Tanışma Yemeği - Neşter İzleri Öyküleri

TANIŞMA YEMEĞİ

Sağımdaki pencereyi kaplayan tülün arasından sızarak odayı aydınlatan güneş ışınlarının aydınlığına inat,açmadığım televizyonun karşımda duran kapkara ekranında gözlerim...Tek kişilik somyamda,bir elim ensemin altında uzanmış,sigaramı tellendirirken hasret ve keyifle çay yerine kulağıma ulaşan nağmeleri yudumluyorum. Keyif mi   hüzün mü hissettiğim, ruhum parçalı bulutlu... Yanıbaşımdaki radyo teyptekikasetten Zeki Müren'in her harfin,her kelimenin hakkını vererek odama ya yılan muhteşem-berrak sesi,aldığım her nefesteki oksijeni beklemeden kanıma karışıyor, damarlarım daki oksijenle beraber dolaşıp duruyor. Kalbimde gri bulutlara dönüşen müzik,beynimin kuytu nöronlarına geldiğinde yağmur tanelerini bırakıyor, beyazlaşıyor,berraklaşıyor.

***

Sana bir tepeden baktım aziz İstanbul/

Görmedim gezmediğim,sevmediğim hiçbir yer/
Ömrümün oldukça gönül tahtıma kurul/

Sade bir semtinisevmek bile ömre değer.

Yazdan kalma,güneşli, bunaltıcı olmayan sıcak bir gün,ekim ayı,günlerden pazar...

 Yaklaşık bir buçuk ay önce geldiğim Erciş'te,kiralık evdeki odamda,İstanbul'dan getirdiğim koyunyünü yatağımda,güftesi Yahya Kemal Beyatlı,bestesi Münir Nurettin Selçuk'a ait, hicaz makamındaki bu şarkı damar-larımda tutuluyor. Beynim şimdide, Erciş'te; kalbimse geçmişte, İstanbul'da... 4 Temmuz 1990;jürinin karşısında  şefimi,beni yetiştirenleri,kendimi mahçupetmeden sınavı başarıyla geçip tıpkı öğrencilik,pratisyenlik gibi hayatyolculuğumdaki birkonaklama yerini daha geride  bıraktım,genel cerrahi uzmanı olduğum gün...At, avrat,silah Türk töresi gereğiydi.

Silah ruhsatı almıştım(!); tek başıma neşter taşıyabilecek,kullanabilecektim.Öldürmek yerine yaşatmak,hayat kurtarabilmek için...

O gün,İstanbul'dan ayrılacak olmamın hüznüne rağmen mantığımın sesine kulak vererek gülümsüyordum. Mutluydum. Atalarımız "Yolcu yolunda gerek"demişti. Uzatmadan,oyalanmadan evraklarımı tamamlayıp bakanlığa teslim etmiş,temmuz ayının son cuma günü de kura çekmiştim.  Ufak kağıt parçasında Van,Erciş Devlet Hastanesi yazıyordu. Atama yerim belli olunca bende önce kura çeken dört branşdaşım da doğu veya güneydoğu ilçe  hastanelerine atandığımdan yuhalayan da olmamıştı alkışlayan da... 
Kuradan önce tek dileğim,cerrahlık yapabileceğim bir ilçe hastanesine atanmaktı. Doğu,batı,kuzey,güney umursamıyordum bile. Benim için hastanediye adı olup kendi  olmayan bir yeri -kurada çekip gittiğimde tabelası olan ama inşaatı tamamlanmamış hastane binası ile karşılaşan cerrahlar duymuş-tum.Tayin edilmek yeterliydi.
İstanbul'a döndüğümde,altı sene önce aynı yerde çalışmış başasistanım Rafet abi bilgi vermişti. Eli bin nufuslu ERCİŞ Van'ın en büyük ilçesiydi
ERCİŞ.. Hastanesi,ameliyathanesi,narkoz teknisyeni hatta dahiliye ve çocuk hastalıkları uzmanı da vardı. Terör yoktu.  Şanslıydım. Allah'a şükür dualarım kabul edilmişti.

***

 Ağustos ayını İstanbul'da geçirmiştim. İhtisasım boyunca gezmediğim,doyasıya gezemediğim Şehr-i İstanbul'u fırsattan istifade gezebildiğim kadar gezmiş,görüp de sevmediğim hiç bir yer görmemiştim. Daha da sevmiştim üç imparatorluğa başkentlik yapmış dünyada ki tek şehri. Bir semtini sevmek bile bir ömre değerdi doğrusu...

