Yetişmiş on bin asker gitmiş, beş bin daha gidecek deniliyor…
Kim bilir? Belki de gitti.
Tek tek isimlerini yazmayalım, bildiğiniz o ilçeler.
Yangın yeri gibi…
Biryanda:
Küçük bir çocuğun elini nefesi ile ısıtma çabasındaki subay,
Ekmek dağıtımında düzeni temin etmeye gayret eden,
vatandaşların şevkatle yer değiştirmelerine yardımcı olan polis…
(ki, zaten böyle olmalı, bu görüntüler artıyor)
Diğer yanda:
Acayip duvar yazıları yazan, hilal çizen ‘Esedullah timi’ gibi
(ki, kabul edilmez bu görüntülere artık rastlanmıyor)
teröre bulaşmamış vatandaşları duygusal olarak bezdiren, ‘güvenlik’ güçleri…
Amaçları: Terörü bitirmek, en azından 2002 de olduğu noktaya çekebilmek.
**
Televizyonlardan, gazetelerden görebildiğimiz kadarı ile:
Delik deşik olmuş duvarlar; yıkılmış binalar; yanmış evler, okullar, ibadethaneler…
Bezginlik ve umutsuzluk içinde göç etmeye çalışan insanlar…
Elinde bavulu ile ‘terk-i diyar’ eden devlet görevlileri, öğretmenler…
Sokağa çıkma yasağının kalktığı saatlerde yiyecek almaya çalışanlar…
Acil dışında hizmet veremeyen hastaneler…
Cuma namazı bile kılınamayan camiiler…
**
Terör örgütünün bu ilçelerde ne zaman yığınak yaptığı,
Oslo görüşmelerinin sızıntılarından biliniyordu.
MİT görevlisi ‘büyük şehirlerin patlayıcı ile doldurulduğunu’ söylüyordu.
Şimdi herkes birbirine soruyor:
Neden önlem alınmadı?
Güvenlik güçlerinin zamanında müdahale ettirilmemesinin sorumlusu kimler?
‘Çözüm’ süreci vardı ise ‘kör düğüm’ haline neden getirildi?
İlçelerimizin yangın yerine dönmesi,
terörün artan ivme ile büyük şehirlere yayılma isteği,
güvensizlik duygusu,
şehitler ve yaralananlara karşı kanıksama duygusu,
ve
“ne olacaksa olsun” demeler.
Akan kan bitsin de,
‘Anayasa mı?’ yapılsın’; ‘başkanlık sistemi mi?’ geçilsin;
‘ilk dört madde mi?’ değişsin;
‘federasyon mu?’ verilsin; ‘Kürt koridoru mu?’ açılsın görüşlerinin öne çıkması…
**
Okumaktan bile sıkıldınız değil mi?
Lütfen:
Neden bu noktaya geldiğimizi anlamaya çalışalım.
Bir yılı daha arkamızda bırakacağımız günlerdeyiz,
zaman su gibi akıp gidiyor, yeni bir yıla adım atacağız.
Bildiğiniz gibi hiçbir şey sürekli olamaz, bu günler de gelir geçer.
Gün gelir, sorumlular hesaba çekilirken kara bulutlar dağılır.
Umudunun peşinden gidenler de, mutlu bir bahara yürür…
Yeter ki, başımızı kuma gömmeyelim.
Unutmayalım:
Bezginlik; bizi, insanlığımızı ve ülkemizi bitirir.
**
Dileyelim: 2016’da umutlarımız gerçek, umdukları felaketleri olsun !