Tarihin Kaderini Yazan Filozof Platon ve Demokritos

Platon'u tanımadan önce  Demokritos'u bilmek gerekiyor ki o  "modern bilimin babası" dır. Bir başka başlıkta anlatılacak kadar öyküsü bilinmemektedir . Yazılarının hiçbiri günümüze ulaşmamıştır; onun bugünün bilimin temelini tayin eden  eserlerinden sadece parçalar bilinmektedir. Atina'da ki Akademi'nin gerçek kurucusudur. Onun tüm eserlerini yok ettiği hatta yaktırdığı iddia edilen kişi Platon'dur ve  Platon'un idealar teorisi bugün Demokritos'un akılcı bilimci atom teorisiyle başlayan diyalektik materyalizm yerine öte dünyaların varlığını  öne süren  idealar evreni  maalesef popülerliğini sürdürmeye devam etmektedir.

Demokritos Varoluş ile ilgili çok kesin bir görüş ortaya koymuştur. Evren'deki oluşuma, kesin bir zorunluluk egemendir. Bütün olup bitenleri bir rastlantı ile izâha çalışmak saçmalıktır. "Yaratılmamış, yok olmayan, değişmeyen varlık, özdeksel atomdur. Öz, maddeyi temsil eder ve onunla her nesne yapılabilir." şeklinde özetlenebilecek bir görüşle, materyalist doğa biliminin ilk temellerini atmıştır.

Atomcular, sadece bir hacim, bir şekil ve belki de bir ağırlık içeren bölünmez en küçük birim olarak târif ettikleri atomun ve atomların hareket ettiği boşluğun (eter - ether - esir) ezelî, ebedî mevcudiyetini ortaya atmışlardır. Bütün bu materyalist görüşlere rağmen, "tek gerçek, atomlar ve atomların hareketidir" prensibini, ruhun açıklanması aşamasında da tutarlı bir şekilde kullanmışlardır.

Bilinçli bir materyalist yaklaşımla, algılama ve düşünmeyi, vücuttaki en ince, en hafif ve en düzgün ateş atomlarının hareketi olarak izâh eden Demokritos, ahlâk (etik) ile de materyalist yaklaşımla  ilgilenmiştir.  Lukretius un başlattığı Atomculuğu izah eden örnek olarak aktarılan temel soru şudur: Neden dünyadaki her şey henüz çürümedi ve aynı malzemelerden, bitkilerden ve hayvanlardan bazıları tam olarak nasıl tekrar tekrar yaratılabilir? Bölünemez özelliklerin insan duyuları tarafından kolayca görülemeyen bir şekilde nasıl aktarılabileceğini açıklamanın açık bir çözümü, "atomların" varlığını varsaymaktır. Bu klasik "atomlar", modern bilimin atomlarından çok, insanların modern "molekül" kavramına daha yakındır. Klasik atomizmin diğer merkezi noktası, bu "atomlar" arasında hatırı sayılır bir açık alan yani boşluk olması gerektiğidir. Lucretius, boşluğun, gazların ve sıvıların nasıl akıp şekil değiştirebileceğini açıklamak için kesinlikle gerekli olduğunu, metallerin temel malzeme özellikleri değişmeden kalıplanabileceğini savunan makul argümanlar verir

Öte dünya düşüncesiyle yaşadığımız dünyanın hayallerden ibaret olduğunu gerçek dünyanın  öte dünyada olduğunu iddia eden düşüncesiyle  idealizmin kurucusu  Yunan filozoflarından Platon (M.Ö. 428– 348) yılları arasında yaşadı. Diyaloglar kitabıyla bilinir ve Atina’nın kuzeyinde kurduğu Akademi’nin, Batı dünyasının geleneksel anlamda ilk üniversitesinin, kurucusu olarak anılır. Yunan Colytus’un oğlu,  asıl adı Aristocles olan Platon’un diyaloğu Devlet’te ön plana çıkararak meşhur ettiği iki abisi (Adeimantus ve Glaucon) ve Potone isimli bir kız kardeşi vardır. Diyojen Laertius’a göre güreş hocası ona geniş omuzlara sahip olduğu için Platon lakabını uygun görmüştür. (Yunanca’da “Platon” geniş demektir.). Ailesi güçlü politik bağlantılara sahip olan aristokratik bir ailedir ve Platon’un politik bir kariyer peşinde koşması beklenmiştir. Beklentilerine aksine, sanat ilgisini çekmiş ve  gençliğinde oyunlar ve muhtemelen şiirler yazmıştır.