 Değerdi ama geçmişten günümüze köprü olan tarihi evleri,yeşil dokusu rant uğruna katledilerek ,kat kat,zevksiz,estetikten yoksun beton binalar dikilen,tarihi dokusu hoyratça tahrip edilen bu harika şehri,ilk adıyla Stanpolis'i kendi irademle terk edecektim. Kaderim irademle şekillenecekti ve irademle aldığım karar kaderim olacaktı.

Asistan arkadaşlarım, Beyoğlu'nun arka sokaklarındaki bir balıkçı lokantasında,bana veda yemeği düzenlemişti.Yemiş içmiş,geç vakitlere kadar zamanı muhabetle geçirmiştik.Geleceği konuşmaktan ziyade hep geçmişi yadetmiştik.Yaptığımız ameliyatlardaki heyecan ve mutluluklarımızı,yutkunarakyuttuğumuz azarları,Kenan'dan yediğim çömez kazığı,İsmail'i işletmemizi,Çiçek Bar'da izlediğimiz Uğur Yücel'in yaptığı Demirel, Ecevit,Erbakan,Özal taklitlerini,şöförlük öğrenirken Canan'ın Lada'sını ağaca çarpmamı ve daha niceleri...Yaşarken kahrolduğumuz anılarımızı dahi kahkahalar atarak anlatmıştık. Geçmiş geçmişti,geçmişi bugünkü duygularımızla tekrar tekrar yaşamıştık;gülümseyerek,gülerek,kahkahalar atarak...Gecenin sonunda hediye edilen kalem setimi almış, duygulu veda konuşmamdan sonra dağılmıştık.
Nihayet ay sonunda,asistanlık günlerimde alabileceğim televizyon,şu an uzandığım somya ve yatak ,üç beş parça eşya , kolilere doldurduğum kitaplarımı şehirlerarası  nakliyat şirketine teslim edip bir gün sonra Ankara aktarmalı Van uçağına binmiştim.

***
İlk defa uçakla seyahat edecektim ,yükseklik fobim vardı.
Yine de havalanıp insanlar uçaklar, caddeler ,apartmana ve gökdelenler , gökyüzüne doğru uzayan minareler, ağaçların değişik tonlarında ki yeşilliği, denizin  yükseldikçe lacivertleşen maviliğinden 2 kıtayı birleştiren boğaz köprüsünü, barındıran gönül tahtıma kurulmuş sevdiğimden uzaklaştıkça ne heyecanlanmış ne de korkup panik yapmıştım.  Pamuk tarlası bulutların arasından süzülüp , üstünde kayıp giderken sadece hüzünlenmiştim. Geçmişi unutmadan geleceği düşünüp,şimdiyi yaşayarak;  gerçekler,i kabuıllenip kaderimin hayı9rlı olmasını dileyerek Ankara'da aktarma , sonra Van ve karayoluyla Erciş...
- Sinan ağbii!  Çay demledik gelmiyormusun?  Seslenen kapı komşum Mahir'di. Erciş'in girişinde, solda, boş arsadaki iki katlı kagir evin ikinci katında ki ikiye ayrılmış
tek dairede , iki ayrı aile gibi kalıyorduk. Antresi gece gündüz kilitli olmayan ,bir oda, banyo-tuvaletten ibaret bölümde ben; iki oda , küçük bir salon, mutfak, banyo v-tuvaltten oluşan kısımda olanlar..
Trabzon'lu 3 pratisyen hekim...ağabeyleriydim. Çok iyi anlaşıyorduk. 
- Beş dakikaya geliyorun Mahir.Yerimden doğruldum teybi kapattım. Küçük dört köşe duvardaki çiviye asılı duran aynada döküldüğü belli olmasın diye uzanıp alnıma döktüğüm saçlarımı, dudak kenarlarını biraz daha sarkıuttığım bıyıklarımı düzelttim!. Tam odadan çıkıyordum ki ev telefonum çaldı." Hayırdır İnşallah" diye söylenip ahizeyi kulağıma dayadım.
- Doktor Sinan,buyurun!
- Doktor bey !Karnından kurşunlanmış kadın getirdiler , Naci Bey sizi çağırıyor.
- Hemen geliyorumç
Hastane santral görevlisiydi arayan. Komşularıma haber verip alelacele evden çıktım. Evimin önündeki on onbeş gün önce 1 500 000 peşinatı çocuk hastalıkları uzmanı
arkadaşımın karşıladığı, 250 000 liralık sekiz taksitle aldığım atıma - 1990 model, ikinci el, Reno Toros-  atlayıp beş altıyüz metre ilerdeki hastane bahçesine girdim.
Atımı park ettim.
Acilin önü ana baba gü-nüydü!
Bağdaş kurarak veya diz üstü oturmuş, yumruklarını yere ,dizlerine, başlarına vurarak saçlarını çekiştirerek avazı çıktığı kadar bağırıp kürtçe ağıt yakan kadınlar..Sıtını duvara dayamış veya sağa sola adımlarken sigarasını tüttüren erkekler...Kızgın üzgün şaşkın , meraklı, genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk mahşeri kalabalık..Ambülans harekete hazır bekliyor.
Kalabalığın arasından sıyrıldım,girişteki hastane polşisini selamlayıp acile girdim. Koridorda bir sedye sedyede 2 koluna serum takılmış yirmi yirmibeş yaşlarında allı mollu entarisiyle yanlamöasına yatan bir kadın.  Kadın başında doktor Naci, iki hemşire, Ahmet Efendi, biraz geride hasta yakını 3 erkek..Hepsinin suratında endişe panik, üzüntyü çaresizlik...Önce Yu7rdagül hemşire gördü beni.
- Ha şefim geldi Naci Bey!
- Sinan Bey!
Hasta 5 tansiyonla geldi. Makrodeks ve izotonik (tansiyon yükseltici serumlar) takıp ,göndermeye başladım .Tansiyon 8 oldu.Şuuru açık . Kan tahlili aldım ama sonucu 8 beklemeden sevk edelim diyorum. Ambülansı hazırlattım.

