Ulusların kendi kaderini tayin üzerine bir SENTEZ .

Ulusların kendi kaderini tayin üzerine bir SENTEZ .

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı maddesi  ülkemizin içinde bulunduğu sol parçalanmanın temel nedenlerinden biri oldu. Böyle düşünüyorum.İzlenimim bu. Konuyla ilgili  fikir ve entellektüel düşünceler  medyada  yer alıyor. Ancak tartışılmıyor. Paravan örgütler ,paravan dernekler,paravan sosyal medya siteleri  etnik ve mezhepsel özgürlüklere yönelik mücadeleyi  sosyalist mücadelenin en önemli  problemi  olduğu saptırmasıyla proleteryayı parçalayıp  sınıf mücadelesinin önüne set çekmeye devam ediyor.
Bu misyon Türkiye'de proleteryanın tek mücadele hedefi olması gereken sınıfsızlIk mücadelesinin dibe vurmasını başarmış durumda. Canlı bombaların kendini patlatırken  ,etnik kalkışma çatışmalarında ölenlerin tamamının ezilen yoksul kitlelere  proleteryaya ait olması tesadüf değil. Hedef mükemmel saptırlmıştır.

Herkesin kafasında ki soru işareti nasıl oluyorda bu örgütlerin ideolojileri farklı farklı ama hedef ezilenler.
Ama umutsuz değiliz tam aksine herşeyin metalaştırıldığı kapitalizmin insanlığa verdiği bu acılar ortadayken bilimsel diyalektiğin gereği yeni başlangıçların çok daha güçlü bir çıkış yapacağı kuşkusuzdur. 
Sonuçta elbette netleşmeyecek bir sonuç bildirgesi olmayacaksa da karşıt düşüncelerin ufkunu açmak için bu yazı küçük ipuçları verecektir.
**
Bugün kendini sol hatta sosyalist hissettiği halde  etnik ve inançlar üzerinden  sosyalizme gidileceği yanılgısına düşenlerin  kafası karışık.Çıkış bulamayanların ortak kaderi sisteme teslim olup tavşanın tüylerinin sıcak yağlı diplerine yerleşmekten ibaret oluyor. Proudhoncu romantiklere genelde genç yaşlarda rastlanmasının nedeni de bu .
Irk,etnik ve mezhepsel özgürlükleri mücadelenin önceliğine alanların çıkmazı şudur.(UKKTH) ulusların kendi kaderini tayin hakkı marksizmin en önemli problematiği değildir. Ama varılacak hedefte önceliklerden biridir.
Lenin ne demişti.
"..zafere ulaşan sosyalizm zorunlu olarak eksiksiz bir demokrasiyi kurmalı ve bunun sonucu olarak ulusların yalnızca tam eşitliğini getirmekle kalmamalı, aynı zamanda ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını, yani siyasal bakımdan serbestçe ayrılma hakkını da gerçekleştirınelidir." 
İşte bu söz etnikçilerin atasözü gibi oldu.
Etnisiteye dayalı ulusal mücadeleden daha önemli bir sorun tarif edilemez diyenler Lenin'in bu aforizmasını örnek gösterirler. Oysa cümlenin başında.."zafere ulaşan sosyalizm " ibaresini görmezden gelirler. 
Hatta  emek-sermaye çelişkisi bile ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi yanında çok önemsiz kalır diyerek konuyu kapatıp gardını alanların derdi sosyalist mücadele değil aksine devrim sürecine ihanettir. Ancak toplanma yerlerinde bu ilke hakkında en ufak yorum yaptığınızda sizi ulusal solcu, şovenist, ırkçı ve faşist yaftalarıyla ötekileştirme sinsice sürdürülür. 
**
Kaba şövenizm ,kafatasçılık kılığına bürünen karşılıklı ölümlerle büyütülen intikam duyguları,kinle yükseltilmiş kışkırtılmış bir şövenizm tuzağına düşenler Marksist mücadeleye ihanet içindedir. Bu tablo  Marksizmi çarpıtır.
