Yarın için nasıl bir “Sosyalist Türkiye” Düşünüyoruz ?

TC ilk Maliye Bakanı aynı zamanda İş Bankası’nın teknik kurucusu ve bşk. olan Celal Bayar, Bursa’da Yahudi tüccarlar tarafından Deutsche Bank himayesinde muhasebe ve bankacılık öğrenmiş daha sonra Bursa mason localarında insinye olmuştur. Böylece İttihat Terakki’nin o bölgedeki en namlu komitacısı da olarak İttihat Terakki içindeki büyük toprak mütegallibesi ile komprador burjuvazinin temsilcisi olarak önce TBBM’inde yer almış ardından kabinelerde görevlendirilmiştir.

Ama TC liberalizmi inşa ederken “devletçi” korporatifçi kanadın teknik danışmanlarının en önemlisidir. CHP’nin faşist İtalya ve Nazi Almanyası ile iktisadi siyasetinin perde arkasındaki beyinlerinden biriydi. Savaş sonrası İnönü CHP’sinin “Zeppelin Harekatı” ile Nazi Almanyası ile işbirliğini Nisan 1945 sonuna kadar yürüttüğü Alman belgeleri ile ortaya çıkınca bu sefer Acilen Demokrat Parti kurulmuş ABD ile işbirliğinde Celal Bayar öne sürülmüştür.

Anglo-Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi dinci ve etnik milliyetçilik ; Gazi Mustafa Kemal’İ bu siyasal-politikanın asıl kurucusuymuş gibi hedefe alırken, kendilerine RADİKAL ve EN DEVRİMCİ komünist yaftası takanlar aynı argümanı sanki kopyala-yapıştır gibi kullanmaktalar. Bunu yaparken de elmalar ile armutları aynı sepete koymaktan beis görmemekteler.

En özet biçimde Gazi Mustafa Kemal, bir burjuva devrimcisi (milliyetçi-devrimci) olarak feodal despotizmi tasfiye ederek jakoben (sizi üzmeyelim isterseniz Bonapartisti de ekleyin) cumhuriyetçi devrimci bir yol izlemiştir. Tarihsel maddeci zorunluluk diyalektiğinde Manastır’da Marxizm-Leninizm Enstitüsü olmadığı için bu “yüce ideoloji”ye (ki Türk Yurdu dergisini ve İttihatçılara devlet sosyalizmi aşılayan Parvus Efendinin -ki Lenin’in yakın dostu olarak trenle İsviçre’den getirilme operasyonunun beynidir ve Nazileri iktidara taşıyan Thule’nin ilk üyelerinden- öncelikle kendi köşeye döndüğünden) vakıf olamamış, kadrosu da olmadığı için hep kapitalist kalmış, kederinden kendini beyaz leblebi ve rakıya vermiş ama savaş meydanlarında denenmiş vücudu Suriye’de kaptığı tifoya yenik düşünce siroz teşhisi konuk yanlış tedavi ile defteri kapatılmıştır.

Böylece bizim en radikal en devrimci komünistlerimizin Stalin’den ezberledikleri Kantçı somut materyalizm eleştirileri ile bizde gizli hainler sıfatına nail olduk. Ama son söyleyeceğim burada belge koyamayanların sonra serbest sayfalarda yakınmaları ayıptır. Bu siyasi değil psikiyatrik bir vaka olmuştur. Genç yoldaşlar bu tüluattan çok rahatsızdır ve haklıdırlar. Çünkü sorun bugünkü durum nedir? Bunu nasıl aşarız? Nasıl Yapılmalı? ki devrimci marxist birlik ve örgütü inşa edilsin? İhtilal ve Devrim durumları nedir? Yarın için Nasıl bir SOSYALİST “TÜRKİYE” düşünüyoruz? Gelin bunları tartışalım… :/

HALİD ÖZKUL

NOTLAR..

  • Stalinden öğrendikleri kantçı somut materyalizmden neyi kastettiğini açarmısın üstad anlayamadım?
  • Bu konuda “Marx’ı Savunmak” Yang Geng. (Canut yay.2015) okumanızı tavsiye ederim. uzun felsefi bir eleştiri. Çinli marxistlerin araştırmaya değer kitaplarından biri. Sizin ilgi ile okuyacağınızdan eminim. Mao ile Stalin (Lenin) tartışmaları konusunda değiniliyor. Özellikle Marx’ın “Alman İdeolojisi” içinde yayımlanan TEZLERde Praxis hatalı olarak “pratik” diye tercüme ediliyor. Bizim de yeni öğrendiğimiz üzere Marx sonrası ilk dönem kitaplarından bazıları ancak 1932-1950-1960-1970 sonrası gün yüzü gördüğünden hepimiz Marx’ı yanlış okuduk. Kant-Fichte-Hegelci yaklaşımları ML olarak ezberledik sonuç 1990’da karşı-devrim ortaya çıktı…

diğer yazılar için..https://www.facebook.com/groups/devrimcidinamik/


STALİN’in ‘Türkiye’deki Kemalist Devrim hakkındaki görüşleri.’

STALİN’in 13 Mayıs 1927’de Çinli üniversiteli komünist öğrencilerle yapmış olduğu konuşmanın Cankut Yayınları editörü Cem Kızılçeç tarafından Almancadan yapmış olduğu tercümenin metini. “Altıncı Soru”, STALİN’in ‘Türkiye’deki Kemalist Devrim hakkındaki görüşleri.’

Sun yat sen Üniversitesi, Asya ve Doğudaki devrimci ve komünist önderleri teorik ve pratik eğitime tabi tutan bir okuldu, Çin’in önemli liderleri bu okulda eğitim gördüler. Bu konuşma, Çin’de Birinci devrimci iç savaşın Çan Kay-Şek’in komünistlere karşı darbesiyle yenilgiye uğradığı 1927 de yapıldı. Bu darbe sonucunda yüz binlerce işçi, köylü ve komünist kıyıma uğradı. Çin devriminin doğru yolu 1935’te, Zunyi toplantısında Mao’nun partiye ve orduya önderlik yeteneklerine sahip olduğunun Parti önderliği içinde genel kabulü ile birlikte netleşmeye başladı. 1935’te Komintern de Mao’nun önder konumunu destekledi ve kabul etti.
Bundan önce partide çeşitli sağ ve sol hatalar egemen olmuştu. Özellikle sol hatalar daha yaygın ortaya çıkmıştı. 1935’ten, Zunyi toplantısından sonra parti genellikle 1957’ye kadar sağlıklı bir hatta ilerledi. Daha sonra yeniden sol hatalar baş gösterdi. 1966-76 arasında ise aşırı sol bir çizgi izledi.
Cem Kızılçeç