Beş senedir Erciş'te ve acilde çalışan sevilen sayılan, tecrübeli yaşıtım Naci Bey' e cevap vermedim. tanışmıştık ama birbirimizi tanımamıştık. Sedyenin sağına geçtim Ahmet Efendi, kararmış esmer suratı, alnından süzülen terler sağ yumruğunu altında bastırdığı kompres, sol elinin altında avuçlamaya çalıştığı kompreslerle karşımdaydı.
-  Ahmet Efendi yaraları göreyim..Ameliyathanedeki sağ kolum, önce sağ yumruğunu,ardından sol yumruğunun altındaki ortası kızarmış kompresi usulca kaldırdı.
Göbeğin beş altı santim altındaki iki üç santimetrekarelik çevresi yanık düzensiz kan sızan yarayı gördüm.
- Tamam bastır tekrar! Şimdi sırta bakayım..
Sol eliyle avuçlamaya çalıştığı üç kompresi sırayla kaldırdı Ahmet Efendi. Manzara ürkütücüydü. Hem karın içinde görmeye alıştığım bir poşet dolduracak kalın ve ince barsak parçası, böğründeki beş altı santimlik delikten sışarı fırlamış sedyeye yayılmıştı.Barsakları besleyen damarların geldiği mezo dediğimiz kısımlar darma duman olmuş,sızntı şeklinde heryerden kanıyor. Kalınbarsak bir ince barsak iki yerden ikiye ayrılmıştı. Kan, safra ile karışık ince barsak salgısına bulanmış b.k kokusu insanın burnunun direğini sızlatmak bir yana yakacak kadar berbattı.
- Ahmet Efendi hastaryı hemen ameliyatahaneye alın sallanmayın! Ahmet durakladı, alık alık suratıma bakarken Naci Bey gözleri pörtlemiş şaşkınlıkla sordu:
- Şefim, sevketmiyormusun?
- Ne sevki Naci Bey Van'a ZOR YETİŞİR BU. BURADA AÇACAĞIM. İNŞALLAH KURTARIRIZ..
- HAKLISIN SİNAN BEY DE SEN BİLİRSİN KARAR SENİN..
Ben bilirdim. Cerrah bendim karar benimdi. Kader hastanın taktir Allahın..Talimatlarımı peş peşe sıraladım. 
Ahmet Efendi, Cahit ile hastayı ameliyathaneye çıkarın idrar sondasını tak.Yurdagül sende başında dur..Santralciye söyleyin Hanife hemşire ve Ömer'i (Narkoz teknisyeni)
acil hastaneye çağırsın, oyalanmasınlar..Naci Bey yatış işlmelmlerini yaptırıp hasta yakınının imzasını al. Nasıl yaparsın, nerden bulursun bilmem ama en az iki ünite kan isterim..İkişer kutu da Rocephin ve Biteral ..(kuvvetli antibiyotikler). Nöbetçi eczaneden hasta yakınları alıp gelsin, sallanmasın kimse haydi!
Emirlerim sert kesin, tartışılmazdı.Yüksek sesle bağırarak vermiştim komutları.Kargaşa bitmiş alan hakimiyetini ele almıştım. Herkes yapacağı işin peşine düştü ses tonum alçaldı. 
- Yurdagül masayı hazırla, bağırsak kalmlerini de koy.Çantada parfümün varsa amleiyathaneye getir lütfen.
- Tamam şefim.
Sedyenin yanından ayrılırken sedyedeki kadın bileğime dokundu. Solgun yüzündeki bitkin göz kapaklarını kaldırdı, gözlerime baktı. Bir iki saniye göz göze geldik.
Konuşmadık bakıştık. Fersiz bakışlarda yaşama arzusu umut pırıltısı, minnet duygusu gördüm. Bilmiyorum belki de ben öyle hissetmiştim. Üstümü değiştirmek, ameliyata hazırlanmak için yanından ayrıldım. Ameliyathanenin tek odasına girdi,ğimöde ,ortadaki tek ameliyat masasında , hasta idrar sondası takılmış, kırkbeş derece meyilli yanlamasına yatıyordu. Ömer, Hanife, Yurdagül hazırdı. İdrar torbasındaki beyaza yakın sarı 100 cc idrarı görünce böbrek ve idrar yollarında harabiyet olmadığını düşünerek az biraz gönlüm rahatladı. Eğer organlarda hasar olsa iki aylık üroloji rotasyonunda öğrendiklerim kadarıyla ben müdahale etmek zorunda kalacaktım.
Hastaneden üroloji uzmanımız yoktu ki!
- Uyutayım mı Sinan Hocam.
- Uyut Ömer, Yurdagül parfüm getirdin mi ?
- Getirdim şefim Ömer'de..
Parfüm şişesini Ömer'den aldım Herkesin şaşkın bakışları altında bıyıklarıma boynuma maskemim iç kısmına sıktım, maskemi burnumun üstüne çektim. Ameliyathane girişindeki tek kişilik lavaboda hem hasta hem kendim için dua ederek dirseklerime kadar kollarımı yıkadım, kurulandım, gömlek ve eldivenlerim giydirildi, hastayı yeşillerle örttük , besmeleyle birlikte orta hatta , göbek üstünden başlayıp altına kadar uzanan kesi ile ameliyata başladım. Duvardaki saat 12,40 ı gösteriyordu...