Manifesto'yu yazan Sakallı böyle yazmış. Buyrun.
"... çünkü komünist güçlerin hedefi, emperyalist burjuvazinin iktidarını dünyanın her tarafında kırmak ve uluslararası proletaryanın öncülüğünde, sömürü ve baskının, devletlerin, milletlerin ve milliyetlerin olmadığı dünya komünizmini kurmaktır..."
 "Proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi, içerik açısından değilse de, biçim açısından başlangıçta milli niteliktedir. Her ülkenin proletaryası doğal olarak önce kendi burjuvazisinin hakkından gelmelidir. " (Marx/ Engels, 'Komünist Parti Manifestosu ", 1848, Toplu Eserler 4. Cilt, s. 473)
Demek ki prolteryanın mücadelesinin hedefi kitlenin içinde var olan  farklılıkları öne çıkarmak suretiyle  kendi kendinle  savaşmak değil.Burjuvaziyi alaşağı etmektir.
Proleteryanın başka kurtuluşu yoktur.
Ve devam eder manifesto.
" İşçilerin çoğunluğu milliyetçilik ve şovenizmin hiçbir biçiminin kendi objektif sınıf çıkarlarıyla bağdaşmadığını, 'Bütün ülkelerin proleterleri, birleşiniz!' sloganının gerçekleşmesi için mümkün olan en büyük katkıyı bütün gücünü kullanarak yapmakla mümkün olduğunu kavrayacaklardır."
**
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ne demektir?
UKKTH sadece marksistlere özgü, hattâ lenin’e münhasır  bir kavram değil. Birinci dünya savaşı sırasında ve ilk kez ABD başkanı Wilson kullanmış!. Ve küresel yeni emperyal hegamonyal düzeni hedefi  için kullanmış.  Diğer emperyal imparatorluklar gibi Osmanlı imparatorluğu parçalanırken de ABD emperyalizmi o zamanki çıkarlarına uygun olarak UKKTH’yi ortaya atmıştı. Emperyalist paylaşım kavgasına  geç katılmış olan ABD'nin  sömürgeleri azdı ve rakiplerini güçsüzleştirmek adına ve birinci dünya savaşı’na dışarıdan katılımcı olmanın verdiği avantajla UKKTH’ye sarılmıştı. Bu tanım bir burjuva çıkarları içerir proleteryanın mücadelesini reddeder. Başkan Wilson  ulusların kaderlerini ezen ulusun değil, ezilen ulusun belirlemesini istiyordu oysa bunu ezilen proleterya yoksul sınıflar için değil kendi emperyalist emelleri için istiyordu.
Emperyalizm bu çizgisinde başarılı oldu. Birinci dünya emperyalist paylaşım savaşından sonra İmparatorluklar parçalandı ve sayısız küçük küçük ulus-devlet ortaya çıktı. Birinci dünya savaşı bitmedi. Parçalama süreci devam ediyor. Dünya birliğini Yeni Roma ülküsüyle devam ettiren ABD kapitalizmin nihayi zamanda ulaşacağı sosyalizme kestirmeden gitmeye izin vermiyor. Çünkü. UKKTH ile küçük parçalara ayrılmış  küçük  devletler  mutlaka bir büyük gücün koruması altında olacaktır.  Bu koruma altında da işçi sınıfının değil burjuvaların feodal ağaların iktidarına izin verilecektir. Ve bugün ulus-devletlerin sayısı çığ gibi büyüdü ve bugün 200'edoğru gidiyor. Sakallı adamın "bütün ülkelerin işçileri birleşin öngörüsünün aksine Ezilenlerin perişan halini yok saymak pahasına gidiyor. Dünyanın mikro makro düzeyde tüm uluslarına devlet kursanız hiçbir zaman netleşmeyecek sınırlarla kapatsanız Proleteryanın ne kazancı olacak ?

