Bandırma ‘da yetişen gençlerin bazıları zaman zaman toplanıp eski günlerini anıyorlar.
Herbiri artık iş güç sahibi, çoluk çocuğa karışmış.
Bazılarının yakınları hala Bandırma’da yaşıyor. Bu gençler ailelerini ziyarete geldiklerinde eskiden gittikleri mekanlarda buluşup eski Bandırma’yı konuşuyorlar. Bir çoğu yurt dışına yerleşmiş. Yaşam çitaları hayli yüksek. Ama burada geçen yıllarını özlemeden edemiyorlar. Burada yaşamayı seçenlerin de hala sıcaklığını koruyan dostlukları var. Öğretmenlerini anıyor, arıyor; iz bırakan anılarını dönüp dolaşıp aynı keyf ve heyecanla anlatıyorlar. Arabalarına atlayıp okudukları okulların çevresinde tur atan o günleri düşünüp gözleri do lanlar da var. Geçen zaman, iyi kötü bütün anılarıyla eskidikçe değerleniyor. Çocukluğun verdiği masumiyetle yapılan iyi kötü her davranış şimdi onların yüreğinde gizli. Okul bahçesinde top peşinde koşarken döktükleri ter, bahçenin tozlarına karışmış, beton harç gibi donup kalmış bir yerlerde.
Gençlerden biri okulun ikinci katındaki pencerelerden birini gösterip (İşte bizim sınıfın camı. Ben en ön sırada otururdum.) derken diğeri( Biz Mustafa’yla en arkada Teksas, Tom Miks okurduk gizli gizli.) diyor. (Yaa!) diyor bir tanesi, şu köşede bir Ahmet Amca vardı. Arabada lahmacun satardı. Her teneffüste başına yığılır birbirimizi çiğnerdik almak için. Nasıl bir lezzetti o?) Yutkunuyorlar hep birlikte. Damaklarında salçayla kavrulmuş soğan tadıyla. Onlar ortaokulu hatta liseyi de birlikte okumuşlar. Üniversite yıllarında yollar ayrılsa da dostlukları hiç bitmemiş. Onlar Bandırma’nın yetiştirdiği rafine gençler. Geçmişten kalan güzel anıları çocuklarına aktarmak unutamadıkları tatları onlara da tattırmak istiyorlar.( O yıllarda okulumuzun bahçe duvarı yoktu. Öğretmenlerimiz bizi korumak için nöbet tutarlardı. Hizmetli her sınıfın sobasını tek tek yakar okul paydos olana dek sınıfları sıcak tutar, okul dağılınca da geç saatlere kadar o sobaları temizler, ertesi gün yakmak üzere yeniden hazırlardı. Okula erken gelenleri içeri alır ellerimizi avuçlarında ovalayarak ısıtmaya çalışırdı.) diyorlar.
Birden Midyeci Halil geliyor akıllarına.( O midyelerin tadı yemin ederim dünyanın hiçbir yerinde yok! Her gelişimde arıyor buluyorum. Benim hanım ve çocuklar da bayılıyorlar.) diyor, işi gereği dünyanın pek çok ülkesine gitmiş olan genç ve devam ediyor. Dünyanın bir çok yerinde bu örneklerdeki gibi minik sokak satıcılarına belediyeler sahip çıkıp sağlıklı üretim yapabilecekleri atölyeler sağlıyormuş . Brokratik engelleri aşmalarına yardımcı olup satış yapacakları sabit yerlerde hizmet vermelerine olanak sağlanıyormuş. Geçit verilmiyormuş , bu insanları ürküten sokak mafyalarına. Yokmuş bu insanlara üç beş kuruş sermaye verip üzerlerinden para kazanan para babaları. Zaman içerisinde bu satıcılar markalaşıp o yerin aranan mekanları oluşuyormuş. Ülkemizde iyi tanıdığımız Vefa Bozası , Sultan Ahmet Köftesi, Edirne Ciğeri gibi pek çok insanın o beldeyi sırf bu nedenle ziyaretine gittiği biliniyor.
Bandırma’ya gelenler de bir gün eminim bu sokak satıcılarının yerlerini koruduğunu, belediyemizin onlara destek olduğunu görmek bilmek isterler. Artık arabada pilav nohut, döner ekmek, ekmek arası balık konseptleri kurumsallaşıyor. FAST FOOT beslenme hayatımıza girdi ve ne yazık ki engellenmesi zor görünüyor. Bugün bir sokak röportajı yapılıp Bandırma’da yaşayanlara sorulsa; bu işi yapanların desteklenip bu gıdaların sağlıklı bir şekilde belli yerlerde satılmasına hayır diyen olur mu?
ULVİYE KARA AKCOŞ – BANDIRMA 04-01-2017