SUN YAT-SEN ÜNİVERSİTESİ Ö⁄RENCİLERİYLE BİR KONUŞMA
13 Mayıs 1927
Yoldaşlar! Ne yazık ki bugünkü konuşmamız için sadece iki üç saat zamanım var. Belki gelecek sefer daha uzun bir konuşma yapma olanağı buluruz. Ama bugün kendimizi, yazılı olarak sormuş olduğunuz soruları ele almakla sınırlayabileceğimizi düşünüyorum. Elime toplam on soru geçmiş bulunuyor. Ve bugünkü konuşmamızda bunları yanıtlamak istiyorum. Eğer ek sorular varsa —ki var olduğu söyleniyor—, onları önümüzdeki konuşmamızda yanıtlamaya çalışacağım. Öyleyse başlayalım.
BİRİNCİ SORU
“Radek’in, Çin kırında köylülüğün mücadelesinin feodal kalıntılardan çok, burjuvaziye karşı yöneldiği iddiası neden yanlıştır?
[Cem : Radek, Trotski’ye yakın “sol” ]
Çin’de ticaret kapitalizminin egemen olduğu söylenebilir mi, yoksa Çin’de feodalizmin kalıntıları mı egemendir?
Büyük sanayi kuruluşlarının sahibi olarak Çin militaristleri, neden aynı zamanda feodalizmin temsilcileridir?
Radek gerçekten de bu soruda ifade edilene benzer bir şey savunuyor. Anımsadığım kadarıyla Moskova Örgütü aktifi önündeki açıklamalarında Radek, feodalizmin kalıntılarının varlığını ya bir bütün olarak yadsımış, ya da Çin kırında feodalizmin kalıntılarının ciddi önemini tanımamıştır.
Bu elbette Radek’in büyük bir hatasıdır.
Çin’de feodalizmin kalıntıları olmasaydı, bu kalıntılar Çin kırı için birinci derecede öneme sahip olmasaydı, tarım devrimi için hiç zemin olmazdı, Çin Devrimi’nin bugünkü aşamasında Komünist Partisi’nin baş görevlerinden biri olarak tarım devriminden söz etmek anlamsız olurdu.
Çin kırında ticaret sermayesi var mı? Evet, var ve sadece var olmakla kalmıyor, ayrıca köylüleri herhangi bir feodal beyden daha az sömürmüyor. Fakat ilkel birikim tipindeki bu ticaret sermayesi, ondan köylüleri sömürme ve ezmenin ortaçağ yöntemlerini alarak Çin kırında kendine özgü bir biçimde feodal beyin egemenliğiyle, çiftlik sahibinin egemenliğiyle içiçe geçmektedir. Mesele budur yoldaşlar.
Radek’in hatası, bu Çin’e özgü özelliği anlamamasıdır; köylülüğün sömürülmesi ve ezilmesinin ortaçağ varı-feodal yöntemlerinin korunduğu şartlarda Çin kırında tüccar sermayesinin varlığı ile feodal kalıntıların egemenliğinin bu özgün içiçe geçmişliğini anlamamasıdır.
Militarizm, cucunlar, valiler, bugünün katı yürekli, soyguncu, askeri ve askeri olmayan bürokrasisi, Çin’deki bu özelliğin üzerinde yükselen üstyapıyı oluşturur.
Emperyalizm tüm bu feodal-bürokratik makineyi desteklemekte ve sağlamlaştırmaktadır.
Çiftlik sahibi olarak bazı militaristlerin aynı zamanda sanayi kuruluşlarının da sahibi olmaları — bu nokta meseleyi özünde hiç değiştirmiyor. Vaktiyle pek çok Rus çiftlik sahibi de aynı şekilde fabrikalara ya da sanayi kuruluşlarına sahipti, fakat bu onları feodal kalıntıların temsilcileri olarak kalmaktan alıkoymadı.
Bir dizi bölgede köylünün gelirlerinin yüzde yetmişi küçük soylulara, çiftlik sahibine gidiyorsa; çiftlik sahibi, gerek ekonomik alanda gerekse de yönetim ve yargı alanında fiili iktidarı icra ediyorsa; bir dizi ilde bugüne kadar hâlâ kadınların ve çocukların alınıp satılması olayı varsa — bu ortaçağ ilişkileri içerisinde egemen gücün, Çin’e özgü bir biçimde ticaret sermayesinin gücüyle içiçe geçen feodal kalıntıların gücü olduğunu, çiftlik sahiplerinin gücü, çiftlik sahiplerinin askeri ve askeri olmayan bürokrasisinin gücü olduğunu teslim etmek gerekir.
Bu kendine özgü koşullar, Çin’de gelişen ve daha da gelişmeye devam edecek olan köylülüğün tarım (toprak) hareketinin zeminini oluştururlar.
Bu koşullar olmadan, feodal kalıntılar olmadan ve feodal boyunduruk olmadan Çin’de tarım devrimi sorunu, çiftlik sahiplerinin topraklarına el konulması sorunu olmazdı.
Bu koşullar olmadan Çin’de tarım devrimi anlaşılamazdı.
İKİNCİ SORU
“Marksistler bir partide tek bir sınıfın bir hâkim olacağını savunduklarına göre Kuomintang’ın küçük-burjuva bir parti olduğunu söyleyen Radek, ne ölçüde haksız?”
Bu soruya ilişkin birkaç şey söylemeliyim.
Birincisi. Soru doğru konulmamış. Biz hiçbir zaman Kuomintang’ın birçok sınıfın partisi olduğunu söylemedik ve söylemiyoruz da. Daima, Kuomintang’ın birçok ezilen sınıfın blok partisi olduğunu söyledik ve söylüyoruz. Bu birçok sınıfın partisi ile aynı şey değildir, yoldaşlar. Kuomintang birçok sınıfın partisi olsaydı, Kuomintang’la ilişkisi olan sınıflardan hiçbiri, Kuomintang dışında kendi partisine sahip olmazdı, Kuomintang’ın kendisi ise tüm bu sınıfların ortak ve biricik partisini oluştururdu. Fakat gerçekte böyle mi? Kuomintang’da temsil edilen Çin proletaryası, aynı zamanda kendi öz, özel partisine, Kuomintang’dan farklı olan ve kendi öz, özel programı olan, kendi öz, özel örgütü olan Çin Komünist Partisi’ne sahip değil mi? Kuomintang’ın, birçok ezilen sınıfın partisi değil, kendi parti örgütlerine sahip birçok ezilen sınıfın blokunun partisi olduğu açıktır. Dolayısıyla bu soru doğru konulmamıştır. Gerçekte bugün Çin’de Kuomintang’dan ancak ezilen sınıfların blokunun bir partisi olarak söz edilebilir.
İkincisi. Marksizmin, ezilen, devrimci sınıfların blokunun bir partisini ilke olarak tanımadığı, Marksistler için böyle bir partiye üye olmanın ilkesel olarak doğru olmadığı doğru değildir. Bu, kesinlikle doğru değildir. Gerçekte Marksizm, Marksistlerin böyle bir partiye üyeliğini sadece ilke olarak caiz görmekle kalmamıştır (ve kalmaz), aynı zamanda belirli tarihsel koşullarda bu üyeliği pratikte de gerçekleştirmiştir. Marx’ın 1848 yılında Alman Devrimi sırasında bizzat verdiği bir örneğe işaret edebilirim. O dönemde Marx ve yoldaşları Almanya’daki burjuva-demokratik Birlik [146]üyesiydi ve orada devrimci burjuvazinin temsilcileriyle birlikte çalışıyorlardı. Bilindiği gibi, bu burjuva-demokratik Birlik, bu burjuva-devrimci partiye, Marksistlerin dışında, devrimci burjuvazinin temsilcileri de üyeydi. Marx’ın başyazarı olduğu “Neue Reinische Zeitung”[147] gazetesi bu burjuva-demokratik Birlik adlı örgütün yayın organıydı. Ancak Almanya’da devrimin hızını yitirmeye başladığı 1849 ilkbaharındadır ki Marx ve yoldaşları, bağımsız bir sınıf politikası izleyecek tamamen bağımsız bir işçi sınıfı örgütü kurmaya karar verdikten sonra bu burjuva-demokratik dernekten ayrılmışlardır.
Gördüğünüz gibi Marx, Kuomintang’a kendi özel örgütüne sahip olan bağımsız proletarya partisi olarak katılan günümüzün Çinli komünistlerinden daha ileri gitmiştir.
Marx’ın yoldaşlarıyla birlikte, mutlakıyete karşı devrimci burjuvaziyle birlikte mücadele etmenin söz konusu olduğu 1848 yılı koşullarında, Almanya’nın burjuva-demokratik derneğine üyeliğinin amaca uygun olup olmadığı konusunda farklı görüşlerde olunabilir. Bu taktik bir sorunudur. Ama Marx’ın böyle bir partiye üye olmayı ilke olarak geçerli saydığı — bu konuda hiçbir kuşku olamaz.
Üçüncüsü. Çin Vuhan’daki Kuomintang’ın bir küçük-burjuva partisi olduğunu söyleyip, bununla yetinmek temelli yanlıştır. Kuomintang’ı böyle olduğunu ancak ne Çin’de emperyalizmi, ne de Çin Devrimi’nin karakterini birazcık da olsa kavramamış biri söyleyebilir. Kuomintang “sıradan” bir küçük-burjuva partilerden değildir. Küçük-burjuva partiler değişik türden olabiliyor. Rusya’da Menşeviklerle Sosyal-Devrimciler de küçük-burjuva partilerdi, ama bunlar aynı zamanda emperyalist partilerdi, çünkü Fransız ve İngiliz emperyalistleriyle militan bir savaş ittifakı yapmışlardı ve onlarla birlikte başka ülkeleri —Türkiye, İran, Mezopotamya, Galiçya— fethediyor ve eziyorlardı.
Kuomintang’ın emperyalist bir parti olduğu söylenebilir mi? Söylenemeyeceği açıktır. Tıpkı Çin Devrimi’nin anti-emperyalist bir devrim olması gibi, Kuomintang da anti-emperyalist bir partidir. Burada temelli bir fark vardır. Bu farkı görmemek ve anti-emperyalist Kuomintang’ı, emperyalist partiler olan Menşevikler ve Sosyal-Devrimcilerin partileriyle karıştırmak — Çin’in ulusal-devrimci hareketinden hiçbir şey anlamamak demektir.
Kuomintang emperyalist bir küçük-burjuva parti olsaydı, Çin komünistleri elbette onunla bir blok oluşturmaz, bilakis canı cehenneme derlerdi. Ama mesele tam da şu ki, Kuomintang Çin’de emperyalistlere ve onların ajanlarına karşı mücadele eden anti-emperyalist bir partidir. Bu anlamda Kuomintang, Kerenski ve Tsereteli ayarındaki emperyalist”sosyalistler”den kat kat üstündür.
Kuomintang’ın sağ kanat temsilcisi Çang Kay-şek bile, sol Kuomintang’cılara ve komünistlere karşı akla gelebilecek her türlü entrikayı çeviren 1927 darbesi öncesinin Çang Kay-şek’i bile — o zamanlar darbesi öncesinin Çang Kay-şel bile Kerenski ve Tsereteli’den daha üstündü, çünkü Kerenski ve Tsereteli, Türkiye, İran, Mezopotamya ve Galiçya’nın boyunduruk altına alınması için savaşır ve böylece emperyalizmi güçlendirirken, Çang Kay-şek —kötü mü, iyi mi savaşıyor, bunu bir yana bırakalım— Çin’in boyunduruk altına alınmasına karşı savaşıyor ve böylece emperyalizmin zayıflatılmasına yardım ediyordu.
Radek’in hatası —ve bir bütün olarak bizdeki muhalefet blokunun hatası—, Çin’in yarı-sömürge konumunu görmezden gelmesi, Çin Devrimi’nin anti-emperyalist karakterini görmemesi ve Vuhan Kuomintang’ının, sağ kanat Kuomintang’cılardan arınmış Kuomintang’ın, Çinli emekçi kitlelerin emperyalizme karşı mücadelesinin merkezi olduğunun farkına varmamasıdır.
ÜÇÜNCÜ SORU