**
 Etnik milliyetçilik amacıyla emperyalist güçlerin desteğinde isyan edip ayrı devlet kurabileceğini söylenmesi sosyalist mücadeleyi çıkmaza götürür. Bir etnik unsurun kendini önemseyip diğerlerini yok sayması karşıt kin ve nefreti üretir. Marksizmin enternasyonalist özüyle milliyetçilik bağdaşmaz, ama enternasyonalizm ulusların zor yoluyla birlikteliği değil, gönüllü birlikteliği olduğundan, marksistler bir ulusun başka bir ulus üzerindeki tahakkümüne de seyirci kalamaz. Ancak bu süreç sosyalizm gerçekleşince kendiliğinden çözülecek bir sorunsaldır.. Bu çıkmaz  dünya sosyalist hareketini sınıf mücadelesi  ve enternasyonal bilinçten saptırıp , ulusal öncelik ve milliyetçilikler özüne dayalı, küçük burjuva hükümranlığına boyun eğmiş proleterya  pratiğini getirir. Alper Taş'ın 8.ÖDP  kongresinde kürsüde söylediği son sözler bu açıdan çok anlamlıdır.."Sizi asla yalnız bırakmayacağız" .4 Kez söyledi.
**
Lenin ve Rosa Luxemburg UKKTH konusunda çatışır.
Peki Lenin'mi haklıydı yoksa Rosa'mı ? Bu soru sinsi bir sorudur. Dönemin şartlarında sosyalist süreç içinde yükselen ırkçı yaklaşımların ürettiği tehlikenin prtağini görmüştü Roza.
Bildiğimiz gibi Alman SPARTAKİST BİRLİĞİNİN Karl Liebnecht'le Jogitech 'le birlikte güçlü 3 isminden biri olan Rosa vahşice katledilerek öldürülmüştü. Diğerlerinin kaderi de aynı oldu. Ve bu dramatik gelişme Rusya'dan sonra beklenen ve dünyanın  en güçlü  sosyalist örgütüne sahip Alman devriminin  yenilgisine neden olmuştu. Alman burjuvazisi ve dünya savaşında yenilen askerlerin artıkları emperyal güçlerin desteğinde ortak hareket edecek ve beklenen Alman sosyalist devleti kurulamayacaktı. Alman sosyal demokrat partisi SPD Almanya'da var olan sosyalist hareketi dönek Kautsky'nin işbirlikçi  desteğinde ortadan kaldıracak. ARKASINDAN HİTLER'İN İKTİDARA GELMESİNE YOL AÇAN FAŞİST SÜREÇ BAŞLAYACAKTI. Sonrasında Edward Bernstein'in Marksizme takla attırıp  yorumlayarak adını koyduğu  SOSYAL DEMOKRASİ   kapitalizmi ortadan kaldırmayan proleteryaya da kısmi kazanımlar veren opürtinist süreç ikinci dünya savaşından sonraki uygulamalarda  geri kalmış ülkeleri sömürerek sadece kendilerine refah üreten modeller üretecekti.

Ama hedefinden saptırılan dünya proleteryası acımasızca sömürülmeye devam edecek acılarıyla hep baş başa kalacaktı.
**
Günümüze gelirsek sosyalizme ve halkların kardeşliğine yapılan modern zamanların en büyük saldırısı yugoslavya'da başlatıldı yeni sınırlarla asla çözülemeyecek düşmanlık tohumları yeniden ekildi ve yeniden boğazlaşmaya kadar uykuya bırakıldı ve devamında ortadoğuda başlatılan etnik ve din içerikli  katliamlar süreci  halen devam ediyor . Oysa Proleteryanın kutsal mücadelesinden başka hiçbir gerçek yok .
Bugün ulus kavramı burjuva ideolojisinin bir aygıtı konumunda. Ulus devlet olarak tanımlanan devletler, üreten güç olan  işçileri kontrol altında tutabilmek ve kendi varlığını, yani aygıtı olduğu burjuvazinin devamını sağlayabilmek için binbir parçaya bölünerek üretilen  ulus kavramını önemsetip paylaşmaya sıra getirmiyor. 

