Türk Ocakları Neden Kapatıldı, Halk Evleri Nasıl Açıldı.

ZAFER KÖYLÜ

TÜRK OCAKLARI’NDAN HALKEVLERİNE
Osmanlı Devleti’nin son yılları oldukça çalkantılı geçmiştir. Bu durum siyaset, ekonomi, eğitim,
bayındırlık vs. gibi pek çok alanda kendini göstermiştir. Özellikle iç işlerinde devleti sıkıntıya düşüren,
azınlıkların çıkarttığı isyanlar olmuştur. Azınlıklar kendi aralarında toplanmaya başlamış ve bağımsız
olmak için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Yaşananlara boyun eğmek istemeyen Türkler de kendi
birliklerini oluşturma yoluna gitmişlerdir. Bu birlik düşüncesinin merkezi ise siyasette söz sahibi olan
İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur. Cemiyette, hürriyet fikirlerinin hemen her türlüsünün taraftarı
bulunan Mekteb-i Tıbbiye ve Mekteb-i Mülkiyede, cemiyet gelişme zemini bulmuştur. Devleti, içinde
bulunduğu durumdan kurtarmak için birtakım çareler aranmıştır639. Tıbbiyede fazlasıyla taraftar bulan
grubun üyelerinden 190 tıp öğrencisi tarafından Türk Ocakları kurulmuştur640. Bu topluluğun Dr. Fuat
Sabri başkanlığındaki üyeleri ile ünlü Türkçülerden Mehmed Emin (Yurdakul), Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali
Tevfik (Yükselen), Emin Bülend (Serdaroğlu), ve Ağaoğlu Ahmed Beğlerin katıldığı bir toplantı yapılmıştır. Türkçülük düşüncesini yayacak ve yaşatacak derneğin kurulması ve adının “Türk Ocağı” olması 3
Temmuz 1911’de yapılan bu toplantıda kararlaştırılmıştır. Bu toplantının yapıldığı tarih bu yüzden Türk Ocağı’nın fiili kuruluş tarihi sayılır. Türk Ocağı, tüzüğünün I. maddesinde belirtildiğine göre resmen 25
Mart 1912’de kurulmuştur641.
Konferanslar, tiyatro temsilleri, konserler, yabancı dil ve muhasebe kursları düzenleyip kitap ve
dergi yayınlayan Türk Ocakları bir süre sonra bütün yurtta teşkilatlandı. 1910 yılından itibaren yayınlanan Türk Yurdu adında bir yayın organı vardı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki ile uyumlu
bir faaliyet gösteren Ocaklar, Milli Mücadele döneminde Ankara’yı destekledi642. Bu süreç içerisinde faaliyetlerine savaş nedeniyle kısa bir süre ara veren Eskişehir Türk Ocağı da yeni yönetim seçerek hizmetlerine devam etti. Eskişehir Türk Ocağı, Cumhuriyetin ilanından sonra yönetimin de desteğiyle faaliyetlerini sürdürdü. Bu süreçte Eskişehir'in eğitim, sağlık, kültür ve spor yaşamında etkinlikleriyle ön plana
çıktı. Örneğin 1927 yılında "Türk Ocağı Kupası" futbol turnuvası düzenledi. Yine aynı yıl Halk Fıkrasının
alt katındaki üç oda tamir ve tadilat yapılarak Himaye-i Etfal Cemiyeti ile birlikte dispanser kurma çalışmalarını başlattı. Kısa bir süre sonra dispanser açıldı. Yeni seçimler ilçelerde'de yapıldı hatta 26 Temmuz
1927 yılında Mihalıçcık Uçak Salonunda yapılan toplantıya kadınlarda katıldı. Osmanlı Devleti’nin son
yılları ile Millî Mücadele dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk fikir ve toplum hayatında önemli
roller üstlenen Türk Ocakları, kurulduğu 1912 yılından kapandığı 1931 yılına kadar geçen sürede genel
merkez ve yurt geneline dağılan şubelerinde yürüttüğü sosyal ve kültürel faaliyetler, açtığı kütüphaneler, yaptığı yayınlarla geniş kitlelere seslenmiş, kendisinden önce kurulan Türk Derneği ve Türk Yurdu
Cemiyeti gibi kuruluşlardan daha etkili bir konuma sahip olmuş, yakın dönem Türk tarihinde kilometre
taşı şeklinde nitelenecek çalışmalara imzasını atmıştır643.