“Sizin tarafınızdan yapılan, Kuomintang’ın iki gücün —Komünist Partisi ve küçük-burjuvazi— bloku olduğu değerlendirmesi(Stalin’in 18 Mayıs 1925’te Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi öğrencilerinin toplantısında konuşma) ile Komintern kararında yapılan, Kuomintang’ın büyük burjuvazi de dahil dört sınıfın bir bloku olduğu değerlendirmesi arasında bir çelişki yok mu?
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de proletarya diktatörlüğünün varlığı koşullarında Kuomintang’a üye olması mümkün müdür?”
İlkönce şunu tespit etmeliyim ki, Komintern tarafından Aralık 1926’da (VII. Genişletilmiş Plenum) yapılan Kuomintang içindeki gerçek durumun değerlendirilmesi, “soru”nuzda doğru koyulmuyor yani tam orada olduğu gibi yansıtılmamış. “Soru”da, “büyük burjuvazi de dâhil” deniyor.
Ama kompradorlar da büyük burjuvazinin içindedir. Bu, Komintern’in Aralık 1926’da komprador burjuvaziyi Kuomintang içindeki blokun üyesi olarak gördüğü anlamına mı gelir? Bu anlama gelmediği açıktır, çünkü komprador burjuvazi Kuomintang’ın amansız bir düşmanıdır. Komintern kararında bir bütün genel olarak büyük burjuvaziden değil, “kapitalist burjuvazinin bir bölümü”nden sözedilmektedir. Yani burada söz konusu olan her türden büyük burjuvazi değil, komprador burjuvazi tipine dâhil olmayan ulusal burjuvazidir.
İkinci olarak, bu iki Kuomintang değerlendirmesi arasında çelişki görmediğimi söylemeliyim. Çelişki görmüyorum, çünkü burada Kuomintang’ın iki farklı bakış açısından değerlendirilmesi söz konusudur, bunlardan hiçbirisine de yanlış denemez, çünkü ikisi de doğrudur.
Ben 1925 yılında ben Kuomintang’dan işçilerin ve köylülerin blokunun partisi olarak sözettiğimde, amacım kesinlikle Kuomintang içindeki fiili durumu analiz etmek, 1925 yılında Kuomintang’a gerçekten hangi sınıfların dahil olduğunu analiz etmek için değildi.
O günlerde Kuomintang’dan söz ettiğimde, sadece, Doğu’nun ezilen ülkelerinde, özellikle Çin ve Hindistan gibi ülkelerde, kırda ve kentte işçilerle küçük-burjuvaziye dayanmak zorunda olan bir devrimci halk partisi modeli olarak Kuomintang’ı kastetmiştim. O zaman doğrudan şöyle demiştim: “Bu ülkelerin komünistleri, ulusal birleşik cephe siyasetinden, işçilerin ve küçük-burjuvazinin devrimci bloku siyasetine geçmelidir.” (Bkz. Stalin Leninizmin Sorunları) Yani genelde devrimci halk partilerinin, özelde de Kuomintang’ın o andaki gerçek durumunu değil, gelecekte olabilecekleri bir durumu kastetmiştim. Ve bunda tamamen haklıydım. Çünkü Kuomintang gibi partiler ancak işçilerin ve küçük-burjuvazinin blokuna dayanmaya çalıştıklarında bir geleceğe sahip olabilirler, burada küçük-burjuvaziden sözedilirken, kapitalist gelişme bakımdan geri kalmış ülkelerde küçük-burjuvazinin ana gücünü oluşturan, esas olarak köylülük akla gelmelidir.
Komintern’i ise, sorunun bir başka yanı ilgilendiriyordu. VII. Genişletilmiş Plenum’da Komintern Kuomintang partisinigeleceği açısından, ne olacağı açısından değil, o andaki durum açısından, Kuomintang’ın içindeki fiili durumun nasıl olduğu ve 1926 yılında Kuomintang’da hangi sınıfların gerçekten bağlantılı olduğu açısından değerlendirmiştir.
Ve Komintern, Kuomintang’ın, Kuomintang içinde henüz bir bölünme olmadığı günlerde gerçekten de işçilerin, (kent ve kır) küçük-burjuvazisinin ve ulusal burjuvazinin bir bloku olduğunu söylediğinde tamamen haklıydı. Burada, Kuomintang’ın sadece 1926’da değil, 1925’te de bu sınıfların blokuna dayandığını ekleyebiliriz. Hazırlanmasına aktif olarak katıldığım Komintern kararında, da doğrudan “proletaryanın, kendi çıkarları için aktif mücadeleye girişen köylülükle, kent küçük burjuvazisi ile ve kapitalist burjuvazinin bir bölümüyle blok oluşturdu”ğu, “güçlerin bu birleşiminin siyasi ifadesini, Kuomintang Partisi ve Kanton Hükümeti içindeki buna uygun yapılanma ve gruplaşmalarda bulduğu” söylenmektedir. (Bkz. Karar. [149])
Ama Komintern, 1926 yılındaki fiili durumla yetinmeyip, Kuomintang’ın geleceğine de değinmiş bu blokun ancak geçici bir blok olduğunu, bu blokun aşılarak yerine önümüzdeki dönemde proletarya ve küçük-burjuvazinin blokunun geçirilmesi gerektiğini saptamadan edememiştir. Tam da bu yüzden Komintern kararında devamla, “hareket şu anda üçüncü aşamanın eşiğine gelmiştir ve sınıfların yeni bir gruplaşmasının arifesinde bulunmaktadır”, “bu gelişim aşamasında hareketin esas gücü, kapitalist büyük burjuvazinin daha büyük bölümü dıştalanarak,* yerine proletarya, köylülük ve kent küçük-burjuvazisinin daha da devrimci bir bloku olacaktır” denmektedir. (Aynı yerde.)
Kuomintang’ın bölünmesinden ve ulusal burjuvazinin ayrılmasından sonra Vuhan’da daha şimdiden oluşmaya başlayan işçilerle küçük-burjuvazinin (köylülüğün) bloku, Kuomintang’ın geçmişte de dayanması gerektiği olduğu ve benim 1925 yılında Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ndeki konferansımda (yukarıya bakınız) sözünü ettiğim bloktur.
Dolayısıyla böylece Kuomintang’ın iki farklı açıdan değerlendirilmesi sözkonusu:
a) şu andaki durumu açısından, 1926 yılında Kuomintang içindeki fiili durum açısından;
b) geleceği açısından, Doğu ülkelerinde bir devrimci halk partisi inşasının modeli olarak Kuomintang’ın neyi temsil ettiği açısından.
İki değerlendirme de haklı ve doğrudur, çünkü Kuomintang’ı iki farklı açıdan değerlendirmekte ve sonuçta kapsamlı bir tablo ortaya koymaktadır.
Çelişki bunun neresinde?
Sorunu daha da açıklığa kavuşturmak için, İngiltere’deki “İşçi Partisi”ni ele (“Labour Party”) alalım. Bilindiği gibi İngiltere’de, fabrika işçilerinin ve hizmetlilerin sendika örgütlerine dayanan işçilerin özel bir partisi var. Hiç kimse bu partiye işçi partisi demekten kuşkulanmaya kalkışmaz. Sadece İngiltere’de değil, başka ülkelerde de Marksist yayınlarda bu partiye böyle denir.
Ama bu partinin gerçekten bir işçi partisi, işçilerin burjuvaziye karşı duran bir sınıf partisi olduğu söylenebilir mi? Bu Partinin gerçekten tek bir sınıfın, işçi sınıfının partisi olduğu, diyelim ki iki sınıfın bir partisi olmadığı söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Gerçekte, İngiltere’deki İşçi Partisi, işçilerin ve kent küçük-burjuvazisinin blokunun partisidir. Gerçekte, bu parti iki sınıfın blokunun bir partisidir, ve bu partide kimin nüfuzunun —burjuvaziye karşı direnen işçilerin nüfuzu mu, yoksa küçük-burjuvazinin nüfuzu mu— daha güçlü olduğundan söz edilecek olduğunda, bu partide küçük burjuvazinin etkisinin hakim olduğunu söylemek gerekir.
Zaten İngiltere’de İşçi Partisi’nin gerçekte liberal-burjuva partinin bir uzantısı olması da bununla açıklanır. Hala Marksist literatürde ona işçi partisi deniyor. Bu “çelişki” nasıl açıklanabilir? Bu partinin, işçilerin partisi olarak nitelendirilirken, genellikle bu parti içindeki andaki fiili durumun değil, bir işçi partisinin inşa tipi olarak görülmesiyle açıklanır. Bu parti gelecekte belirli koşullar altında, işçilerin burjuva dünyasına karşı çıkan gerçek bir sınıf partisine dönüşmesi beklentisi ve tahminine dayanır. Bu durum, söz konusu partinin gerçekte bu an için olarak işçilerin ve kent küçük-burjuvazisinin blokunun partisi olmasını dıştalamaz, bilakis tam tersine bunu görür.
Biraz önce Kuomintang’la ilgili söylediklerimin tümünde nasıl bir çelişki yoksa burada da herhangi bir çelişki yoktur.
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de proletarya diktatörlüğünün varlığı koşullarında Kuomintang’a üye olması mümkün müdür?
Bunun amaca uygunsuz ve bu nedenle imkânsız olduğunu düşünüyorum. Sadece proletarya diktatörlüğünün varlığı koşullarında değil, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulduğu koşullarda da onun Kuomintang’a dâhil olması amaca uygunsuzdur. Çünkü Çin’de işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulması ne anlama gelir?
Bir ikili iktidarın kurulması anlamına gelir. Kuomintang ile işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri arasında iktidar uğruna mücadele anlamına gelir. İşçi ve köylü Sovyetlerinin kurulması, burjuva-demokratik devrimden proleter devrime, sosyalist devrime geçiş için hazırlık anlamına gelir. Bu hazırlık, ortak bir devrimci-demokratik partiye bağlı olan iki partinin önderliği altında gerçekleşebilir mi? Elbette hayır. Devrimin tarihi, proletarya diktatörlüğünün hazırlanmasının ve sosyalist devrime geçişin ancak tek bir partinin, Komünist Partisi’nin önderliği altında gerçekleştirebileceğini öğretmektedir, tabii ki bu devrimin gerçek bir proleter devrim olması önkoşuluyla. Devrimin tarihi, proletarya diktatörlüğünün ancak bir partinin, Komünist Partisi’nin önderliği altında kazanılıp geliştirilebileceğini öğretmektedir. Bu olmadan emperyalizm koşullarında gerçek ve tam bir proletarya diktatörlüğü yoktur ve olamaz.
Bu yüzden Komünist Partisi yalnızca proletarya diktatörlüğünün varlığı koşullarında değil, bilakis bu diktatörlüğün var olmasından önce bile, Çin’in Ekim’ini sırf kendi önderliği altında hazırlamak için işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulduğu aşamada Kuomintang’dan çıkmak zorunda kalacaktır.
Çin Komünist Partisi’nin, Çin’de işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulduğu ve Çin’in Ekim’inin hazırlandığı dönemde, Kuomintang içindeki bugünkü blokun yerine, Kuomintang dışında, diyelim ki bizim Ekim Devrimi’ne geçiş döneminde sol Sosyal-Devrimcilerle oluşturduğumuz blok türünde bir bloku geçirmek zorunda olduğunu düşünüyorum.
DÖRDÜNCÜ SORU