** 
  Rosa üzerine yazılan satırlarında Elif Çağlı mahlaslı  yazar konuya açıklık getirmekte.

" Spartaküs birliği’nin temel metni olarak kabul edilen junius broşürü’nde; “ulusal çıkarlar, emekçi halk kitlelerini, can düşmanları olan emperyalizme hizmet edebilecek hale getirmek için ve bir aldatmaca aracı olarak kullanılmaktadır yalnızca” diyordu. (rosa luxemburg, spartakistler ne istiyor?, belge yay., birinci baskı, s.109) 
işçi sınıfının savunacağı tek “anavatanın” enternasyonal olması gerektiğine yürekten inanan Rosa, marksizmin milliyetçiliğin hiçbir türüyle bağdaşmayacağını belirtirken sonuna kadar haklıydı. 
 Burada ezen olarak kastedilen ulusun kendisi de emperyalizmin boyunduruğunda ise acımasızca sömürülürken proleterya ortadayken sadece bir diğer etnik unsurun ezilmesi ni önceliğe almak sosyalist mücadelede söz konusu edilemez.
 Rosa ezilen ulusların varlığını ve bu temelde bir ulusal sorun olduğunu inkâr etmemiş, ezilen ulusların diğerleriyle eşit haklara sahip olmasını, özgür olmasını kuşkusuz yürekten istemiştir. ancak o, genelde ezilen ulusların iç güçleri temelinde ulusal bağımsızlıklarını kazanamayacaklarını ve bunu yalnızca şu ya da bu emperyalist gücün müdahalesiyle elde edebileceklerini düşündüğünden,sürece katkı yapmayacağını aksine  ulusal bağımsızlık sloganının ilerici değil gerici bir slogan olduğu sonucuna varmıştır. 
Kısaca ifade edersek Rosa Luxemburg ezilen ulus için bile olsa, kapitalizm altında emperyallerin desteğiyle ulusal bağımsızlık talebinin haklı bir nedeninin olamayacağı ve sosyalizmde ise buna zaten gerek kalmayacağı görüşünü savunmuş sosyalizmde ulusal baskı ve ezen ulus-ezilen ulus çelişkisinin son bulacağı, insanlığın enternasyonal birliğinin gerçekleşeceğini ifade etmiştir.
 Sosyalizm hedefinde buluşulunca  devrimci proletaryanın ezildiği öngörülen bir  ulusun  ayrılma hakkı da dahil kendi kaderini tayin hakkını tanımasına karşı çıkılabilecek tek ölçü bu taleplerin arkasında karşı devrimci küçük burjuva özlemlerinin olup olmadığının tespitidir.  “Ulusal çıkarlar, emekçi halk kitlelerini, can düşmanları olan emperyalizme hizmet edebilecek hale getirmek için ve bir aldatmaca aracı olarak kullanılmaktadır yalnızca” . (Rosa Luxemburg, Spartakistler Ne İstiyor?, Belge Yay., Birinci Baskı, s.109) 

*
Proletaryanın her şeyden önce savunmak zorunda olduğu vatanı, Enternasyonal’dir! der Rosa.  Birinci büyük savaşın sonunda yükselen birinci sol dalgada ki; Alman devrimi beklendiği günlerde dünya işçilerine seslenen 25 Kasım 1918 tarihli ve “Tüm Ülkelerin Proleterlerine” başlıklı çağrısı buna iyi bir örnektir. Rosa tarafından kaleme alınan ve Spartaküs Birliği adına Karl Liebknecht, Franz Mehring ve Clara Zetkin tarafından imzalanan bu metin tüm ülke işçilerini sosyalizmin bayrağı altında toplanmaya çağırmaktadır. 

Bu tarihsel çağrıda sosyalizm hedefi dünya işçilerine en özlü biçimde kavratılmaya çalışılmıştır: “Barışı sürdürmeyi yalnızca sosyalizm başarabilir, insanlığın yaralarını yalnızca o sarabilir, savaşın kıyamet atlıları tarafından çiğnenen kurak tarlaların çiçek açmasını yalnızca o sağlayabilir. Yok edilen üretkenliği on kat daha fazlasıyla yalnızca sosyalizm yenileyebilir, insanlığın tüm bedensel ve tinsel enerjisini yalnızca o uyandırabilir, kin ve anlaşmazlığın yerini kardeşçe dayanışmanın, uyum ve her insana karşı duyulan saygının almasını yalnızca sosyalizm sağlayabilir.” (age, s.116)

Rosa, tüm ülkelerin proleterlerinin temsilcilerinin bir kez sosyalizm bayrağı altında el sıkıştıklarında, barışın birkaç saat içinde erişilebilecek bir hedef olduğunu ifade eder. Dünya işçi sınıfının devrimci özlemleri onun satırlarında ete kemiğe bürünür: “Tek bir halk olacak yalnızca: her ırk ve dilden emekçiler. Tek bir yasa olacak: tüm insanların eşitliği. Tek bir amaç olacak yalnız: herkes için zenginlik ve ilerleme”! (age, s.117)

Sonuç olarak UKKTH'nın  burjuva nitelikli olanı ile sosyalist nitelikli olanı karıştırılmamalı. Küçük burjuva milliyetçiliği esasında kendi kaderini tayin hakkı,  uluslar arasında birbirinden kopuk halde yaşamayı, burjuva çıkarlarına hizmet eden gümrük duvarlarıyla sağlam çitler kurmayı, sınıf ayrımlarını keskinleştirerek  vatan denen hapishanelere hapsetmeyi ve kafatasını ölçecek kadar ahmaklaşmış milliyetçiliğin gelişimini ve tekelleşmesini amaçlar.

MEHMET LEVENTOĞLU-BANDIRMA