Onlu yaşlarının sonunda ya da yirmili yaşlarının başında Sokrates’in pazarda dersler verdiğini duyan Platon, oyun yazarı olarak edebiyat alanında kariyer çizme planlarını bırakmış, erken dönem yapıtlarını yakmış ve kendini felsefeye adamıştır.
Platon, büyük olasılıkla, gençliğinden beri  Sokrates’i biliyordu ya da en azından şöhretini duymuştu. Atinalı politikacı Critias, Platon’un annesinin kuzeniydi ve gençliğinde Sokrates’le calışmıştı. Bu nedenle, Sokrates’in Platon’un ailesini devamlı ziyaret ettiği öne sürülmektedir. Bu doğru olsa bile antik yazarlar, Sokrates’in Platon’u ancak yirmili yaşlarından sonra etkilediğini belirtmişlerdir. Diyojen Laertius (M.S. 200) Platon’un Bachuss Tiyarosu’ndaki tragedyalar ödülü için yarışacağı sırada “Sokrat’ın nutkunu işittiğini ve  ‘Vulcan, buraya gel, Platon senin yardımını istiyor’, diyerek şiirlerini yaktığını ve o andan itibaren, söylediklerine göre 20 yaşında, Sokrates’in öğrencisi olduğunu” yazmıştır. Sonraki sekiz yılda Platon’un ne yaptığı net olarak bilinmemekle birlikte kafirlikle suçlanan Sokrates’in M.Ö. 399’daki davası ve idamına kadar itibarlı filozufun altında öğrenim gördüğünü öne sürülmektedir.

Sokrates’in idamının 28 yaşındaki Platon’un üzerindeki etkisi büyük oldu ve Atina’yı terk ederek seyahate çıktı. Doğduğu topraklara geri dönerek diyalogları yazmadan ve Akademi’yi kurmadan önce diğer birçok ülkeyle beraber Mısır’ı ve İtalya’yı ziyaret etti. Diyaloglar kitabının hemen hepsinde ana karakter olarak öne çıkan Sokrates’in davranışlarının ve inançlarının sahici bir şekilde tasvir edilip edilmediği tartışmaya açıktır. Platon’un çağdaşı, Sokrates’in öğrencilerinden (kendi ismiyle aynı başlığı taşıyan Platon diyaloguyla bilinen) Phadion, Platon’un kendi düşüncelerini Sokrates’in ağzından çıkarmış gibi yazdığını ve diyaloglarındaki dramatik durumları uydurduğunu iddia etmiştir. Zamanın filozofları ve yazarları da Platon’un Sokrates betimlemesinin doğruluğunu sorgulamış; ama Platon’un birçokları için anlaması zor yüksek görüşlere sahip ciddi bir adam olduğu konusunda anlaşmaya varmışlardır.

Aristokrat ve zengin bir aileye mensup olan  Platon  iki kez kaçırılmış ve yüksek miktarda fidye karşılığında bırakılmıştır.  Platon’un felsefesinin değeri Kinik filozof Sinoplu Diyojen tarafindan inatla sorgulanmıştır. Sinoplu Diyojen, onu, “elitist züppe” ve “şarlatan” olarak görmüştür. Platon insanı iki ayaklı tüysüz hayvan olarak tanımladığında, Diyojen’in tüylerini yolduğu bir tavuğu “Karşınızda Plato’nun insanı” diye bağırarak Platon’un sınıfında sergilediği söylenmektedir. İddialara göre Platon  tanımın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söylemiş; ama bir eleştiriye taviz vermek Platon özelinde bir alışkanlık değil istisnadır. Eleştiriler bir yana, Platon’un eserleri çağdaşları ve takipçileri üzerinde müthiş bir etki bırakmıştır.