“Vuhan Hükümeti, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü müdür, eğer değilse, demokratik diktatörlüğü kurma uğruna mücadelenin diğer yolları hangileridir?
Martinov’un, proletarya diktatörlüğüne geçişin ‘ikinci’ bir devrim olmaksızın mümkün olduğu iddiası doğru mudur, eğer doğruysa, Çin’de, demokratik diktatörlük ile proletarya diktatörlüğü arasındaki sınır nerededir?”
Vuhan Hükümeti, henüz proletarya ve köylülüğün bir demokratik diktatörlüğü değildir. İleride olabilir. Tarım devrimi bütün gücüyle gelişirse, Vuhan Hükümeti muhakkak bir demokratik diktatörlük olacaktır, ama o henüz böyle bir diktatörlüğün organı değildir.
Vuhan Hükümeti’nin proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünün organı olabilmesi için ne gereklidir? Bunun için en azından iki şey gereklidir:
Birincisi, Vuhan Hükümeti’nin, Çin’de köylülerin tarım devriminin hükümeti olması, bu devrimi bütün yol ve araçlarla destekleyen bir hükümet haline gelmesi gereklidir.
İkincisi, Kuomintang’ın yönetici kademelerini köylülerin ve işçilerin saflarından gelen tarım hareketinin yeni önderleriyle değişmesi ve alt organlarının köylü birliklerini, işçi sendikaları konseylerini ve kentteki ve kırdaki devrimci örgütleri alt örgütleri içine alarak genişlemesi gerekir.
Bugün Kuomintang yaklaşık 500 000 üyeye sahip. Bu azdır, Çin için korkunç azdır. Kuomintang milyonlarca devrimci köylü ve işçiyi saflarına katarak milyonların devrimci-demokratik güçlü örgütü olmalıdır.
Ancak bu koşullarda Kuomintang’ın, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğünün organı olabilecek devrimci bir hükümet kurması mümkün olacaktır.
Martinov yoldaşın gerçekten de proletarya diktatörlüğüne barışçıl bir geçişten söz edip etmediğini bilmiyorum. Martinov yoldaşın makalesini okumadım, okumadım çünkü günlük yayınlarımızın tamamını izlemem olanaksız. Ama o gerçekten de Çin’de burjuva-demokratik devrimden proleter devrime barışçıl bir geçiş imkânından söz etmişse bu yanlıştır.
Çinli Çhugunov bir kez şöyle bir soru sormuştu bana: “Sizce Stalin yoldaş, dolambaçlı değil de kestirmeden giderek, Kuomintang sayesinde barışçıl bir yoldan proletarya diktatörlüğüne geçmemiz mümkün değil mi?” Çugunov’un sorusunu soruyla karşılamıştım: “Çin’de durum nasıl, Çugunov yoldaş? Ülkenizde sağ kanat Kuomintangcılar, kapitalist bir burjuvazi, emperyalistler var, değil mi?” Sorumu evet diye yanıtlamıştı Çugunov. “Eh, o zaman savaş olmadan olmaz”, demiştim.
Daha 1927 Çang Kay-şek darbesinden önceydi bu. İlkesel olarak Çin’de devrimin barışçıl gelişmesi imkânı sorusu elbette ortaya atılabilir.
Örneğin Lenin belli bir dönem 1917 de Rusya’da devrimin Sovyetler sayesinde barışçıl bir gelişimini mümkün görmüştü. Nisan-Temmuz 1917 arası dönemdeydi bu. Ama Temmuz yenilgisinden sonra Lenin, proleter devrime başırçıl bir geçişin imkânsız görülmesi gerektiği düşüncesindeydi. Ben, Çin’de proleter devrime barışçıl geçişin Rusya’dakinden daha da imkânsız görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Neden?
Çünkü birincisi, Çin Devrimi’nin düşmanları —gerek iç (Çang Tsolin, Çang Kay-şek, büyük burjuvazi, küçük soylular, çiftlik sahipleri vs.), gerekse dış (emperyalistler) düşmanları—, devrimin ciddi sınıf çarpışmaları, ciddi bölünmeler ve saf değiştirmeler olmadan gelişeceğini düşünmemize imkân vermeyecek kadar çok ve güçlüdür.
İkincisi, devlet örgütlenmesinin Kuomintang tarzı biçimini burjuva-demokratik devrimden proleter devrime geçişte amaca uygun bir geçiş biçimi olarak görmek için hiçbir neden yoktur.
Ve sonuncusu: Örneğin Rusya’da, proleter devrimin klasik biçimini oluşturan Sovyetler sayesinde proleter devrime barışçıl geçiş başarıya ulaşmamışsa, böyle bir geçişin Kuomintang sayesinde başarıya ulaşabileceğini varsaymak için hangi neden var ki?
Bu yüzden ben, Çin’de proleter devrime barışçıl bir geçişin imkânsız olarak görülmesi gerektiği görüşündeyim.
BEŞİNCİ SORU
“Vuhan Hükümeti neden Çang Kay-şek’e karşı taarruza geçmiyor da Çang Tso-lin’in üstüne yürüyor?
Vuhan Hükümetinin ve Çang Kay-şek’in, Kuzey güçlerine karşı aynı zamanda taarruza geçmesi Çin burjuvazisine karşı mücadelesi cephesini bulanık hale getirmez mi?”
Vuhan Hükümeti’nden çok şey bekliyorsunuz, yoldaşlar. Çang Tso-lin’i, Çang Kay-şek’i, Li Ti-sin’i ve Yang Sen’i aynı anda yenmek elbette çok güzel olurdu. Ama Vuhan Hükümeti’nin bugün içinde bulunduğu durum, dört cephede birden saldırıya geçmesine izin vermiyor. Vuhan Hükümeti’nin Kuzeydeki Mukden’lilere karşı saldırıya geçmesinin en az iki nedeni var.
Birincisi, Kuzey Mukden kuvvetleri Vuhan üzerine ilerleyip Vuhan Hükümeti’ni tasfiye etmek istedikleri için; bundan dolayı Mukden kuvvetlerine karşı harekete geçmek ertelenemez acil bir savunma önlemidir.
İkincisi, Vuhan kuvvetleri Feng Yu-hsiang’ın birlikleriyle birleşip, devrimin tabanını genişletmek için daha da ilerlemek istedikleri için, ki bu da Vuhan Hükümeti için şu an çok önemli bir askeri-politik görevdir.
Bir yanda Çan Kay-şek cephesine karşı, öte yandan Çang Tso-lin cephesi gibi iki önemli cephede birden eşzamanlı bir taarruza geçmek, şu an Vuhan Hükümeti’nin gücünü aşan bir iştir. Batı’da Yang Sen’e ve Güney’de Li Ti-sin’e karşı taarruza geçmenin sözünü bile etmiyorum.
İç savaş sırasında biz Bolşevikler daha güçlüydük ve buna rağmen, bütün cephelerde başarılı saldırı operasyonları geliştirmeyi başarazmadık. Hangi hakla Vuhan Hükümeti’nden şu an daha fazlasını talep edebiliriz?
Ve devamla: Kuzey’den Mukden kuvvetlerinin ve Vu Pei-fu taraftarlarının Vuhan üzerine ilerlediği şu anda Şanghay’a karşı saldırıya geçmek ne anlama gelecektir? Bu, Mukden kuvvetlerinin işini kolaylaştırmak ve doğuda hiçbir şey elde etmeden Feng’in birlikleriyle birleşmeyi belirsiz bir zamana ertelemek anlamına gelecektir. Bunun yerine varsın şimdilik bırakın Çang Kay-şek şimdilik Şanghay bölgesinde ıklasın sıklasın ve orada emperyalistlerle aşna fişne olsun.
Şanghay uğrunda daha çok savaşlar olacaktır ve bunlar bugün Çangçou vs. uğruna yapılan savaşlar gibi de olmayacaktır. Hayır, orada daha ciddi savaşlar olacaktır. Emperyalist grupların en önemli çıkarlarının kesiştiği dünyaca önemli bir kavşak olan Şanghay’ı emperyalizm öyle kolay kolay elden çıkarmayacaktır.
İlkönce Feng’le birleşmek, askeri açıdan yeterli güce kavuşmak, tarım devrimini var gücüyle desteklemek ve geliştirmek, Çang Kay-şek’in cephe gerisini ve cephesini sarsma ve moralini bozma çalışmasını yoğunlaştırmak ve sonra Şanghay sorununu bütün gücümüzle öne çıkarmak daha amaca uygun olmaz mı? Ben, bunun daha amaca uygun olacağını düşünüyorum.
Bu yüzden burada söz konusu olan asla, Çin burjuvazisine karşı cephenin “göz ” edilmesi değildir, çünkü tarım devrimi gelişirse burjuvazisine karşı mücadele zaten örtbas edilemez ve tarım devriminin geliştiği ve daha da gelişeceğinden — bundan şimdi hiç kuşku olamaz sanırım. Dediğim gibi, burada sözkonusu olan “örtbas” etmek değil, amaca uygun bir savaş taktiği saptamaktır.
Bazı yoldaşlar, bugün bütün cephelerde taarruzu devrimci azimle karıştırıyorlar.
ALTINCI SORU
“Kemalist bir devrim Çin’de mümkün müdür?”
Ben onu Çin’de ihtimal dışı ve bu yüzden imkânsız görüyorum.
Kemalist devrim, hiç ya da neredeyse hiç sanayi proletaryası olmayan ve köylülerin güçlü bir tarım devriminin cereyan etmekte olmadığı, Türkiye, İran ve Afganistan gibi ülkelerde mümkündür. Kemalist Devrim, bir üst tabaka (en üst) devrimidir; milli ticaret burjuvazisinin devrimidir, yabancı emperyalistlere karşı mücadele süreci içinde ortaya çıkan bir devrimdir ve daha sonraki gelişmesi içinde esasen köylülere ve işçilere karşı yönelen, bir tarım devrimi olasılığına karşı konumlanan bir devrimdir.
Kemalist bir devrim Çin’de imkânsızdır çünkü:
a) Çünkü orada, Çin’de köylüler arasında muazzam bir otoriteye sahip olan, mücadeleci ve aktif ve militan belirli bir minimum sanayi proletaryası vardır;
b) Çünkü orada, büyüme yolu üzerindeki feodalizmin kalıntılarını silip süpüren, gelişkin bir tarım devrimi cereyan etmektedir.
Tüm bir dizi eyalette şimdiden toprak ve araziye el koyan ve mücadelesinde kendisine devrimci Çin proletaryasının önderlik ettiği sayısı pek çok milyonu bulan köylülük — Kemalist Devrim adı verilen bir devrim olasılığına karşı bunlar panzehiridir.
Kemalistlerin partisi ve Vuhan’daki sol kanat Kuomintang’ın partisi aynı kefeye konamaz, tıpkı Türkiye ve Çin’in aynı kefeye konamayacağı gibi. Türkiye’de Şanghay, Vuhan, Nanking, Tientsin vs. gibi merkezler yoktur.
[Cem: emperyalistlerin kontrolünde limanlar]
Ankara Vuhan’ın çok gerisindedir, aynı şekilde Kemalistlerin partisi de sol Kuomintang’ın çok gerisindedir.
Çin ile Türkiye arasında uluslararası alanda aldıkları konum açısından var olan fark da göz ardı edilmemelidir. Türkiye ile ilgili olarak emperyalizm, Suriye, Filistin, Mezopotamya ve emperyalistler için önemli olan başka bölgeleri Türkiye’nin elinden alarak daha şimdiden tüm bir dizi temel talebini gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Türkiye şimdi 10-12 milyon nüfuslu küçük bir devlet boyutuna indirgenmiştir. Emperyalizm için ne ciddi bir pazar ne de önemli bir yatırım alanıdır. Bunun böyle olmasında, diğer şeylerin yanında, eski (Osmanlı) Türkiye’nin bir milliyetler konglomerası (yığışımı) olması, sınırlı bir Türk nüfusun sadece Anadolu’da bulunması etkili olmuştur.