Zaman içinde Türk Ocakları eski işlevini yitirmiş, fayda yerine zarar veren bir hale gelmiştir. Bu
zararların başında Türk Ocakları içinde barınan aşırı dindar çevrelerin halifeliği ve eski dini gelenekleri
yeniden uyandırma çabaları görülmüştür. Bunun yanında Turancı düşünce ile hareket eden ocak bu
düşünceyi masum halden çok uzağa, katı bir ırkçılığa kadar götürmüştür. Oysa Atatürk milliyetçiliğinde, kendini Türk kabul eden herkesin Türk ve bu milletten olacağı anlayışı mevcuttur. Nitekim Mustafa
Kemal kendisinin kaleme aldığı vatandaş için Medeni Bilgiler adlı kitapta Türk Milletinin oluşumunda etkili olduğu görülen doğal ve tarihi faktörleri şu şekilde sıralamıştır: a- Siyasal varlıkta birlik, b- Dil birliği,
c- Yurt Birliği, d- Irk ve köken birliği, e- Tarihi akrabalık, f- Ahlaki akrabalık 644. Atatürk “Türk Milleti” ni
ise şöyle tanımlamıştır. ”Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına "Türk Milleti" denir645.
Atatürk’ün bu genel ve birleştirici tanımlamalarına rağmen Türklük konusunda çeşitli uç düşüncelere sahip olma yolunda ilerleyen Türk Ocakları yeni devletin anlayışlarıyla çatışmaya başlamıştır.
Mustafa Kemal, ilk olarak teşkilatlı ve içinde aydınların barınıyor olduğu Türk Ocakları ile yola devam
etmek istemiş; fakat bu mümkün olmamıştır. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde
uluslaşma gibi bazı olumlu işlevleri yerine getiren Türk ocakları, ırkçı, Turancı ve dinci kesimlerin yer
aldıkları merkezler olarak ortaya çıkıyor ve Atatürk devriminin gelişmesine karşı çıkıyorlardı646. Bu
durum ocakların kapatılmasını gündeme taşımıştır. Türk Ocaklarının kapatılma sebepleri konusunda
çeşitli görüşler ileri sürüldü.
Bir görüşe göre Türklerle fazla ilgilenmesi sebebiyle Sovyetlerin duyduğu endişe, diğer bir görüşe göre
Mustafa Kemal’in bu kurumun ileride siyasi bir parti olarak karşısına çıkabileceği konusunda duyduğu tedirginlik, başka bir görüşe göre ocakların belediye seçimlerinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı desteklemeleri
veya C.H.F.’ye karşı ayrı bir liste çıkarmaları, bir başka görüşe göre de Mustafa Kemal’in faşist akıma
karşı duyduğu endişedir647. Serbest Fırka kurulduğunda Türk ocakları sanki bu karşıt partinin şubeleri
imiş gibi çalıştılar. Hamdullah Suphi daha da ileri giderek Türk ocaklarını silahlı bir eyleme sürükleyebileceğinin de işaretini vermiştir648.
Yurdun topyekûn bir ilerleme kaydetmesi gerektiğine ve aykırı düşüncelerin milleti böleceğine
inanan Atatürk bir demecinde bu konuya şöyle değinmektedir: “Milletin tarihinde bazı devirler vardır
ki, muayyen maksatlara erebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak
ve aynı istikamete sevk etmek lazım gelir. Yakın senelerde milletimiz böyle bir toplanma ve birleşme
hareketinin mühim neticelerini idrak etmiştir. Memleketin ve inkılâbın içinden ve dışından gelebilecek
tehlikelere karşı masuniyeti (korunması) için bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır”649. Atatürk’ün bu sözleri yeni kurulan devletin ilke ve inkılâpları benimsetirken önüne
bir engel çıkmaması ve her kurumun tek bir vücut gibi ortak hareket etmesi gerektiği sonucuna varılıyor650. Ancak Türk Ocakları ile Türkiye’nin yeni uygulamaları birbiriyle çatışınca bu duruma son vermek
istenilmiş ve 10.04.1931 tarihinde toplanan olağanüstü kurultayı kararı ile feshi sağlanan Türk Ocakları
“bütün hak ve vecibelerini” Cumhuriyet Halk Fırkası’na devretmiş ve 10-18 Mayıs 1931’de toplanan
C.H.F. üçüncü büyük kongresi halkevleri'nin kurulmasına karar vermiştir. Bu kararı takip eden devrede
açılmış olan ilk halkevleri Türk Ocaklarından devredilen binalarda faaliyet göstermiştir651.