Platon’un  Euthyphron, Sokrates’in Savunması, Kriton ve Phaedon diyalogları, genellikle Sokrates’in Son Günleri başlığı altında toplanır ve dört sahnelik drama Sokrates’i Atina mahkemesindeki davasından önce, dava sırasında ve davadan sonra gösterir. I. F. Stone, Sokrates’in Savunması’nı “edebiyat dünyasının başyapıtı, mahkemeye karşı bir savunma metni modeli ve Yunan nesrinden bize gelen en büyük tek eser” olarak metheder. “Eser, okuyucuyu hayal kırıklığına uğramadan doruk noktasına çıkarıyor” der. Stone, eser üzerine düşüncelerinde kesinlikle yalnız değildir.  Sokrates’in Savunması evrensel olarak Batı felsefesinin başlangıcı sayılmıştır. Platon’un Euhyphron’u genellikle göz ardı edilmiştir; ancak Sokrates’in Savunması için sahneyi hazırlanırken okuyucuya Sokrates’in değerlerine ve bunları anlatış yöntemine yönelik farklı bir bakış sunmuştur. Muhtemelen Platon’un niyeti, Sokrates’in her şeyden önce neden yargılandığını göstermekti; çünkü genç yobaz Euthyphron, kendi inançlarıyla nadiren başkalarına zarar verir ve şüphesiz kendi öz babasına karşı açtığı dava mahkeme tarafından geçersiz sayılacaktır. Euthyphoron açıkça ve tutkuyla Yunan tanrılarına inandığı için ve Sokrates ona açık bir şekilde inançların tutarsız ve kusurlu olduğunu gösterdiği için bu diyalog “gençlerin yoldan çıkarma” suçunun ne anlama gelebileceğini  sergiler.

Criton hukuka ve kişinin bir vatandaş olarak kanunlara -katılmasa bile- nasıl uyması gerektiğine dair bir tartışmadır. Bu diyalog idamını beklerken Sokrates’in hapishane hücresinde geçmektedir, okuyucuyu dramanın son perdesi Sokrates’in ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlamaya giriştiği Phaedon’a hazırlar. Platon maksatlı bir şekilde bu diyalogda o gün orada olmadığını belirtir ve sözü Sokrates’in tamamıyla öğrencileriyle konuşmasına adanmış son saatlerini anlatması için ana karakter anlatıcı Phaedon’a bırakır. Platon’un Sokrates karakteri bir noktada “Sık sık konuştuğumuz bir konuya geri döneceğimi ve mutlak bir güzelliğin, mutlak bir iyinin ve mutlak bir gücün vb.  var olduğu kanısıyla başlayacağım. Eğer siz de böyle varsayarsanız ve bunların var olduğuna katılırsanız ben size sebebimi gösterebilir ve ruhun ölümsüz olduğunu keşfedebilirim” . Okuyucunun böyle varsaydığı durumda, gerçekten ruhun ölümsüz olduğu kanıtlanır; eğer kişi böyle varsaymazsa ruhun ölümsüz olduğu kanıtlanamaz. “Mutlak iyinin ve mutlak gücün” varolduğu sanısı oldukça büyük ve Platon’un diyalogları işlediği konudan bağımsız olarak Sokrates’in bizden istediği varsayımların gerçekliğinin ne olduğunu kanıtlayan bir yaşam boyu süren çalışma olarak okunabilir.