Çin’de durum başkadır. Birkaç yüz milyon nüfusuyla tüm dünyada en önemli meta pazarını ve sermaye ihracı pazarını oluşturan Çin, ulusal bakımdan bütünlüğü olan bir ülkedir.
Emperyalizm, Türkiye’den, Osmanlı’nın doğusundaki bir dizi çok önemli bölgeyi Türkiye’den koparmakla yetindi, bunu yaparken eski Türkiye içinde Türklerle Araplar arasındaki ulusal çelişmeleri kullandı.
Emperyalizm Çin’de eski konumlarını muhafaza etmek ya da bu pozisyonların en azından bir bölümünü elde tutmak için, bıçağı ulusal Çin’in kalbinin ta orta yerine saplamak, Çin’i parça parça etmek ve koskoca eyaletleri onun elinden almak zorundadır.
Bundan dolayı, orada, Türkiye’de emperyalizme karşı mücadele, Kemalistler bakımından kısa kesilen güdük [Cem: yukarıda kalan] bir anti-emperyalist devrimle son bulabildi.
Oysa, Çin’de emperyalizme karşı mücadele, gerçek geniş kapsamlı bir halk karakteri, belirgin ulusal bir karakter almak, adım adım derinleşmek, emperyalizme karşı amansız savaşlara girişmek, bütün dünyada bizzat emperyalizmin temellerini sarsmak zorunda kalacaktır.
Muhalefetin (Zinovyev, Radek, Trotsky) en büyük hatası, Çin ile Türkiye arasındaki tüm bu çok önemli farkı görmemesi, Kemalist Devrim’i tarım devrimiyle karıştırması ve bütün bunları gelişigüzel aynı kefeye atmasıdır.
Çin milliyetçileri arasında Kemalist fikirleri taraftar olanların bulunduğunu biliyorum. Kemal rolüne talip az insan yok şimdi Çinde. Bunların başında Çang Kay-şek geliyor. Bazı Japon gazetecilerin Çang Kay-şek’i Çin’in Kemal’i olarak değerlendirmeye eğilimli olduklarını biliyorum. [Cem: Stalin, Çin’de Türkiye’de olduğu gibi bir Kemalist burjuva diktatörlüğü kurulamaz demek istiyor aşağıda açıyor.]
Ama bütün bunlar düş ve ürkmüş olan burjuvaların hayallerinden başka bir şey değildir. Çin’de geçici zafer ya Birinci olasılık: Çang Tso-lin ve Çang Tsun-çan gibi Çinli Musolini’lere ait olacak, fakat böyle olsa bile daha sonra onlar tarım devriminin temizlik hamlesiyle devrilmiş olacaklardır; İkinci olasılık ya da Vuhan hükümeti zafer kazanacaktır..
Bu iki kamp arasında orta bir konum bulmak için uğraşan Çang Kay-şek ve taraftarları, kaçınılmaz olarak devrilecek ve Çang Tso-lin ile Çang Tsun-çan’ın kaderini paylaşacaktır.
YEDİNCİ SORU
“Bugün Çin’de köylülerin acilen toprağa el koyması şiarı atılmalı mıdır ve Hunan’da topraklara el konulması olguları nasıl değerlendirilmelidir?”
Bu şiarın atılması gerektiğini düşünüyorum. Topraklara el konulması şiarı bazı bölgelerde şimdiden fiilen gerçekleştirilmektedir. (Cem Mao’nun çalıştığı bölgeler) Hunan, Hupe vs. gibi tüm bir dizi bölgelerde köylüler aşağıdan topraklara elkoyuyor, kendi ceza mahkemelerini örgütlüyor, düşmanlarının hesabını kendileri görüyor ve kendi özsavunmalarını inşa ediyorlar. Yakın zamanda Çin’in tüm köylülüğünün, topraklara el koyma şiarının gerçekleştirilmesine geçeceğini sanıyorum. Çin Devrimi’nin gücü burada yatmaktadır.
Vuhan zafer kazanmak istiyorsa, gerek Çang Tso-lin ve Çang Kayşek’e gerekse de emperyalistlere karşı gerçek bir kuvvet yaratmak istiyorsa, köylülerin feodal çiftlik sahiplerinin topraklarını ele geçirmek için tarım devrimini bütün yol ve araçlarla desteklemelidir.
Çin’de feodalizmin ve emperyalizmin tek başına yalnızca askeri güçle yere serilebileceğine inanmak aptallık olurdu. Tarım devrimi olmadan ve Vuhan birlikleri köylülerin ve işçilerin milyonluk kitlelerin aktif desteği olmaksızın böylesi güçleri yere sermek imkânsızdır.
Çang Kay-şek darbesi, Sovyetler Birliği’ndeki “sol” muhalefet tarafından sık sık Çin Devrimi’nin gerilemesi olarak değerlendirilmektedir. Bu bir hatadır. Çang Kay-şek darbesini Çin Devrimi’nin gerilemesi olarak değerlendiren, aslında Çang Kay-şek’ten yana tutum almaktadır, aslında Çang Kay-şek’in Vuhan Kuomintang’ına yeniden dahil edilmesinden yanadır. Bu kişiler besbelli, Çang Kay-şek döneklik etmeseydi devrimin daha iyi ilerleyeceğini sanıyorlar. Saçma ve devrimci olmayan bir düşünce bu. Çang Kay-şek darbesi aslında, Kuomintang’ın pislikten arınmasını ve Kuomintang’ın çekirdeğinin sola kaymasına yolaçmıştır. Elbette Çang Kay-şek darbesi, işçilerin bir dizi bölgede kısmi geçici yenilgiye uğramadan cereyan edemezdi. Ama bu sadece kısmi geçici bir yenilgidir, sadece geçici bir yenilgidir. Gerçekte devrim, Çang Kay-şek darbesiyle, gelişmesinin bir bütün olarak daha üst bir aşamasına, tarım devrimi hareketi aşamasına girmiştir.
Çin Devrimi’nin gücü ve kudreti burada yatmaktadır.
Devrimin seyri kesintisiz bir biçimde yükselen bir çizgi boyunca hareket olarak görülmemelidir. Bu, devrim hakkında gerçek olmayan ve hayata yabancı bir düşüncedir. Devrim her zaman zikzak iniş ve çıkış çizerek seyreder; bazı bölgelerde taarruz halinde olur ve eski düzeni yerle bir eder, bazı bölgelerde ise kısmi yenilgilere uğrar ve geri çekilir. Çin Devrimi’nin seyrinde Çang Kay-şek darbesi, devrimi pislikten arındırmak ve güçlü bir tarım hareketinin yolu üzerinde ilerletmek için gerekli olan böyle bir zikzaktır işte.
Ama bu tarım hareketinin sağlam biçimler alabilmesi için evrensel bir şiarı olmalıdır. Bu şiar, feodal çiftlik sahiplerinin topraklarına el koyma şiarıdır.
SEKİZİNCİ SORU
“Çin’de Sovyetlerin örgütlenmesi şiarı bugün neden yanlıştır?
Hunan’da halihazırda işçi Sovyetleri kurulduğu göz önüne alınırsa, Çin Komünist Partisi hareketin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya değil midir?”
Cevap: bu soruda hangi Sovyetlerden söz ediliyor, proleter Sovyetlerden mi, yoksa proleter-olmayan Sovyetlerden, “köylü” Sovyetlerinden, “emekçilerin” Sovyetlerinden, “halk” Sovyetlerinden mi? Komintern II. Kongresi’ndeki tezlerinde Lenin, Doğu’nun geri ülkelerinde “köylü Sovyetleri”nin “emekçi Sovyetleri”nin kurulmasından sözediyordu. Lenin bununla “hiç ya da nerdeyse hiç sanayi proletaryası olmayan” Orta Asya gibi ülkeleri kastediyordu. İran, Afganistan gibi ülkeleri kastediyordu. Lenin’in tezlerinde bu ülkelerde proleter Sovyetlerinin örgütlenmesi hakkında tek sözcük bile söylenmemesi de zaten bununla açıklanabilir.
Ama buradan görülüyor ki, Lenin’in tezleri “hiç ya da nerdeyse hiç sanayi proletaryası olmayan” bir ülke olduğu söylenemeyecek olan Çin’i değil, Doğu’nun diğer daha geri ülkelerini konu edinmektedir.
Dolayısıyla sorun Çin’de işçi ve köylü Sovyetlerinin derhal kurulması doğru mudur? Dolayısıyla bu sorunun çözümünde, Lenin’in tezlerinin değil, yine Komintern II. Kongresi tarafından kabul edilen, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde işçi ve köylü Sovyetlerinin kurulmasından söz eden Roy’un tezlerinin dikkate alınması gerekir. Roy’un tezlerinde ise, bu ülkelerde işçi ve köylü Sovyetleri, burjuva-demokratik devrimden proleter devrime geçerken kurulmalıdır, denmektedir.
İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri nedir? İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri esas itibariyle, mevcut iktidara karşı ayaklanma organları, yeni devrimci iktidar uğruna mücadele organları, yeni devrimci iktidar organlarıdır. İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri, aynı zamanda devrimin örgütlendiği merkezlerdir.
Ama işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri ancak mevcut iktidarı devirme organları, yeni devrimci iktidar organları olduklarında devrimin örgütlendiği merkezler haline gelebilirler. Eğer yeni devrimci iktidar organları değillerse, devrimci hareketin örgütlendiği merkezler de olamazlar. İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin Leninist kavranışına karşı savaş açan “sol” muhalefet, bunu kavramak istemiyor.
Bugün, diyelim ki Vuhan Hükümetinin hareket alanı içerisinde işçi- ve köylü temsilcileri Sovyetleri kurmak ne anlama gelir? Bu, ikili iktidarın hayata geçmesi için mücadele yani, Vuhan Hükümetine karşı ayaklanma organları kurmak anlamına gelir. Çin komünistleri Vuhan Hükümeti’ni şimdi devirmeli midir? Bunu yapmamaları gerektiği açıktır. Tam tersine, Vuhan Hükümeti’ni desteklemeli ve Çang Tso-lin’e, Çang Kayşek’e, feodal çiftlik sahiplerine ve küçük soylulara, emperyalizme karşı bir mücadele organına dönüştürmelidir.
Komünist Partisi’nin, bugün Vuhan Hükümeti’ni devirmemesi gerektiğine göre, şimdi işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri neden kurulacak ki?
İkisinden biri doğrudur:
Ya şimdi derhal, Vuhan Hükümeti’ni devirmek için işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri kurulacaktır, ki bu yanlış ve izin verilemez olurdu,
Ya da komünistler şimdi, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetleri kurduklarında, Vuhan Hükümeti’ni devirmeye yönelmeyecekler, Sovyetler yeni devrimci iktidar organlarına dönüşmeyecekler — ve o zaman sönüp gidecekler ve Sovyetlerin bir aldatma parodisi haline gelecekler.
Lenin, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulmasından söz ettiğinde, bu ikinci tehlikeye karşı sürekli uyarıda bulunmuştur.
“Soru”nuzda, Hunan’da işçilerin Sovyetleri kurulduğu ve Çin Komünist Partisi’nin, eğer Sovyetler kurma şiarıyla kitlelere yönelmezse hareketin gerisinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söyleniyor. Bu çok saçma, yoldaşlar. Bugün Hunan’da hiçbir işçi temsilcileri Sovyetleri yoktur. Bu, İngiliz basınının uydurduğu bir havadistir. Orada “Kızıl Mızraklar”* var, Köylü Birlikleri var, ama işçi temsilcileri Sovyetlerinden şimdilik iz bile yok ortada.