***

Karında 500-600 cc , kan vardı, ana büyük damarlar salimdi. Kanama ikiye ayrılmış barsaklar ve barsakları besleyen damarlardaydı.Sol yumurtalık ve tüp parçalanmış kanıyordu. Mecburen tamamen çıkardım onları (salpingo- oferektomi).Karnın dışındaki barsakları karın içine alıp tüm kanamaları bağlayarak, dikerek katörize ederek (yakarak)kontrol altına aldım. Düğüm atmaktan parmaklarım yorulmuştu, aletleri bırakıp ellerimi hastanın üstüne bıraktım. Ahmet Efendi alnındaki terleri alırken biğr iki dakika dinlenmekti amacım.

- Ömer, hasta nasıl?Tansiyon nabız ne alemde ?

-İyi Sinan Bey ! Tansiyon 106 nabız 110. Bir ünü,ite kanı şimdi taktım. İkinci ünite tgelecekmiş. Anti- Biyotikleri yaptım. İdrarada 300 cc oldu. Her şey yolunda rahat çalışın. Kan bankamız yoktu.Naci Bey askeri tugaydan ayarlamıştı kanları sanırım.Parmaklarım dinlenmişti,,ameliyata devam ettim. 30-35 cm ince bağırsak, 20-256 cmm. lik kalın bağırsak kısmını çıkarıpı ( parsiyel ince barsak ve sigmoit kolon rezeksiyonu) sağlam uçla birleştirdim. Göbeğin beş santim yukarı solundan yaptığım ikki santim çaplı kesiden yatay kalın bağırsak kısmını karına ağızlaştırdım (kolostomi). Kadıncağız kurtulur yaşarsa iki üç ayda büyük abdestini buradan yapacak. Alttaki dikişler kaynayınca ikinci ameliyatla ağızlaştırdığım kalın bağırsak parçası tekrar içeri alınacaktı.Kurşun giriş yerini karın içi ve dışından, çıkış yerini sadece içerden kapatıp karını güzelce yıkadıktan sonra tüm katlaı sırayla kapattım.Son cilt dikişini atıp makası Hanife'ye verdim.

- Bittiiii!

-Elinize sağlık şefim.

- Hocam elinize sağlık...Hasta sayenizde paçayı yırttı. 

- Şimdilik yırttı Ömer. İnşallah hayırlıusıoyla tamanen yırtacak. Gayret bizden takdir Allah'tan..