Platon’un Diyalogları evrensel anlamda Hakikat arayışı ve neyin İyi olduğunu anlamak üzerinedir. Platon, insanın tanıması ve o doğrultuda yaşamak için çabalaması gereken evrensel tek bir hakikatin olduğuna inanmaktaydı. Bu hakikat, dediğine göre, Formlar aleminde şekil bulmuştur. Platon’un Formlar Teorisi, basitçe anlatıldığında, daha yüksek bir gerçekler aleminin var olduğunu belirtir ve bizim duyularımızla algıladığımız dünya çok daha büyük olan bu alemin yalnızca bir yansımasıdır. Birisi bir ata baktığı zaman ve atı “güzel” olarak değerlendirdiği zaman  dünya üzerindeki atın, Formlar alemindeki “Güzellik Formu”na ne kadar yakın olduğunu belirtiyor. “Güzellik Formu”nu ayırt etmek için kişinin önce bu algılar dünyasının sadece bir illüzyon ya da yansıma olduğunu fark etmesi gerekir. Kişinin bu dünyada “güzel” dediği kendi içinde güzel değildir; ancak “Güzellik Formu”na yakın olduğu sürece güzeldir (Bu konsept daha sonra Devlet Kitap VIII’deki Platon’un  ünlü “Mağara Alegorisi”nde açıklanmıştır).

 Platon hayatının çoğunu  sanal öbür  alemin gerçekliğini ortaya koymaya ve, son yazdığı diyalog Yasalar’da bile, Protagoras’ın göreceliğini çürütmeye  adamıştır.

Platon’un tüm eserlerinde tek bir değişmez vardır: İnsanların tanımayı ve peşinden gitmeyi görev edinmesi gereken bir Hakikat vardır ve kişi ne isterse ona inanamaz (yine doğrudan Protagoras’la iddialaşıyor). Hiçbir zaman Formlar alemini tam olarak kanıtlayamasa da Platon’un modeli ardıl filozofları ve yazarları etkilemiştir. En önemlilerinden Plotinus, erken Hristiyanlık üzerinde belirgin etkiler yaratan Neo-Platonik okulu kurmuştur.

“Evrensel Tarih kitabında Favorinus’un söylediği üzere, eserlerini diyaloglar şeklinde yazan ilk yazar Platon’du. Tasoslu Leodamus’a öğrettiği haliyle incelenin analitik yöntemini ilk geliştiren de yine Platon’du. Antipottan, elementlerden, diyalektikten, edimlerden (poiêmata), oblong sayılardan, düzlemsel yüzeylerden ve Tanrının sezgisinden yine ilk o bahsetti. Cephalus’un oğlu Lysias’ın savını, Phaedrus’un sözü için söze döken ve aksini öne süren filozofların ilkiydi. Bilimsel olarak gramer bilgisinin öznesini inceleyen ilk kişiydi. Ve kendinden önce yaşamış hemen herkesle tartışmaya girmesine rağmen Democritus’u neden hiç anmadığı sıklıkla sorulur.” (Lives, XIX)

, Platon’un kendinden önceki kabul görmüş teorilerin hepsine itiraz ettiğini ve bu teorileri önemli ölçüde geliştiren Platon’un günümüz dünyasındaki etkilerinin önemli bir teşhisi, 20. yüzyıl filozofu Alfred North Whitehead tarafından şu sözlerle özetleniyor: “Avrupa felsefe geleneğinin en güvenilir genel karakteri, Platon’a bir dizi dipnot vermektir.”

Bu etki, Platon’un en ünlü diyalogu Devlet ile temsil edilir. Profesör Forrest E. Baird şöyle yazıyor: “Batı medeniyetinde Platon’un Devlet’ini kadar etkili olan çok az kitap var – İncil’i saymazsak belki de başka yok” (Ancient Philosophy, 68). Devlet, (Karl Popper ve diğerleri tarafından) faşizm üzerine bir inceleme olarak ifşa edildi ve güzel ifadeler barındırması ve yükseltici etkisiyle Bloom ve Cornford gibi akademisyenlerce övgü yağdırıldı. Diyalog Adalet’in ne anlama geldiği düşünmesiyle başlar ve ideal, mükemmel Devlet geliştirerek devam eder. Eser boyunca Platon’un Hakikat, Güzellik, İyilik ve Adalet düşünceleri Sokrates ve onun muhatapları tarafından keşfedilerek geliştirilir.