  • “Kızıl Mızraklar” — feodal çiftlik sahiplerinin ve militaristlerin boyunduruğuna karşı savaşan, Çin kırındaki silahlı öz savunma birlikleri. Çin Devrimi’nin 1925-1927 döneminde Kızıl Mızraklar ve benzeri köylü örgütleri (“Sarı Mızraklar”, “Kara Mızraklar”, “Büyük Bıçak”, “Boş Karınlar” vs.), Çin’in bağımsızlığı uğruna mücadelede ulusal-devrimci orduya önemli destek sağladılar.
    İşçi Sovyetleri elbette kurulabilir. Bu pek o kadar zor değil. Ama asıl sorun, işçi Sovyetlerini kurmak değil, onları yeni devrimci iktidarın organlarına dönüştürmektir. Bu olmadan Sovyetler kuru gürültüdür, Sovyetlerin bir aldatma parodisidir. Zamansız kurulan işçi Sovyetlerinin fiyaskoyla sonuçlanması ve kuru gürültüden ibaret kalması — bu, Çin Komünist Partisi’nin, burjuva-demokratik devrime önderlik etmek yerine onun bir uzantısı haline gelmesine, zamansız Sovyet kurma hayalleri ile her türlü “ultra sol” deneyler için bir araç haline gelmesine katkıda bulunmak anlamına gelecektir.
    1905 yılında Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyeti’nin ilk başkanı olan Krustalev, aynı şekilde 1906 yazında da, Sovyetlerin kendiliklerinden, içinde bulunulan durumdan bağımsız olarak, sınıf güçlerinin dengesini temelden değiştirebileceği varsayımıyla, hareket etmişti. Böylece işçi temsilcileri Sovyetlerinin yeniden kurulmalarını talep etmişti. Lenin o zaman Krustalev’e karşı çıktı ve artçı (köylülük) henüz öncünün (proletarya) arkasında saf tutmadığı için 1906 yazında işçi temsilcileri Sovyetleri kurmamak gerektiğini ve bu koşullar altında Sovyetler kurma ve böylece ayaklanma şiarı atmanın tehlikeli, riskli ve amaca uygunsuz olacağını söyledi.
    Ama buradan şu sonuç çıkar ki, birincisi, Sovyetlerin rolü kendi başına abartılmamalıdır ve ikincisi, işçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin kurulmasında o günkü gerçek durum ve koşullar hesaba katılmalıdır.
    Genel olarak Çin’de işçi ve köylü Sovyetleri kurulmalı mıdır?
    Evet, kurulmalıdır. Devrimci Vuhan Hükümeti’nin sağlamlaştırılmasından sonra, tarım devriminin geliştirilmesinden sonra, tarım devriminden, burjuva-demokratik devrimden proleter devrime geçiş sürecinde kurulmalıdır.
    İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin oluşması, Çin’de Sovyet iktidarının temellerini atmak demektir. Sovyet iktidarının temellerini atmak ise, ikili iktidarın temellerini atmak ve şimdiki iktidarın, Vuhan Kuomintang’ı iktidarının yerine Sovyet iktidarının geçmesine yönelmek demektir.
    Bunun zamanının henüz gelmediğini düşünüyorum.
    “Soru”nuzda Çin’de proletaryanın ve Komünist Partisi’nin (önderlik) hegemonyasından sözediliyor.
    Ama Çin proletaryasına bugünkü burjuva-demokratik devrimde önder rolünü, hegemon rolünü kolaylaştırmak için ne gereklidir?
    Bunun için her şeyden önce, Çin Komünist Partisi’nin, kendi programına, kendi platformuna, kendi örgütüne, kendi çizgisine sahip işçi sınıfının sağlam bir örgütü olması gerekir.
    Bunun için ikinci olarak, Çin Komünistlerinin, köylü-tarım hareketinin en ön safında durmaları, köylüleri, özellikle de yoksul köylüleri, devrimci (dernek)birliklerde ve komitelerde örgütlenmeleri, feodal çiftlik sahiplerinin topraklarına el koymaları için eğitmeleri gerekir.
    Bunun için üçüncü olarak, Çin komünistlerinin ordudaki konumlarını sağlamlaştırmaları, orduyu devrimcileştirmeleri, orduyu yeniden biçimlendirip orduyu bireyci serüvencilerin bir aygıtı olmak yerine devrimin bir aygıtına dönüştürmeleri gerekir.
    Bunun için dördüncü olarak, Çin komünistlerinin, Vuhan Hükümeti’nin yerel ve merkezi organlarında, Vuhan Kuomintang’ının yerel ve merkezi organlarında çalışmaları ve buralarda hem feodal çiftlik sahiplerine hem de emperyalizme karşı devrimi daha da genişletmek için kararlı bir politika yürütmeleri gerekir.
    Muhalefet, Çin Komünist Partisi’nin bağımsızlığının, onun devrimci-demokrat güçlerle bağlarını koparması, Kuomintang’dan ve Vuhan Hükümetinden çekilmesiyle korunabileceğine inanıyor. Ama bu, 1905’te ülkemizde Menşeviklerin sözünü ettiklerine benzer sahte ve kuşkulu bir “bağımsızlık” olurdu. Bilindiği gibi, o günlerde Lenin’e karşı çıkan Menşevikler şöyle diyorlardı: “Bizim işçi sınıfının hegemonyasına (önderliğine) değil, bağımsızlığına ihtiyacımız var.” Lenin o zaman doğru bir şekilde, bunun bağımsızlığın yadsınması olduğunu, çünkü bağımsızlıkla (önderliği) hegemonyayı birbirinin karşısına çıkarmanın proletaryayı liberal burjuvazinin bir uzantısına dönüştürmek anlamına geldiğini söylemişti.
    Şimdi Çin Komünist Partisi’nin bağımsızlığından sözeden ve aynı zamanda Çin Komünist Partisi’nin Kuomintang’dan ve Vuhan Hükümeti’nden çıkmasını talep eden, daha doğrusu bu talebi ima eden muhalefetin, 1905 dönemindeki menşeviklerin “bağımsızlık” çizgisine kaydığını düşünüyorum. Çin Komünist Partisi, gerçek bağımsızlığı ve gerçek (önderliği) hegemonyayı ancak hem Kuomintang içinde, hem de Kuomintang dışında, geniş emekçi kitleler arasında önder güç haline geldiğinde koruyabilir.
    Kuomintang’dan çıkmak değil, aksine gerek Kuomintang içinde, gerekse de dışında Çin Komünist Partisi’nin önder rolünü güvence altına almak — eğer gerçekten bağımsız olmak istiyorsa, şimdi Çin Komünist Partisi’nden beklenen budur.
    DOKUZUNCU SORU