G. HALKEVLERİ’NİN AÇILIŞI VE FAALİYETLERİ
Halkevleri'nin açılma serüveni yalnızca Türk Ocakları'nın işlevini yitirmesi, milli birlik sağlanacak yeni
bir kuruma ihtiyaç duyulmasıyla sınırlı değildir. Halkevleri açılana kadar çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Yurt
dışındaki ülkelerin kendi halklarını eğitmek için hangi yollara başvurdukları, ne gibi kurum ve kuruluşlar açtıkları konuları ile buralarda ne tür bir yol izledikleri hakkında bilgi edinilmiştir. Cumhuriyetin ilk
yıllarında gerek Atatürk’ün gerekse diğer devlet yöneticilerinin zihinlerinde bu konunun yer aldığı ve
geliştiği görülmektedir. Halk dershaneleri bu fikrin ilk ürünüdür. Halkevleri yetişkinler eğitimi düşüncesinin gelişmiş bir uygulaması olarak ortaya çıkmıştır652. Bilhassa Avrupa’nın halk eğitimi meselesine nasıl
yaklaşıldığı araştırılmıştır.
Avrupa ülkeleri, eğitim sistemleri içinde yüksek halk okulları oluşturuyorlar ve yetişkinlerin eğitimine genel eğitim sistemi içinde önde gelen bir yer veriyorlardı. Özellikle Almanya, Yüksek Halk Okulları
sisteminin öncüsü oluyor ve dünyaya bu sistemi öneriyordu. Alman eyaletlerinde Yurttaşevi veya Hemşeri
evi biçiminde merkezler oluşturuluyordu. Her türlü toplantı sosyal çalışma için uygun salonların bulunduğu bu merkezlerin yanı sıra köylerde de bunların küçük örneği olarak toplumevleri kuruluyordu653.
Demokratik ülkelerin demokrasiyi tabana yayma doğrultusunda halk eğitimine ağırlık veren denemeleri ise Türkiye için yol gösterici oluyordu. Özellikle İsveç deneyi bu açıdan ülkemizde ilgi çekiyordu.
Bu amaçla cumhuriyet yönetimi bazı gençleri Avrupa ülkelerine göndererek buradaki halk eğitimi çalışmalarını incelettiriyordu. Selim Sırrı Tarcan İsveç’e giderken, Vildan Aşir Savaşır’da Çekoslovakya
gibi Orta Avrupa ülkelerini incelemeye gidiyordu. Onların gözlemleri ve verdikleri raporlar Ankara’da
inceleniyor ve geniş tartışmalara neden oluyordu654.
Halkevleri kurulurken, milletin benzer düşüncelere ve imkânlara sahip, gelişmiş ve ilerlemiş olmasının ancak yetişkin eğitimi ile gerçekleşebileceğine inanılmış, bu konuda çalışmalar sürdüren Avrupa
örnek alınmıştır. Unutulmamalıdır ki, Osmanlı Devleti yıkılmıştır ancak yeni kurulan Türkiye toprakları
üzerinde yaşayanlar az önce Osmanlı bayrağı altındakilerdir. O sebeple, bu yeni ve alışılmadık düzenin
tanıtılması, benimsetilmesi, yurttaşların birbiriyle ve en önemlisi devletle olan ilişkilerini nasıl kurması
gerektiği konusunda halkın bilgilendirilmesi gerekmiş, bu eksiklikleri gidermek için imdada halkevleri
yetişmiştir. Halkevlerinin kuruluş amacı: Milleti bilinçli, birbirini seven, anlayan, birbirine hoşgörüyle
yaklaşan, aynı ülküye inanan, tüm milleti teşkilatlandıracak, millî ruhu canlı tutacak, halk içindeki sınıf
farklılıklarını ortadan kaldıracak, Cumhuriyet’in ve inkılâpların savunucusu olacak, toplumsal ve kültürel kalkınmayı sağlayacak, Türk milletinin devletinin çağdaşlaşmasını sağlayacak “millî kültürü” benimsetmektir. Çeşitli nedenlerle hiç okuyamamış veya istediği öğretim derecesine erişememiş yetişkinleri
yaygın eğitim yoluyla yetiştirmek üzere 1927 yılında Halk Derslikleri ve Halk Konferansları yönetmeliği
çıkarılmıştır. Yurttaşların öğrendikleri okuma yazmayı unutmamaları için 1930 yılında halk okuma odaları açılmaya başlanmıştır655. Cumhuriyet ile birlikte kurulan bu okullar yetişkin eğitiminde önemli yararlar sağlayacak daha sonra yapılacak olan çalışmalar için bir ön hazırlık oluşturmuştur. “halkevlerinin
en önemli ve esas amaçlarından biri Halk eğitimiydi 1930’lu yıllarda Türkiye’de ki okur yazar sayısının
hertürlü çabaya rağmen % 20’yi geçmediği düşünülürse bu konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bu
nedenle “ Halkevleri, yetişkin eğitiminin gelişmiş bir uygulaması olarak ortaya çıkmıştır. Bu kuruluşların
amacı ulusu aynı ülkeye bağlı bir kitle yapmak kır, kent, köylü, aydın ayrımlarını azaltmak olmuştur656.
