Buraya ilk beş ya da on kitap gibi bir liste yapamayacağımı fark edince kitap-yazar karışık bir öneri listesi yapmak istedim. Yeni tanıştığım, tanıştığıma çok memnun olduğum, bende iz bırakan kitap ve yazarlardan şimdi kısa kısa bahsetmeye başlıyorum.
Upton Sinclair – Şikago Mezbahaları: Sinclair ile ilk kez bu kitabıyla tanıştım. Toplumcu gerçekçi eserleri sevenlerin bayılacağını düşündüğüm bir roman. ABD’deki işçi sınıfının 1900’lerin başındaki durumunu açık, net ve duygu sömürüsü olmadan anlatmayı başarabilen bir kitap.
Flannery O’Connor: Muhteşem bir yazarla tanıştım bu yıl. Bir romanını (Bilge Kan) ve iki öykü kitabını (İyi İnsan Bulmak Zordur, Her Çıkışın Bir İnişi Vardır) okudum. Bu kadını anlatabilmek gerçekten zor ama güney gotiği diye ifade edilen türde tekinsiz, garip, ürkütücü ve “ben ne okuyorum” dedirtecek mükemmel öyküler okumak için mutlaka bakılmalı.
Victor Hugo: Bazı dev klasikleri şimdi okuduğum için çok geç kaldım diye üzülüyordum ama hayır, bu yaşlarda Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu’nu okuduğum için çok mutluyum! Tadına vara vara, Hugo’nun didik didik eden tarzını özümseyerek harika bir klasik okuma dönemi yaşadım. Beni o kadar etkiledi ki hâlâ ara ara Fransız Devrimi’yle ilgili okumalar yapıyorum.
Heinrich Böll – Saat Dokuz Buçukta Bilardo: Tuhaf bir yazar Böll. Kendine has büyülü bir tarzı var. Ailesiyle beraber iki dünya savaşından da etkilenen savaş karşıtı bir yazar. Kendisiyle ilk kez tanıştım, daha çok bilinen eseri Palyaço’yu da okudum ama Saat Dokuz Buçukta Bilardo bence dört dörtlük bir eserdi. 1958’de sadece bir günde geçen romanda geriye dönüşler yaparak üç kuşak bir aile anlatılıyor. Harika bir kurgu, o dönem Almanya ve Avrupa’sını okumayı sevenler bir bakabilir.
Haldun Taner – Sersem Kocanın Kurnaz Karısı: Haldun Taner’in öykülerini az da olsa okumuştum ama bir tiyatro oyunu ile ilk kez tanıştım. Molière’in George Dandin veya Bir Koca Nasıl Rezil Edilir? oyununu Türkçeye adapte etmeye çalışan tiyatro aşığı dönemin devlet insanı Ahmet Vefik Paşa’yı oyunun adaptasyonuyla beraber anlatan bir oyun! Rumlar ve Ermenilerle beraber Molière’in oyununun üç farklı üslubu var kitapta, hem çok eğlenceli hem de ne kadar harika bir tiyatro geçmişimiz olduğunu görmek de artısı.
Eduardo Galeano – Latin Amerika’nın Kesik Damarları: Derli toplu bir Latin Amerika tarihi özeti. Kapitalizmin özeti. Avrupa’da nasıl bu kadar sermaye biriktiğini özeti. Neden bazı ülkelerin ısrarla gelişemediğinin açık bir anlatısı. Üstelik yormadan, sıkmadan ve çok da merak ettirerek okutan bir tarza sahip. Yazarın gazeteci olmasının da etkisiyle çok büyük bir araştırmanın sonucu bu kitap okuyanın bir çok konuya bakış açısını değiştirecektir eminim.
Édouard Louis – Babamı Kim Öldürdü: 56 sayfalık kitapta yaşadığımız çağı, halet-i ruhiyemizi bu kadar iyi anlatan bir çağdaşımız olması harika bir şey! Baba-oğul hesaplaşması gibi başlayan ama babasının yaşadıklarından tüm dünyayla hesaplaşan net, sade ve çok vurucu bir eserdi. Mutlaka okunmalı diye düşünüyorum.
Bunların dışında; Susuz Yaz, Kırmızı ve Siyah, İki Şehrin Hikâyesi, Günler Aylar Yıllar, Beyaz Kalp, Wildfell Konağı Kiracısı, Gorki’nin otobiyografik üçlemesi, İsa Bu Köye Uğramadı, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Yanılsamalar Kenti de çok severek okuduğum kitaplar oldu.
Yeni Planlar
Bu sene J.R.R Tolkien’in en azından Hobbit’ini okumak: Fantastik kurgu okumayı sevip Tolkien’i (mirası olan hikâye kitapları hariç) okumamak artık imkânsız. Bu alanın atası, kendi dilini de yaratan bir usta ile tanışmak kurgu dünyasında bir okur olarak bakış açımı değiştirecektir.
Oğuz Atay’la artık tanışmak: Bazı filmler ve kitaplar vardır, isminin büyüklüğü kendisini de geçerek bir korku ve çekince yaratmaya başlar. Bu çekince o kadar büyür ki erteledikçe ertelenir. Tutunamayanlar benim için onlardan biri oldu. Oğuz Atay’la diğer eserleri ile mesela Korkuyu Beklerken ile tanışıp bu önyargıyı da kırmayı düşünüyorum.