Çalışma geleneksel olarak Platon’un mükemmel ölçüde adil ve verimli toplum modelinin bir taslak çalışması olarak anlaşılsa da önemli bir nokta sıklıkla gözden kaçar: Sokrates karakteri açıkça der ki bu “şehri”, mükemmel “ruh” işlevini daha iyi anlama yoluyla yaratıyoruz. Kişilerin tartıştığı toplum, asıl fiziksel politik-toplumu yansıtmak niyetinde değildir; daha ziyade sembolik olarak okuyucunun kendi oluşumunun güçlü ve zayıf yönlerini fark edebilmesine yönlendirir. Genç şair ve oyun yazarı Aristocles, her zaman filozof Platon’un olgunlaşmış çalışmalarını işler ve tüm diyaloglarda okuyucu bir şiir kadar dikkatlice eseri ele alır. En ünlü öğrencisi Aristoteles’in tersine Platon, diyalogun anlamını okuyucu için açıkça söylemez. Okuyucunun, diyalogların ayrı ayrı sunduğu hakikatlerle yüzleşmesi beklenir. Platon’un baki değerini garantileyen, sanatçı yetenek ile felsefi soyutlamanın bu birleşimidir.

Aristoteles, Platon’un Formlar Teorisi ve felsefesinin pek çok başka yönü ile zıt düşerken öğretmeni derinlemesine etkiledi – özellikel yaşamanın doğru yolundaki ve kişinin yaşamında uygun olan yolu izlemesindeki ısrarı ile (en açık şekliyle Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik’inde özetlenmiştir). Aristoteles, Büyük İskender’e öğretmenlik yaparak Platon’un yarattığı felsefeyi bilenen tüm dünyaya yaymıştır. Platon M.Ö. 348/7 yılında 80 yaşında öldü ve Akademi’nin liderliğini yeğeni Speusippus’a devretti. Bu gelenek, Akademi’nin yüksek öğrenimin yol göstericisi olduğu yaklaşık 1000 yıl boyunca sürdü – ta ki Hristiyan İmparator Justinian tarafından pagan fikirlerin sapkınlığını bastırma çabası kapsamında M.S. 529’da kapatılana kadar. Ancak antik kaynaklar, Akademi’nin M.Ö. 88’deki Birinci Mithradates Savaşında hasar gördüğünü ve M.Ö. 86’da Romalı İmparator Sulls’nın Atina istilası sırasında hemen hemen tamamen yok edildiğini söyler.

Platon’un Akademisi, evlerinden birinin yanındaki ağaçlıklı bir bahçeydi ve pek çoğunun bugünün bir kurumu gibi hayal ettiği şekliyle bir “üniversite” değildi. Bu nedenle Platon’un bu okulu kurmasından önce ve sonra bu alan değişikliklere uğradı; ancak yüzyıllar boyunca öğrenmenin merkezi olarak görüldü. Romalı yazar Cicero, Akademia’nın ağaçlıklı bahçesini okul olarak kullanan ilk kişinin Platon değil Demokritos (M.Ö. 460) olduğunu iddia eder. Ona göre Demokritos, bu bölgedeki felsefi okulun ilk kurucusu ve lideriydi. Ayrıca Simplicius’un da, M.S. 560 kadar ileri bir tarihte, Akademi olarak bilinen bahçeler içindeki bir okulun başında olduğu kanıtlanmıştır. Öyle bile olsa günümüzde bu mekan, filozofun etkisinin önemini göstermek ve onun mirasına saygı duymak amacıyla, Platon’un Akademisi olarak biliniyor.

05-03-2023/ BG KÜLTÜR SERVİSİ