“Bugün Çin’de düzenli bir Kızıl Ordu kurma sorunu gündeme alınabilir mi?”
Perspektif olarak bu sorunun mutlaka dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu bugün için pratik bir uygulama sorunu ortaya atılırsa, bugünkü ordunun yerine şu an yeni bir ordu, bir Kızıl Ordu geçirmek imkânsızdır ve bu da basitçe şundan dolayıdır, çünkü şimdilik onun yerini tutabilecek bir şey yok ortada.
Şimdi asıl sorun, eldeki bütün imkânlarla mevcut orduyu iyileştirmek ve devrimcileştirmek ve bu yolla, tarım devrimi okulundan geçmiş devrimci köylülerden,—bu orduya bağlı— ve devrimci işçilerden oluşan yeni devrimci alay ve tümenler kurulması için şimdiden temelleri atmak, güvenilir komuta kadrolarına sahip yeni, gerçekten güvenilir bir dizi kolordular kurmak ve bunları Vuhan’daki devrimci hükümetin kalesi haline getirmektir.
Bu kolordular, daha sonra Kızıl Ordu’ya dönüşecek yeni ordunun çekirdeği olacaktır.
Bu, gerek cephelerdeki gerekse cephe gerisindeki her türlü karşı-devrimci ayaklanmalara karşı savaş için zorunludur.
Bu olmadan cephe gerisinde ve cephede başarısızlıklara, düşman saflara geçmelere ve ihanete karşı güvencemiz olamaz.
İzlenecek bu yolun şimdilik biricik mümkün ve amaca uygun yol olduğunu düşünüyorum.
ONUNCU SORU
“Şimdi, burjuvaziye karşı mücadele anında, Çin işletmelerine el koyma şiarını atmak mümkün müdür?
Çin’de yabancıların fabrikalarına el koymak hangi koşullarda mümkündür ve bu Çinlilerin işletmelerine de eşzamanlı el koyma olacak mıdır?”
Genelde durumun henüz Çinli kapitalistlerin işletmelerine el koymayı gündeme getirecek kadar gelişmediğini düşünüyorum. Ama Çinli işverenelerin inatçı sabotajlarının, bu işletmelerden bir dizisinin kapatılması ve yapay biçimde işsizlik yaratılmasının, Vuhan Hükümeti’ni daha şimdiden bu işletmelerden bazılarını millileştirmeye ve Vuhan Hükümeti’nin bizzat kendi güçleriyle yeniden çalıştırmaya zorlayabileceği ihtimali dıştalanamaz.
Vuhan Hükümeti’nin, bazı durumlarda, özellikle kötü niyetli ve karşı-devrimci Çinli girişimcilere karşı önlem olarak şimdiden bu yola başvurmak zorunda kalması mümkündür.
Yabancı işletmelere gelince, bunların millileştirilmesi geleceğin bir sorunudur. Bu işletmeleri millileştirmek, emperyalistlere doğrudan bir savaş ilanıdır. Ama böyle bir savaş ilanı için şimdikinden biraz farklı, daha uygun koşulların varlığı gerekiyor.
Böyle bir önlemin, devrimin bugünkü aşamasında, devrim henüz güçlenmediği için erken ve bu nedenle de amaca uygun olmadığını düşünüyorum.
Şimdi görev bu değil, bilakis tarım devriminin ateşini tüm güçle körüklemek, bu devrimde proletaryanın hegemonyasını (önderliğini) güvence altına almak, Vuhan’ı güçlendirmek ve onu Çin Devrimi’nin bütün ve her türlü düşmanlarına karşı mücadelenin merkezine dönüştürmektir.
[Vuhan Çin’in orta bölgesinde bir eyalet.]
Bütün görevleri aynı anda yüklenip kendini zorlamak ve yıkıma sürüklemek doğru olmaz. Kaldı ki, Kuomintang ve hükümeti, hem Çin hem de yabancı burjuvaziyi mülksüzleştirmek gibi temel görevleri çözmek için hazır değildir.
Böylesi görevleri çözmek için başka bir durum, devrimin başka bir aşaması, başka devrimci iktidar organları gerekmektedir.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve iç mekan