Antik Yunanca edebiyattan tragedyalar okumak: Bazı çok temel metinler veya bu metinlerdeki artık birer mit olmuş karakterler; okunan diğer tüm kurgu kitaplarda karşıma çıkabiliyor. Mesela Elektra, Kral Oidipus, Medea… Felsefi okumalara, psikoloji bilimine ve daha bir çok alana izlerini bırakan bu temel metinler için daha çok Sofokles ve Euripides’e ait olanlar bu planın arasında.
Yüzyıllık Yalnızlık ve ona giden yolda G.G. Márquez okumak: Daha önce sevgili Marquez’den eserler okudum. Ama büyük eserleri mesela Yüzyıllık Yalnızlık veya Kolera Günlerinde Aşk bunlar arasında değil. Yüzyıllık Yalnızlık’ı da öylece alıp okumaktansa bir araştırma yaptım ve Marquez eserleri arasında bir bağlantı bulunduğunu ve bir sıra ile okumanın daha keyifli olabileceğini öğrendim. Şu anda Yüzyıllık Yalnızlık’ı okumak için ona giden yolda -Macondo bölgesi veya civarında geçen- şu kitapları okumaya başladım. Yaprak Fırtınası – Albaya Mektup Yok – Hanım Ana’nın Cenaze Töreni – Şer Saati – İyi Kalpli Erendira – Yüzyıllık Yalnızlık.
Haldun Taner ve Nahid Sırrı Örik ile içli dışlı olmak: Haldun Taner, müthiş bir öykücü ve tiyatrocu. Hayatına biraz baktıktan sonra tiyatroya verdiği emeğe hayran kalarak onu daha fazla tanımak istediğime karar verdim. Nahid Sırrı Örik ise şimdilerde Everest’in telif haklarını devralması ile biraz da olsa gündeme gelen ama bence gereken ilgiliyi görmeyen bir yazar. İlk kez okuyacaklar için Zeki Demirkubuz’un filmini de çektiği Kıskanmak kitabını önerebilirim.
Uzun zamandır bir araya gelmediğim Dostoyevski ile yeniden buluşmak: Oğuz Atay benzeri bir durum Dostoyevski’nin bazı büyük eserleri için de var. Çok okudum yazardan ama hâlâ Karamazov Kardeşler’e elim gitmedi -ki bu kitaba da referans veren onlarca kurgu eser var. Yine ilk romanı olan İnsancıklar’ı da bu sene okumak istiyorum. Aslında zaman olsa Marquez’de planladığım gibi kronolojik bir sıra ile tekrar göz atmayı çok isterdim Dostoyevski’ye.
Karanlığın Sol Eli (Ursula K. Le Guin) ile Hainli Döngüsü’nü okumaya devam etmek: Hainli Döngüsü’ne dair uzun ve ayrıntılı bir sayı hazırlamıştım. Hayranı olduğum Ursula K. Le Guin’e çok daha fazla zaman ayırmak istiyorum. Bu döngünün bazı kitaplarını – Dünyaya Orman Denir ve Mülksüzler- okumuş olsam da sıralama içerisinde yeniden okuyacağım. Özellikle Mülksüzler’i çokça duyup yazara ondan başlamak isteyenler önce bu döngüyü araştırıp öyle okurlarsa eserleri çok daha iyi anlayacaklardır diye düşünüyorum.
Suat Derviş ile tanışmak: Edebiyatımızın en önemli figürlerinden birini tanımadan ve o bize hiç anlatılmadan okul sıralarından geçtik. Son yıllarda Suat Derviş’in tekrar hatırlanması için büyük çabalar gösterildi ve İthaki tüm eserlerini yayımlamaya başladı. Ben de bu yüzden artık kendisiyle tanışmak istiyorum.
Orta Avrupa ve Amerika edebiyatının dışına çıkarak her ay farklı bir ülkeden okuma yapmaya çalışmak: Bu fikir aslında 2022’de okuduğum tüm kitaplara göz attığımda ortaya çıktı. Ağırlıklı olarak Fransa, İngiltere ve ABD edebiyatı okumuşum yıl boyunca. Sevdiğim Rusça edebiyat bile çok gerilerde kalmış. Bu sene Çin, Japonya, Macaristan, Portekiz, Arjantin ve Afrika bölgesinden okumalar yaparak farklı kültürlere dair fikir edinmek ve okuma anlamında konfor alanımın dışına çıkmak istiyorum.
İklim krizi üzerine uzun uzun okumak ve araştırmak: Bu konu benim günlük hayatta ana gündemlerimden biri. Eğitimlerden fırsat bulup bana anlatılanların dışında iklim ve çevre konusunda kendi seçtiğim bir araştırma sürecini bir türlü başlatamadım. Bill Mckibben’in Doğanın Sonu isimli kitabı küresel ısınma üzerine yazılmış ilk kitap. Fikret Başkaya’ya ait Gençlerle Başbaşa İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım ve Levent Kurnaz’ın Son Buzul Erimeden – İklim Değişikliği Hakkında Merak Ettiğiniz Her Şey kitaplarını da özellikle okumak istiyorum. Çok temel ve çok sade bir şekilde yaşadığımız durumu anlattığını düşünürsem bu konuda düşünmesini istediğim kişilere hediye edebileceğim temel bir kitap olsun istiyorum.
Heves ettiklerimizin bir kısmını da olsa gerçekleştirebildiğimiz bir yılı hepimize dilerim! İyi seneler, iyi okumalar.
KAYNAK ..APOSTO GÜNDEM…bakınız https://aposto.com/login