Toplumun Kanayan Yarası: Eğitimli İşsizlik

TOPLUMUN KANAYAN YARASI: EĞİTİMLİ İŞSİZLİK
Yaşamak, her geçen gün öylesine zorlaşıyor ki, sıkıntılar, üzüntüler daha hayata adım atıp toplumsal bir varlık olmanın başlangıç noktasındayken sıkı sıkı kavrıyor insanların yakasını ve dünyayı terk edene kadar da bırakmıyor.
 Ana kucağından yeni çıkmış çocuklar, adım atmaya başladıkları anda, hayatın acı şerbetini tadıyorlar. Anaokullarından başlayan eğitim ve öğretim çabası, üniversite çağlarına kadar bin bir çileyle sürüp gidiyor.
 Henüz hava aydınlanmadan yollara dökülen öğrencilere bakınız, toplumsal bir varlık olma yolunda, toplumun çizdiği kurallara bilinçsizce uymakla yükümlüdürler. 
Çalışan anne ve babaları tarafından kucaklarda ya da pusetlerde kreşlere getirilerek teslim edilen miniklerin yarı uykulu hallerine bakıp hüzünleniriz.
 Okul bahçelerinde oyun oynayan ilk ve orta öğrenim çocukları ise, topluluk halinde kaynaşırlar, konuşurlar, koştururlar, her halleriyle hayat doludurlar. Kalabalık sınıflarda okumak onların keyfini kaçırmaz. Okula gitmeleri için servise ödenen ücretlerİ, okumaları için yapılan masrafları düşünmek dahi istemezler. Okulu bitirip iyi bir üniversiteyi kazanmaktır hayalleri.
 Üniversite okumayı hak edenlerin de önlerinde, aşmaları gereken engelleri çoktur. Hayata atılmaya, para kazanmaya hazırlanan üniversitelilerin esas sorunları, aileden gelen para ile geçinebilmektir. İletişim ve ulaşım giderlerinin altından kalkabilmektir. Okudukları üniversite ile barındıkları yurtlar veya öğrenci evleri arasındaki mesafeyi, toplu taşımalarla sıkış tıkış bir şekilde aşabilmek büyük bir sorundur. Nefeslerin birbirine karıştığı toplu taşımalarda ulaşım, sıkıntılı olduğu kadar risklidir de. Pandemiden her gün 200’ün üzerinde ölümler yaşandığı, vaka sayılarının artış gösterdiği bir ortamda, her ne kadar maske takarak korunmaya çalışılsa da, mesafeyi muhafaza etmek mümkün değildir.  
Öğrenci kesimi bu şekilde mücadele içindeyken, onları okutmak için uğraşan, varını- yoğunu ortaya koyan, sabahın alacakaranlığında yollara dökülüp, akşamın geç saatlerinde evlerine dönen ebeveynlerin durumları nicedir?
 Ellerine geçen ücretler, maaşlar geçim giderlerini, eğitim giderlerini karşılayabilmekte mi? Çocuklarının eğitim giderlerine harcanan kucak dolusu para, günün sonunda onların hayatlarını değiştirmek için karşılık bulabiliyor mu, masraflar, çabalar yerini bulabiliyor mu?
 Anne babaların bu eğitim giderlerini göğüslemekte gösterdikleri çaba, tek kelimeyle kutsaldır. Kitap parası, okul parası, kurs ücretleri, iletişim ve ulaşım giderleri derken, masraflar aile bütçesinin büyük bir parçasını alıp götürmektedir. Buna rağmen her bir veli, evlatlarına iyi bir gelecek hazırlayabilmenin peşindedir ve bu yolun da iyi bir eğitimden geçtiğine dair sağlam inançları vardır. İyi de, 4 yaşından 24 yaşına kadar, yirmi senelik çaba sonunda iş bulamamak, işsiz kalmak, ya da düşük ücrete rıza gösterip, hayallerinden kopuk bir hayat içinde debelenmek ne yaman çelişkidir? 
Daha iyi bir yaşam koşullarına ulaşmak, daha yüksek ücretler elde edebilmek için; mimarlık, mühendislik, öğretmenlik, doktorluk gibi vasıflardan birisine sahip olup hayatını kurtarmak için 20 yıl dirsek çürütüp, bu mesleklerin eğitimini aldıktan sonra yedek sanayi ordusunun bir ferdi olarak, ana baba eline bakmaya devam etmek... Ne acı bir tablodur bu! Ama maalesef çözülemeyen bir toplumsal sorun olarak günbegün büyümekte olan bir sorunun adıdır; genç işsizlik.
04. 11. 2021 / İzmir. Sedat Pamuk