Halid Özkul

Halid Özkul ALTINCI SORU
“Kemalist bir devrim Çin’de mümkün müdür?”
Ben onu Çin’de ihtimal dışı ve bu yüzden imkânsız görüyorum.
Kemalist devrim, hiç ya da neredeyse hiç sanayi proletaryası olmayan ve köylülerin güçlü bir tarım devriminin cereyan etmekte olmadığı, Türkiye, İran ve Afganistan gibi ülkelerde mümkündür. Kemalist Devrim, bir üst tabaka (en üst) devrimidir; milli ticaret burjuvazisinin devrimidir, yabancı emperyalistlere karşı mücadele süreci içinde ortaya çıkan bir devrimdir ve daha sonraki gelişmesi içinde esasen köylülere ve işçilere karşı yönelen, bir tarım devrimi olasılığına karşı konumlanan bir devrimdir.
Kemalist bir devrim Çin’de imkânsızdır çünkü:
a) Çünkü orada, Çin’de köylüler arasında muazzam bir otoriteye sahip olan, mücadeleci ve aktif ve militan belirli bir minimum sanayi proletaryası vardır;
b) Çünkü orada, büyüme yolu üzerindeki feodalizmin kalıntılarını silip süpüren, gelişkin bir tarım devrimi cereyan etmektedir.
Tüm bir dizi eyalette şimdiden toprak ve araziye el koyan ve mücadelesinde kendisine devrimci Çin proletaryasının önderlik ettiği sayısı pek çok milyonu bulan köylülük — Kemalist Devrim adı verilen bir devrim olasılığına karşı bunlar panzehiridir.
Kemalistlerin partisi ve Vuhan’daki sol kanat Kuomintang’ın partisi aynı kefeye konamaz, tıpkı Türkiye ve Çin’in aynı kefeye konamayacağı gibi. Türkiye’de Şanghay, Vuhan, Nanking, Tientsin vs. gibi merkezler yoktur.
[Cem: emperyalistlerin kontrolünde limanlar]
Ankara Vuhan’ın çok gerisindedir, aynı şekilde Kemalistlerin partisi de sol Kuomintang’ın çok gerisindedir.
Çin ile Türkiye arasında uluslararası alanda aldıkları konum açısından var olan fark da göz ardı edilmemelidir. Türkiye ile ilgili olarak emperyalizm, Suriye, Filistin, Mezopotamya ve emperyalistler için önemli olan başka bölgeleri Türkiye’nin elinden alarak daha şimdiden tüm bir dizi temel talebini gerçekleştirmiş bulunmaktadır.
Türkiye şimdi 10-12 milyon nüfuslu küçük bir devlet boyutuna indirgenmiştir. Emperyalizm için ne ciddi bir pazar ne de önemli bir yatırım alanıdır. Bunun böyle olmasında, diğer şeylerin yanında, eski (Osmanlı) Türkiye’nin bir milliyetler konglomerası (yığışımı) olması, sınırlı bir Türk nüfusun sadece Anadolu’da bulunması etkili olmuştur.
Çin’de durum başkadır. Birkaç yüz milyon nüfusuyla tüm dünyada en önemli meta pazarını ve sermaye ihracı pazarını oluşturan Çin, ulusal bakımdan bütünlüğü olan bir ülkedir.
Emperyalizm, Türkiye’den, Osmanlı’nın doğusundaki bir dizi çok önemli bölgeyi Türkiye’den koparmakla yetindi, bunu yaparken eski Türkiye içinde Türklerle Araplar arasındaki ulusal çelişmeleri kullandı.
Emperyalizm Çin’de eski konumlarını muhafaza etmek ya da bu pozisyonların en azından bir bölümünü elde tutmak için, bıçağı ulusal Çin’in kalbinin ta orta yerine saplamak, Çin’i parça parça etmek ve koskoca eyaletleri onun elinden almak zorundadır.
Bundan dolayı, orada, Türkiye’de emperyalizme karşı mücadele, Kemalistler bakımından kısa kesilen güdük [Cem: yukarıda kalan] bir anti-emperyalist devrimle son bulabildi.
Oysa, Çin’de emperyalizme karşı mücadele, gerçek geniş kapsamlı bir halk karakteri, belirgin ulusal bir karakter almak, adım adım derinleşmek, emperyalizme karşı amansız savaşlara girişmek, bütün dünyada bizzat emperyalizmin temellerini sarsmak zorunda kalacaktır.
Muhalefetin (Zinovyev, Radek, Trotsky) en büyük hatası, Çin ile Türkiye arasındaki tüm bu çok önemli farkı görmemesi, Kemalist Devrim’i tarım devrimiyle karıştırması ve bütün bunları gelişigüzel aynı kefeye atmasıdır.
Çin milliyetçileri arasında Kemalist fikirleri taraftar olanların bulunduğunu biliyorum. Kemal rolüne talip az insan yok şimdi Çinde. Bunların başında Çang Kay-şek geliyor. Bazı Japon gazetecilerin Çang Kay-şek’i Çin’in Kemal’i olarak değerlendirmeye eğilimli olduklarını biliyorum. [Cem: Stalin, Çin’de Türkiye’de olduğu gibi bir Kemalist burjuva diktatörlüğü kurulamaz demek istiyor aşağıda açıyor.]
Ama bütün bunlar düş ve ürkmüş olan burjuvaların hayallerinden başka bir şey değildir. Çin’de geçici zafer ya Birinci olasılık: Çang Tso-lin ve Çang Tsun-çan gibi Çinli Musolini’lere ait olacak, fakat böyle olsa bile daha sonra onlar tarım devriminin temizlik hamlesiyle devrilmiş olacaklardır; İkinci olasılık ya da Vuhan hükümeti zafer kazanacaktır..
Bu iki kamp arasında orta bir konum bulmak için uğraşan Çang Kay-şek ve taraftarları, kaçınılmaz olarak devrilecek ve Çang Tso-lin ile Çang Tsun-çan’ın kaderini paylaşacaktır.

10
A+
A-
REKLAM ALANI