devreye sokulmalıdır.

KAYYUMLAR GÖREVLERİNDEN ALINMALI
Hukuk ayaklar altına alınarak, işlerinden edilen, cezaevlerine atılan baskı ve zulüm gören aydınlar, politikacılar derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşturulmalıdır. Halkın iradesine karşı atanan kayyumlar görevlerinden alınmalı, seçilmiş belediye başkanları görevlerine iade edilmelidir.

4
A+
A-
REKLAM ALANI