Evet ameliyat bitmişti ama bende bitmiştim ama midem ağırıyordu.Hayret belim ve boynumday7dı ağrı.. Belim boynumu rahatlatacak bir kaç kültür fizik hareketi..sakince ameliyat gömleği ve eldivenleri çıkarmam. Gömleğime kadar ıslanmış formama aldırmadan Ömer'in uzattığı sandalyeye yayılmam..Yorgunlık ve elinden geleni yapmış olmanın hguzuru ile sarhoş gibi farkında olma -dan ardı ardına yaptığım hareketlerdi bunlar.Hastanı spottan solunumunu (kend, nefes,)gelmesi- nibeklerken ellerimi başımın üstünde kavuşturup gözlerim kapalı, odada sadece ben varmışım gibi çevremden ameliyathaneden koparak " Allahım, emeklerimi boşa çıkarma, hastanın ve benim yardımcım o" diye dua ettim; İçimden sessizce, huşu içinde...

- Hocam,hastanın kendi solunumu geldi, hayati bulguları normal. S,iz odanız geçip dinlenin biraz, hastayı on dakikaya yatağına gönderirirm. Ömer'in sesiyle lendime geldim döndüm ameliyathaneye..Yurdagül ve Hanife masayı toplamış lavaboda aletleri yıkıyor..Ahmet hastanın yanına sedyeyi çekmiş, Ömer'den " götürebilirsin" tali-matını bekliyordu.

- Sağolasın Ömer' Eline sağlık.Herkrese teşekkür ediyorum . Kalp kırdıysam affola ha! Yurdagül sana bir şişe parfüm borçlandım.

- Canınız sağolsun şefim!..Ameliyat boyunca bir şişe parfümü elbirliğiyle bitirmiitik.

- Ahmet Efendi hanıumdan izin alabilirsen sana akşam yemeği ısmarlayayaım. Ömer sende davetlisin biraz sohbet ederiz. 

- Olur toktur bey!Eve haber veririm, beklemezler..ben hür generalim şefim gelmezmiyim?

- O halde serviste bekliyorum.

Duvar saati 17,05'i gösteriyordu. Silahlardan anlamam. Kurşunlanma diyordum ama tabanca kurşununa benzemiyor diyerek ameliyathaneden ayrıldım.

 

****

 

 Tahta sandalyeli ahşap masalara çşiçekli muşamba kaplı şirin temiz lokantada iştahla kebaplarımızı yiyorduk. Ahmet Efendi ve Ömer karşımdaydı. Hoşbeşten sonra siparişlerimiz gelenje kadar yaptığım ameliyattan , bağısağı niçin karın dışına vediğimden bundan sonra neler olabileceğinden falan bahsetmiş, mahcup, mutlu,gururlu ,tebrik ve takdir sözlerini dinlemiştim.

- Ahmet Efendi hastayı ameliyathaneye alın dediğimde afalladın duraksadın. Naci Bey nerdeyse itiraz edecekti niçin.  Ağzındaki lokmayı çiğnemesi yavaşladı. Yüzüme bakmaya başladı Ahmet. Sorduğum soruyu ne amaçla sorduğumu anlamaya çalıştığı belliydi. Bekledi bir süre . Çekinerek konuştu.

- Toktur beyim, kızdıysanız özür dilerim kusuruma bakmayasın.

- Ahmet Hocam,sadece niğçin şaşırdığınız merak ettim.Rahatladı, lokmasını nyuttu, elindeki lavaiı bırakıp sandalyesşinde dikleşiti

- Sinan Beyim yaklaşık on senedir ameliyathane personeliyim biliyorsunuz. 

- Biliyorum.

Sizden önce 3 cerrahla çalıştuım biliyordum hastanemiz küçük imkanlarımız az sınırlı..

-Biliyorum.

- Şi,mdiye kadar bu tür vakaları vana sevk etmiştik.Sizde yeni geldiniz; bizleri,Erciş'i tanımıyorsunuz. Başım belaya girmesin adım kötü cerraha çıkmasın diye düşünürsünüz diye düşündüm ondan şaşırdım durakladım.

Ömer fırlamaydı lafa karıştı.

- Ahmet abi haklı şefim ,daha sizi tanımıyoruz ki

- Ömer, hastayı sevk etsem yıurtabilirmiydi?

- Çok zor şefim.

- Şimdi yırtacak ama inşallah tanıştık ama birbirimizi tanımadık. Zamanla siz bemni ben sizleri tanıyacağım. Zaman en iyi ilaç..

- Doğrudur Şefim!

Kebaplarımızı yemeye devam ettik. Bence tanışmamızı kutluyorduk.

Op.Dr..SİNAN BEYHAN- NEŞTER İZLERİ KİTABINDAN ALINMIŞTIR/ BANDIRMA 16-12-2020