İnkılaplar seferber edildikleri halk kitleleri sayesinde yaşar ve başarıya ulaşırlar. Halkın inkılaplara bağlılığını sağlamak ise ancak güçlü bir propaganda ile mümkündür. Türkiye’de Serbest Fırka ile yaşanan
inkılâp karşıtı gelişmeler karşısında Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı başta eğitim alanında olmak üzere
güçlü bir ideolojik propagandaya girişti ki özellikle toplumsal ve ekonomik yönden ihmal edilen halk
katmanları üzerinde bu propaganda hareketinin en önemli aracı Halkevleri ve bu halkevlerinin yayınladıkları kendi dergileri oldu657. 19 Şubat 1932’de ilk kez 14 il merkezinde “Halkevi” açıldı. Daha sonra açılacak olanlarla ve halkevlerinin sayısı kısa bir süre içinde yüzü aşacaktır. Halkevleri Cumhuriyet
döneminin en önemli atılımlarından biridir ve “Cumhuriyet İdeolojisini”, ülkenin en uzak köşelerine
kadar taşıma amacıyla oluşturulmuş ve bunu çok önemli ölçüde başarmışlardır658.
Başkentte yapılan tören ile beraber aynı gün bütün Türkiye’de 14 Halkevi şubesi açıldı. Ankara, Afyon,
Samsun, Eskişehir, Diyarbakır, İzmir, Konya, Denizli, Van, Aydın, Çanakkale, Bursa, İstanbul, Adana’da
halkevi şubeleri hemen çalışmalara başladı659. Bu şubelerin açılışının birinci yıldönümünde 15 vilayet
(Adana, Ankara, Balıkesir, Çankırı, Çorum, Erzincan, Gümüşhane, Isparta, Kars, Manisa; Mersin, Muğla,Niğde, Sivas ve Tokat) ve 5 ilçede (Bafra, Bayburt, Alaiye, İnebolu, Urla) daha açılmıştır660. Türkiye’de açılan halkevleri dış ülkelerin de dikkatini çekmiş, kendi yurtlarında benzer girişimde bulunmak isteyenler
olmuştur. 1938 yılının Mayıs ayında ülkemizi ziyaret eden Irak heyeti Halkevleri denemesi ile yakından
ilgileniyor, gezip gördükleri şubelerde notlar alıyorlardı. Irak’ta gençliği ve halkı yetiştirmek için bir arayışın bulunduğu ve bu açıdan Halkevleri deneyinin çok olumlu bir örnek oluşturduğunu söylüyorlardı661.
Dikkat çeken bir nokta da bu yeni müessesenin adı olan “Halkevi” tabiridir. Halkçılık, Halk Partisinin başlangıçta kabul ettiği üç ana ilkeden (diğer ikisi cumhuriyetçilik ve milliyetçilik olan) biridir. Bu
ilkeye göre millet, sosyal sınıflardan değil, çeşitli meslek gruplarına mensup olan bireylerden meydana
gelmiştir662. Atatürk’te aynı düşünceyi şu şekilde ifade etmektedir: “Bizim halkımız çıkarları birbirinden farklı sınıf halinde değil, aksine varlıkları ve çalışmalarının sonuçları birbirine lazım olan sınıflardan
ibarettir663.” Halkın birbirine daha çok kenetlenmesi ve birlikte kalkınması adına kurulan halkevlerinde
vatandaşın ilgisini çekmek ve kendisine bir çalışma alanı bulabilmesi için Halkevlerine bağlı dokuz şubenin oluşturulmasına karar verilmiştir. Böylece hem halkın ilgisi çekilecek hem de bu şubeler sayesinde
milli kültürün yükselmesi ve sosyal hayatın gelişmesi sağlanacaktı.Bu amaçla Halkevleri tarafından getirilecek sinema ve radyo makinalarının gümrük ve muamele vergilerinden muafiyeti de icra vekilleri heyetince kabul edilmiştir664. Hatta bir merkezde bir halkevinin açılabilmesi için gerekli şartlardan birisi; Dil
ve Edebiyat, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, Sosyal Yardım, Halk Dershanesi ve Kurslar, Kütüphane ve Yayın,
Köycülük, Tarih ve Müze Şubelerinden en az üçünün o halkevi bünyesinde faaliyete geçirilmesiydi665. Buda
oluşturulan bu kuruluşların sadece isim olarak kalmaması, kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmalrın
esas olduğunun en açık kanıtıydı. 

Makale. Zafer Köylü

12-09-2022/ESKİ BİR ŞEHRİN HİKAYESİ/ETO YAYINI