Günlük yaşamımızda bireylerle ve toplumla iletişimler kurar, söz ve yazıyla birçok bilgi, gözlem, haber ve düşünceler paylaşırız. Sorular sorar ve yanıtlar veririz
Bize yöneltilen soruları yanıtlamadan önce zihnimizde ciddi bir hesaplaşma yaşarız: Söyleyeceklerim bana ya da yakınlarıma zarar verir mi? doğruyu söylersem başıma bir iş gelir mi? gibi… Bu hesaplaşmanın sonunda yanıtlarız soruyu. Bu durumda önce dikkat etmemiz gereken kural, “Her doğruyu söylemek zorunda olmadığımız, ancak söyleyeceğimiz ya da yazacağımız her sözün doğru olması gerektiğidir.
Söylediğimiz her sözün doğru olması, ancak zarar doğurucu doğruları söylemekten kaçınmamızın nedeni korunma güdüsüdür. Zararlardan kaçınma, başka bir deyişle korunma güdüsü tüm hayvanlarda vardır. İnsan da hayvan kökenli olduğuna göre zarardan korunmak için kimi gerçekleri açıklamaktan kaçınmasında yadırganacak bir şey yoktur.
Bazan da bilgimize başvurulan ya da çevremizi bilgilendirmek, aydınlatmak ya da bir haberi paylaşmak amacıyla yaptığımız sözlü – yazılı açıklamalarda bilgi eksikliğimizden dolayı doğru olmayan bilgilere yer veririz. Deyim yerindeyse böylece kaş yapyım derken göz çıkarırız. Ancak söz ya da yazıyla paylaştığımız bilgi ve haberler gerçeği ortaya koymak yerine dinleyicilerimizi ya da okuyucularımızı yanıltma gibi istenmedik davranışlara ve sonuçlara yol açabilirler. Doğru sandığımız ve bize güvendikleri için doğru sandıkları yanlış bilgileri kullanıma sokan insanlar bundan büyük zararlar görebilirler. Bu yanlışlar bunları doğru sanarak kullandıkları için zararlara, hatta zincirleme zararlara yol açarsa hiç kuşku yok ki bu zararların en azından ahlaki sorumlusu biz oluruz. Doğru sanarak kullanacaklara sunduğumuz bilgi ve haberlerden doğan zararlar döner dolaşır sonunda bizim kapımızı çalarlar. Ne berbat bir sonuçtur bu… Artık çevremizde bizi dinlemek, yazılarımızı okumak isteyen kimse kalmamıştır. Bu duruma düşenler , kendilerini toplumun dışında buluverirler. Artık bunalımlardan bunalım beğenirler.. Bu duruma düşmemek için dilimizin ya da kalemimizin ucuna geliveren sözleri küçük evrenimize sürmeden önce doğruluklarını iyice denetlemek, doğruluğuna iyice emin olduktan sonra paylaşıma geçmek gerektiğini hiç unutmamalıyız.
Yanlış söyleyip yazmaktan daha kötüsü de var: Söz ve yazılarınızda bile isteye gerçeğe aykırı bilgiler vermek! Yani YALAN SÖYLEMEK, YALAN YAZMAK.
YALAN SÖYLEMEK, YALAN YAZMAK, bir insanın düşebileceği en kötü, en çikrkin, en aşağılık çukurdur. Yalan bilgiler, yalan haberler paylaşarak kişileri ve toplumları aldatmak, kandırmak, muhataplarını cehaletin, aptallığın bataklığında tutarak sürekli sömürme imkanlarını geliştirmeyi amaç lamaktadırlar böyleleri. Paylaştıkları yanlış ve düzmece bilgilerin gerçekle bağdaşmadıklarını çok iyi bilirler, ama yemin billah doğruluklarını iddia ederler. Akıl yoksulu muhatapları da kendilerine sözle ya da yazıyla yutturulup hazmettirilen yalanları doğru belleyerek kullanıma sürerler. Kendilerine yutturulan yalanları günün beş vaktinde çevrelerine kusarak beyin yıkama görevlerini sonsuz bir sadakatle ifa ederler. Bu kişiler, bir yerlerin arka bahçelerinde yetiştirilmiş özel mahluklardır.
Bile isteye gerçeğe aykırı konuşmak ve yazmak, yani YALAN SÖYLEMEK VE YAZMAK, insanları, insanlığı yanlış alanlara, yanlış meydanlara, kendi çıkarlarına karşı savaşlara, cehaletin bataklığına sürüklemektir ki insana ve insanlığa karşı bundan daha büyük bir alçaklığı yapmak mümkün değildir. Bunu yapanlar, doğa’nın ve insanlık tarihinin en onursuz, en aşağılık canlılarıdır. Ben, uzunca bir süredir insanın ne’liği üstüne araştırmalar yapıyorum; En üst basamağında ERDEMLİ İNSAN’I buldum; ama YALANCI İNSAN’dan aşağılık bir rütbe görmedim. Emperyalist hükümdarlar ve onların sömürüsü altındaki ülkelerin komprador diktatörleri onların parmakçıları bu değerlendirmenin dışındadır elbet. Bilinmektedir ki yalancılık onların fıtratlarında vardır.
Dinleyenimiz, okuyanımız ister bir tek kişi, ister bütün insanlık olsun, dilimizle ya da kalemimizle paylaşımımızdan amaç asla, asla karşımızdakini yanıltmak, aldatmak olmasın. Çünkü, bu davranışımız muhatabımızı zarara uğratmak gibi bir sonuç verebilir, ama zararlar er ya da geç telafi edilebilir. Oysa söylediği yalanla onurunu yitiren insanın yeniden onurlu olmasının yolu bu güne dek bulunamamıştır ve bu günden sonra da asla bulunamayacaktır.